Malatya’da misyonerlik yayınları yapan Zirve Yayınevi’nin basılması ve 3 kişinin hunharca katledilmesi olayını bütün kalbimle kınıyorum. Bu menfur saldırı bir acz ifadesidir. “Benim sana karşı fikir ile savaşacak gücüm yok; sen beni her zaman yenersin; ben de böyle intikam alırım” demektedir katil ve azmettiriciler.
Öteden beri Türkiye’de misyoner faaliyetleri birçokları için farklı saiklerle bir rahatsızlık kaynağı olmuştur. Bunlar arasında dini hassasiyetleri önde olanların temel argümanı bu ülkede Müslümanların dini eğitim, tebliğ hakları üzerindeki kısıtlamalardan kaynaklanmaktadır. “Onlara tanınan özgürlükler bize tanınmıyor” derler. Dini azınlıklar için bir takım hakları garanti altına alan Lozan Antlaşmasına karşın Müslümanların dinlerini öğretme, yaşama, yayma hakları onları rejim tehdidi olarak gören muhafızların konjunkturel tehdit algılamalarına orantılı olarak kısıtlana gelmiştir Cumhuriyet döneminde.
İşin ironik tarafı misyoner faaliyetlere en kuvvetli tepki Tandoğan’da buluşan laikçi-ulusalcı-çağdaş-milliyetçi ittifaktan gelmektedir. Bu ise herhangi bir Islami hassasiyetten çok bu ittifakın ortak paydalarından olan zenofobi (yabancı korkusu) dur. “din elden gidiyor”, “Güney ve Güneydoğu’yu yabacılar aldı” serzenişinin sahibi Erdoğan veya Erbakan veya Gülen değil, laikçi merhum Ecevit ve Rahşan Hanım olması, Heybeliada ruhban okulu, yabancı vakıflara daha fazla serbesti tanıyan kanun tekliflerine karşı direnişin de “muhafazakar” kesimden değil sosyal-demokrat titresini kullanan kesimden gelmesi herhalde mevzuyu özetleyicidir. İttifakın milliyetçi kanadını temsil eden Bahçeli’ye hemen bütün çevreler gençleri şiddetten uzak tutabildiği için kredi veriyor ama bu o’nun veya MHP’nin gayretinden çok 70’lerdekine benzer provokatörlerin ekmek çıkaracağı bir siyasi konjunkturun yokluğundandır. 70’lerde anarşinin zirve yaptığı yıllarda merhum Türkeş’in “komanistler” söylemlerini iyi hatırlarım. Bugünkü MHP liderlerinin, milliyetçi kanaat önderlerinin söylemlerinden daha sert değildi. Ben kendisinden veya önderliğini yaptığı siyasi hareketin sözcülerinden içinde “düşman”, “hain”, “iç ve diş mihraklar” veya “ülkeyi satanlar” “ülke üzerinde oynanan oyunlar” edebiyatının geçmediği söylem duymadım.
Bu ulusalcı/milliyetçi/Cumhuriyetçi mantığa göre yabancılara dış düşman denir; arabı da Yahudisi de Hıristiyanı da sekuleri de. Onların Türkiye’deki misyoner faaliyetlerine karşıtlıkları AB’ye karşıtlıkları veya Anti-Amerikanizmi ayni şeydir. Yabancı öcüdür. Atatürk’ün “muasırlaşma = Batılılaşma” meşalesini taşıyıcısı olduklarını iddia edenlerin böylesine içe kapanıklık, acziyet, paranoya içerisinde olmalarından büyük ironi düşünemiyorum. Ayni kesim için iç düşmanlar ise dindarlar, statuko ile problemli Kürtler, AB yanlıları, Ermeniler, demokratlar, liberaller, her türlü özgürlük savunucularından oluşur.
İşte bu paranoyadır Hrant Dink, rahip Santoro ve Malatya cinayetleri faillerinin yetiştiren verimli toprağın gıda kaynağı. 88’de merhum Özal’a , bir yıl kadar önce Erdoğan’a suikast yapanların “davaları” da aynı “benim gibi düşünmeyen herkes haindir” sizofrenik, bağnaz ruh halidir. Dün birbirleri için “faşist” veya “komünist” tasvifleri kullanan, taraftarları birbirinin kanlarını döktüğü Bahçeli, Baykal veya diğer siyasi liderler bu gün bir araya gelebilirler fakat ağızlarından çıkan kelimeleri emir addeden okey masası stratejistleri için kurşun tabancadan çıkmıştır. Bu paranoyak ruh hali aynı zamanda içinde aşağılık kompleksi barındırır. Hemen hemen tüm muhalefet partilerinin söylemlerine şöyle bir kulak verildiğinde bu toprağın gıdasını nerden aldığını görmek hiç te zor olmaz. “Türkün Türk’ten başka dostu yoktur” , “davadan doneni vurun”, “bir Türk dünyaya bedeldir” ve “vatan için kurşun atanda yiyen de bizdendir” sloganlarını dinleyerek bilenen cahil, fakir çocuklardan rasyonel tavırlar beklemek fazla iyimser olur. Davranışları, söylemleri ile ülkenin tamamını kucaklaması, birleştirici rolü üstlenmesi gereken reis-i cumhurun kaprisli çocuklar gibi her demecinde yabancının tamamına, toplumun muhtelif kesimlerine husumet sergilemesi, ve ideal Türk’ü de ideal “adamı” da dikte etmesi bu tahammülsüzlük iklimini oluşturan etkenler hakkında bilgilendiricidir sanırım.
Tekrar misyoner faaliyetlerine dönecek olursak, ben de bu faaliyetlerin, başka ülkeler için ajanlık, siyasi projeler için çalışma gibi işlevler dışında tamamı ile serbest olmasını isteyenlerdenim. Üzerlerindeki kontrol veya denetleme, Fransa, İngiltere veya ABD’deki Müslümanlar üzerindekinden fazla olmamalıdır. Kendilerinin dinleri kendi rejimleri tarafından tehlike ilan edilmiş Müslümanlar zaman zaman tepkisel olarak “bana yaptırmıyorsun ona niye yaptırıyorsun” veya “ben de azınlık olmak istiyorum” söylemlerine baş vurmaktadırlar. Benim argümanım : Ben inancımın üstünlüğüne güveniyorum,. Pozitif ayrımcılık değil gerçek laiklik istiyorum. Bu, yani “level playing field” (düz oyun alanı) sağlandığında benim el alemin misyonerinden korkmam için sebep yok. Bu paranoya Cumhuriyet donemi ürünüdür. Malatya’da İzmir’de, Diyarbakır’da çoğunlukla az tahsilli, fakir veya kültürel yozlaştırma programı sayesinde kimlik krizi yasayan gençleri bu misyonerlerin kucağına atan da “din elden gitti”, “misyonerler cirit atıyor” diyen Cumhuriyet eliti ve şimdilerde onlarla beraber hareket eden ideolojik milliyetçilerdir. Batılı, cadı avı, engizisyon yaparken, ülkesindeki dini azınlıkların hürce dinlerini, farklı etnisitelerin kültürlerini yasayabildikleri Osmanlı’nın çocuklarına yakışan ahlaki, vakur, özgüvenli duruş budur. Başkasına daha az hürriyet değil gerçek demokrasi, gerçek laikliktir benim talebim.
Son olarak bu menfur olay sonrası Hrant Dink cinayetinde de sergilenen kolektif suçluluk kompleksine değinmek istiyorum. İfrat ve tefritten başka tepki tarzı bilmeyen medya ve siyaset erki sayesinde bu adeta bir facia gibi lanse edilmiştir. Dink cinayeti sonrasında “hepimiz Ermeniyiz” diye yürüyerek güya empati gösterenler bu defa da “hepimiz Hıristiyan ız” deme zevzekliği ile tepki verirken bir çok kerameti kendinden menkul “aydınlar” da bu “hoşgörüsüz milletiz vesselam” türü toptancılıkla bu milli mazoşizme çanak tutmaktadırlar. Oysa bu olaydan sadece bir gün önce ABD’de Virginia Teknik Üniversitesinde bir öğrencinin 32 kişiyi öldürmesi karsısında kimse ne katili yetiştiren kendi kültürünü ne de çocuğun etnik kültürünü sorgulama yolunu seçmiş, sucun bireyselliğini kabullenip failinin kişiliği dışında bir sorgulama yapmamıştır. Her fırsatta “biz adam olmayız; onlarda yok bizde var” demeyi şiar edinmiş yerli oryantalistlerin bu mukayeseden çıkarımlar yapmaları ümidi ile…
Çok güzel yazı Bekir bey üzerine söylenebilecek fazla bir şey kalmamış.İlk paragraftaki tırnak içi bölüm her şeyi özetlemiş!Cumanız mübarek olsun..Muhabbetle..
BeğenBeğen
[…] Ağabey hislerime tercüman olmuş. Mutlaka okuyun […]
BeğenBeğen
Tesekkurler Vecihe Hanim, Suat Bey.
BeğenBeğen
Aydınlatıcı bir yazı yazmışsınız Hocam.Her defasında Bu cinayetlerin hem ülke insanına hemde müslümanlığa verdiği zarar ve ziyanların anlatılmasına rağmen ,idrakten uzak kuvvetlerin ,insanlığa yakışıksız davranışları şoklara uğratıyor bizleri..
selam ve dua ile.
buda bir link
http://www.bianet.org/2007/04/19/94805.htm
BeğenBeğen
Bekir Bey ve Suat Bey konuyu iyi tahlil etmişler. Malatya’daki cinayetten haberdar olmadan kısa bir süre önce(aynı gün) sitemde bu konuyla ilgili bir yazı yazmıştım. Ben bu yazıyı yazarken Malatyadaki cinayetler gerçekleşti. Üstüne de bekir bey ve suat beyin yazıları tevafuk oldu.
Şöyle bir tespitte bulunmuştum:
Türkiye’de “Ulusalcı” diye geçinen cenahın da en az PKK kadar Türkiye’ye zarar verdiğini ve PKK’nın yürüttüğü mantığı yürüttüğünü görmek mümkündür. Birincisi, PKK insanlarımızı doğrudan öldürür ve bugüne kadar 30 bin insanımızı şehit etmiştir. Ulusalcılar ise beyinlerdeki tahribatlarla milyonları öldürürler. Bununla da kalmayıp geleceğimizi de karartırlar. Ulusalcılar her şeyden önce Türkiye’de yaşayan bütün insanlar tarafından benimsenen Cumhuriyet, Laiklik, Bayrak ve Bağımsızlık gibi milli sembol ve değerleri kendi tekellerine almaya çalışarak hem de kendi ideolojisinden olmayan fakat bu değerlere bağlı insanları da karşı bir sınıfa koyarak onları kin ve nefrete sürüklerler.
yazının tümü için: http://osmantimurtas.wordpress.com/2007/04/18/pkk-ile-ulusalcilar-arasindaki-benzerlikler-2/
bekir bey ve suat beyin temas ettiği noktalarla paralellik gösterdiğinden okumanız için linkini vermek istedim.
saygılar..
BeğenBeğen
http://www.dunyabulteni.net/author_article_detail.php?id=423&uniq_id=1177383326
Ahmet Taşgetiren’in Dünya Bülteni sitesindeki yazısından bir paragraf :
” Hristiyan misyonerliği ile uğraşırken biz asıl, çocuklarımızın sürüklendiği kimlik kaybını gözden kaçırıyoruz. Türkiye’de 11 yaşında bir çocuğun uyuşturucu ile tanışması Hristiyanlıktan daha az bir tehlike midir? Satanistleşmek, ateistleşmek, bohemleşmek, zevk perest hale gelmek bizi hiç tedirgin etmemeli mi? ”
Bekir Bey’in yazısına daha rahat bir zamanımda değerlendirmek isterim , fakat şu iki noktadaki tespitlerini çok önemli buluyorum :
1) ” …İfrat ve tefritten başka tepki tarzı bilmeyen medya ve siyaset erki …”
millete de ifrat ve tefrit arasında seçim yapmayı dayatıyorlar , bir çeşit ölümlerden ölüm beğen …..
2) “…kolektif suçluluk kompleksine ..”
amiral gemisinin ihaleci kaptanı bugün yine kusmuş içindekinleri , ” siz ki almanyada 3 bin cami açtınız….” ba ba ba , siz-biz böyle günde belli olur , ha birde “hepimiz..” diyenler var.. onlar da ayrı bir mesele
adam kendi aşşağılık kompleksini milletin tamamına teşmil etmeye çalışıyor
*** bu mesajı yazarken , haberlerde “Nokta Dergisi Yayınını Durdurdu ” dendi , böylece darbe teşebbüsünün olmadığını da kanıtlamış olduk…
tıpkı saatini bir saat geri alınca bir saat kazandığını zanneden salak gibi olduk………
BeğenBeğen
Tesekkurler Zeyl Hanim Osman Bey, V.B. Kardeslerim, yorumla bilgilendirici linkler icin.
Ben Osman Bey ve V.B.’nin yorumlarindan cikrimim: Muasirlasma_Batililaasmayi dinsizlestirme, ahlak boslugu yaratma, yozlastirma, yuzeysel Bati taklidi olarak algilayan ve bunu “resmi kultur”, laikciligi resmi din olrak dayatan cari rejimdir satanizmin, gayrimesriyetin, ve diger sosyal illetlerin sorumlusu. Ve bu kultur, ahlak boslugunu, etnik gruplari bir arada tutan cimentonun yok edilisini iyi degerlendiren Batili mihraklar misyonerlerini bu “verimli topraklara” gonderiyorlar. Dini misyonelerden cok daha tehlikeli olan sekuler, hedonist, ruhsuz “poluper kutur” misyonerlerdir, her gun Boyali medya, universiteler vasitasi ile beyinlerimize seyaha edi[p uyusturan. Nasil ki bir girisimci en fazla kar edecegini dusundugu yerlere yatirim yapar, buradaki yaklasim da aynidir. Gavurun sozudur “balik tutmak istoyorsan nehre git”. Sevgili Tasgetiren hakli, ama o iki olguyu farkli seyler gibi muteala etmis. Kok neden aynidir. Benim sikca “birklesik alan terisi” veya “birlesik kaplar sisteminden” bahsderim. Cocuklari Satanizme, tinercilige, gayrimesru cinsellige, uyusturucu kullanmina iten nedenler ile Kurtleri, Alevileri ulkeye sadakatten uzaklastiranlar aynidir. Vucudun bagisikligini kirarsaniz her turlu virus ve bakteriye acik birakirsiniz.
BeğenBeğen
Olayın zamanlaması yine kritik bir şeyin(CB.seçimi)öncesine geldi.
Geçenlerde zamanda M.Kamış şöyle yazmıştı:
“Danıştay suikastının olduğu 17 Mayıs aslında ekonomik operasyonun da başladığı gündü. O gün başlayan ve iki ay süren bir zaman diliminde ülkeden milyarlarca dolar sıcak para çekildi. Bu aslında ekonomik bir suikasttı…”
Ses getiren bir mitingin ardından yine dünyaya yanlış mesajlar veren bir katliamın olması da suçun bireysel değil organize bir dizinin devamı olduğunu gösteriyor….
BeğenBeğen
Tesekkurler Sn. TT yorumunuz icin. Ozel komplo planlarina vakif degilim. 60 , 71, 81 darbeleri, 28 Subat icin de bazi ozel nedenler ortaya cikti. Ama “buyuk komplo” her zaman icin varittir.
BeğenBeğen
Diğer olaylarda olduğu gibi Malatya olayı için de komplo değerlendirmesi yapmak mümkündür. Ama artık asıl üzerine gidilmesi gereken mesele “yabancı düşmanlığı”nı güçlendiren söylemler olmalıdır. Suat Bey’in de ifade ettiği gibi “kitlelere sürekli ‘aha ülke satılıyor, aha misyonerler cirit atıyor, aha yabancılar yerleşiyor’ söylemelerini empoze ederseniz bu tip cinayetler için kullanılacak gönüllü tetikçi bulunmakta hiç zorlanılmaz”.
Suat Bey’in ve Bekir Bey’in yazıları teksir edilip uçakla memleket semasından atılarak, ulusalcılık, milliyetçilik, dincilik ve bilimum cilik-culukla beyni yıkanmış kitlelere ulaştırılmalıdır. Allah sonumuzu hayr etsin.
BeğenBeğen
Elinize sağlık Bekir Bey,
Sayın Edebali’nin de bir analizi var;
http://www.pakvizyon.com/?p=167
BeğenBeğen
MALATYADAKİ YALAN (?!?)
“Bilmediğiniz şeyin peşinden gitmeyin Gözleriniz kulaklarınız ve kalbiniz sorumludur..”
NEDEN, NASIL , NİÇİN?
*Gençler oraya nasıl girdi?,
*5 genç 3 kişiyi nasıl bağladı,
*Niye hiç boğuçma olmadı, boğuşma izi yok
*Zanlıların olayın hemen ardından yakalanması tesadüf mü?
*Bağrışma duyulmadı veya olmadı?
*Ölenler gösterilmedi?
*ZANLILAR OLAYIN HEMEN ARDINDAN YAKALANMALARINA RAĞMEN ÜZERLERİNDE NEDEN BİR DAMLA KAN GÖRÜLMEDİ (KAN ÇIKMAYAN BİR LEKEDİR)
TAVUK KESERKEN BİLE KAN SIÇRAR
*KAN SIÇRADIYSA NASIL TEMİZLEDİLER BU KADAR KISA ZAMANDA (HEMEN POLİSİN YAKALADIĞI BİR ANDA)
*EMRE GÜNAYDIN NASIL ATLADI NİYE ATLADI DİĞERLERİDE ŞİMDİ YÜKSEKTEN ATILMAKTANMI KORKUYORLAR
*OLAYIN OLDUĞU ANDA SANIKLAR İÇERDEN AYRILMADAN POLİSE İHBAR EDİLİYOR POLİS BUNUN ÜZERİNE OLAY YERİNE ÇOK KISA ZAMANDA GELİYOR. POLİSE İHBAR EDENİN İSMİNİN POLİSTE SAKLI OLDUĞU SÖYLENİYOR, İÇERİYİ GÖRMEDEN İÇERDE BÖYLE BİR OLAYIN OLDUĞUNU BİLMEDEN NASIL BÖYLE İHBARDA BULUNULUYOR?
*EMRE GÜNAYDIN LÜKS İÇİNDE YAŞAYAN BİR İNSAN ONA PARAYI ÖLDÜRÜLEN ALMAN TİLMANN GESKE VERİYOR.
*** Bu sorular “vakit” de de var?
BeğenBeğen
[…] https://bekirlyildirim.wordpress.com/2007/04/20/malatya-katliami-uzerine/ […]
BeğenBeğen
@
Dinler Arası Diyalog Meselesi
Tek tanrılı dinlerin bir araya gelerek,
tüm insanlığın menfaati doğrultusunda !
savaş, yoksulluk gibi ortak problemlere..
akılcı çözüm yollarının aranmasını,
ve karşılıklı fikir paylaşımının tesis
edilmesini temin eden bir oluşumdur.
Her cemiyete kapıları açık olan, ve belirli
bir zümrenin sahibi olmadığı Abant Platformu
bu misyon ile çalışmalarına başlamıştır.
İslâmiyet, bu güzel birliktelik ile kendisini
bütün Dünya’ya.. dostluk, ve kardeşlik ruhu
çerçevesiyle tanıtacak, ve sevdirecektir.
Ki gaye, asıl olarak İslâmiyet’in temsili değil..
yaşlanan, ve günden güne kirlenen Dünya’mızın
barış ve huzur içersinde yaşanabilir kalmasını
temin etmektir.
Öteden beri din ‘i inançları istismar edilen
Anadolu insanımıza ! bu çalışmalar, din elden
gidiyor tarzı asılsız suçlama ve karalamalar ile
anlatılmaktadır.
Oysa.. perde arkasında, meydanın boş
kalması arzu edilmektedir. Böylelikle, çıkar
sahipleri kendi inanç ve düşünce sistemlerini
bu topluma, ve dahi Dünya toplumlarına
mukavemetsizce empoze edebileceklerdir.
Müslüman kardeşlerimden.. bu projeye
destek çıkmalarını bekliyorum. Zaman,
iletişim çağıdır.. atası bir olan insanlık,
birbirini anlama çabası içerisinde kültürler
arası köprüler inşa etme yarışında olmalıdır.
Aksi halde.. hoşgörünün, anlayışın eksik
kalacağı bir ortamda yaşamak: Doğal
kaynakların günden güne yitirilmesiyle
beraber.. bütün milletleri karşılıklı
hasım haline getirecektir.
Gelin.. bu imkan ve nimetten istifade
ederek ! son din olan İslâmiyet’in, güzel
bir şekilde bilinmesine tanınmasına..
ve Dünya huzurunun, barışının tesisine !
sizler de katkıda bulunun.. .
Meseleyi bu yönde tahlil edemeyen
büyüklerime ve küçüklerime yönelik
bir rica, ve acizane bir davettir.
Saygılarımla,
Kâzım Mızrak
BeğenBeğen
[…] https://bekirlyildirim.wordpress.com/2007/04/20/malatya-katliami-uzerine/ […]
BeğenBeğen
Çocuğu homoseksüel olan bir annenin, Hıristiyan olmak isteyen aynı çocuğa homoseksüel olarak kal ama Hıristiyan olma deyişini hatırlıyorum. Boğaz kesenlere de katil ol ama Hıristiyan olma diyenler olmuş mudur merak ediyorum. Adam kes, tecavüzcü ol, çocuk pornosu izle, cinsiyetini değiştir, hırsızlık yap, ama Hıristiyan olma… Bu ülkenin asıl katilleri bu anne babalardır.
Ben bir misyonerim. ABD’nin ya da diğer politik güçlerin değil İncil’in uygun gördüğü şartlar ve zemin ve stratejiyle misyonerlik yapıyorum. Hani vardır ya, “Elde Kur’an hedef Turan” sloganı… Elimizde sadece Tanrı’nın sözü olan İncil var. Hedefimizse turan benzeri bir siyasi niyetten bağımsızdır, İncil’i bilsinler, okusunlar, inanan varsa paylaşalım onunla yeni inancını, ilkelerini öğretelim diye…
Almanya’da ailesiyle birlikte Müslüman olan Alman imamın gurur verici öyküsünün altına imza atanların Hıristiyan olanları neredeyse salaklıkla, cahillikle, anlayışsızlıkla suçlamalarını görmek ne büyük bir ironiyle çarpıyor beni bilemezsiniz. Bizim Hıristiyanların bol bol dillendirdiği açık hava vaazlarıyla Hide Park’ı inleten Arap gençleri canlanıyor gözümde. Aptal gavurlara gerçeği göstermek aşkıyla yanan… Ya da Hoca’nın aslanlarını düşünüyorum, Amerika’da üniversite kurup Hıristiyan kurumlarının gece söyleşilerinde parlak takım elbiseleriyle Nur İslamı’nı zikrederken… Ellerinde cep bilgisayarları falan.. Karşılarında yine salak Hıristiyanlar.
Bu sitede sizin zikrettiğiniz ılımlı sözler var ya Bekir Bey. Asıl katillere rehberlik eden anlayış budur. Hala hatalı bir sorgulama ve yönlendirme durumu içindesiniz. Bizim Yüce dinimize gerçekten inanan kimse Hıristiyan olamaz söyleminin zemininde şovenizm vardır. Bunun üzerine bina ettiğiniz sözde ılımlı anlayışınızsa sakal kaşıyıp göbeğinden gülen kelleci ulemanın dürüstlüğüne denk düşüyor.
Kardeşlerimin kesilirken nasıl ağladıklarını düşündüm bunları yazarken. Hepsi bu ülkeyi çok sevdiler, Alman olan bile. Buna inanmayan varsa şeref ve namus gibi kavramların TDK Online sözlüğünde gerçek anlamı var.
BeğenBeğen
Öncü Nesil,
Sorduğunuz sorular geri zekalı bir gazetecilik anlayışının sizde bıraktığı izlerden ibaret. Öldürülen Alman Geske’nin nasıl bir evde oturduğunu, işine bisikletle gittiğini v.s bilen Malatyalılar Vakit’in faşist yaklaşımlarına tiksinerek bakıyorlar inanın. O sorularda komplo teorisi üretmekten zevk alan ve şifre kitabı yazan üniversiteden atılmış salak yazarların yumurtlamaları gibi olmuş.
Kur’anda mı okumadınız? Azıcık mantık yürütmekten aciz misiniz?
BeğenBeğen
Gokhan Bey,
Uslubunuzdan sizin Mustafa Akyol’un sitesinde Islama, Muslumana bier taraftan kin kusup diger taratan Da Vinci sifresi vb konularda niye bize destek olmuyorsunuz diye bizleri suclandiran sahsiyet oldugunuzu saniyorum.
Ayni saldirgan, mantiki tutarliliktan, ahlaki muhasebeden yoksun tavri burada da sergiliyorsunuz.
Size yaranmak icin ne yapmak lazim bilmiyorumki. Bir taraftan misyonerlige siddetkle karsi cikan soylem, tavirlari lanetloyor, homesksuel olmayi Hiristiyasn olmaya yegleyen anne (?!) den bahsediyorsunuz, obur tarftan benim “ilimli” buldugunuz, “butun misonerlik faaliyetlerinin demokratik Bati ulkelerindeki kadar serbest olmasina ama ayni haklarin Muslumanlara da taninmasini (yan herkes dinni ogretme, yaym,a, yasama huurriyeti)savunan sozlerimi hakaretamiz ifadelerle Malatya’nin sorumlus ilan ediyorsunuz. Benim kendi dinim inanisima guvenmeme dedahi musade etmiyorsunuz.
Herhalde dinimi terkedip sizin gibi murted olmak disinda sizi tatmin edebilecek bir yontem yok.
Onu da yapamayacagim yuksek musadenizle. “Senin dinin sana, benim dinm bana” desek kabul edermisiniz acaba?
Takindiginiz tavir eger Protestan misyonerleri temsil ediyor ise fazla etkin bir misyoner olabileceginizi dusunmuyorum. Yeni Malatya’larin olmamasi icin bu “baris mesajinizi” biraz degistirmeniz faydali olabilir.
Oncu Nesil’e yonelttiginiz hakaretlere kendisinin cevap vermesi icin dokunmuyorum simdilik.
Homoseksuel olan, satanist olan, uyusturucu, fuhus cemberine dusen Hiristiyan misyonerlerin agina dusen cocuklar birbirine zit degil ayni olgunun, (ahlaki , kuturel bosluk, yozlasma) nin mamulleridir. Bu konulari daha genis yazacagim ilerde.
BeğenBeğen
Bekir L. Yıldırım
“Homoseksuel olan, satanist olan, uyusturucu, fuhus cemberine dusen Hiristiyan misyonerlerin agina dusen cocuklar birbirine zit degil ayni olgunun, (ahlaki , kuturel bosluk, yozlasma) nin mamulleridir. Bu konulari daha genis yazacagim ilerde.”
İşte sizin “diyalog” çemberinizin kin kusan, boğaz kesenlerle denk düştüğü nokta. Başka söze ne hacet. Ayrıca benim misyonerliğim ya da sizin müslümanlığınızın takdiri Yüce Allah’ındır. Bırakın ruhsal yetki sizde olmasın. Acımızı bile anlamayacak kadar kör politikaların karanlığına gömülmüşsünüz.
BeğenBeğen
Pardon Sn. Gokhan buifade yazimdami idi? Nasil olsa teshisinizi kymus idiniz. “ilimli” buldugunuz yazim sonunda.
Ilimli da sucluyuz; saldiriniza cevaop verince “bak demedimmi iste busunuz” u yapitiriyorsunuz.
Turkiye’de ve diger az gelismis ulkelerde cahil fakir nufusa karsi hangi yontemler kullanildiginim, iyi bilirim Sn. Gokhan. Sergilediginiz entellekt te ancak bildikletrim teyit ediyor. Kendinize veremediginiz saygiyi zorla benden istiyorsunuz.
Ahlaki zzaafiyetler, kulur boslugu Batili emperyalistlerin dinine gecme baglantisini ogrenmek icin biraz bekleyeceksiniz. Simdi zamanim yok.
“szin dniniz size”dedik. Ne istiyorsunuz bilmiyorumki.
Yorumunuz icn tesekkurler.
BeğenBeğen
O ifade aynen yazınızdan alındı Sn. Bekir. Bilinç altınız mı size oyun oynuyor yoksa yazdıklarınızın farkında mı değilsiniz. Benim hakaret olarak gördüğüm kelimelerimi, ahlak muhasebimi sorguluyorsunuz ama Hıristiyan yayılımcılığıyla fuhuşu, eşcinsellik özentisini, uyuşturucu düşkünlüğünü aynı kefeye koyarak büyük entellektüel birikiminizin ürünlerini sergiliyorsunuz. Sonra yürekten kınıyorsunuz Malatya katliamını.
Efendim açık ve net söylüyorum, bırakınız bu politik çıkışları. Neyse haliniz ahvaliniz söyleyin kimseyi kandırmayın.
“szin dniniz size”dedik. Ne istiyorsunuz bilmiyorumki.
Yorumunuz icn tesekkurler.
Yorum yazan: Bekir L. Yildirim — Nisan 24, 2007 @ 7:08 pm”
Diyorsunuz da beyefendi arkasından Hıristiyanlığa biçtiğiniz kaftan katliamcıların ve cadı avcılarının biçtiği kaftanla aynı oluyor. İlk yazınızda bile Hıristiyanlığın temsil ettiği geri zihniyete atıfta bulunuyor, Osmanlı hoşgörüsünden dem vuruyorsunuz. Hep aynı oyun, aynı hikaye. Ahlak muhasebesi yapılacaksa bunu iki değil bin yüzlüler yapsın.
Yazıktır. Katledilen 3 kişi ve mahvolan bir sürü hayatın arkasından “biz bu adamların kanına kasteden düşünceyi besledik özür dileriz, en azından sonuç adına çok üzgünüz” deme erdeminden bile yoksunsunuz hala parsa peşindesiniz.
Ahlaki muhasebe budur Sayın Bekir. Midem gittikçe kalkıyor neden girdim ki bu siteye anlamıyorum.
BeğenBeğen
Bekir Bey ve diğer Muhafazakar yazarların Tamer Korkmaz’dan Fehmi Koru’ya , Ahmet Turan Alkan’dan Ahmet Taşgetiren’e kadar ” Biz ” diye yazmasına karşın Laiklerin en hafif tabirle şık olmayan şekilde ” Siz ” demesini yadırgamak mümkün de , şahsen Gokhan gibi misyoner vatandaşlarımızın ” Siz ” demesinden pek gocunduğumu söyleyemeyeceğim ……
çünkü tevhid babında O’nu (c.c.) karıştıran , elbette siz’i biz’i hayli hayli karıştırır ,
Gokhan elbette Salak bir Hristiyan değil , çünkü potansiyel Av kitlesinin farkında , Cahil olmalı , çocuk olmalı , problemli olmalı , özentili olmalı , hırslı olmalı ,yasakları(!) değil Özgürlükleri(!) arzulamalı……
Gokhan’ın farkında olmadığı nokta şu ki; bu tarif Müslüman(!)’ın en kötü formu , adeta küme düşenler 2. lige Gokhan’ın yanına gidiyor
Gokhan çok merak ediyorum ne yapacaksınız bu kadar Enkazı ?
benim bir rahatsızlığım yok yani yanlış anlama , Sosyolojik Müslüman Kemal Gürüz olacağına , Ateist olacağına , Hristiyan olsun senin olsun……..kıskanıyorsam namerdim…..
BeğenBeğen
Bakin Gokhan Bey,
Ilk yormunuzda benim yazimdaki “ILIMLI” uslubu sahte bulmus kendi inacima guvendigim ifade etmeme dahi musade etmeyen bir uslup kullandiniz. Ikincisi ona cevapti.
Bak evadimm : Herhangibir dine iman eden tabiiki kendi inanisinin HAkk din ldugunu, ahlaki dogrulari sunuguna inanir. Senin bu hakkin var da benim yokmu bu memlekette?
Demagojiyi de inanilir yapmak icin biraz analitik kaabilyet gerekir.
Siz hangi yuzle benden Malatya’da olenler icin ozur dilememi bekliyorsunuz. Bunu kinayan yazima hakaretlerde saldirdiktan sona? Size bu sevgi dinini satan Protestanlar’mi ogrettiler bu uslubu?
Dunya sizin etrafinizdami donuyioer ya hu? Siz benden Irak’ta sizin Perostestan Bush’un (ve babasinin) katlettigi 2 milyon kadin cocuk ve erkek icin ozur dilyecekmisiniz? Sizin buyuk rahiplerinizden Jerry Falwell, Pat Robetrson,. Jerry Vine , Franklin Graham gibi her gun Islam’a Islam peygamberine burada tekrarlamaktan hicap duydugum kufurleri edenmler “Tabnri Adina Iran’a nukleer bombalayalim” diyen rahipletr icin, Filistin’de sizin pek te dnda Evanjeliklerinizin ve Yahudu prtaklarinizin katlettiogi yuzbinlerin acsindan ben size bahsetmiyiorum da MALATYA cinyetine KATLIAM DEYIP EN AGIR DILLE KINAMAMA RAGMEN DAHA BENDEN NE ISTIYORSUNUZ? Hanggi terbiye hangi hak ile terbiyesiz cocuk! Muhtemelen baban yasindayim seni satin alan paopazmi ogretti taniyip bilmedigin buyuklerine ilk isimle hitap etmeyi? Ebu Garip, Guantnamo acimi ne zaman paylasacaksin?
Mustafa Aktyol’un orada siZe soykirimlari, Holokostlar, katliamlar dersi vermistik saniyorum. Simdi sizin icin Haclilardan baslayip sizin dindaslarinizin isledigi insanlik suclarini saymayacagim. Sadece bu sitedeki ““Yuva Yıkan Resim” hangisi?” basligi altindaki resimlere bakmak iyi bi baslangic olur herhalde. Sizleri Incil icinde ki dolarlar ile satin alanlar bunlar.
Ben ABD’de sizi buralara gonderen efendilerinizin efendileri ile tartistim; onlain misyoner mesajlarini dinledim. Ha, haberiniz yoksa bildireyim sizin Buyuk rahibiniz Denver’da erkek fahise ile yillardir iliskisi oldug icin istifa etti )neydi adi Terry…..). O dosyalar da actirmayin. Katolik Papazlarin yarisi subyanci, escinsel . Sizin Protestanlar ya fahise ile basilirlar (jimmy Swaggart, Jim Baker), ya TV’lerde topladiklari paralarla edindikleri maikaneler ortaya cikar (Pat Robertson, Jerry Falwell vb).
O miyonlardan birkac kurusu da Turkiye, Afrika gib mahrumiyet bolgelerine gonderirler sizin gib cahil cocuklari gerektiginde yiyecek, gerektiginde Ingilizce ogretmek, ABD’ye gondermek gibi vaadlerle.
Kendinize veremediginiz saygiyi benden istemeyin. Iste Mesih’i bulmus kurtulmussunuz. SENIN DININ SANA dedim, daha ne istiyorsunuz?.
Tekrar ediyorum: Benim siz degil sizin baspapazinizdan, teologlarinizdan hicbir korkum yok. Ahlaken cokmus materyalist, hedonist, emperyalistlerin menaffatlerini korumak islevinde sizleri masa yapiyorlar. Tamami ile sebest biraksinlar!! BASTA DA BUNU SOYLEDIM!
Benim problemim laikci, din dusmani duzen ile. BEn din ve fikir hurriyeti istiyorum.
Zaten “misyonerler cirit atiyor” diyenler dindalar degil ayni zamanda “irtica ile” ve kendler disinnda herkesle savas verenler.
Size son cevabimdir.
Cevabinn yayinlanmasini istiyorsan teerbiyeli uslup kullan. Yanlis basladin bu ise.
BeğenBeğen
Cumhuriyet savcısı gazetecilerden yardım istedi, şüpheli bulduğunuz durumları bildirin ve 10 soru çıkartın dedi,
Müthiş İddia
Kapı dışardan kilitlenmiş. Bazı görgü tanıkları cinayetin işlendiği Zirve yayın evi kapısının olay sırasında dışardan kilitlendiğini, Emre günaydının dışarıdan kilitlenen kapıdan çıkamadığı için penceren atlayarak kaçmak istediği öne sürüldü…
24.4.2007 ANADOLU’DA Vakit
***/***
Bu söylemleri sebebiyle cumhuriyet savcısındada o izleri bulabilirsin. Bana söylediğin gibi onada söylesene..
BeğenBeğen
İşte Sayın Bekir… Gerçekleri konuşunca nasıl da maskenizin altında ki öfke ve kin ortaya dökülüyor değil mi? Bende bunları söyleyin rahatlayın diyordum işte. Sanırım bu size terapi oldu. Ama bizim kanayan yaramızı kimse sarmayacak. En ağır dille katliamı eleştirenlerin zihniyeti ortada çünkü. Hala bazı isimleri kullanarak bizleri suçluyor ve katliamlarınıza kılıf arıyorsunuz. Ben o saydığınız isimleri ilk kez duydum. Hepsi için sizin için dilediğim gibi Rabden merhamet dilerim. Bizde tam bunu söylüyoruz zaten. Kimse dini yada sosyal konumu ne olursa olsun günahsız değildir ve Mesih’in lütfuna ihtiyaç vardır. Haçlılar, gay papazlar, İncil’i kullanan siyasi hareketler… Hiçbiri Mesih’in sevgisinden nasibini almamıştır. Almışsa da idrak edememiştir. Protestan Bush’a atıfta bulunmuşsunuz ne ala! Kendisinden sizin 3 katınız daha fazla tiksiniyorum. Ama sizin anlayamadığınız nokta şudur; inancımızın hiçbir ölçütü insani kaynaklara dayanmıyor. Bende günahkarım, size atfettiğimin çok üstünde belki de. Ama siz benim neyi sorguladığımı anlayamıyorsunuz…
Ve işte biraz zorlayınca içinizde ki gerçek haykırıyor, nefret vücudunuzdan taşıyor, küfretmek bile istiyorsunuz belki… Göbeğinden gülüp sakal sıvazlarken basın danışmanına cinayetleri lanetleyen yazılar yazdıran ulema gibi…
Ama bir şey söyleyeyim mi. Gerçek anlamıyla söylüyorum; Sizi seviyorum Bekir Bey. Benim kadar merhamete ihtiyacınız olduğu için, gerçekle aydınlanmaya ihtiyacınız olduğu için. Benim misyonerliğim benimle, Terry’le, Bush’la ilgili değil. Ben insanları bana inanmaya çağırmıyorum. Beni örnek alsınlar diye teşvik etmiyorum. Ama politika ne yazık ki çok kirli bir şey. Siz politik sınırların ötesinde, insani duyarlılıkla konuya haiz olduğunuzda son yazınızın altında benden çok ezileceksiniz. Çünkü inanın çok üzüldüm. Üzüldüm birazcık olsun ümidim vardı gerçekten bizden yana insani tavır koyabileceğinize. Dün gece yazdıklarımızı okurken yanılıyor olabilir miyim diye düşünüyordum. Ama şimdi cinayetlerden daha fazla üzüldüm.
Yok! Yok! Yok!!! Olmayacak…
BeğenBeğen
“Haçlılar, gay papazlar, İncil’i kullanan siyasi hareketler… Hiçbiri Mesih’in sevgisinden nasibini almamıştır. Almışsa da idrak edememiştir. ”
Ne âlâ memleket!
Senin papazların, önde gelen din mensupların; Bush gibi adının önüne hangi hakaret kelimesi konsa az gelecek senin dinini yaymak uğrunda 3 kişiyi değil, milyonları katleden insan siluetli canavarlar soykırım yapınca mesihten nasibini alamamaış oluyor da, iş bizim nüfüs cüzdanında müslüman yaşantısıyla dinsiz ve bilgisiz, İslam’ın huzurundan ve Hz. Muhammed’in ahlak anlayışından fersah fersah uzak kalmışlar yapınca kabahat oluyor.. Özürler bekleniyor..!
“” -Bizim Yüce dinimize gerçekten inanan kimse Hıristiyan olamaz- söyleminin zemininde şovenizm vardır.””
Hani o kulandığın göbekten gülmek deyimi var gökhan, işte şimdi sen göbekten güldürttün beni sağol. Asıl şovenizmi sen yapıyorsun da, iki satır değişince nasıl da kaynatıyorsun??
Değiştirilmiş İncilin ayetlerinin birbiriyle çeliştiği gibi, sen de kendinle çelişme artık.
Hz. İsa adına, asıl ben ülüyorum sizlere. Senden daha çok o peygamberi seven biri olarak. Adını bir daha ağzına almamanı ve “Mesih’ten nasipsizler” üzerine bir daha düşünmeni salık veriyorum sana.
BeğenBeğen
Tersekkurler Sn. KaleM. Kullandiginiz mantiki muhakemeyi de tesbitlerinizi de paylasiyorum.
Yorumlarinizin devamini umit ederim.
Vatandas resmen “benim gibi Islami terketmezsen bana yaranamaszsin” diyor. Baska tevilini bulamiyorum. Hatirlarrsaniz eski Amerikan elcisi Edelman da diyanet isleri baskaninin “Tek hak din Islamdir” demesine karsi cikmisti.
Hiristiyanlar, Yahuidiler acaba ayinlerinde ritullerinde butun dinleri sayiyorlarmi, veya Islammhaakinda ne diyorlar bilmem ama bu gidisle Kelime-i Sahadet getirdigimizde sovenist oluyoruz.
BeğenBeğen
[…] https://bekirlyildirim.wordpress.com/2007/04/20/malatya-katliami-uzerine/ Bunlarda ilginizi çekebilir Mouse ve klavye devri bittiyor. […]
BeğenBeğen
MİSYONERLER ile Türkiye’nin Yeniden İşgali UNUTMA_k İHANETTİR
MİSYONERLER emperyalizmin öncü gücüdür.
Misyonerlere kanarak din değiştiren insan sadece dininden değil, kimliğinden ve tarihinden de kopar.
Ben “gerçek aydının, halkının belleği olduğu”na inanırım. Hakikî aydın ülkesinde olup bitene kayıtsız kalmaz, onu takip eder, kovalar. Ülkesine yönelen tehlikeleri teşhis eder, ulusunu uyarır, bilgilendirir.
Gerçek aydının bu yönünü belki de en güzel, Telgrafhane şiirinde Melih Cevdet Anday anlatmıştır: Bu şiir “Uyuyamayacaksın / Memleketin hali / Seni seslerle uyandıracak / Oturup yazacaksın” diye başlar ve şöyle biter: “Uyuyamayacaksın / Bir sis çanı gibi gecenin içinde /Ta gün ışıyıncaya kadar / Vakur, metin, sade / Çalacaksın.”
Bir dizi olarak tasarladığım bu yazıda 2004 yılı itibariyle Türkiye’de hangi tehlikeli gelişmelerin meydana geldiğini belli açılardan tespit ediyor ve çabamı iki yönde sürdürmeye çalışıyorum: Önce, derlediğim olaylara dayanarak, genelleme yoluyla bazı hipotezlere ulaşmayı deniyorum. Sonra bu olayların 2006 yılındaki uzantılarını, kazandıkları yeni kapsam ve boyutları belirlemeye çalışıyorum.
Yazı planıma gelince, Türkiye’de 2004 yılında olup bitenleri misyonerler ve Bartho nereye koşuyor, başlıkları altında ard arda sunuyorum. Bu ilk kesimin konusu “misyonerler.” Evet, Türkiye sanki yeni bir Haçlı seferi karşısında. Propagandalar, broşürler, filmler, orada burada açılan kiliseler… Öyle görülüyor ki Türk milletinin yalnız inançları değil, aynı zamanda üniter yapısı da hedefte.
I) BİR HAÇLI SEFERİ GİBİ
Türkiye bir misyoner saldırısı altında… Dalga dalga geliyorlar. Kasaları, bavulları Amerikan dolarıyla, AB Avro’suyla tıka basa dolu. Çekirgeler gibi, her tarafı kaplıyorlar! Özellikle Karadeniz’de, Güneydoğu Anadolu’dalar. Bir haçlı seferi bu… Bir kuşatma bu… Protestanlar ağırlıkta, merkezleri Almanya’da. Katolik misyonerler Vatikan’dan yönlendiriliyor.
Herkeste bir “Aman, Avrupa ne der” korkusu… Dizler tir tir, kimsede ses yok: Ne hükümette, ne muhalefette, ne aydınlarda, ne askerde… Yine o kahrolası Tanzimat kafası… Neymiş, “çağdaş uygarlık”mış; neymiş, batılılaşacaklarmış.
Misyonerler… Hediye paketleriyle, cilt cilt İncillerle, tomar tomar broşürlerle, CD’lerle, kitaplarla geliyorlar. Sınırlarımızdan bir virüs gibi giriyor, çoğalıp yayılıyorlar. İlk hedefleri gençler…. Tesadüfen yakalanırlarsa, kendilerinden emin, gülücükler dağıtıyorlar objektiflere. Bir güvendikleri olmalı. Peki, kim bu güvendikleri? A.K.P. Hükümeti mi? Avrupa Birliği mi, uyum yasaları mı, yoksa Amerika mı?
II) PROPAGANDA, YAYINLAR VE KİLİSELER
1) Tuzaklar, tuzaklar… Propaganda için ücretsiz filmden tutun, el ilanlarına kadar denemedikleri yol yok bunların. Somut örnek mi istiyorsunuz? Hz. İsa’yı, Hıristiyanlığı anlatan filmler, yayınlar… Gazete reklamları yoluyla “ücretsiz” sunulup dağıtılıyor.
Hükümet üç maymunu oynamakta. Kültür ve Turizm Bakanlığı mı, İç İşleri Bakanlığı mı? Ara ki bulasın. Konu Meclis gündemine taşınıyor, ancak sonuç yok.
2)Türkiye’nin dört bir yanında pıtrak gibi açılan kiliseler… Çoğu kaçak… İnanılacak gibi değil: Son bir yıl içinde 21 000 kilise!… Evet bu rakamı, evet bu korkunç rakamı verenler var basında.
Ankara’nın sanayi alanlarından Ostim’de açılan kilise, alenen misyonerlik yapmakta. Birkaç cılız protestodan başka tepki yok.
Bir diğer örnek Isparta’dan… Misyonerler cirit atıyor bu ilimizde de. Bir liseden iki kız öğrenciyi Hıristiyan yapmayı başarmışlar (Atatürk’ün zamanında da böyle bir olay meydana gelmişti de, Büyük Önder bu işi yapanların kafasına dünyayı geçirmişti). Hedefleri, 40 kişiye ulaşıp yasal bir kilise açmakmış Isparta’da (40 kişiye ulaşıp sonunda kiliselerini açtılar mı acaba? Araştırıp üzerine yazılar yazmak, fikir ve hukuk mücadelesi vermek görevinizdir ey vatanseverler).
3) Ve Antalya’dan Yalvaç’a bir yol inşaatı, adı “St. Paul Yolu” olacakmış. Projenin adı “AB Life Üçüncü Ülkeler Programı.” Maliyeti 436 bin Avro, paranın yüzde 70’i Avrupa Birliği’nden! Peki neden Yalvaç? Çünkü: birincisi, misyonerler Isparta’da yoğunlaşmış durumda. İkincisi, Aziz Pavlus ilk vaazını Yalvaç’da vermiş.
4) Öyle şımartılmış ki bu Avrupalı sömürgenler, Türkiye’yi yol geçen hanına çevirmişler. Müzelerimizde bile “âyin” yapılıyor! İki genç doktorumuz anlatıyor: Tarih 30 Ekim 2004… Kapadokya’daki Zelve Açıkhava Müzesi’ndeler. Kayalara oyulmuş, antik kiliselerden birine giriyorlar. O da ne, daha adım atar atmaz donup kalıyorlar: İçerde 25-30 kadar değişik yaşlarda yabancı turist, yanan onlarca mumun eşliğinde, kendilerinden geçmiş, topluca dua ediyor, âyin yapıyorlar. Genç doktorlar araştırıyorlar, soruyorlar yetkililere; hiçbirinin bu gizli âyinden haberi yok, uyuyorlar.
III) ÜNİTER YAPI HEDEFTE
1) Ankara Ticaret Odası bir rapor yayımlıyor: Misyonerlik Raporu… Çalışmaya göre Türkiye’de misyonerliği hortlatan temel faktör, AB’ye uyum yasaları… Bu doğru… Ancak ben baş sorumlu olarak teslimiyetçi A.K.P. iktidarını görüyorum. Onlar fırsat vermeseler, ne yapabilir elin uğursuzu ülkemize?
Misyonerlik etnik ve dinî ayrımcılığı körüklüyor. Dolayısiyle asıl hedef devletimizin üniter yapısı. Misyonerlik faaliyeti 300’den fazla kilisede yürütülüyormuş. Kullanılan bir araç da insan hakları ve demokrasi putperestliği…
2) Türkiye’nin nüfus yapısı da hedefte: Örnek olarak, Mardin’in etnik yapısını değiştirmeye yönelik faaliyetleri verilebilirim. Kimi papaz ve misyonerler Avrupa’da yaşayan Hıristiyan Süryanileri Türkiye’ye geri getirmek için bir proje başlatmış. İlk hedefleri bu şehirdeki Süryani nüfusunu 15 bin düzeyine yükseltmek.
3) Misyonerlerin bir projesi de “Kürtleri İncil ile Buluşturma Projesi.” Bütün dertleri şu : Kürtleri nasıl Hıristiyan yaparız? Bu amaçla İncil’i üç lehçede tercüme çalışması başlatmışlar, Sorani Kürtçesi ile radyo programları yapıyorlar. Türkçe konuşan Kürtler için de, İncil’i tanıtıcı bir dergi çıkarıyorlar. Kendileri de Kürtçe öğrenmeyi ihmal etmiyorlar. Memnunlar, çünkü Kürtleri hıristiyanlaştırmakta aşama kaydettiklerine inanıyorlar. Bizim Ankara’daki sözde Müslüman hükümet ise derin uykulara batıp gitmiş ya da işine geldiğinden uyur gibi yapıyor.
4) Bu konuda iki anlamlı tespit daha var, aşağıda veriyorum.
-Attila İlhan: “Hıristiyanlığı seçmek, Emperyalizm’i seçmektir.”
-Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Bayraktar: Misyonerler emperyalizmin öncü gücüdür. Misyonerlere kanarak din değiştiren insan sadece dininden değil, kimliğinden ve tarihinden de kopar. Atatürk, misyonerliği yasaklamıştı.
IV) BULGU VE YORUMLAR
Yukarda sunduğum olayları gözlem verisi olarak alıp üzerlerinde kafa yorduğumda başlıca şu bulgulara ve yorumlara ulaşıyorum.
1) Misyonerlik Türkiye için büyük bir tehlikedir. Çünkü gizli ve asıl hedefinin, Türkiye’nin “inanç birliğini ve üniter yapısını bozmak” olduğu görülüyor. Avrupa Birliği bahanesiyle misyonerliği serbest bırakmak büyük bir hatâdır. Bunun özgürlükle, insan haklarıyla, demokrasiyle hiçbir ilgisi yoktur. Onu böyle gösterenler, Derin Merkez’in emrinde görüş ve teori üreten bir kısım satılmış batılı bilim adamları ile onların bu bilim-dışı ürünlerini olduğu gibi Türkiye’ye getiren aktarmacı, “aydın”lar ve öğretim elemanlarıdır. Misyonerlik tarih boyunca nasıl emperyalizmin çıkarlarının bir aracı olarak kullanılmışsa, bugün de öyledir. Kesinlikle önüne geçilmelidir.
2) Derin Merkez -birçok ülkede olduğu gibi-Türkiye üzerindeki emellerini de türlü araçlar kullanarak gerçekleştirmektedir. Bu araçların en başta gelenin para olduğu söylenebilir. İnsanlarımızı, aydınlarımızı, politikacılarımızı, kuruluşlarımızı, kimi üniversitelerimizi,… para vasıtasıyla satın alıyorlar. Saydığım kimse ve kuruluşlardan bir kısmı bilinçlidir, yaptığının farkındadır. Bunlar Atatürk’ün “dahilî bedhahlar” dediği kesimin içine girer. Bir kısmı ise cehaletinden ya da saflığından dolayı, Türkiye’ye ne kötülükler yaptığının farkında değildir. Bu şahıs ve kuruluşların, her ne amaçla olursa olsun yabancılardan para almaları ya yasaklanmalı ya da sıkı denetim altına alınmalıdır. Atalarımız şu özdeyişleri boşuna söylememiştir:
-Düşmandan para alan, düşmanın kılıcını sallar.
-Para almaya alışan, buyruk almaya da alışır.
-İhsan ile, hür kimse köle yapılır.
3) Türkiye’de Tanzimat kafası yeniden hortlamıştır. Bu kafa Türkiye’yi uyuşturmakta, felç etmektedir. Ne yazıktır ki Türkiye’nin yönetimi epeydir bu kafada olanların eline geçmiştir. Tarih tekerrür etmektedir. Bu zihniyet Batı’nın en büyük yardımcısıdır. Atatürkçüler ve bütün vatanseverler birleşerek Tanzimat kafalılara karşı bütün güçleriyle mücadele etmelidir. Öncelikle Tanzimatçı zihniyetin mahiyetini ve zararlarını milletimize anlatmanın yollarını bulmalıdır.
4) Türkiye Cumhuriyeti sahipsizdir. En sorumlu kişiler ve kuruluşlar görevlerini yapmıyor. Takip yok, denetim kalmadı, aydınlarımızın çoğu ilgisiz, vurdumduymaz, ya da idare-i maslahatçı… Türkiye Batı’nın her türlü saldırısına, kullanım ve tasallutuna sonuna kadar açılmış durumda. Sanki gizli bir proje yeniden uygulamaya konulmuş. Bu; Batı’nın, Derin-Merkez’in, tarihin tozlu raflarından indirdiği, yarım kalmış bir proje: Adı, “Türkiye: Batı’nın yeni sömürgesi”…
5) Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi neden tam üyelik havucuyla oyaladığı, uyum yasalarıyla devletin en birleştirici unsurlarını neden hedef aldığı açıkça anlaşılıyor. Uzun vadeli, sinsi bir plan karşısındayız. Bu yukarda andığım tarihî ve yarım kalmış, sonu getirilememiş plan: Hedefi,Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğüne ve varlığına son vermek. Avrupa Birliği -daha doğrusu üç azılı sömürgeci, İngiltere, Fransa ve Almanya- bizi içimizden vuruyor; hamiyetsiz, bulundukları mevkilere asla layık olmayan politikacılarımızın, yöneticilerimizin cehaletinden, gafletinden, dalaletinden yararlanarak…
Avrupa Birliği Türkiye’de etnik ve dinî ayrımcılığı körüklüyor. Nasıl? Misyonerlik aracıyla!… Nüfus yapımızı bozmaya çalışıyor. Türkiye’de Hıristiyan nüfusu, azınlıkları artırmaya ve güçlendirmeye çalışıyor (Tabii bu tek saldırısı değil, başkaları da var).
Ve Derin-Merkez uygun zamanı kolluyor. Aralarında “Ergeç o gün gelecek” diye fısıldaşıyorlar. Bekledikleri gün gelince, içimizde yarattıkları Hıristiyan nüfusla Türk-Müslüman nüfus arasında büyük bir çatışma çıkaracaklar. Bir olasılıktır ki Batı tarihî hedefine böyle ulaşacak.
SONUÇ
2004 yılının bazı misyonerlik olaylarının gözleminden, bulgu ve yorumlardan ulaştığım başlıca hipotez ve önerileri aşağıda özetliyorum.
• Misyonerlik Türkiye için büyük bir tehlikedir. Misyonerliğin serbest bırakılmasının özgürlükle, insan haklarıyla, demokrasiyle hiçbir ilgisi yoktur. O emperyalizmin başta gelen araçlarından biridir. Kesinlikle engellenmelidir.
• Derin-Merkez’in Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirme araçlarından biri de paradır. Göz kestirilen insanlar, kuruluşlar para ile satın alınıyor. Yabancılardan para alınması yasaklanmalı ya da en azından sıkı denetim altına alınmalıdır.
• Türkiye yeniden Tanzimat kafalıların eline geçmiştir. Türkiye, Derin-Merkez’in her türlü sömürüsüne terkedilmiş bir durumdadır. Eğer böyle giderse, Türkiye Cumhuriyeti’nin yok olması kaçınılmazdır. Vatanseverler mutlaka bir araya gelerek “Yeni Tanzimatçı”lara karşı bütün güçleriyle bir mücadele başlatmalıdır.
• Yeni Tanzimatçılığın işini kolaylaştıran Avrupa Birliği’dir. Avrupa Birliği -Atatürk’ün Nutuk’ta haber verdiği- “dahilî bedhahlar”la el ele vermiş uzun vadeli, sinsi bir plan uygulamaktadır. Hedef Türkiye’de etnik ve dinsel ayrımcılığı körüklemektir. Nüfus yapımızı bozmaktır. Hıristiyan nüfusu artırmak ve güçlendirmektir. Zamanı gelince de bir iç savaş çıkarmaktır. Nihai hedef Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına son vermektir.
Evet, şu yadsınmaz bir gerçek: Atatürk’ten ne kadar uzaklaşıyorsak, parçalanmaya da o kadar yaklaşıyoruz.
O’nun her dediğinde, her öğüdünde, her eyleminde bir hikmet vardır.
Atatürk’ün misyonerliği neden yasaklamış olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz.
BeğenBeğen
Misyoner adı üstünde bir “misyon” ifa etmek için orada buradadır. O misyon da çoğunlukla kendi tasavvurunda bir dsünya tamnzimi içindir. Ve o deünya da bizimki ile çelişmiş ve çoğunlukla da onun değerlerine ters, yozlaştırıcı ve hatta sömü-rgeleştrici olrak tezahür etmiştir.
İyi de buna karş durmanın yarattığı tahribatı önlemenin yolu nedir; onu cebir ve şiddetle önlemeye çalışmak mı? Benim cevabım yazıda:
“Bu menfur saldırı bir acz ifadesidir. “Benim sana karşı fikir ile savaşacak gücüm yok; sen beni her zaman yenersin; ben de böyle intikam alırım” demektedir katil ve azmettiriciler. “
BeğenBeğen