Sevgili İbrahim Kalın Zaman gazetesinde mevzu ile ilgili yazısında eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in Çin ziyareti sırasında Çin Devlet Başkanı’na Fransız İhtilali hakkında ne düşündüğünü sorduğunda “henüz karar vermek için çok erken” cevabini aldığını söylüyor ve 5000 yıllık yazılı tarihi olan bir kültür için bunun manalı olduğunu vurguluyor hakli olarak. Benim aklıma da “geleceğimizi çok iyi biliyoruz ama geçmişimizi tahmin etmek zor” diyen Rus general geldi. Bir gün insanlık belki “ideolojik olmayan tarih” yazma irade ve ahlakını geliştirebilir fakat ellerinde ideolojiden arınmış, güvenilir veri kaynakları olacak mı bu iradeyi eyleme dökmek için emin değilim. Henüz “dün” değil “bugün” sayılan 11 Eylül hakkında yazılıp çizilenler, gelecek nesillere yaşanmışlıkları doğru nakletmenin zorluğunu ortaya koymaya yeter. Akla gelecek her turlu komplo teorisi yanında akla gelebilecek her turlu tahlil de mevcut bilumum neşriyat vasıtalarında. Bilgi teknolojisinin gelişmesi her ne kadar kibarca “alternatif görüşler” diye adlandırılan “mainstream” ya da merkezi bilgi kanallarının neşriyatları dışında kalan değerlendirmelerin de efkâr-i umumiye ulaşmasını mümkün kılmışsa da bu şekilde demokratik bir fikirler pazarı oluştuğunu söylemek için vakit henüz çok erken. Salman Rüştü’nün “Şeytan Ayetleri” kitabından aklımda kalan tek cümle hala geçerliliğini koruyor benim için: “onların tasvir gücü vardır, onlar bizi tasvir ederler ve biz boyun eğeriz”.
11 Eylül’ün tahlilinde “onlar” ve “biz” derken tabiî ki dünyadaki hâkim güç ve politikalarının birincil hedefi olan İslam dünyasından bahsediyoruz. Bu trajik eylemleri kimler yaptığı konusunda komplo teorilerinin varlığı, bunların birçoğunda gayet mantıki sorgulamalar yapıldığı ve “resmi görüş” üzerine şüpheler oluştuğu doğrudur, ama bunlar sonuç üzerinde fazla etkili olamamıştır. Çünkü hâkim görüşün “tasvir gücü” vardır. Israel Shamir gibi Yahudi muhalifler istedikleri kadar İsrail ve ABD’yi sorumlu tutsunlar, Batı’daki birçok düşünür istedikleri kadar “kök sebepler” kirli kelimelerini telaffuz etsinler, bu konuda tarihi onlar yazmıyor. Onlar bir kere ya “antisemit” ya “ABD düşmanı” ya da “revizyonist tarihçi” damgası ile majinalize edilmişlerdir. Artık söyledikleri “Holokost’ta 6 milyondan az Yahudi öldü” diyenlerin akıbetine mahkûmdur: İnanan küçük bir kesim vardır fakat geniş efkâr-i umumiye bu görüşler “komplo teorileri” aykırı, marjinal veya kibar olanlar tarafından alternatif görüşler damgaları ile sunulabilir ancak.
Bu gün 11 Eylül hakkında “gerçek tarih” diye sunulanın ne olduğunu belirlemek için herhalde internet medyumundaki ansiklopedik bilgi kaynağı olarak bilinen Wikipedia’ya bir göz atmak yeter. Hâkim gücün tasvirinden ibaret verilen bilgiler ve üzerine bina edilen politik tahliller.
11 Eylül sonrası Bush, etrafını ve dar zihnini parsellemiş görünen Yeni Muhafazakârlar (Neoconlar) bugün dahi Bati dünyasındaki “tasvir gücü” olanlardır. Bunu anlamak için Türkiye’deki en tarafsız görünen TV kanallarının dahi Bush’un başlattığı savaştan “Terörle Savaş” diye bahsetmesini gözlemek yeterlidir.
“Tasvir gücü sahiplerinin” mesajı şudur: İslam dünyası yeni düşmanımızdır. Aralarında bize karsı koymayanlar ve medeniyetimizin üstünlüğünü kabul etmiş olanlar “iyiler” dir. Bunları tanımlamak için “ılımlı Müslüman”, “demokrasi, özgürlük yanlısı” vb terimler kullanılır fakat Batı’da yaratılan bu İslam düşmanlığı histerisi bu “iyileri” de İslami kimliklerinden ayırmayı zorlaştırmaktadır ve kurunun yanında onlar da yanmaktadırlar.
11 Eylül öncesi politik atmosfer
Olaya birazcık tarih perspektifi ile baktığımızda aslında 11 Eylül’ün belki bir kilometre taşı fakat milat falan olmadığını görmek zor değildir. Eğer dünyanın yeni politik düzeni için yakın tarihten bir milat bulunacaksa 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması bu tanımlamaya çok daha uygundur kanımca. “Soğuk savaşın” son bulması ve iki kutuplu dünyadan tek kutupluya geçiş bu tarihte resmilik kazanmıştır. Düşmanı elinden alınmış olan Batı’daki hâkim güç (bunun için bazıları askeri-sanayi kompleksi tanımını kullanır ben bu adlandırmanın en azından Yahudi faktörünü ihmal ettiği için yeteri kadar kapsayıcı olmadığını düşünüyorum) yeni bir düşman icad etmek zorundaydı. Varlığını “düşman” veya “aşağı öteki” nin varlığına borçlu olan hâkim paradigma için Demir Perde’nin yerine başka bir öteki koyma ontoloji idi.
Bunun için fazla aramaya gerek yoktu. Haclı seferlerinden beri en azından şuuraltında var olan, yakın tarihte oryantalist masalları ile entellektüel diskura da girmiş bir öteki için bir numaralı aday tabiatı ile İslam dünyası idi. Sovyet blokuna düşmanlık ancak politik olarak oluşturulmuş bir husumet idi; II. Dünya savaşındaki taraflar gibi. Kapitalist Batı – Demir Perde “soğuk savaşı” da bir hâkimiyet savaşı idi; tarihi, sosyolojik kökenleri yoktu. Politik neden ortadan kalkınca “öteki” statüsü de tarih oldu. Fakat yukarda da söylediğim gibi İslam dünyasının “ötekiliği” daha derin, Haclılardan Endülüs’e, Osmanlı’dan günümüze uzanan bir tarihi hafıza ve temel kültürel, felsefi nedenlere dayanıyordu. Huntington’un “Medeniyetler Savaşı” teorisinde de adı geçen “ beş farklı medeniyet arasında Batı ile çatışması en kaçınılmaz olarak İslam işaret ediliyordu. Öğrencisi Fukuyama da “tarihin sonu” ve ebedi liberal-demokrasi asr-ı sadetinin önünde en büyük engel olarak İslam dunyasını işaret etmişti. Yazı duvarda idi: Hedef İslam idi.
İslam dünyasının hedefe konulması sürecini hazırlayan faktörleri basitçe sıralayacak olursak: 1) Batı’daki hâkim gücün soğuk savaş sonrası diğer bir “öteki” ihtiyacı, 2) İslam dünyası ile tarihi husumet, kültürel uyuşmazlık, 3) Petrol (açıklamaya gerek yok)- 4) İslam dünyasının çeşitli yerlerinden yükselen Bati karşıtı sesler ve eylemler. Iran, Saddam, Cezayir, Afganistan, Mısır ‘daki İslami hareketler ve genel olarak Müslüman dünyasının Bati değerlerine karşı en kuvvetli muhalefetin oluştuğu blok olması, 5) İsrail’in bölgedeki hâkimiyetine tehdit. (Not: Önem sırası gözetilmemiştir) .
Bu şartlar altında ABD’deki güçlü Yahudiler ve İsrail yanlısı birkaç siyasi stratejisi “Amerikan Yüzyılı Projesi” olarak adlandırılan bir plan ile zaten Reagan döneminde başlayıp, Baba Bush döneminde devam eden bu yönelişi somut strateji ve eyleme dönüştürdü. Ana fikir olarak sonradan neconlar (yeni muhafazakârlar) diye adlandırılan bu grubun tezi şu idi “ABD tek süper güç olduğuna göre ona uygun hareket edebilirdi. Dünyaya istediği şekli vermek için geçmişte Demir Perde ile olan detant frenlemesinden kurtulmuş olarak artik gerektiğinde “preemptive” (saldırılmadan veya direkt tehdit altında olmadan) güç kullanmaktan kaçınmamalı idi. Hedefte İslam olduğu zaten belirlenmiş olduğuna göre bu gücün öncelikle kime karşı kullanılacağı apaçıktı. Önce Ortadoğu’ya İsrail’in menfaatleri doğrultusunda şekil vermeli idi. Burada ABD iç politikasına birazcık vakıf olanlar, oradaki Yahudi propaganda makinesinin İsrail menfaati =ABD menfaati denkleminin artık dış politika diskurunda tartışılamaz gerçek statüsüne çıkardıklarını da biliyorlardır. AIPAC, JINSA, AJC, ADL gibi Yahudi politika makineleri İsrail yanlısı propagandalarında ABD menfaati ya da “bizim menfaatimiz” terimlerini kullanırlar İsrail yanlısı politikaları için.
Ve Bush imparator oldu
Oğul Bush ilk seçimlerden önce Müslümanların tepkisini çekecek fazla söylemde bulunmadı. Zaten ABD’deki Müslüman cemaati, “İslam dostu” birinin en fazla aday adayı olabileceğini, mevcut sistemin böyle birinin yükselmesine imkân vermeyeceğini biliyordu. Dolayısı ile onlar için seçim, kayıtsız şartsız İsrail yanlısı, İslam düşmanı ile daha ılımlı arasında idi. Bush’un seçimlerdeki rakibi Al Gore bir Yahudi derneği önünde yaptığı konuşmasında söyle bir anekdot anlatmıştı: “İsrail’in ilk yıllarında ABD’nin Tel Aviv elçisi, kurucu Devlet Başkanı David Ben Gurion’u ziyarete gider. Ofisine girdiğinde Gurion’u elleri ve başının üzerinde, ayakları yukarda duvara yaslı olarak dururken görür. (doktor tavsiyesi egzersiz imiş) Elçi hemen onunla aynı pozisyonda elleri ve başı üzerinde duruşa geçer”. Ve ilave etti Gore “Bizim İsrail’le duruşumuz böyledir; İsrail bütün dünyanın tersine dursa da biz de onunla beraber aynı pozisyonda dururuz”. Bush’un Demokrat rakibi bu zihniyette biri idi. Ve yardımcısı daha da İsrail yanlısı Siyonist bir Yahudi olan Joseph Lieberman idi. Yani Müslümanlar için “iyi seçenek” yoktu ancak “ehven-i şer” i belirlemekti secim. Bu sırada Bush bir yerde “bu hava alanlarında ‘Arap profiling’ (Arapların farklı muameleye tabii tutulması) yanlış” demiş bulundu. Bu kadar küçük bir jest ona Müslümanların gönüllerini kazanmakta epeyce mesafe kat ettirdi.
Müslümanların Bush’u desteklemesi için tek sebep bu değildi. Yazdığı “They dare to speak out” (Konuşmaya Cesaret Edenler) adındaki, İsrail’i eleştirme cesareti gösteren politikacı ve düşünürün kariyerlerine son veren AIPAC (American Israeli Public Affairs Committee) nin faaliyetlerini açıklayan kitabından sonra ABD’deki Müslüman cemaat’le ilişkileri ilerlemiş ve onların güvenini kazanmış olan eski Kongre üyesi Paul Findley de oradaki cemaate Bush’u desteklemelerini telkin etti. Bunda kendisinin Cumhuriyetçi oluşu etkili oldu fakat Gore-Lieberman alternatifinin kayıtsız şartsız İsrail yanlısı olacağı, Bush, babası ve yardımcı adayı Cheney’in Arap ülkeleri ile olan petrol bağları ve yukarda bahsettiğim “Arab profiling” mesajı Müslüman cemaat liderlerinin Bush’a desteği telkin etmelerine neden oldu. Kongre üyesi Findley’in birçok konuşmaları, okuduğum yazıları ve kendisi ve eşi ile bir kahvaltı sohbetimizde İslam dostluğu ve ABD politikalarını Yahudilerin boyunduruğundan kurtarma konusunda samimi olduğu izlenimi edinmeme rağmen ben her iki alternatifin de diğeri kadar “şer” olacağını düşünüyordum için oyumu seçilme şansı hiç olmayan Lübnan asıllı Ralph Nader’a verdim. Fakat ABD’deki “İslami cemaat”’in takriben dörtte üçü Bush’a oy vererek seçilmesine neden oldu. Burada Bush’un şaibeli seçiminin yâda bazılarının deyimi ile “Yüksek Mahkeme tarafından atanmasının” hikâyesinin bilindiğini düşündüğüm için detaylarına girmeyeceğim. Sadece Müslümanların desteği olmadan seçilemeyeceğinin bilinmesi yeterlidir.
Yârin: 11 Eylül Öncesi ve sonrası (II): Neconlar iktidarı, 11 Eylül ve sonrası
Ağabey, ellerine sağlık. Saklanması gereken arşivlik bir serii olacak bu yazılar.
İ.Kalın’ın aktardığı Çin Devlet Başkanı’nın sözleri çok öenmli.
11 Eylül konusunda ben hala birşey söyleyemiyorum. Ama şunda hemfikiriz sanırım. Bu tür bir eylemi yapacak Müslüman bulmak zor olmaz. Fakat bunu sadece bir grup Müslüman’ın yapması kolay mı? Elbet değil. İşte burada devreye böyle bir eylemden fayda görecek küresel hesaplar devreye girer. Taşeronları bulursun, yönlendirici konuma adamlarını yerleştirirsin, eylem için her türlü teknik kolaylığı sağlarsın. Sonra yolları açarsın, garibim Müslüman dinine hizmet ettiğine inanır, işlerin yolunda gittiğini düşünür, eylem olur, ölür ya da yakalanır, planlayanlarda “bak bak bize ne yaptılar” deyip planlarının asıl aşamasına geçerler.
Benim 11 Eyliül’e ilişkin en iyimser tahminim budur. Meselenin daha derin komplolar içeren boyutları -Müslümanların işin içinde hiç olmaması vb- olabilir tabii.. Yalnız Müslümanlar’ın tüm yönleriyle kendilerinin bu eylemi planladığı ve organize ettiğine kesinlikle inanmıyorum. Bir de ilk olarak 2005’te yayınlanan bu yıl daha da geliştirilerek tekrar ayınlanan bir belgesel var ki, hiç de tyabana atılır şeyler söylemiyor:
http://www.zaman.com.tr/?bl=sondakika&alt=dis&trh=20060911&hn=347300
Yani mesele benim açımdan şu:
ABD’ye ya da küresel sisteme böyle bir bahane lazımdı ve bu bahane bir şekilde üretildi..
BeğenBeğen
Suat Bey Kardesim,
Burada ayriliyoruz sanirim. En fazla AB veya kuresel sistemin boyle bir bahaneye ihtiyaci konusunda ayriliyoruz. Ben olmadigini dusunuyorum. Neyse simdi yazinin ikinci kismini kaleme alacagim; soyleyeceklerimi oraya saklayayim, Zaten bu yazida henuz 11 Eylul gunune gelmemistim; sadece sahneyi kurmaya calismistim. Zaman yaszisina ancak onu bitirdikten sonra bakabilirim.
BeğenBeğen
Ağabey,
Seninle özel konuşmalarımızdan bildiğim kadarı ile fazla ayrlıdığımız bir nokta yok aslında. Belirsizlikler noktasında birtakım farklı düşüncelerimiz olabilir belki ama kıymet-i harbiyesi olduğunu sanmıyorum.
Ben belki kısa bir yorumla ifade edememiş olabilirim düşüncelerimi. Devamî yazında 11 Eylül’ü kimin planlayıp gerçekleştirdiği konusundaki düşüncelerini okuduğumda daha iyi anlatabilirim belki.
Ama ayrılık noktamız, “Yalnız Müslümanlar’ın tüm yönleriyle kendilerinin bu eylemi planladığı ve organize ettiğine kesinlikle inanmıyorum.” cümlemse bu konuda ısrarlıyım.
Yani bu cümlemle söylemek istediğim şey şudur: Benim kanaatim, Müslümanların salt tek başlarına bu eylemi -isteselerde- gerçekleştirecek altyapıdan yoksun oldukları yönündedir.
Yazının devamını sabırsızlıkla bekliyorum..
BeğenBeğen
Yazının devamını ben de merakla bekliyorum!
BeğenBeğen
Bekir Bey Abicim,
Wallahi bazen birsey yazmamis olsan bile sirf sana link vermek icin geliyorum buraya 🙂
Hatta gecen gun baktim Suat bey 17.lige gerilemis hemen sizin orayi rfresh etip tik tik tiklamaya koyuldum…
Ama ancak 23.luge kadar cikarabildim 🙂
Gozum her daim blogunuzun uzerinde… Hic merak etmeyin :0
Bu arada image maker olarak sizlere yardimci olabilirim 🙂
Ama kabiliyetleriniz hakkinda bilgi sahibi olmam lazim…
Mesela benim sirf elde yikanmasi gereken kazaklarim var… E simdi ugrasamam derseniz, makine yikanabilen, hatta kurutmak icin de asmam kurutma makinesine uyumlu derseniz ona gore, ve hatta sadece kuru temizleme yaptiriyorum derseniz onlarin fazla para charge etmeyecekleri urunleri ben de tavsiye edebilirim…
Metroseksulellik sifatini bosuna takmadilar bizim gibi adamlara…
BeğenBeğen
Tesekkur ederim Fatih Bey Kardesim, I can use all the help that I can get. But I must do it my way. Tiraj veya reytingi istemiyorum desem yalan soylemis olurum ama ne yazip yazmamaya karar vermemde ne de konu veya muhteva da bunun hicbir etkisi yokur. Emrivaki seklinde olusan bu mekani da bildigim dogrular istikametinde kullanacagim, gucum yettigi kadar. En yuksek tirajli gazete Posta imis memlektemizde.
BeğenBeğen
Sevgili Bekir bey,
[her ne kadar bazıları tarafından CAHİL ilan edilmiş olsam da, şükür yazdıklarınızı anlayabiliyorum..]
Ve yazının devamını merakla bekliyorum..
sevgilerimle..
BeğenBeğen
Tesekkurler Ece Hanim! “yasrin” dedigimde genis manada kullanmamistim aslinda 🙂 Yoksa oldu olcak gncel olsun diye bi dahaki 11 Eylul’umu beklesem? Yok saka 🙂 Calismalar son surat ilerliyor, sadece komplo terileri kismini 100 sayfaya indirmis vaziyetteyim alimallah! gene AZZ SONRA!
Not: estagfurullah. Siz kimsenin samimi olarak cahil diyecegin sanmiyorum; ama “spur of the moment” bir ifade olarak kullanilmis olabilir, hararetli tartismala icerisind, ki benim de sicilimde vardir bu tur crimes and misdemeanors.
Selam, saygi ve muhabbetlerimle
BeğenBeğen
ki benim de sicilimde vardir bu tur crimes and misdemeanors.
)))))
BeğenBeğen
bekir bey
yazılarınız çok güzel,özellikle son yazınızın devamını sabırsızlıkla bekleyenler arasında bende varım,birde mümkünse yazılarınızı daha sık okumak isteriz,
saygılar
BeğenBeğen
Tesekkurler teveccuhunuz icin Sn. Cemo; bende daha SIK yazmak istiyorum; ama ne yaparsinizki “writers block” denilen hastaliktan muzdaripim; yazdigim zaman sanki bilimsel teblig yazmam gerekir gibi bir mukemmeliyetci dusunceye kapiyorum. Oysa baskalarinin tahriki ile fikir beyan etmede (yada tartisma seklinde fikir ifade etme) cok daha kola geliyor. Su anda kafamda veya hard diskimde olusmus en az yirmi tane yazi var. Insha-Allah yakinda daha uretken olurum. Bunununla diger “gerisi nerde” diyen dostlar da cevap vermis olayim. Benden umidinizi kesmeyiniz.
Devami nerdeyse hazir gene AZZ SONRA! demek zorundayim; niyet bu en azindan.
BeğenBeğen
11 Eylül sonrası Amerika ve haksız gözlatılar konulu bir yazı için çalışamalar sürdürüyorum . Bu sebepten hem yazımın içerğini doldurmak hem de 11 Eylül ‘ün yıldönümünde yeniden bilgilerimizi tazelemek ve yenilerini eklemek açısından yazınızı beğendiğimi dile getirmek isterim .
(ve gelecek yazınızı inş.)
Baki Selam
BeğenBeğen
11 Eylül sonrası Amerika ve haksız gözlatılar konulu bir yazıyı kaleme almanın arefesindeyim . Bu sebepten hem yazımın içerğini doldurmak hem de 11 Eylül ‘ün yıldönümünde yeniden bilgilerimizi tazelemek ve yenilerini eklemek açısından yazınızı beğendiğimi dile getirmek isterim .
(ve gelecek yazınızı inş.)
Baki Selam
BeğenBeğen
Hosgeldiniz Aysenur Hanim. Ilginctir “haksiz gozaltilar” dahil oradaki Muslumanlar’in altinda bulundugu baskilar dislanmalar beni cok yakindan ilgilendiren konular. Bunlarin su veya bu sekilde kurbani olmus cok dostum var; bazilarinin akibetini dahi bilmiyor veya geztelerden, netten ogreniyorum. Yazinizin ilgilimi cekecegi muhakkak.
Daha SIK beklerim.
Bilmukabele
BeğenBeğen
Human Rights Watch ‘un konu ile alakalı raporları var elimde , göz attım tutuklananlara , çoğu toplum tarafından ARAP olarak nitelendirilen Ortadoğulu müslümanlar … !
BeğenBeğen
Son iki 11 eylül yazısı okuduğum ilk Bekir L Yıldırım yazılarıydı. Enfes.
BlogListeme 5. sıradan giriş yaptınız, tebrik ederim 🙂
Sık kullanılanlarıma ekledim cehaletten dolayı pek sık yorum yapamasam da artık hep buralardayım.
Klavyenize sağlık… 🙂
BeğenBeğen
Tesekkurler Volkan Bey. Tevafuk mu yoksa “tesadif” (!) mu dersiniz ben de simdi sizin “tesaduf” un manasi uzerine yazdiginiz cevaba cevap yazacaktim Mustafa Bey’in orda; “11 Eylul” Yazisinin, uzunca olan ikinci kismini kisaltmakla mesgul oldugum icin herhalde yarina kalacak o is.
Estagfurullah; ne demek, Mustafa Bey’inorda yuruttugunuz mantiki muhakeme bura da ayn isi gorur. Hem dinleyin hem konusun, hep susarsaniz sira size de gelir 🙂
BeğenBeğen
Yazınızın ikinci kısmını da okudum ve beklediğimize değmiş dedim : ) 11 Eylül’e dair yazılan çizilen ne varsa küçümsemeyip okuduğum içindir ki -özellikle İbrahim Karagül- yazınıza çok uzak olmadığımı gördüm . Yeni fikir ve bakış açıları kazandırdığı muhakkak , teşekküler… AZZZ SONRA ki yazınızı büyük bir “iştahla” bekliyorum . (Ramazana iyi gitti bu kelime )
Sözünü ettiğim yazı bitti , sizinkilerin yanında çok sığ(!) kaldığını kabul etmekle beraber değerlendirmenize sunuyorum .
BeğenBeğen
……. 11 Eylül cümlesinin öğeleri …….
Selman Rustu ‘nun Şeytan Ayetleri isimli kitabında geçen “ Onların tasvir gücü vardır , onlar bizi tasvir eder ve biz boyun eğeriz” cümlesinin ne demek istediğini çözmeye çalışalım ve öncelikle cümlenin öğelerini(!) tespit edelim .“Onlar” dediği hiç şüphesiz ki Batı Dünyasının sakinleri ve “biz” dediği elbette Batı’lı olmayan bir dünya yani ; “öteki”dir. Bize çok şeyler anlatacak olan bu cümlenin öznelerini yerleştirdik ve sıra geliyor öznelerin yaptığı eylemi sorgulamaya . Bu iki ayrı özne (Batı ve Batı’nın dışındakiler) Hugtington’un “kimlik savaşları” diye nitelendirdiği bir savaşta iki ayrı cephede savaşmaktadır . Özne ve eylemi tespit etmek işin en kolay kısmı belki de ; zaman ve mekana dair söylenenler ise 5 yıldır(11 Eylül 2001) sürekli değişmektedir .
Başkan Bush beş yıl öncesine göre “Amerika ‘nın daha güvenli olduğunu ve Amerika’nın teröre karşı savaşı kazanmakta olduğunu “söyledi . Peki Başkan Bush bu güven ortamını beş yıl içinde nasıl sağladı ? Bu sorunun cevabını Başkan Bush’un Salt Lake şehrindeki bir açıklamasından öğreniyoruz : “ Eğer El-Kaide , Amerika’da birine telefon ediyorsa ,saldırıları durdurmak için bunun nedenini bilmek zorundayız.” Prof. Dr .Ronnie D. Lipschutz 11 Eylül’ün 5.yıl dönümünde kaleme aldığı makalesinde Bush’un bu sözlerini alıntılayarak şu tespiti de eklemektedir : “ Bu açıklamaya göre dünyadaki tüm telefon konuşmalarını , yolculuk planlarını , kredi arktı kullanımlarını ve hatta tüm kütüphaneleri de bu sonu gelmez araştırma çabasına eklemeliyiz .”
Başkan Bush bu güven ortamını sağlamaya çalışmaya devam etsin , yayınlanan pek çok haber , yazı ve karar bunun tam aksini iddia etmektedir . 11 Eylül ‘ün ardından 11 Eylül’e sebep oldukları gerekçesiyle binlerce insan haksız bir şekilde tutuklandı . Saldırının kaynağının Afganistan olduğu gerekçesiyle Afganistan bombalandı . Kuzeyden-güneye , doğudan-batıya hemen hemen her ülkeden insan hapishanelere kondu . Önce Ebu Greyb ardından Guantanamo gerçekleri ile yüzleştirildik . Bizler Ebu Greyb ve Guantanamo gerçeklerinin şokunu henüz atlatamamışken , gizli CIA cezaevi ve işkencelerini öğrendik . Amerika’nın gizli istihbarat örgütü FBI bu zamana kadar görülmemiş şekliyle geniş çapta bir soruşturma başlattı . “Teröristlerle” bağlantısı olduğuna dair en ufak bir şüphe taşıyan her insan FBI ajanları tarafından bir dizi sorguya çekildi . 11 Eylül saldırısıyla bağlantısı olduğu gerekçesiyle 1200 müslüman tutuklandı . Ancak tutuklamaların asıl sebebi bu değildi ; çünkü saldırılarla bağlantılı olarak herhangi bir kanıt bulunamayınca turist vizesiyle kaçak çalışmaları suçlu bulunarak tutuklandılar .
Dünya kamoyunda yapılan pek çok anket “Amerika’nın dünyadaki rolünden korkanların sayısının el-Kaide’den korkanların sayısından daha fazla olduğunu göstermektedir . Yine çok sayıda düşünce kuruluşları ve internet sitelerinde yapılan anketlere göre de 11 Eylül ve sonrasında yaşananların asıl müsebbibinin Bush yönetimi olduğunun dile getirilmesidir . Doç. Dr. Elizabeth Shakman Hurd ise durumu şöyle değerlendirmektedir :
“ Amerika yönetimi “teröre karşı küresel savaş”ta başarısız olmuştur.”
11 Eylül’ün akabinde yaşanan tutuklama vak’alarında yüzlerce isim bulunmaktadır. Tutuklamalar herhangi bir delile dayanmaksızın ihbar ve şikayet üzerine yapılmıştır . İsmi Ahmed Mehmet olanlar “Arap” diye , Pakistan ya da Yemen gibi Ortadoğu ülkelerinden gelenler de “Doğulu” oldukları gerekçesiyle göz altına alınmış ya da hapsedilmiştir . Human Rights Watch’un 2002 Ağustos tarihli 11 Eylül raporunda yer alan bazı kişiler ve tutuklanma gerekçeleri , yazımızın başında irdelemeye çalıştığımız “11 Eylül’ün öğelerini” tespit etmede yararlı olacaktır .
• 1 Kasım 2001 ‘de iki FBI ajanı Filistinli bir mühendisin işyerine gider . Onun suçlu olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunamaz . 5 gün sonra INS’den gelen ajanlar , vizenin süresini aştığı gerekçesiyle Filistinli’yi tutuklarlar ; üstelik vize süresinin dolmuş olduğuna dair bir dilekçe göndermiş ve bu şartlara göre de yasal olarak ülkede bulunuyordu . 22 gün tutuklu kalmıştır .
• Herhangi bir gaz istasyonu ile bağlantılı oldukları nedeniyle iki Pakistanlı , bir Torington yerlisinin ihbarı üzerine polisler tarafından tutuklanır . Ayrıca istastona bakan Hindistanlı bir işadamı ve o an orada bulunan bir Pakistanlı da tutuklanır . Üstelik polis memurları herhangi bir gerekçe sunmazlar . Hindistanlı iş adamı Şerazi , 18 gün tutuklu kalmıştır .
• Maryland’da bir otel görevlisinin ihbarı üzerine 13 Eylül’de polisler tarafından Mısırlı Ahmet de tutuklanır . Ahmed’in tutuklama gerekçesi de otelde yasa dışı bir iş yapması gösterilir . 30 Kasım’da serbest bırakılır .
• Komşusunun bir Arap olduğunu ,silah taşıdığını ve terörist olmasından şüphelendiği Pakistan’lı Muhammed Eser’i ihbar etmesi üzerine , 11 Eylül tarihinde FBI ajanları tarafından tutuklandı.Yasa dışı silah taşıma ve geçirilen vize süresi nedenleriyle saatlerce göz altına alınır .
• 26 Kasım’da Teksas’da iki Somali genç kiraladıkları arabadan namaz kılmak için iner .Şüpheli davrandıklarını düşünen bir görgü tanığı tarafından polise ihbar edilen gençler, arabalarının aranmasının ardından tutuklanırlar .
• 11 Kasım 2002 günü New Jersey tren istasyonunda Usame , polise göçlerle ilgilenen bir avukatlık bürosunun adresini sorar . Polisin nerelisin sorusuna Mısır diyen Usame ‘ye polis bu kez de vizesinin olup olmadığını sorar . Usame vize günün geçtiğini bu yüzden adrese ulaşmak istediğini söyler . Polis memuru karakola gider ve çağrılan FBI ajanları tarafından 15 Mart 2002’ye kadar tutuklu kalır .
Son günlerde basında yer alan haberler ise 11 Eylül ‘ün gerçek sorumlusunun Bush yönetim olduğu yönünde . Sudan sebeplerle insanları tutuklayanlar , bu kez kelepçeyi kimin ellerine geçirecek ? Bir teori vardır ; ismi İKİZ TOLERANS : Biri dini özgürlük diğeri de demokrasi olan bu ikiz tolerans , Başkan Bush tarafından ikiz kulelerin yerle bir edildiği tarihte yok edildi . Yolculuk halindeki bir uçakta dua ederken hostesler tarafından “Müslüman” zannedilen kişi polise ihbar edilmiş ve havaalanında gözaltına alınan kişinin Müslüman değil Yahudi olduğu anlaşılmıştı . İkiz toleransın yıkılması “önyargı”yı , ikiz kulelerin yıkılması da “işkence”yi meydana getirdi . Öğrenilen gerçeklerin ardından dünya insanları daha çok nefret ediyor Amerika ve yandaşlarından . “11 Eylül cümlesinin öğeleri” yeni özneler kazandı ve kimlik savaşını başlatanların tasvir ettiği kitle , artık boyun eğmiyor .
BeğenBeğen
Tesekkurler Aysenur Hanim guzel sozleriniz ve daha da guzel yaziniz icin!
Yazinizda ozellikle benimkinde bulmayan ABD icindeki muslumanlarin maruz kaldiklari surek avindan temsili ornekler oldugundan tamamlayici olmus. Verdiginiz orneklerin bircoguna yakindan sahit oldugum gibi adlari, Ahmed, Muhammed ve Yousef olmasindan tutuklanan, taciz edilen veya ulkeyi terketmek zorunda birakilan bircok arkadasim, tanidigim da mevcut. Adi Bekir olan bir cok iyi tanidigim dahi istisna degildir 🙂 Muhteva da biraz farkli konulara girsekte “Onlarin tasvir ettigi kitle” nin artik boyun egemedigi noktasinda birlesiyoruz. Musadenizle ben bunu yeni bir baslik yazisi olarak koymak istiyorum, benimkileri tamamlayici olmasdi bakimindan. AZZ sonra!
BeğenBeğen
[…] önce, 11 Eylül ile ilgili yazı dizisinin bir bölümünde (https://bekirlyildirim.wordpress.com/2006/09/13/11-eylul-oncesi-ve-sonrasi-i-oncesi/) ve Lubnan, Irak, Filistin katliamları konusundaki “Peki Amerikan Halkı ne diyor?” […]
BeğenBeğen
[…] kulturel, Amerika, Islam — Bekir L. Yildirim @ 2:31 am Daha önceki 11 Eylül ile ilgili yazılarımda “komplo teorileri çoktur çünkü komplolar çoktur” demiş idim. Gene orada “komplo […]
BeğenBeğen
[…] 11 Eylul, oncesi ve sonrasi (I): Oncesi « Bir Münzevî’nin Notlarından… Kategori: Guncel-Politik, sosyal, kulturel, Amerika, Islam — Bekir L. Yildirim @ 11:23 am 11 Eylul, oncesi ve sonrasi (I): Oncesi « Bir Münzevî’nin Notlarından… […]
BeğenBeğen