Mirac olayı Resulullah (s.a.s.)’ın Kur’an-ı Kerim’den sonra en büyük mucizesidir. Mirac aynı zamanda Yüce Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed (a.s.)’e özel bir lütfu ve ihsanıdır. Resulullah (a.s.)’ın böyle bir lütfa mazhar olması onun Yüce Allah katında ne kadar büyük bir dereceye sahip olduğunu göstermektedir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’inde bu olaydan şu şekilde söz ediyor: “Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermemiz için bir gece Mescidi Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya yürütenin şanı pek yücedir. Şüphesiz o duyandır, görendir.” (İsra, 17/1) Yüce Allah, Necm suresinde de şöyle buyuruyor: “Şimdi siz onun gördüğü üzerinde kendisiyle tartışıyor musunuz? Andolsun ki, o onu bir başka kez daha inişte gördü. Sidretu’l-Munteha’nın yanında. Barınma (Me’va) cenneti onun yanındadır. O zaman (o gördüğünde) Sidre’yi kaplayan kaplıyordu. Göz kaymadı ve (sınırı) aşmadı da. Andolsun ki o Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.” (Necm, 53/12-18) Müfessirlerin bildirdiğine göre bu âyetlerde sözü edilen olay da mirac olayıdır.
İsrâ ve mirac olayı Yüce Allah’ın sevgili peygamberine bir mükâfatı ve ilâhi bir mucizesidir. Resulullah (s.a.s.) Mekke’de insanlara hakkı tebliğ etmesinden dolayı müşrikler tarafından çeşitli eziyetlere maruz bırakılmış, Ebu Tâlib Vadisi’nde ablukaya alınmış, üç yıl süren bu abluka dolayısıyla açlık ve mahrumiyet içinde kalmış, ardından amcası Ebu Tâlib’i, kısa süre sonra da değerli hanımı, mü’minlerin annesi Hz. Hatice (r.a.)’yı kaybetmiş ve birbiri ardından gelen bu olaylar dolayısıyla çok üzülmüştü. İşte bütün bu sıkıntılardan sonra dost dostunu mükâfatlandırdı ve onu kendi katına yükseltti. Onu kendisine yaklaştırdı. Üzerine, çektiği bütün sıkıntıları, içine düştüğü üzüntüleri, zorlukları ve yorgunlukları, hatta kendisine vahyedilenleri tebliğ ederken ve davetini yayarken karşılaşabileceği zorlukları unutturacak hoşnutluk hulleleri giydirdi.
Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’in isrâ ve mirac gecesinde karşılaştığı manzaralar, gördüğü âyetler ve kendisine karşı yapılan muamele onun Allah katında ne büyük bir değere sahip olduğunu ortaya koydu. Bu itibarla isrâ ve mirac olayı çok değişik boyutları olan büyük bir mucizedir ve bu mucize peygamberler içinde sadece son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’e özeldir.
Bütün her şeyi maddi alemin kanunlarına göre izah etmeye kalkışan ve Yüce Yaratıcı’nın her şeyin üstündeki ilâhi gücünü anlayamayan bazı kimseler mirac olayını kavramakta güçlük çekebilirler. Ama iman ferasetiyle ve hakka teslimiyetin kazandırdığı geniş görüşlülükle düşünebilenler için bu büyük mucizeyi kabul etmek zor değildir.
Yüce Allah, isra ve mirac olayıyla ilgili âyeti kerimesinde Mescidi Aksa‘dan: “Çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa” diye söz ederek bu mescidin kendi katındaki fazilet ve kudsiyetine işaret etmektedir. Bu ifade aynı zamanda onun etrafındaki toprakların kutsallığını, oraların Yüce Allah tarafından mübarek kılınmış topraklar olduğunu göstermektedir. Evet Müslümanların ilk kıblesi ve haram mescidlerin üçüncüsü olan Mescidi Aksa‘yı bağrında barındıran bu topraklar Allah tarafından mübârek kılınmıştır. Çünkü bu kutsal topraklar peygamberlerin yurtlarıdır. Buralarda onlara vahiy inmiştir. Hepsinden de önemlisi bu topraklar son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’e özel isrâ ve mirac mucizesine şâhid olmuştur.
Ama ne yazık ki bu topraklar bugün hâlâ siyonizmin işgali altındadır. Bu topraklar ve bu toprakların bağrında barındırdığı kutsal Mescidi Aksa hâlâ siyonist zalimlerin esiridir. Esaret altındaki kutsal Mescidi Aksa siyonist işgalciler tarafından sürekli rahatsız edilmekten, sürekli işkenceye maruz bırakılmaktan dolayı ağlıyor.
Mescidi Aksa, etrafında suçsuz günâhsız çocukların kollarının kırıldığına, masum ailelerin evlerinin yıkıldığına, Yüce Allah’ın insanlık için seçmiş olduğu yüce İslâm dinine mensup olanların ibadetlerini gönül rahatlığı içinde yerine getiremediklerine şahit olmak zorunda kalmasına ağlıyor.
Mescidi Aksa, birtakım kimselerin Filistin halkı adına ortaya çıkarak kendisine karşı siyonist işgalcilerle işbirliği yapmasına, dünya Müslümanlarının da bütün bu oyunları seyretmesine, hiç bir duyarlılık göstermemesine ağlıyor.
İsrâ ve mirac olayının yıldönümü olan mübârek mirac gecesini ihyâ ederken Mescidi Aksâ’nın sesine de kulak verelim. Bu mübarek gecede o mübârek mabedin ızdırabını da analım. Bu mübârek gecede, o kutsal mabedi siyonist zâlimlere karşı savunan, onu yıkarak yerine Süleymân heykeli dikmeye uğraşan yahudi fanatiklerin karşısında her türlü fedakârlığı göze alarak mücadele eden insanların seslerine de kulak verelim. İsrâ ve mirac gecesinde, isrâ ve mirac topraklarının mazlum, mağdur insanlarını da düşünelim. Bu mübarek mirac gecesi o insanların davalarına tam bir ciddiyet ve samimiyetle sahip çıkmanın başlangıç gecesi olsun.
Bu duygularla hepinizin mirac kandilini gönülden kutluyor, Yüce Allah’ın geleceğimizi aydınlık kılmasını diliyorum.
İsra ve Mirac Ruhu
Büyük düşünür ve ilim adamı Seyyid Kutub mirac olayı hakkında şunları söylüyor: “İlâhi gücün ve peygamberlik mertebesinin ne demek olduğunu biraz idrâk edebilenler bu olayda bir gariplik görmezler. İnsanoğlunun sahip olduğu güç sınırlıdır… Ama insanoğlu için zor, kolay veya imkânsız görünen şeylerin hepsi ilâhi gücün önünde eşittir. Hepsi aynı kolaylıkla gerçekleştirilir.”
İnsanın miracı anlayabilmesi için önce kendi nefsinde imâni bir yükselişi gerçekleştirmesi gerekir. Bunu gerçekleştirdiği zaman elde edeceği feraset ve basiret onun kâinata bakarak ilâhi gücü anlamasına ve bu güce sahip olan yüce yaratıcının vahiyle desteklediği bir insanın asla yalan söyleyemeyeceğini kavramasına yardımcı olur. Bakın Hz. Ebu Bekir (r.a.) kendisine Resulullah (s.a.s.)’ın bir önceki gece göklere yükseltildiğini söylediği haber verilince ne diyor: “Bunu eğer o haber veriyorsa elbette doğrudur. Sizin hayret ettiğiniz de bir şey mi? Gündüzün veya gecenin bir anı içinde tâ göklerden kendisine vahiy geldiğini bana haber veriyor da ben yine inanıyorum. Tereddüt etmiyorum.”
Evet. Hz. Ebu Bekir (r.a.) Resulullah (s.a.s.)’in vahiy ve mirac konusunda bildirdiklerinin doğruluğundan şüphe etmiyordu. Çünkü o kendi nefsinde imân miracını gerçekleştirmişti. Kendi nefsinde iman miracı gerçekleştirenin önünden artık şüphe ve tereddüt engeli kalkıyor. Ama nefsinde bu miracı gerçekleştiremeyen kimsenin zihni madde dünyasına takılı kalacağından aynı teslimiyeti, aynı feraseti gösteremeyecektir.
Müslümanın isra ve mirac olayından çıkaracağı pek çok ibret vardır. Her şeyden önce Allah Resulü (s.a.s.) kendisine gösterilen gerçekleri: “Acaba insanlar akla yatkın bulurlar mı? Kabul ederler mi?” gibi tereddütlere kapılarak insanlara açıklamazlık etmemiştir. Miraca yükseltildiği gecenin sabahında başından geçenleri insanlara anlatmıştır. İnsanlar akla yatkın bulsalar da bulmasalar da gerçek her zaman gerçektir. Eğer bilinmesi gerekiyorsa, bir sır değilse ve açıklanması maslahata aykırı değilse mutlaka açıklanmalıdır.
Mirac kelime olarak “yükselme, yücelme” anlamına gelir. Mü’minin de imanıyla yücelmesi, yüksek mertebelere ulaşması onun için bir miracdır. İslâm’ın insana kazandırdığı ahlâki ve imâni değerlerle donanmak, İslâm’ın güzelliklerini kendinde toplayabilmek mü’min için bir miracdır.
Miracla ilgili hadisi şerifte Cebrail (a.s.)’ın Resulullah (s.a.s.)’a gelerek yolculuk öncesinde onun göğsünü yarıp kalbini çıkardığı ve onu iman ve hikmetle yıkadığı bildirilmektedir. Demek ki miraca önce kalple hazırlanmak gerekiyor. Yüce makamlara ulaşmak isteyen bir mü’minin de kalbini iman ve hikmet sırlarına aykırı kirlerden arındırması, temizlemesi gerekir. Özellikle değişik sapık ideolojilerin her tarafı kuşattığı günümüzde kalbimizi bu sapık ideolojilerin ve fikri saplantıların kirlerinden temizlemeden gerçek anlamda bir yükseliş gerçekleştirmemiz mümkün değildir.
O halde hayatımızda bir mirac yolculuğuna başlamak istiyorsak önce göğsümüzü yarıp kalbimizi çıkarmalı ve onu iman ve hikmet nurlarıyla yıkamalıyız. Ama iş bununla bitmiyor. Çünkü yolculuk bundan sonra başlıyor. Mü’min İslâm’ın güzelliklerinden birini hayatına geçirdiğinde bu kutlu mirac yolculuğunda bir adım atmış, bir derece yükselmiş olur. Bu yolculukta “iki günü birbirine eşit olan zarardadır” ilkesine göre hareket ederek sürekli yücelmek, sürekli ilerlemek gerekiyor.
Allah Resulü (s.a.s.) bir hadisi şerifinde: “Namaz mü’minin miracıdır” diye buyuruyor. Ancak namazın gerçekten bir mirac olabilmesi için mü’minin adeta Allah’ı görüyormuşçasına O’na ibadet etmesi gerekir. Nitekim Resulullah (s.a.s.) bu hususa da bir başka hadisi şerifinde şöyle işaret ediyor: “İhsân, Allah’a adeta O’nu görüyormuşçasına ibadet etmendir. Sen her ne kadar O’nu görmüyorsan da O seni görüyor.” İşte bu ruh ve hisle kılınan namaz gerçekten mü’min için bir mirac olur. O zaman mü’min günde beş kere miraca yani Allah’ın katına yükselme mutluluğuna erişir. Günde beş kere miraca yükselebilen mü’minden de iyilikten başka bir şey beklenmez.
Kendi hayatlarında mirac gerçekleştirebilenler, isra ve mirac ruhunu bir hayat şuuru edinebilenler “iman kardeşliği”nin getirdiği sorumluluğun da farkındadırlar. Çünkü onlar hayatlarındaki mirac yolculuğu esnasında Allah Resulü (s.a.s.)’in: “Mü’minlerin, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etmede ve birbirlerine acımadaki örnekleri adeta bir beden örneğidir. Onun bir organı rahatsız olduğunda diğer organları da uykusuzluk ve ateşle ona katılır” meâlindeki hadisi şerifinde ortaya konan prensibi de gönüllerine nakşetmişlerdir.
İsra ve mirac ruhuyla yücelebilenlerin isra ve mirac topraklarına karşı sorumluluklarını da unutmamaları gerekir. Bugün isra ve mirac toprakları, Allah Resulü (s.a.s.)’in miracına şahitlik eden kutsal Mescidi Aksa siyonist zalimlerin işgali altındayken gönlüne mirac şuurunu yerleştirebilenlerin kendilerini rahat hissetmeleri mümkün değildir.
Ahmet Varol (kaynak www.vahdet.com.tr)
Bekir Bey,
Sizin, tum blog arkadaslarimizin ve tum Muslumanlarin Mirac kandilini kutlarim.
Allah’in Mirac’in yasandigi bolgeye ferahlik vermesi dilegiyle…
BeğenBeğen
Bekir Bey,
Ben de Fatih Bey’in duasına katılıyorum. Sizin ve tüm arkadaşlarımızın kandilini kutluyorum.
BeğenBeğen
s.a
BeğenBeğen
Bekir Beyciğim, sanıyrum geldiniz ama izinizi belli etmiyorsunuz, öyle mi?!
Sizin ve müslüman dostlarımın kandilini kutluyorum. İnsanlığın ve barışın tekrar hatırlanmasını diliyorum.
BeğenBeğen
Karadenizli değilim! “Sanıyrum”un ortasındaki “o” tuşuna hafifçe dokunmuşum, çıkmamış.
BeğenBeğen
Bekir Bey,
Hosgeldiniz,..gunun anlam ve onemini anlatan cok guzel bir yazi,..ozellikle de son yasanan trajedi ile baglanmasi da cok isabetli olmus,..Allah, sizden razi olsun!
Allah, haksiz isgal altinda aci ceken, yasam mucadelesi veren butun Musluman kardeslerimizin yaninda olsun,!!! Zalimleri de yaptiklarindan oturu yine Yuce Yaradan a havale ediyorum,..!!!!!!!!!!!
BeğenBeğen
Sevgili dostlar,
Sag salim vasil olduk Allah-a sukur. Dinlenmis kafalyla olup olmadigini, zamanla szde bende gorecegiz. Iyi oldu, ihtiyacim da vardi.
Butun dualariniz icin Amiin! Yoklugmda muessesenizn kapal oldug ntibasi vermediginiz, etrafin ozunu aldiginiz icin tesekkurler. “tamam gelmis artik ugrnmamiza gerek ok” ta demessini umit ederim.
Ece Hanim ince ruhunuzu yansitan guzel sozleriniz icin ozellikle tesekkurler.
Selam, saygi ve muhabbetlerimle
BeğenBeğen
Sevgili Bekir Bey,
Tekrar hoşgeldiniz. Jazzetta hasretle sizi bekler! Benden söylemesi!
BeğenBeğen
Bekir ABi,
sen yokken bloga sahip ciktim…
Hatta sesler sikardim cinler periler top oynamasin deyu…
Umarim tatilin iyi gecmistir… Benim oraya da beklerim…
BeğenBeğen
Bekir bey,
hoşgeldiniz , özlettiniz..
İnşallah gönlünüzce bir tatil olmuştur..
sevgi ve saygılarımla
BeğenBeğen
Ağabey, nerelere kayboldun yine?
Hani hasbihal edecektik? G.talk’ı da açmıyorsun hiç..
Bir ses ver müsait olduğunda..
Saygılar..
BeğenBeğen
Bekir Bey hepimizi boykot mu ediyor acaba? Öyle bir karar mı aldı? Huylanmaya başladım!
BeğenBeğen
Evet, aynen dediğim gibi! Hepimizi boykot ediyor. Bir tek Mustafa Bey’in yazlığına uğruyor!
BeğenBeğen
Metin bey, Suat abi,
siz de benim bloğumu mu boykot ediyorsunuz bi anlasam:)
BeğenBeğen
Ece Hanım,
Suat Bey’in öyle bir niyeti olduğunu sanmam, ama ben boykot etmediysem de saldım biraz! Çünkü sizin yazlıkta rahat dolaşamıyorum. Çok karışık geliyor düzeni. Görsel tasarımı göz yorucu. Aradığım yeri kolayca bulamıyorum. Bir de maşallah, içerik son gaz gelişiyor, ardından koşsam da yetişemiyorum artık.
Ama az önce sizdeydim. Bir bardak köpüklü ayran istedim, vermediniz!
BeğenBeğen
son yorumlar kısmı eklendi aslında:)
sorun değil metin bey 🙂
canınız sağolsun..
boykot etmediğinize sevindim..
sayg.
BeğenBeğen
Bir de maşallah, içerik son gaz gelişiyor, ardından koşsam da yetişemiyorum artık.
Metin bey
Ayni seyi bende Jazzetta icin söyleyecektim ama cekiniyordum, madem burada acikca dile getiriliyor bend esöylim dedim))
Jazzetta’nin hizine yetisemiyorum vallahi))
BeğenBeğen
Ben de Bekir abi haric herkes ve her yere yetisiyorum da onu hic biryerde bulamiyorum 🙂
Nereye gitsem yeni ayrilmis oluyor??
BeğenBeğen
Fatih bey,
hayrınıza jazzetta nın da rengini açsanız..
valla rengi çok boğucu..
o güzelim yazılar daha ferah bir ortamda bulunmalı ..
Metin bey haksız mıyım 😦
sevg.
BeğenBeğen
Metin abinin teknik traktoru Halid kardesimin isidir o 🙂
O da o rengi degistirmek icin $15 vermeniz lazim…. Ama onemli olan icerik degil mi?
Metin abideki icerik kimde var? :)))
BeğenBeğen
tamam işte içerik süper de, renkler ı ıh!
keşke bu önerimi kaale alsa..
BeğenBeğen
Ece Hanım,
1) Yazlığınıza değil gelmek, hiç çıkmamak istiyorum aslında. Güzel konular seçiyorsunuz, milleti gayet güzel tartıştırıyorsunuz. Ama dediğim gibi, görsel düzeni bana çok yorucu geliyor. İçeriğe de yetişemiyorum. Gönlümün sizinle olduğunu bir kez daha vurgulayayım da darılmayın! Ha bir de son yazımda belirttiğim hallerim var. Bugünlerde iyi değilim.
2) Çok haklısınız! Benim yazlığın duvar renginden ben de hiç hazzetmiyorum. En gıcık kaptığım renktir gri, bitim kadar hoşlaşmam! Font da hiç okunaklı değil. Ama mecburum şimdilik, şablon tasarım. Bütçem ileride TC bütçesi gibi kevgire benzemekten kurtulursa belki WordPress’ten bağımsızlığımı ilan edebilirim. Zaman ne gösterir bakalım.
BeğenBeğen
Prusyalı Bey,
Ben de, ne kadar tembelim, oturup da iki satır birşey yazamıyorum diyordum walla! Tamam, bir ara azıtıp günde üç hatta dört yazıya dökmüştüm işi, ama şimdilerde tek bir yazı ya yazıyorum ya yazamıyorum. Hem benim yazlığa fazla rağbet eden de olmadığı için yorum sayısı da az. Yetişmesi o kadar da zor değil efenim. Müsterih olunuz. Teşrifinizi her zaman beklerim.
BeğenBeğen
Bekir Bey,
Yeminli misiniz Allahaşkına ses vermemeye bize? Ev sahibi ortada yok, bizler burada fink atıyoruz. Bu ne iştir efenim?
Kendinizi yeterince özlettiniz yani. Olmaz böyle. Elma dersem çıkınız. ELMA!
BeğenBeğen
Sevgili Dostlar,
Merak edilmek guzel sey! Tesekkur ederim nezaket ve hassasiyetiniz icin. Boykot ne kelime Allaaskina Metin Bey dostum? 3 ay once basladigim “Kurt Sorununu Yeniden Dusunmek” i neden bitirememissem, Faust’a, Cemil Meric’e, Arapca ogrenmeye neden baslayamamissam ve “Orientalism” de henuz neden onuncu sayfada isem gerek bu mekana gerek sizin yazliklara da o zebeple ugrayamiyorum. Dogrusu “ugruyorum” aslinda technically fakat sizlerin degerli yazilarinizin altina sadece “ugradim” demek te pek uygun dusmuyor bana. Sizlere hayranim en azindan “resmi” sorumluluklariniz benden fazla gorunmesine ragmen bu kadar yere yetisip fikir uretebildiginiz icin. Mustafa Bey’in orda sadece bazi argumanlara tepki veriyorum, ki bu benim icin en kolay olani. Bakin daha once su meshur “London Terror Plot” plotu uzerine teorilerimi yazacaktim, guncelligin kaybetti. Bu gun insha-Allah “Lubnan’a asker” mevzuunda birseyler yazmayi basarabilirsem belki bu fikir kurakligim konusunda seytanin bacagini kirmis olacagim. Bu vesile ile simdi kesfettigim Belcika kaynakli bir siteyi kuvvetle tavsiye eder, yorum ve destek mektuplari ile bu tur guzel tesebbus sahiplerine yalniz olmadiklarini hatirlatmanizi dilerim. Simdi esas heyecanlandiric haber: Linkler kismina http://www.stopusa.be/home/index.php (Stop United States of Aggression) ile beraber birkac site daha eklenecektir insha-Allah!!!
Selam, saygi ve muhabbetlerimle
BeğenBeğen
“YARADANI EN İYİ İÇSELLEŞTİRENLER, VUKUF SAHİBİ ENTELLEKTÜELLERDİR”
Alev Alatlı..
iyi geceler herkese
BeğenBeğen
Alev Alatli inancli biri midir ki?
İyi geceler)
BeğenBeğen
Evet, inançlı biri. (Bence..)
BeğenBeğen
xsı bey,
En kısa zamanda
Hayır! diyebilmeli insan..
kitabını edinmenizi tavsiye ederim:)
İnanın çok keyifli ve birbirinden bağımsız makaleler var..
İnanç konusunda ise Suat bey e katılıyorum..
syf 14 de Kur’an kainat görüşü verir başlığı altında başlayan yazıyı okurken de bizi hatırlayacaksınız zaten:)
sayg.
BeğenBeğen
Kitabi bugün aldim yarin sabahtan itibaren azar azar okumaya baslayacagim bakalim )..
Güzel degilse karismam ha..
(bu ayakkabi boyacisina “-parlamazsa para yok” diyen müsterinin lafina benzedi)))
BeğenBeğen
Bekir bey bugün yorgun sanırım..
BeğenBeğen
Evet yorgunum Ece Hanim’ birkac gundur merakla beklnenen “11 Eylul yazisi”nin ikincisin yayinladim ama goruldugu gibi ifade edildigi kadar da “sabirsizlikla” beklenmiyormus. 🙂 Tevafuk oldu; ben de simdi size yazmak icin postayi aciyordum. vekil ve muvekkilin 11 Eylul orumlarini beklerim.
BeğenBeğen
🙂
paranoya oluştu sanki bende:)
bir blog sahibi susunca endişe başlıyor hemen..
Metin bey sustu bugün, merakta kalıyor insan..
11 eylül yazısına hemen bakıyorum..
BeğenBeğen
tüm müslümanların miraç kandilini kutlarım.bu gün kur’an indirilmeye başlanmıştır yaprak yaprak.tüm herkesin kur’an okumasını tercih ederim.kur’an bizi cennete erdirir.ben 12yaşında bir çocuğum.bu çocuktur deyip geçmeyin.çünkü ben doğruları söylüorum.ben kur’an okumayı çok seviom.lütfen sizder okuyun bilmiosanız öğrenin.öğrenmek ayıp değildir bilmemek ayıptır
BeğenBeğen
Bu siteyi yapanlardan ALLAH(C.C.)RAZI OLSUN GÜZEL BİR SİTE bana miraç gecesiyle ilgili şeyleri kısaca meseneme yollar mısınız?Yollarsanız çok sevinirim.bide sizden istediğim şey benim meseneme güzel bir duva yollamak.
Ad:Büşra Nur
Soyad:Tarlacı
Sınıf:3.sınıf
E-posta:run_1999_@hotmail.com
dediklerimi yaparsanız çok sevinirim…
BeğenBeğen
Herkesin miraç kandili mübraek olsun güzel olaylar yaşayın inşallah.
BeğenBeğen
Bir kandil gülüsavur sevdiklerine, size onlardan gülücükler getirsin öyle içten öyle samimi olki göz yaşlarını bile tebessüme çevirsin. KANDİLİN MÜBAREK OLSUN!..
BeğenBeğen
allah herkesin kandilini mübarek etsin tüm müslüman alemine nasihatim sizler cenneti kazanabilmek için ibadet ediyorsunuz bunu unutmayın eyyyyyy mü’min allaha emanet olun
!!!!!
BeğenBeğen
herkesin mubarek gecesi kutlu olsun dualarınız kabul olsun
BeğenBeğen
Amiin. Allah bu mubarek gecede butun dularinizi kabul eylesin. Allah senden razi olsun Dilay’cigim! Cocuk deyip gecmek ne kelime? Aklin yasta degil basta oldugunun ne guzel ornegisin sen.
Tamamdir Busra Nur ‘cugum. Hemen e-postana bir iki dua gonderiyorum.
BeğenBeğen
Ahmet VAROL abimizin bugün ki yazısının altındaki NOT: “Yarın (4 Kasım PAZAR) inşallah Ankara’da İLKAV (İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı)ın da başlığı “Ortadoğuda Son Gelişmeler ve Filistin Sorunu” olarak belirlenen bir konferans vereceğiz. Program Saat:13.00’te, İLKAV’ın konferans salonunda düzenlenecek. Adres Strazburg Cad. No:28/A Sıhhıye.”
[(0312 229 79 76 ilkav)]
***/***
Selahattin:
Konferansa ve konferanslara panellere bekleriz. Önceden yapılmış Konferans ve panellerin CD’lerini alınız, dağıtınız, gerçekten çok önemli.
Cuma namazları vaazı 11,45 de başlayacakmış ve namaz 12,30 da kılınacakmış.
BeğenBeğen
s.a. Filistin konferansında Ahmet VAROL abimiz mülteci Filistinli kadınların boyunlarında anahtar olduğunu, evet kapı anahtarı olduğunu söylemişti. EVET BU ANAHTARIN ÇOK ÇOK BÜYÜK ANLAMI VAR. Müslümanlar kadınlar, nineler, çocuklar anahtarlarıyla beraber geri dönecekleri günü bekliyorlar. İşgal edilen toprakların asıl sahipleri geri döndüklerinde herhangi birleşmilletler kararına gerek kalmadan, uyduruk kanunlara gerek kalmadan başka hiç bir şeye gerek kalmadan iç huzuruyla Anahtarlarıyla açacaklar evlerinin kapılarını. Allah’u tealanın verdiği lütfeylediği kapıları açmak dileğiyle….Allah’ın nurunu tamamladığını görmek dileğiyle…
Ve her müslümanın boynunda islamın şiarlarının anahtarı olması gerekmezmi?
Evet her müslümanın boynunda Kudus ün kapılarının anahtarı olması gerekmez mi?
BİZ HANGİ KAPILARI AÇMAYA ÇALIŞIYORUZ,KENDİMİZE SORMAMIZ GEREKMEZ Mİ?
BeğenBeğen
ARKADAŞLAR FİLİSTİNLİLER TOPRAK SATMADILAR.BU KONU BÖYLE BİLİNSİN, BÖYLE ANLATILSIN:Ahmet VAROL abimizin Filistinliler Toprak Sattılar mı? (28 mayıs 2003 tarihli yazısını okuyalım)Çok kısa ve öz olarak Yahudiler 1948 e kadar Filistinin yaklaşık 28 milyon dönüm toprağının % 7 sine sahipler Bu %7 yaklaşık 2.000.000 (iki milyon) dönüme tekabül ediyor. Sadece bu yüzde yedinin de sekizde 1 i yani 250.000 dönüm araziyi Filistinliler satmışlardır. Tüm araziye oranını ve tüm nufusa oranını düşünürsek yüzde bir bile yapmıyor, binde 9 yapıyor.
Ahmet Varol Abimizin yazısından bir bölüm: *Altıncı olarak: Yahudilerin Filistin topraklarında mülk edinmelerinin tarihine bir bakalım: Filistin toprakları 28 milyon dönümdür. 1948’de İsrail işgal devleti kurulduğunda yahudilerin sahip oldukları arazi miktarı 2 milyon dönümdü. Yani tüm Filistin topraklarının % 7’si.
*Bunun 650 bin dönümünü Osmanlı devleti döneminde mülk edinmişlerdir. O dönemde mülk edinmeleri ise ta Kanuni zamanında başlamıştır. Osmanlı devletinde ilk yahudi lobisini oluşturan Yusuf Nassi’nin Kanuni’yle iyi ilişkilerinden dolayı Kanuni ona Taberiye gölü civarında bazı arazileri bağışlamıştı. İşte bu olayla başlayan mülk edinme çabalarıyla 1917’de Filistin’in işgaline kadar ki süre içinde toplam 650 bin dönüm arazi edinmişlerdir.
*300 bin dönümünü İngiliz işgalciler onlara bağışlamışlardır. Şöyle ki İngilizler, Filistinlilere ağır arazi vergileri uyguluyor, bu vergileri ödeyemediklerinde de mülklerine el koyuyor ve sonra buraları yahudi göçmenlere peşkeş çekiyorlardı.
*200 bin dönümünü yine İngiliz işgalciler, yahudilere göstermelik bir şekilde parayla satmışlardır. Bu şekilde satılan arazilere de zikrettiğimiz vergi oyunuyla el konulmuştu ve satım işlemi de sembolik paralarla gerçekleşti. *600 bin dönümü de kendileri Filistin dışından olan, Lübnan ve Suriye’de ikamet edip Filistin’de mülk edinmiş bazı Arap kökenlilerden satın almışlardır.
*Buraya kadar ki kısımda Filistinlilerin herhangi bir dahlinin olmadığını görüyoruz. Yani yahudilerin 1948’e kadar edindikleri arazilerin 8’de 7’sinde Filistinlilerin müdahalesi söz konusu değildir. *250 bin dönüm araziyi de Filistinlilerden satın almışlardır.
Yani Filistinlilerden satın aldıkları toplam arazi miktarı Filistin topraklarının % 0,9’una (binde 9’una) tekabül ediyordu. Arazilerini satanlar da halktan çok şiddetli tepkilerle karşı karşıya kaldıklarından Filistin’i terk etmek zorunda kalmışlardı. Şimdi satılan arazilerin tüm topraklara oranıyla onları satanların genel nüfusa oranlarını denk kabul ederek düşünelim: Bir halk hakkında hüküm verirken % 0,9’un tavrına göre mi yoksa % 99,1’in tavrına göre mi hüküm verilir? Filistin halkının en az % 99’u göçmen yahudilere arazi satmama konusundaki kararlılıklarını korumuşlardır. Bu kararlılığa bağlı kalmayanları da içlerinde barındırmamışlardır. Her halkın içinde mutlaka o halkın genel tavrına muhalefet edenler, kararlılığa uymayanlar çıkar. Eğer yahudi göçmenlerin, yahudi göçünü teşvik eden örgütlerin bütün teşviklerine, cazibeli fiyat tekliflerine rağmen 30 yıl içinde satılan toplam arazi miktarı binde dokuzda kalmışsa bu, Filistin halkının bu konudaki dayanışmasını, kararlılığını ve üstün mücadele azmini gösterir. Ama ne yazık ki Filistin halkı bütün bu kararlılığına rağmen iftiraya uğramıştır. Bu tıpkı iffetini koruma konusunda oldukça dikkatli bir insana fuhuş iftirasında bulunulması gibidir.
*Yahudi göçmenlerin 1948’den sonra gayri menkul edinmeleri tamamen işgal, gasp ve göçe zorlama yoluyla olmuştur. Göçe zorlanan Filistinlilerin arazilerine el koymak için de yukarıda zikrettiğimiz kanunu kullanmışlardır.
*Zaten Sultan 2. Abdul hamit yahudilerin böyle bir emelinin olduğunu fark edince oraya gidenlerin pasaportlarının girişte alıyor ancak çıkışta veriyormuş. Yahudilerin A.Hamide kızmalarının iftira atmalarının bir nedenide bu. Oraya yerleşmesinler diye.
Aslında burada problem yahudilerin Filistin topraklarında ikametlerinden ziyade siyonizm ideolojisiyle birlikte gelen işgal olayından kaynaklanmaktadır. Osmanlı döneminde normalde yahudilerin legal yollarla ve herhangi bir tehdit oluşturmayacak şekilde Filistin topraklarına yerleşmelerine engel olunmuyordu. Ancak Basel konferansından sonra siyonizmin teşkilatlı bir hale gelmesinden ve Filistin topraklarından bir devlet kurma çalışmaları başlatmalarından sonra Osmanlı sultanı II. Abdülhamid yahudilerin Filistin’e yerleşmelerini ve buralardan toprak satın almalarını engellemiştir. Ne var ki İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihanetiyle onun bu konuda aldığı tedbirler kaldırıldı. Zaten söz konusu cemiyetin mensuplarını incelerseniz birçoğunun yahudi veya dönme olduğunu görürsünüz. (Bu konuda bizim Türkiye’de Yahudi Lobiciliği başlıklı dosyamızda ayrıntılı bilgiler mevcuttur.) Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinin en önemli sebebi de siyonistlerin Filistin’le ilgili emellerinin önüne set çekmesidir.
*İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1908 ihanetinden sonra yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmeleri kolaylaştırıldı. Fakat buna rağmen yine de yahudi göçünde söze gelir bir artış olmadı. Sonra İngilizlerin 1917’de bu toprakları işgal etmeleriyle yahudi göçünün hızlandırılması için önemli teşvikler oldu. Daha önce de zikrettiğimiz üzere İngiliz işgalciler, vergi zulmü yoluyla Filistinlilerden zorla aldıkları arazileri yahudilere bedava dağıttıkları halde yine de göçte istenilen oranda bir artış olmadı. En büyük göç dalgası 1933’te Avrupa’da Nazi fırtınasının estirilmesinden sonra başladı. (Bu konuda da bizim Gizli Dünya Devleti ve Siyonizm başlıklı dosyamızı okumanızı tavsiye ediyoruz.) 1933’e kadar İngiliz işgalcilerin tüm teşviklerine rağmen Filistin topraklarına yerleşen yahudi sayısı 150-200 bin civarındaydı. Bunların da epey bir kısmını Osmanlı döneminde yerleşmiş olanlar oluşturuyordu. Nazi tehdidinden dolayı Filistin’e göç eden yahudilerle 1947’ye kadar bu nüfus 800 bine çıktı.Gelen yahudilerin hepsi tabii ki toprak sahibi olarak gelmiyorlardı..
BeğenBeğen