İbrahim KARAGÜL ikaragul@yenisafak.com.tr |
|
|
İsrail’e yönelik nefretle Arap rejimlere yönelik öfke arasında kıyaslama yapsak nasıl bir sonuç çıkar ortaya? Mısır yönetimine, S. Arabistan yönetimine, Ürdün yönetimine yönelik öfke, İsrail’e yönelik düşmanlığa paralel olarak hızla tırmanıyor. Bu rejimlerin ABD ve İngiltere’nin Ortadoğu politikalarının önünü açmaları, kendi haklarının sesine kulak tıkamaları, İsrail’in Lübnan saldırıları için mazeret üretmeleri, mezhep farklılığını gerekçe göstererek İsrail saldırılarını adeta alkışlamaları, bu yolla hem derin bir düşmanlığı tahrik etmeleri hem de rejimlerini kurtarmak için ABD ve İngiltere’nin gözüne girmeye çalışmaları kendilerine yönelik kitlesel öfkeyi patlama noktasına getirdi.
ABD korkusundan İKÖ toplantısına bile katılamayan rejimler Amerika’nın, kitleler ise Lübnan halkının yanında. Öteden beri var olan bu ayrışma iktidar elitlerini sonunu getirecek güçlü bir dalgaya dönüşüyor. Lübnan’ı parçalama senaryoları daha da somutlaşır, Suriye’yi işgal süreci başlarsa Arap dünyası asıl savaşı kendi içinde ve rejimlerine karşı yapacak.
Kahire’de yapılan Lübnan’a destek gösterisinde Hüsnü Mübarek için “İsrail’in Mısır Elçisi” sloganları atıldı. Rejim yanlısı dini liderler, Hizbullah karşıtı fetvalar yayınlarken, bölgenin gerçek liderleri ABD-İngiliz-İsrail cephesinin bütün pisliklerini ortaya döküyor. Suudi ailesine bağlı Şeyh Abdullah bin Cebr; “Hizbullah’ı desteklemek, başarısı için dua etmek haramdır. Sünniler Hizbullah’ı kınamalı. Ona sempati besleyenlerle arasına mesafe koymalı” diyerek “Hizbullah’ın başarısı için dua etmenin bile haram olduğunu” söylerken S. Arabistanlı alimler ve entelektüeller bu fetvaya karşı harekete geçti. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a destek verdiklerini belirten grubun sözcüsü Şeyh Selman el-Avde, dünya Müslümanlarının Lübnan halkı yanında olmasını ve onlara gereken insani, maddi ve manevi yardımları esirgememesi gerektiğini söyledi. Yine S. Arabistan’da halk, Hizbullah’a destek için birbirlerine cep mesajlarını gönderirken gençler, rejimlerinin aksine Hizbullah ve Lübnan’a destek için boykot çağrıları yapıyor, Riyad’da 1 milyon bildiri dağıtıyor.
Mısır yönetimi, ABD ve İsrail’in Lübnan senaryosunu meşrulaştırmak için, mezhep farklılığı silahını kullanırken, Sünniliğin kalesi olan Ezher Üniveristesi öğrencileri Lübnan ve Hizbullah’a destek gösterileri yapıyor. Fransa’daki başörtüsü yasağına destek veren dini liderler, Hizbullah karşıtı fetvalar yayınlarken, gerçeği gören dini liderler, aydınlar, gazeteciler ve halk dayanışma çağrıları yapıyor. Dünyanın en büyük Sünni cemaati olan Müslüman Kardeşler, Lübnan halkına ve Hizbullah’a tam destek veren açıklamalar yayınlıyor. Hizbullah saflarında savaşmaları için 10 bin savaşçıyı Lübnan’a göndermeye hazır olduğunu duyuruyor.
Irak’ta bazı Şii ve Sünni grupların kör bir düşmanlıkla yakalandıkları mezhep çatışması tuzağı rejimlerin katılarıyla derinleştirilmeye çalışılırken, kitleler saldırıya uğrayan her ülkeye, her topluma mezhep farklılığı gözetmeden açık destek veriyor. Rejimlerin ilkel, aşiret politikalarının fersah fersah ilerisinde olan kitleler, tehlikenin aslında ne olduğunun çok iyi farkında. Bu bilinç hem ABD ve İsrail için hem de baskıcı rejimler için tehlike çanları anlamına geliyor.
Bölgede mezhep krizi değil rejim krizi var. ABD/İngiliz/İsrail saldırganlığının önünü açan despotik rejimler en büyük sorun. Şimdi bu yönetimler geriliyor, dini cemaatlerin toplumlar üzerindeki etkisi güçleniyor. Bu da Ortadoğu’nun keskin bir iç hesaplaşmaya doğru sürüklendiğinin göstergesi. 170 civarında Müslüman alim ve entelektüelin yayınladığı bildirideki şu cümleler, işte yaklaşan büyük hesaplaşmaya işaret ediyor:
“Ey Müslüman ülkelerin liderleri! Haçlı Siyonist tufanın zararlarında ancak Allah’ın ipine sarılarak ve ümmetin birliğini temin ederek korunabiliriz. Bu tufan önlenemez ise zararını hepimiz çekeriz fakat bu durumda hükümetlerin zararı, halkın zararından daha büyük olur.
Bizler sizlerden İsrail ile yaptığınız gizli açık tüm siyasal ve ekonomik ilişkileri kesmenizi ve bizlere ölüm, yıkım, zillet ve tefrikadan başka hiçbir şey getirmeyen ‘Barış Evhamları’ndan vazgeçmenizi istiyoruz.
Ey Müslüman yöneticiler! Sizleri Allah için uyarıyor ve tarihten ders almaya çağırıyoruz. Yaptıklarınızı ne halk ne de tarih unutmayacaktır. Sizden önceki liderlerden de mi ibret ve ders almazsınız?!”
SON DAKİKA 08.08.2006 SALI
Mavi emzikli bebek
Sivil kayıpların arttığı Lübnan’da vicdanları kanatan manzaraların ortak noktasında hayatının baharını görmeden dünyayı terk eden minikler var.
SUR / LÜBNAN – Günlerdir İsrail saldırılarının durmadığı Lübnan’ın Sur şehrindeyiz. Güvenli olduğu gerekçesiyle yerleştiğimiz bir Ermeni ailenin evinde hem de. İlk kiraladığımız evin 200 metre yakınındaki 6 katlı bir binanın füze saldırısıyla tamamen harabeye dönmesinden sonra karar veriyoruz daha güvenli bir yere taşınmaya.
Madam Laila yıllar önce Lübnan’a yerleşmiş bir Ermeni ailenin en küçük kızı. Her ne kadar Osmanlı devletine kızgın olsa da bizim için akşamları yorgunluğun üzerine patates kızartması ve salata hazırlıyor. “Laila teyze, anneminki gibi olmuş!” deyince “Faddal faddal, buyurun, buyurun” diyor gülerek. Biz de bu davete icabet ederek yemeğe oturuyoruz.
Evin holünü paylaştığımız 5 kişiden 3’ü İspanyol, biri Kuzey Koreli, diğeri ise Kanadalı. Akşamları, Lübnan’da şahit olduğumuz manzaradan yola çıkarak İsrail’in saldırılarını konuşuyoruz. Bombalar aralıksız Bazukiye, Kana, Aytarun’u ve Sur’a yakın noktaları vuruyor. Her bomba sesinde yerimizden kalkıp birbirimize bakıyor ve mesafeyi tahmin etmeye çalışıyoruz. Aklıma birden, 2. Kana katliamı olarak tarihe geçen, 57 kişinin öldüğü ve benim son anda tanık olduğum katliam geliyor. Enkazın altından çıkan, mavi emziği hâlâ boynunda olan yaklaşık 1,5 yaşındaki bebek tüm dünyaya ders olmalı diyorum.
İspanyol gazeteci Monica’ya bakıyorum bazen. Bomba sesleriyle zıplamaktan kendini alamıyor. Korktun mu deyince, “Bu kadar uzakta olmasına rağmen korktum, kim bilir oradaki küçük çocuklar nasıl korkuyorlardır.” diye cevap veriyor. Sonra gözlerinden yaşlar akıyor.
İsrail, günlerdir kendilerince güvenli bir bölge oluşturabilmek için Lübnan’ın güneyini bombalıyor. 48 saatlik hava saldırısı sona erdiğinde riski göze alıp güneye doğru iniyoruz. Şoförümüz Muhammed amcaya sağa sola bakma, direkt devam et diyorum. Sağımızda solumuzda İsrail savaş gemisinden fırlatılan bombalar patlıyor. BM ve Kızılhaç’ın seyirci kaldığı katliamda yerel kurtarma ekipleri saldırılar nedeniyle kapanmış yolları açarak mahsur kalmış insanlara ulaşmaya çalışıyor. Aldığımız son bilgilere göre Aytarun denilen köyde yaklaşık 200 kadın ve çocuk sığınaklarda kendilerine uzanacak bir yardım elini bekliyor. BM ofisinin bulunduğu Sur şehrinden 35-40 uzaklıkta olmasına rağmen 21 gündür buradaki insanlara ulaşılamıyor.
[AKSİYON Dergisi’ndeki haberin tam metnini okumak için tıklayın]
[10:35:00]
08.08.2006
Kürşat Bayhan, Aksiyon
BeğenBeğen
Sevgili Bekir abi, dun Mustafa beyin orda bir kismini cevirdiginiz yazinin tamamini cevirdim. Ingilizce bilmeyen arkadaslara da yarari olur insallah. benim oraya astim ama bir de buraya yapistirayim dedim. Umarim hatasiz olmustur.
8 Agustos 2006
The Guardian (Ingiltere) George Monbiot
Israel Responded To An Unprovoked Attack by Hizbullah, Right? Wrong
Israil durduk yere yapilan bir saldiriya cevap verdi, degil mi? Degil. Lubnan’a saldiri onceden planlanmisti- askerlerin esir alinmasi sadece maazeret sagladi. O mazerete de zaten ihtiyac yoktu.
Israil’in Lubnan’a saldirmasinda ortak kanaate vardigimiz tek sey var : her ne kadar orantisiz olsa da Hizbullahin durduk yere saldirmasi. Ben bunu son yazimda tekrarlamistim, “Ilk atesi Hizbullah acti” yazmistim. Ben bunu yazinca, Israil destekcileri benim gibi bir savaskarsitina (peaceniks globalizm ve savas karsitlari icin kullanilan bir kelime) sen ne yapiyorsun? siye sordular. Onemli bir soruydu. Ama bu bir on bilgiydi, simdi anladim ki yanilmisim.
Israil’in 2000 yilinda Guney Lubnan’dan cekilmesinden beri iki ulke arsindaki “mavi cizgi” yuzlerce defa ihlal edilmistir. Lubnan’daki BM gecici gucu (UNIFIL) Israil’in hava guclerinin 2001-2003 arasinda siniri hemen hergun ihlal ettigini, 2003′ten 2006′ya kadar ise israrla ihlal ettigini bildiridi. Bunlar [Lubnan’a girmeler] “ozellikle ses SINIRINI asan alcak ucuslar yuzunden bolge halki uzerinde ciddi tedirginlik yaratti”. Bazi durumlarda Hizbullah bunlari ucaksavarla vurmaya calisti.
Ekin 2000′de Israil gucleri sinirdaki silahsiz Filistinli gostericilere ates etti, 3 kisiyi oldurdu ve 20 kisiyi yaraladi. Hizbullah buna siniri gecip 3 Israil askerini kacirarak cevap verdi. Bircok defa Hizbullahin fuze ve havan toplari ile saldirdigi Israil askerleri bunlara top atislari ve bazen ucak bombardimani ile karsilik verdi. Bu tur olaylar 2003′te 3 israilli ve 3 lubnanlinin ,2005′te bir israilli ve 2 hizbullah savascisinin ve subat 2006′da 2 lubnanli ve 3 israilli askerin olumune neden oldu. 2004,2005 ve 2006 da Lubnandan Hizbullah tarafindan bircok defa Israile roket atislari yapildi. Ama birlesmis milletler kayitlarina gore “bu olaylarin hicbiri askeri tansiyonun yukselmesine neden olmadi”.
Bu yil mayisin 26’sinda Islami Cihad’in iki gorevlisi -Nidal ve Makmoud Majzoub- Lubnanin Sidon sehrinde arabalarinin bomba ile patlamasi sonucu oldurulduler. Bu Israil ve Lubnan’da acikca Israil gizli servisi Mossad’in isi olarak degerlendirildi. Haziranda, Mahmoud Rafeh adinda biri olayi itiraf etti ve 1994′ten bu yana Mossad icin calistigini kabul etti. Guney Lubnandaki militanlar, bombalama gunu, Israil’e 8 roket attilar. Sadece bir asker hafif bir sekilde yaralandi. Sinirda bir Hizbullah uyesinin oldugu, birkacinin yaralandigi ve bir Israil askerinin yaralandigi buyuk bir catisma cikti. Ama sinir bolgesi “gergin ve hizlica degisken” olsa da UNIFIL temmuz’un 12sine kadar “genellikle sakin” oldugunu soyluyordu.
Olaylarin basindan beri internette 2 israilli askerin lubnanda mi yoksa Israilde mi kacirildigi konusunda hararetli bir tartisma vardi, ama simdi acikca goruluyorki Israilde kacirildilar. Birlesmis milletlerin soyledigi bu, ve Hizbullahin bile unuttugu sey onlarin Lubnanin Aita al-Shaab koyunun eteklerinde gizlice dolasirken bulunmus olmalari gerektigi idi. Simdi rahatca gorulebiliyor ” Islami muhalefet iki askeri zaptedilmis Filistin sinirinda yakaladi”. Diger 3 Israil askeri militanlarca olduruldu. Yine bazi tartismalar var 12 temmuz gunu Hizbullahin atesledigi roketlerin zamaninda ama UNIFIL acikca hava saldirisi alarmlarinin caldigi an roketlerin ateslendigini belirtiyor ,sabah saat 9′da. Amaci sasirtmacaydi. Hic bir yer vurulmamisti.
Ama iki askerin neden kacirildigi konusunda herhangi bir tartisma yoktu : Hizbullah Israilin Lubnani kusattigi sirada aldigi ve birakmadigi (ki bu 3. Geneva konferansinin 118.maddesinin delinmesiydi) 15 savas esiri ile degistirmek istiyordu.Acikca goruluyor ki eger Israil esirleri geri verse idi – daha fazla kan dokulmesine neden olmadan- askerlerini koruyabilir ve bu tur kacirmalarin azalmasina neden olabilirdi. Ama Israil devleti pazarligi reddetti. Yapmayarak… – hepimiz biliyoruz yapmayinca neler oldugunu. Su ana kadar 33 Israilli ve 1000′e yakin Lubnanli sivil olduruldu, ve milyonlarca Lubnanli evlerini terketmek zorunda kaldi.
Bir diger ifade ile, 12 temmuz gunu, Hizbullah ilk atesi acti. Ama bu saldiri, 6 yilin uzerinde devam eden uzun bir donemin kucuk bir catisma ve saldirisi idi. Oyleyse neden Israil bugune kadarki davranislarindan farkli bir tutum sergiledi? Bu sorunun cevabi bunun o gunun reaksiyonunun bir sonucu olmadigi idi. Bu saldiri aylar oncesinden planlanmisti.
San Francisco Chronicle’in bildirdigine gore : ” 1 yildan daha uzun bir sure once bir ust rutbeli Israil Ordu Subayi su an yasananlarin planini yayinlanmamak kaydi ile Amerika ve bircok diger diplomata, gazetecilere ve dusunce kurulusu calisanlarina sunmustu. Saldiri 3 hafta kadar surecek demisti. Bombalama ile baslayacak ve karadan ele gecirme ile son bulacak. Bar-llan Universitesi siyasal bilgiler profosoru Gerald Steinberg bir gazeteye yaptigi aciklamada ” Israil’in 1948′den bu yana yaptigi savaslar icinde en cok hazirlandigi bu savas idi… 2004 yili itibari ile, su an halihazirda gormekte oldugumuz uc hafta kadar surecek operasyon, 1-2 yil icinde yapilacak sekilde prova edilmis ve simulasyonlari yapilmis idi”.
Ust duzey bir Israilli yetkili Washington Post’a yaptigi aciklamada Hizbullah’in yaptigi saldirinin Israile onlari yok edecek “cok ozel bir firsat”i sagladigi idi. The New Statesman Editoru John Kampfner de birden fazla resmi kaynagin Amerikan hukumetinin Israil’in Lubnan’a yapacagi askeri harekattan onceden haberdar oldugunu soyledi. Bush yonetimi Ingiliz hukumetine soyledi.
Israil saldirisi hazirdi : sadece baslamak icin bir neden bekliyordu. Bu bile gerekli degildi.Hizbullahin sinira yakin yerlere muhimmat yigdigini su anki roketli saldirilari gosteriyor. Ama Israil de yapmisti. Israil, Hizbullahin akinlarini caydirmak icin oldugunu ileri surebilirdi , Hizbullah da -hakli olarak- Israil akinlarini caydirmaya calistiklarini soyleyebilirdi. Lubnan ordusu ise bunu yapacak gucten yoksun. Evet, Hizbullah Lubnan Hukumetince Israil sinirindan cekilmeli ve silahsizlandirilmali. Evet, 12 temmuz gunu yapilan roket saldirilari haksizdi, aptalcaydi ve provake etti, aynen son alti yilda sinirda yasanan diger hersey gibi. Ama Hizbullahin Israili ele gecirebilecegi ve devlet icin cok acik bir tehlike oldugu fikri akla sigamayan mantiksiz bir fikir. Israilin Lubnan uzerindeki kusatmasi bittiginden beri savas gibi gozuken seyler kucuk ve etkisiz seyler.
Ne yapmali sorusuna verilecek cevap hic de zor degil. Ilk olarak, daha cok dusman cikmasina neden olan isgal edilmis Filistin ve Suriye bolgelerinden cekilmek. Ikinci olarak, Lubnandaki silahli gruplari “mavi cizgi” uzerinde ihlaller yaparak -ozellikle siniri gecen ucuslarla- provake etmeyi birakmak. Ucuncu olarak, Israilde kanunsuzca hapsedilen savas esirlerini birakmak. Dorduncu olarak, Lubnan uzerine Hizbullahi silahsizlandiracak diplomatik baskilar yapilirken sinirlarini korumaya devam etmek (herkes gorebilirki, isgal biterse bu cok kolayca yapilabilir). Ve Israil Hukumeti destekcilerine benden hodri meydan, bu programin su anki maceradan daha fazla olum ve yikima neden olabilecegini soyleyebilir misiniz???
BeğenBeğen
Fatih’in eline sağlık. Bu yazıyı çevirdiği çok iyi olmuş.
Ben de Ali Bulaç’ın yazısından bir parça alıntılayayım:
“Her bir Arap ülkesi sanki ayrı telden çalıyor, her birisinin hesabı kitabı başka gibi görünüyor. Biraz meselenin altını kazıyınca ortada hiç de karmaşık bir hesap-kitap işi olmadığı anlaşılıyor. Hepsinin ortak bir korkusu var, o da ABD’nin husumetini çekme korkusu. Hiçbiri artık kendini güvende hissetmiyor. İşin aslına bakarsanız, Suriye ve İran hariç BOP kapsamı içinde yer alan 22 ülke de aynı durumda, eşbaşkanlık görevini gururla yürütenler dahil. Hesapta yanıltıcı nokta şudur: Korkunun ecele faydası yoktur. Miadı dolmuş siyasi yapılar eninde sonunda köklü bir değişime uğrayacak. Kendi özgür iradeleri ve asli iç dinamikleri eliyle doğru istikamette köklü reformlar yapıp bu aşağılanmaya fiilen karşı koyma cesaretini göstermedikçe, BOP’un 22 ülkesi de tek tek sıranın kendilerine gelmesini bekleyecekler. Arap kamuoyları -ki 280 milyonluk Arap nüfusunun yüzde 75’i 30 yaşın altında- patlama noktasında. Arap olmayan Müslüman kamuoyu derin bir düş kırıklığı ve öfke içinde.
İsrail Lübnan’ı vurdukça Nasrallah’a sevgi ve sempati artıyor; Suriyeli Bakan, ‘Hizbullah’ın emrinde bir nefer gibi savaşmaya hazırım.’ diyor; ABD ve İsrail, İran’ı tehdit ettikçe İran saygınlık kazanıyor. Aslında toplantıda bütün dünya medyasının önünde hıçkıra hıçkıra ağlayan Lübnan Başbakanı değildi, bütün Arap âlemi ve İslam dünyasıydı. 280 milyon Arap ve 1,5 milyar Müslüman! Küçücük bir Hizbullah İsrail’e kök söktürüyor, bütçelerinin önemli bir bölümünü silahlanmaya ayıran Araplar, İsrail’in husumetini kazanmaktan korkuyor. Bir türlü bir araya gelemiyor, gelince boş şeyler konuşuyor. Gelecek bunlarda değil, iç çekişmeleri ve beyler arasındaki ihtilafları bir kenara bırakıp devamlı Bizans’a karşı mücadele eden Osman Bey’in ruhunda ve misyonundadır. Her zaman Endülüs’ün yıkılışı ile Osmanlı’nın yükselişi arasında bir ilgi görmüşüm. Arap beyleri kadınlar gibi ağlar, derin derin iç çekerlerken, “yeni Osman Gazi’ler” uç veriyor. Endülüs düşerken Osmanlı tarih sahnesine çıkıyordu. Yeni bir doğuşun arifesindeyiz; doğum çok sancılı olacak. ”
———–
Bu doğumun bir an önce gerçekleşmesi dileğiyle..
BeğenBeğen
Dilerim İsrail kendi döktüğü kanda, Arap devletleri de kendi eylemsizliklerinin, dolaylı işbirliklerinin ve korkularının utancında boğulsun!
BeğenBeğen
Aslında toplantıda bütün dünya medyasının önünde hıçkıra hıçkıra ağlayan Lübnan Başbakanı değildi, bütün Arap âlemi ve İslam dünyasıydı. 280 milyon Arap ve 1,5 milyar Müslüman! Küçücük bir Hizbullah İsrail’e kök söktürüyor, bütçelerinin önemli bir bölümünü silahlanmaya ayıran Araplar, İsrail’in husumetini kazanmaktan korkuyor. Bir türlü bir araya gelemiyor, gelince boş şeyler konuşuyor. Gelecek bunlarda değil, iç çekişmeleri ve beyler arasındaki ihtilafları bir kenara bırakıp devamlı Bizans’a karşı mücadele eden Osman Bey’in ruhunda ve misyonundadır. Her zaman Endülüs’ün yıkılışı ile Osmanlı’nın yükselişi arasında bir ilgi görmüşüm. Arap beyleri kadınlar gibi ağlar, derin derin iç çekerlerken, “yeni Osman Gazi’ler” uç veriyor. Endülüs düşerken Osmanlı tarih sahnesine çıkıyordu. Yeni bir doğuşun arifesindeyiz; doğum çok sancılı olacak. ”
Bu cümleler çok heyecan verici..
Fatih bey e de teşekkürler,ellerine sağlık..
sayg.
BeğenBeğen
Suat bey siz olmasaniz cevirmeye bile kalkmazdim biliyorsunuz 🙂
neyse 6.paragrafta hava saldirisi alarmi gibi bir sacmalik yazmisim. 🙂 yazinin orijinalinde kullanilan “raid” kelimesini nasil oyle cevirdim hayret. Demek gece gece is yapinca boyle oluyor. duzeltmenizi tavsiye ederim.
Diger blog ahalisini bilmem ama eminim Bekir abi daha neeeee hatalar bulmustur.
Bu yuzden diyorum ki butun guzellikler bana butun hatalar Suat beye aittir :))))
BeğenBeğen
Tercume sadece Suat Bey Kasrdesimin hatiri icin yapildigin gore simdi Fatih Bey kardesime teskkur emem gerekiyormu, bilmiyorum ama neyse edeyim gitsin 🙂 Allah razi olsun.
Hic inelemedim, eminim dogru olmustur; zaten size zor gelebilecek bir metin degildi. Onemli olan bilgiyi Ingilizcesi olmayana ulastirmakti; umid ederim o fonksiyon gorur. Ve dua edelim bu kucuk kucuk “bir kislik marslarla” tezahur eden hakkin, adaletin, vijdanin, ahlakin supergucu seytani dize getirsin! En azindanm “bnlar olurken sen ne yaptin” sorusuna verilecek cevabimiz olur.
BeğenBeğen
Oncelikle abi yazi guzelse bana tesekkur edebilirsiniz 🙂 yok hatali ve kotu bir ceviri ise kizacaginiz kisi Suat bey olmali :)))
Saka bir yana rica ederim abi bizimkisi hicbirsey. Sizin o yaziyi ortaya cikarmaniz kadar bir hizmet degil yani benimkisi.
Icten dualariniza da aminden baska ne denir ki?
BeğenBeğen