Akıllı Tasarım (AT) veya Intelligent Design (ID) esasen canlılığın ve canlı türlerinin tesadüfi veya natüralistlerin deyimi ile “tabii seçim” ve “rast gele mutasyon” gibi kör “tabii süreçlerin” sonucu oluşmadığı, bir tasarlayıcı, düzenleyici “Mimar” in olması gerektiğini savunan, evrime alternatif bir bilimsel teoridir. Belki bu tanım dahi AT ile iştigal eden muhtelif kuruluşlar ve şahısların tanımları ile tam örtüşmeyecektir ama benim çıkarımımım bu. Şu ana kadar bu teori üzerindeki çalışmaları ben evrimi çürütme hatta daha spesifik olarak Darwin Evrimi’ni çürütme olarak karakterize ediyorum. Ve burada duruyorum. Çünkü “Mümin niye AT’ye ihtiyaç duysun” vb gibi akla gelebilecek her soruya kendileri cevap veriyorlar sitelerinde ve bağlantı verdikleri kaynaklarda.
Benim mevzuu ile ilgim dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ateist zorbaların Darwinizm doğmasını eğitimde canlılığın oluşumu ve çeşitlenmesinin tek “bilimsel” açıklaması olarak dayatmasına karşı “hayır öyle olmak zorunda değil, bunu mercek altına alalım bakalım; alternatif açıklamaları da var” diyen birilerinin olması ve onların çocuklarımızın zihinleri üzerindeki ipoteğinin kırılmasıdır. AT’ciler özellikle kendilerini, ABD kaynaklı, kendilerine “Yaratılışçı” diyen fakat “Genç Dünya Teorisi” diye dünyanın yasinin 5-10 bin sene olduğu gibi bir takım zırvaları savunanlardan ayirmak için kendileri için “yaratılışçı” tavsifini kullanmıyorlar. Fakat bir “tasarımcı”, “düzenleyici”, “planlayıcı” veya “musavvir” olması demek tabii ki yaratılışa götürür insani. O noktadan sonra her dine mensup olan kendi inanışına göre bir açıklama sunuyor. Yani AT dinin yerini almadığı, ya da dini inanışı bir girdi olarak kullanmadığı, bilimsel yöntemler ile bir teoriyi (Darwin evrimi) veya teorileri çürüten diğer bir teori olduğunu ileri sürüyor.
Niyetim ancak sathi bilgi sahibi olduğum ve doğrusu zihinsel egzersiz ötesinde fazlaca derinine inme ihtiyacı hissetmediğim bir konuda kendi düşüncelerimi paylaşmak değil, mevzuu üzerinde epeyce kafa yoran, araştırmalar yapan ve evrimci lobinin tahakkümünü yıkmaya çalışan iki dost siteden bahsetmek..
Biri birçoklarınızın tanıdığı gazeteci/yazar/araştırmacı Mustafa Akyol Türkiye’de olduğu gibi ABD ve diğer Bati ülkelerinde de AT’nin önde gelen sözcüleri arasında. Sitesinde pek çok güncel siyasi, toplumsal meseleler yanında önemli ölçüde AT’ye de yer vermektedir.
Bir diğer belki o kadar tanımadığınız fakat mevzuda birikimi, zekası ve ateizmin bilimsel dayanağı olan evrimci paradigmayı ve kullandığı metodik natüralizmi sarsmayı dava edinmesi ile taktir ettiğim diğer bir dostum Mustafa Ajlan Abudak’in “Akýllý Tasarım Türkiye” adlı blogu. İlgi duyanlar Mustafa’nın sitesinde mevzudaki birçok yeni gelişmeleri ve tartışmaları takip edebilirler.
ATciler Tanrı’nın evrene “müdahale” mekanizmasını gösterebilmiş değiller. Evrene bu şekilde “müdahale” edildiğine dair ortada somut bir kanıt yok, sadece soyut çıkarımlar mevcut. Evrimin mekanizması “doğal seçilim” ise apaçık ortada ve gayet mantıklı.
ATnin bilimsel bir teori olduğununa da inanmıyorum. Zira ATnin herhangi bir tahminde bulunduğunu görmedim. Evrimciler ise kendi teorilerinin tahminlerinin deneylerle doğrulandığına örnekler verebiliyorlar.
Tanrı açısından güneş sisteminin yaratılması ile canlılığın yaratılması arasında ne gibi bir fark olabililir ki? Eğer güneş sisteminin doğa yasaları doğrultusunda oluştuğunu kabul ediyorsak, neden canlılık için aksi olsunki?
Bence AT nin kavramları da ET nin itirazları ile birlikte anlatılmalı.
indirgenemez komplekslik
specified complexity
fine-tuned universe
gibi. Buna bir itirazım yok. Ama bazen rastladığım “evrim teorisinin devri kapanıyor” söylemi gerçekçi olmaktan uzak.
BeğenBeğen
Vokan Bey,
Soyledigim gibi AT de ET de benim “bir bardak cayim” degil. Mevzuya ilgim Darwin Evriminin ateist (icerde bunun uygun karsiligi laikcidir) despotlar tarafindan ateizmin temel diregi olrak dayatilmasi. son cumlenizde mutabikiz. Evrimin sorgulanmasi, ve icindeki kamoyon gecmesine musade edebilcek bosluklarin kasitli olarak genc dimglardan gizlenmemesi.
Madem guveniyoruz onlarin karar verme, kirtik anmaliz yapma kaabiliyetine bilinenlerin, sorularin tamamini sunalim onlara. Benim esas ilgi noktam bu. Pratik sonuclar ilgilendirir beni.
Gerisi ancak zihinsel egzersiz fakir icin. Yorumunzdda bircok iddia, son hukum, ve hipotez var. Her biri uzerine kitaplar yazildi, telbligler sunuldu ve forumlarda tartsiliyor (burada bahsettigim ikisi gibi).
AT’cileri “mudahele mekanizmasini gosterme” guib bir iddialari oldugunu sanmiyorum. Yazida da bahsettigim gibi At esasen bir antitezdir. Darwin bazli evrim terilerinin bir antitezi. Bu karakterizasyonumu Muastafa akyol’un tertipledigi “Yeryuzunde Yasam’in Kokeni konfetransi icin Turkiye’ye gelen Paul Neson’a da soyl;edim. O da katildi. Su anda bir bilimse teri denemez ama daha g=fazla bilimsel calisma ile olbilir (olacak) dedi.
Dogrusu bir onermenin adina bilmsel denip denmemesi benim umurumda dahi degil. Hakikat arayan birinin soracagi soru ikna edicimi degilmi sorusu olmalidir. Bilim tanimi da anayasa da degisir.
AT’cilerde “mgahele” yi nasil gostermeletrini istiyorsunuz? Delil iddia ile orantili olmalidir diye temel bir mantiki olcek vardir. Iddialari “bunlarin tesadifen olmasi mumkun degildir” ise bunun icin gerekli delil ne olabilir sorusun sormalisiniz. Negatifi ispatlamak icin ne delil istiyorsunuz bilmiyorum. Illa Allah’in nasil yarattigini goster derseniz o tarafi dine girer bizm isimiz degi derler. Kabul edin veya etmeyin ben yaptiklatri argumana uygun delil yetersizligi gormuyorum.
Ayrica her turlu evrimsel mekanizmayi da reddetmiyor AT’ciler. “Apacik ortada olan dogal secimin” altina ne koydugunuzu bilmiyorum. Onlar turlerin olusmasini bu mekanizma ile aciklanamayacagin soyluyorlar.
BeğenBeğen
Bekir Bey,
Evrim ateizm’in temel direğidir. ET olmadan ateist olabilmek oldukça zor.
AT canlılığın yaratılışında fizik yasalarının ötesinde bir takım şeyler olduğunu iddia ediyor. Böyle bir şeye en azından bir örnek göstermeleri gerekmez mi?
AT savunucuları genelde dini kaygıları olan insanlar. Ve dinin takipçilerini bilim dışına ittiği görüntüsü beni rahatsız ediyor.
BeğenBeğen
Volkan Bey,
ET konusunda asagi yukari ayni fikirdeyiz. Zeten kendi argumanlarindan da onlarin da boyle gordugu anlasiliyor.
“Fizik yasalarinin otesinde biratakim seyler” derkende belirli bir bilim tanimini baz almak gerekiyor. Iddia ettikleri sey, tekrar ediyorum, bir antitez. Olasilik hesabi (hayatin baslangici) ile indigenemez, spesifk karmasiklik gibi argumanlar ile evrimde delikler aciyorlar. Onermeleri “evrim hayati aciklamiyor” ise neyin ispati bekleniyor anlayamaqiyorum. Onun otesinde bir iddia yokki. Teasdufi degilse tasarlanmistir. Ben isin sematiginde degilim. Yaptiklari temel arguuman cok ta mantiki geliyor. Ozellikle evrimcilerin hayatin baslangicini acikayan abiyogenez teorileri tam anlam ile zirva.
temele inersek “Canli olmanin, hayatin” tanimini dahi kimse yapamadi; tesebbus dahi edemedi. Evrimci veya degil. En azindan insan aklinin aczini kabul etmek gerek. Bu konuda en mutevazi olanlar en aklilli olanlar Albert Einstein gibi. En kustah olanlar da dunyanin Ozdemir Inceleri. Bu da birsey anlatiyor olmali. AT’cilerin dini kaygilari oldugu dogru. Bu karsi taraf icin de soylenebilir. Ama neticede soylediklerini kimliklerinden bagimsiz olarak degerlendirebiliriz saniyorum.
BeğenBeğen
Bekir Bey,
AT cilerin yaptıkları olasılık hesapları çok makul değil.
Az çok olasılıktan anladığım için bunu söyleyebiliyorum.
Canlı olmanın ne şekilde tanımlandığı da tartışma ile doğrudan alakalı değil.
insanoğlu bir takım tanımlar yapar ve bunları kullanır.
insan aklının aciz olduğu muhakkak ama, bilim bu aciz akılla evreni açıklama çabasıdır.
Tesadüf ne demektir?
Tanrı açısından tesadüf diye bir şey var mıdır?
BeğenBeğen
Volkan Bey,
Akyol’un orada da demistim. Benim her tarafa baktigimda gorebildigim hakikatin tesdufen olmadigini ogrenmek icin AT’ye ihtiyacim yok. “kafamda cevap bekleyen soru yok” dememkle bunu kastediyordum.
Guzel mantiki argumanlariniz var. Tabii ki Allah’in gucu her turlu tecelli edebilir; ve sinrsizdir. Dolayisi ile “tesasdufi” ancak bizim aligilamamizla ilgilidir. Iste burasi zurnanin zirt dedigi nokta. Evrimciler tesadufi dediklerinde “design” (tasarim), mudahele hangi kelimeyi kullanirsaniz reddediyor. Saniyorum bu noktada “guided evolution” gibi terimle devreye giriyor. Yani Yaradilisi reddetmeyen evrim. Allah yaratilista evrimsel bir rosesi kullanmis olmazmi gibi sorular. Bu konuda da AT’cilerin her turlu evrimi degil Darwin aciklamasini reddettigini tekrarliyorum,. Sizin de ifade ettiginiz gibi evrim terisi her turlu “mudahaleyi” reddediyor. Basta ortada sonda. Buradaki tesadufi bir olasilik terimi degil. Bilincsizce. Evet Yaratan cansizdan canliyi yaratabilir. Ki yaratmistir. Yoktan var edendir ki etmiostir. Bunlar benim dini inancim. AST sadece gerek olasilik hesabi ile (ki siz onlarin 10 uzeri bilmem kac yuzunu ugrasin ugrastiginiz kadar ve 50 ye indirin) Bu imkansizlik rakamidir. Bunun daha detayina inmek icin ne yerimiz musait ne benim o kadar ilhgiolim cekiyior. Bu rakamlar, bu resimler, ucan kus, mutfagimda filizlenen kavun cekirdegi bar bar bagiriyor bana. Hayatinin ne oldugunun tanimini bile yapamiyor olmamiz insan aklinin aczi ile alakali. Mutevazi olmak gerektigi ve zaman testinden gecmis mucizevi gelen ogretiler tarafina kullanmakla alakali; hayatin kendisi mucizevi, bizim aklimioza gore. Big bang denildigi zaman pek te ciddi bilim oluyor fakat “ol dedi oldu” dedigimiz zaman sadece Islam boyle dedigi pozitivistlerin otomatik suphe alarmlari devreye giriyor.
Hasil-i kelam bu tartismayi burada bitiremeyiz. Soyledigim gibi niyetim ozellikle II. Mustafa’nin (yoksa Mustafa Kemal’mi diyelim ona) “Akilli Tasarim Turkiye” sitesini tanitmakti. Her iki Mustafa’nin mekanlari da bu konulara CB secmek, dunyayi kurtarmak gibi daha mutevazi ajandasi olan fakirin yerinden daha uygun olur.
BeğenBeğen
Bekir Bey,
Bilim adamları tesadüfü müslüman tasarımı görür, bunda garip bir şey yok.
Yağmur yağınca biz “Allah’a şükür” diyoruz, halbuki bilim adamı 2 gün önce bunu öngördüğüne göre sebep-sonuç zinciri açık.
olasılık hesaplarıyla ilgili şurayı tavsiye ederim:
http://www.talkorigins.org/faqs/abioprob/abioprob.html
Hayat hep orada duran ve bizden tanım bekleyen bir şey değil ki, insanoğlunun uydurduğu bir kavram. Webster’de de Wikipedia’da da bir hayli tanım mevcut.
Müslümandaki mütevazi “hayret” hali güzeldir.
Problem bunu bilimsel teori haline getirmeye çalışınca ortaya çıkıyor.
BeğenBeğen
AT yada ET mevzuuna doğrudan girmek istemiyorum , zaten tereciye tere satmak gibi olur kanımca ,Bekir Bey’in de Volkan’ın da bu konuda müktesebatı benden katkat fazladır
“Onermeleri “evrim hayati aciklamiyor” ise neyin ispati bekleniyor anlayamıyorum…..”
bu cümle bana çok mantıklı geldi ,anladığım kadarıyla bu AT basbaya ET’nin antitezi ,hatta antitez tez’in tüm unsurlarını da reddetmek zorunda değildir diye düşünüyorum ,
Ben de Bekir Bey gibi , Evrim’in tek seçenek olarak dayatılmasına karşı insanların kafalarında bir ampül yakabilmesi boyutuyla yaklaştığımı söylemek isterim .
Aslında başlığı ve mesajlarınızı ilk okuduğumda aklımdan bir misal geçti evrim’e karşı
Şöyle:
“ kardeşim Pİ sayısı irrasyonel bir sayıdır , virgülden sonra daha çok ilerlemen onu daha rasyonel yapmaz !! …”
Şeklinde yani
“ kendi kendine olması ihtimali yok , bu fikir saçma , daha çok molekül , daha kalın kitaplar , daha gelişmiş mikroskoplar ,daha çok fosil ,daha çok –zaman geçmesi- onu mantıklı ve mümkün kılmaz !! “
anlamında
sonra kendi kendime “ ulan ‘Pİ irrasyonel’ dedin ama bi bak yine de google dan rezil olma sonra “ dedim
sonra gelen linlerden rasgele birinden bir blog çıktı : http://herhangibiri.blogcu.com/925102/
altta bir mesaj gördüm , çok güldüm gece gece , yazmadan edemeyeceğim , pi hakkında bilgi veren sayfaya yapılan sitem:
“
Yazan: damla
ataturk ve geometri hakkında hic bişey bulamadık neden kardeşim hicbişey yok allah allah araştırma odevi yapmak istiyoruz yorum degil, odevden cok nedense yoruma agırlık verilmiş, yorum degil odev istiyoruz odeeeeeeeev
“
Nasıl ama ?
İşte bilimsel gücün general motoru ERKE’yi yapacak nesil geliyor dedim kendi kendime……
Bir yakınım var Biolog (Zoolog) ,yüksek lisans sırasında sınav’a giriyor , yani sınav yaptıran görevli olarak , saati beklerken öylesine öğrencilere eğlence olsun diye soruyo
“kurbağalar boğulur mu “
Tabi hayvan hem akciğer hem de deri solunumu yapıyor ya , hepsi diyor boğulmaz ,takribi 50 kişi diyelim
O da diyor ki
“ bunlar oksijenli solunum yapmıyor mu ? yapıyor , kavanoza koy kapağını kapat bak bakalım boğuluyor mu boğulmuyor mu ”
Belki de bu 50 öğrenciden 40 tanesi mezun olunca inatçı bir evrim savunucusu olacak ,
Hatırlıyorum , ortaokulda fen bilgisi öğretmeni şöyle demişti :
“ bitkiler soylarını devam ettirmek için meyve verirler , sizin yemeniz için değil !! “
Ben de karşı çıkmıştım ,12-13 yaşımla şöyle :
“ hem bizim yememiz için ,hem de soylarının devamı için dedim, şeftaliyi yerim , çekirdeğini de ekerim olur biter dedim”
Ve azar işittim
Netice-i kelam
Birilerinin kendi kafa karışıklıklarını , saçmalıklarını benim çocuğuma enjekte etmesini istemem .
** sizin mesajlarınız eklenmiş , benim mesaj umarım kadük kalmaz ,sabah şerifleriniz hayrolsun……
BeğenBeğen
“Bilim adamları tesadüfü müslüman tasarımı görür, bunda garip bir şey yok.”
şimdi ben tasarım dersem bilim adamı olmam
tesadüf dersem dinden çıkarım
bu durumda müslüman bilim adamı olamaz anlamı çıkmaz mı ?
yağmur ise adı üzerinde “hava tahmini” , herzaman tutmuyor , dünyanın heryerinde de sistem ne kadar gelişmiş olursa olsun ıskalamak mümkün ,
***
bu da çok güzel olmuş ,şimdi farkettim
“sonra gelen linlerden rasgele birinden bir blog çıktı : http://herhangibiri.blogcu.com/925102/
”
rasgele bir blog , herhangibiri.blogcu
BeğenBeğen
Volkan Bey,
Evet hayat icin tanimlar mevcut sozluklerde ansiklopedilerde ama cansiz olmak ile canli olmak arsindaki gecis noktasina ait hicbir aciklama barindirmiyor bu tanimlar. Sadece bazi ozellikler uzerinden yapiliyor tanimlar, metabolizma vb. gibi. abiyiogenez ihtimal hesabi uzeruine Talkorigins’ten bir iki yazi okumustum. detaylarini hatirlamiyorum ama hicte ikna edici gelmemisti. Bazi sartlari zaten var olrak alip yari canli durumlari, kendini yenileyen polimerler falan uretip(!) bu sekilde olsiluik oranini yukseltmeye calisiyordu. Yani “simplfying assumptions” cok idi yanlis hatirlamiyorsam. Nihai analizde ilk canli hucreyi olusturan molekul dizilimi saglandiginda dahi ona “hayat ufleyen” ne? bir “durumdan” (cansizlik), diger duruma (canlilik) gecis noktasi nedir gibi sorulara cevap tesebbusu dahi yok.
Canlilik veya hayat ancak kelime olarak insanin uydurmasi ama fenomenin kendisi degil. Muslumanin nasil olmasi gerektigi konusunda hukum vermeye liyakatli degilim. Sadece insan beyninin sinirlarini kavrayabilcek kadar akilliyim. Teccessuis guzeldir, tabiidir fakat her sorunun cevabini bulmak zorunda ve kaabilyetine haiz oldugumuzu dusunmek problemli.
Sizin argumaniniz sonucta “inaniyorsan niye ihtiyacin var AT’ye” seklindeifade edilebilecek “fideism” argumanina geliyor. Bunun degisik varyasyonlarini yapan bircok dindar da var. Mesela Ali Bulac Allah icin “tasarimci” sifatinin kullanilmasini dogru bulmuyor. allah ancak kendisinin Kur’anda bildirdigi vasiflarla yad edilir diye. Buna Mustafa akyol’un cevabi da “design” kelimesinin tam olarak beseri vasif olan “tasarim” degil “irade ile” manasina geldigi seklinde idi. Ulemadan bazilari kelami toptan reddeder. Yani konu girift ve natameli. En azindan fakir icin.
VB Bey,
Temel argumanimi iyi yakalamissiniz. Bilinen bu kadar sinirli iken cevap verilemeyen bu kadar cok soru var iken bir atlernatif ve en az o kadar mantiki aciklamayi sirf “din kokuyor” diye aciklamayi “a priori” olarak disarda birakmaktir.
AT ile ilgim de bunlara karsi savasta gordugu islevdir cogunlukla.
Aklim yetmiyor demek erdemdir benim kitabimda.
Bu vesile ile ben de sizin verdiginiz orneklere benzer bir hayat tecrubenmi nakledeyim.
Ilkokul 4 veya 5 te iken ateist olmustum! Soyle: Bir yaz tatilinde dogdugum koye gitmistim. Orada koyun en tahsilli zati olan muhtarin oglu Ali agabey’i ziyarete gitmistik. Ali Agabey sehirde yatili olrak lisede okuyordu, yani “aydinlatilmisti” . “Allah falan yok” diyordu. Aciklamasi: “Yaw yagmuru kari allah yagdiriyor diyorlar. Ben buzdolabinda buz yapiyorum”. 11-12 yasimda iken sizin kadar zeki degildim herhalde ki (evde saglam bir dini egitim almamamin da rolu oklsa gerek) kafama ciddi supheler sokmaya yetmisti bu. Durum diger “aydinlaticilarin” kafama soktugu suphelerle de beslenerek lise yillarina kadar devam etmisti.
Kaduk ne kelime? Bizim Al’in (einstein) dedigi gibi “Allah onunde hepimiz esit derecede bilge ve esit derecede aptaliz”
Oldu olcak Al’in diger dedikklerinden de birac tane koyalim siz Volkan Bey ve kandim icin.
“Ahlaki aksiyomlar bilimsel aksiyomlardan fazla farklı olarak keşif veya test edilmez. Hakikat, zaman (tecrübe) testini gecebilendir.”
Bilseydim çilingir olurdum.
“Hakikati tasvir etmek istiyorsan zarafet isini terziye bırak.”
“Benim dinim, aciz ve zayif aklımızla kavrayabildiğimiz küçük detaylarla kendisini ifşa eden sinirsiz yüce ruha mütevazı hayranlıktan ibarettir.”
“Dünyada anlaşılması en güç olan, onun (dünyanın) anlaşılabilir olmasıdır.”
“Aklı ilahlaştırmamaya dikkat etmeliyiz; aklın tabiiki kuvvetli adaleleri vardır ama şahsiyeti yoktur. ”
Bizim Al cok konuskandir vesselam.
Digerleri burada: https://bekirlyildirim.wordpress.com/2007/03/03/misafir-yazar-guest-columnist-albert-einstein/#more-209
BeğenBeğen
“..Nihai analizde ilk canli hucreyi olusturan molekul dizilimi saglandiginda dahi ona “hayat ufleyen” ne? bir “durumdan” (cansizlik), diger duruma (canlilik) gecis noktasi nedir gibi sorulara cevap tesebbusu dahi yok ”
biraz risale-i nur okumuş biri olarak ve biraz da bilgisayar meraklısı olarak şöyle birşeyler düşünürüm eskiden buyana , kafamda bir model
teşbihte hata olmasın
bahsettiğiniz gibi , molekül,hücre..vs işin sadece HARDWARE kısmı ,“hayat ufleyen”ifadesindeki üflenen bir de RUH var birnevi SOFTWARE gibi
bilgisayar yazılım olmadan nedir ki ? kum,bakır,plastik…
ruh çekildiğinde geriye ceset kalıyor , diski silmek gibi , yada disk image’ı yedeklemek sonra silmek gibi , aynı imajı başka bir bilgisayara yüklersiniz ve tümüyle eski sistem geri gelir
daha hücreyi çözemeden ,vücudun kendi kendine olduğunu iddia etmek şuna benzemez mi “transistörün ne olduğunu bilmiyorum ama bilgisayar kendi kendine oldu ”
bugün microsoft , intel ve IBM’den daha fazla kazanıyor , onların yaptığı bilgisayarların nasıl çalışacaklarını microsoft belirliyor , software’in kompleks’liği hardware’den de fazla , bir elektrik sinyali’nin devre’de dolaşımının 3-5-10 yolu varsa , bir programın yazılmasının , algoritmasının 50-100 yolu olabilir.
hatta misali biraz daha geliştirirsek , bilgisayarda işletim sisteminde şöyle bir ayrım vardır çekirdek ve programlar , çekirdek temel I/O(in-out) işlemlerini ..vs yapar donanımı kullanır kısaca , programlar ise bilgisayarın çalışma amacına yöneliktir ki , mesela bitkilerin programı adeta sadece çekirdek gibi daha basit , hayvanlarınki çekirdek+bazı huylar(ufak programcıklar gibi) , insanın programı (RUH) ise en mükemmel halde(eşref-i mahlukat)….yeni programlar yüklenebilen , öğrenebilen , diğerlerinde olmayan sistem saatine sahip (zaman mefhumu) ,antivirüs gibi eklentileri olan(vicdan gibi )…..vs (Allahüalem)
BeğenBeğen
Cok guzel tesbih VB Kardesim. Tevafuk olmus ben de, bir zamanlar FORTRAn programciligi yapmis olrak ayni tesbihi saniyorum Akyol’un oradaki tartismalardan birinde kullanmistim, sizinki kadar donanim-yazilim detayina girmeden. Hafizam beni yaniltmiyorsa daha sonra bir yerde DNA icin “yazilim” tesbihinin kullanildigini da okumustum. aklin yolu birmis demekki.
Ayni tesbih uzerinde dusunmeye devam edersek “peki olum hali nedir”. Arabanin benzini bittigi veya motoru cikrildigi, bozuldugu zamanki duruma benzetemeyiz cunku onlarin ikisi de yapilip araba calistrilabilir fakat olu organizma canlandirilamaz. ansiklopedi tanimlari metabolizma, ureme, negatif entropi gibi kavramlar ile tanimliyor hayati fakat o “yazilimin giris ani” “hal degistirme” konusunda ipucu bile yok.
BeğenBeğen
VB Risale- Nur’dan bahsetmis. Gencligimde ben de okmustum biraz. Bediuzzaman da benzeri tesbihler kullanir risalelerinde,. Birinde saniyorum “bu muazzam yapinin bir mimari olmak gerek” diyordu aynen degilse mealen. AT’den benim anladigim da esasen bu; yani fazlaca yeni bir onerme degil.
Asagidaki satirlar Akyol’un sitesinden alinti:
http://www.mustafaakyol.org/archives/2007/02/yeryuzunde_yasamin_kokeni_konferans_notlari.php
“……..Bir başka deyişle, dinle bilimin kesiştiği alanlarda, bazılarının sandığı gibi bir “çatışma” değil, aksine uyum olduğunun altını çizdim. Ve Robert Jastrow’un “God and the Astronomers” (Tanrı ve Astronomlar) adlı kitabındaki şu ilginç yorumunu aktardım:
“… Aklın gücüne inanarak yaşamış bir bilim adamı için, serüven beklenmedik şekilde sona erer. O cehalet dağlarını tırmanmıştır; en yüce zirveyi fethetmek üzeredir, en son kayaya doğru kendini çeker ve tam o sırada, asırlardır orada oturan bir grup ilâhiyatçıyla karşılaşır.”
Bunlar da ayni konferanstan benim notlarim:
BeğenBeğen
Allah’ın (CC) kendisi nasıl var olmuş?
Misal: Seksen vagonlu bir tren düşününüz dedim.
vagonlardan her birisini bir önceki vagon çeker, fakat iş lokomotife dayandığında, artık
lokomotifi kim çekiyor diye sorulmaz. Zira çeken, fakat çekilmeyen bir lokomotif olmazsa
trendeki nizam bozulur ve hareket meydana gelmez. Eğer lokomotif de çekilse, ozaman
lokomotif olmaz.
Misal: Bir er askerlikle alakalı emirleri on başıdan, o da yüz başıdan ve
nihayet başkumandanda emri padişahdan alır. Ya padişah emri kimden alır diye bir sual
sorulamaz. Zira padişahda birinden emir alırsa, ozaman padişah olamaz. Padişah
olmanın özelliği emir almadan emir vermektir.
Bu misallerdende anlaşılacağı üzere bütün mahlukatı yaratan, fakat kendisi yaratılmamış olan bir kudretin varlığı zaruridir. Çünkü, doğurma ve doğurulma kanunu, yaratılanlara has bir durumdur.
Bu kanun, keyfiyet, kainatı alemleri yaratan kudrette aranamaz.
BeğenBeğen
Sayın Volkan Beye kısaca yanıt verelim;
AT’ciler Tanrı’nın evrene “müdahale” mekanizmasını gösterebilmiş değiller. Evrene bu şekilde “müdahale” edildiğine dair ortada somut bir kanıt yok, sadece soyut çıkarımlar mevcut demiş.
Kendisine Behe’nin Temmuz ayında çıkan kitabını edinmesini öneririm.İstediği örnekler çokça mevcut.Volkan Beyin doğal seçilim yani kapitalist orman yasasına göre evrendeki tüm tasarlanmış gibi görünen ama tasarlanmamış olan (Dawkins) yapıları oluşturabilme kabiliyetinide matematik biliminin olasılıkları içersinde sorhuluyor kitabında 3.Bölüme Darwin teorisinin matematiksel sınırları adını vermiş.Matematikten daha bilimsel bir dil biliyorsa lütfen söylesin ki daha bilimsel eleştirebilelim.
Gelelim AT kavramı aslında ne ilk önce Paley’in ilköğretim ikinci basamaktaki çoçukların bile anlayacağı şekilde yaptığı tanıma bakalım;
“Bir çalılıktan karşıya geçerken, ayağımı bir taşa doğru attığımı farz edelim. Bana, nasıl olup ta o taşın oraya geldiği ya da orada bulunduğu sorulsaydı, bildiğim her şeyin dışında, muhtemelen bir şekilde önceden beri orada olduğunu söylerdim… Ancak, yerde bir saat bulduğumu farz etseydik bu durumda o saatin nasıl olup ta orada olduğunu sorgular ve neticede daha önceki cevabımı veremezdim.
Aksine, saatin parçalarının birbirleriyle olan uyumu ve bir sistemi oluşturacak şekilde bir araya gelmiş olmaları bize belli bir zamanda, belli bir yerde ve belli bir amaç için bir ya da birden fazla sanatkârın saati tasarlayıp yapmış olduklarını düşündürürdü…(1)
Birde AT’ye junk sCience , pseuo science diyen Darwinci evrimcilere şöle seslenmek istiyorum.Epistemolojiye göre bilimsel bir söylem gözlemlenebilir, sınanabilir ve gelecekle ilgili somut çıkarımlar ortaya koyabilmelidir. Peki materyalist evrimcilerin evrimi kendi mekanizmalarınca oluşturulduğu gözlemleyebiliyor muyuz? yani Darwinci evrim gözlemlenebiliyormu? hayır Peki, mekanizmaların kendileri sınanabiliyor mu? (doğal ortamda hayır ancak bilgisayar simülasyonlarında önceden programlanmış şekilde bile döngü hatası vererek) Peki, Darwinci evrim ileriye dönük bir çıkarım ortaya koyabiliyor mu? Gene hayır sonra da çıkıp AT bilimsel değildir demek de neyin nesi.Bu nasıl bir algı çarpıklığı?
Akıllı Tasarımın amacı bu sürecin ‘nasıl’ oluştuğuna dair Darwinci yaklaşımın önerdiği mekanizmaların evrimin geneli için geçersizliğini kanıtlamaktır. Bu mekanizmaların dayandıkları temellerin,türden türe geçiş gelişimi gerçekleştirilemeyecek denli olasılık dışılık yâda imkânsızlık içerdiğini göstermektir.
Darwinci mekanizmalar ancak adaptasyonların oluşumunu açıklamakta bizlere rehberlik edebilirler.Bu mekanizma popülasyon genetiğinde nüfus artışını sağlayan bireysel avantajları olan bireylerin demografik artışınıda nedenselleştirebilir.Fakat Evrim için genel bir çözüm getrimekten çok uzaktırlar.(türden türe geçiş gibi) Bu yüzden standart Darwinci modele sürekli yeni argümanlar ekleyerek tekrar tekrar yeni problemlere çözüm aranmaktadır.Aslında problemin adı bellidir; Tasarım….
Neo-Darwincilerin felsefi fikir babalarından C.Dennet bakın nasılda itiraf ediyor;
Araştırmamızın bu düzeyinde keşfettiğimiz eyleyiciliğe benzer şeyde, bize yabancı ve hafif itici gelen bir şey var; ortada amaca yönelik telaşlı bir koşuşturmaca olmasına rağmen, ‘evde kimse yok’. Mükemmel bir şekilde tasarlandıkları ve yaptıkları şeyden hiç haberdar olmadıkları anlaşılan moleküler makineler, şaşırtıcı marifetler sergiliyor.(2)
Hatta Darwincilerin ve ateismin şövalyesi R.Dawkins dayanamayıp asıl maksadı ağzından çıkarıyor ;
Bu kitabın ana konusu karmaşık ‘tasarım’ sorununun çözümü olarak evrim; W.Paley’in kutsal bir saatçinin varlığını kanıtladığını düşündüğü olayların gerçek açıklaması olarak evrim… Durmadan gözlerden ve yankıyla yön bulmadan söz etmemim nedeni bu… (3)
sitemde R.Shapironun yepyeni bir itirafı var 8 sayfa.Darwinci evrimin çıkmazlarından kurtulmak adına nasıl takla atıldığına tanık olun.Hemde Scientific Americandan yani hakemli bilimsel dergiden.Bir sonraki makale ise çok süpriz çok…
İyi günler
1. William Paley, Natural Theology; or, Evidences of the Existence and
Attributes of the Deity, 12th ed. (London: J. Faulder, 1809), p. 1. Paley, p. 3.
2.Daniel C. Dennett, Aklın Türleri-bir bilinç arayışına doğru-Varlık/Bilim, sayfa 32
3.The Blind Watchmaker, Oxford University Press 1986 TÜBİTAK popüler bilim kitapları sayfa 325
BeğenBeğen
mustafa bey,
Ben o itirafları, hesapları vs. çok okudum merak etmeyin.
Benim ET ye yakın durmamın birkaç sebebi var:
1- dünyadaki herşey bir takım yasalar dahilinde işliyor, canlılığın da buna istisna olması için ortada bir sebep göremiyorum.
2- ET mantıklı geliyor. Yani doğal seçilimin türleri evrimleştirmesi.
Eğer bireyler arasında genetik çeşitlilik ve nesiller arasında genetik değişim varsa…
3- ET nin materyalist bir ön yargı olduğu söylemini fazla komplocu buluyorum.
AT “böyle olmaz” diyor, sebep olarak bir tasarımcıyı öneriyor.
Doğa yasalarının ötesinde böyle bir müdahaleden bahsetmek bilim değildir. Böyle bir “müdahale” henüz gözlenmemiştir çünkü.
BeğenBeğen
Ben o itirafları, hesapları vs. çok okudum merak etmeyin. Ben oldum demek gibi birşey yani kapalı bir anlayışın tezahürü.Bilgi ürekli evrilen bir olgu ise siz çokda okusanız sonuç almanız elbette zor.Ön yargı ile ben öle şeyleri çok okudum demek bugüne kadar bu konuda ilk defa yazılmış bazı olguları ben biliyorum demek maalesef saplantıdan ibarettir.Olasılık hesapları ile mutasyon patikalarının doğal seçilimce seçilmesiyle oluşmuş biyolojik yapılar, henüz Journal of molecular evolutionda (JME)bile yer almamış.Genede siz bir yerlerde okumuşsunuzdur diyelim…
dünyadaki herşey bir takım yasalar dahilinde işliyor, diyerek o yasaları bir koyanın olamyacağını düşünmek yada o yasaların yapıcı gücünü kör şansa teslim etmek bilimsellikse el insaf demekten başka birşey kalmıyor elimizde.
ET mantıklı geliyor. Yani doğal seçilimin türleri evrimleştirmesi.Doağl seçilimin ne olduğunu yada kapasitesini bilmeden mantık öne sürmek garip.Birde her mantıklı gelen doğrudur önermesi gibi duran cümleniz bana mantıksız gelmekte .Bilim mantıktan daha çok eldeki verilerin değerlendirilmesi ve sağlanması ile ilgilenmelidir., yani mantıktan önce akla dayanmalıdır.
Doğa yasalarının ötesinde böyle bir müdahaleden bahsetmek bilim değildir. Böyle bir “müdahale” henüz gözlenmemiştir çünkü. demişsiniz Türkiyede daha kitap yayınlanmadı(Behe’nin son kitabı) bir yolunu siz okumuşsanız bilemem ama kitabın gösterilmemiş olduğunu idda ettiğiniz olgulara dayalı bir kitap olduğunu rahatlıkla söyleyebiliri.Discovery’den Prof.Bruce Gordon la konuşmamda ve Biolo2dan Prof.Paul Nelsonla olan uzun sohbetimde önceden kitabın içeriği ile işgili haberim olmuştu.(Behe’nin yakın dostları oldukları için) sizinde mutlaka kaynaklarınız sağlamdır diyelim…
Ayrıca size Mike Gene’nin son kitabı Design Matrixi de öneriyorum.Yönlendirilmiş evrim teorisi ile ilgili detaylı bilgi edinebilirsiniz.Blogumda linkler mevcut.
Böyle bir “müdahale” henüz gözlenmemiştir çünkü. demişsiniz Van Hallen kuşaklarının nasıl oluştuğunu araştırın ve güneş sisteminde demirin oluşma olasılığını inceleyin .Daha sonra tavsiyem nasıl oldu da Dünyadaki miktarın olması gerektiği kadar olduğu üzerine kafa yorun.Bunlar için googleda World Principle ve Antrophic Principle ilkelerinden faydalanabilirisniz.
İyi akşamlar…
BeğenBeğen
mustafa bey,
Ben o itirafları, hesapları vs. çok okudum merak etmeyin.
Bir önceki mesajınızın içeriğine atfen yazıldı, bunu genel bir ifade gibi anlayıp bir de dalga geçmeye çabalamanız çok yersiz olmuş. Eğer ortada bilim dünyasını sarsacak yeni bulgular varsa, bunlar arkadaş çevresiyle sınırlı kalmaz biz de öğreniriz herhalde.
ben doğa yasalarının Allah’ın iradesi olduğuna inanırım, bunu da yazmıştım. hatta siz de altına yorum yazmıştınız. Şimdi bu tersinden anlama nereden çıktı?
Bilim mantıktan önce akla dayanır sözü doğru değil, mantık ve akıl burada aşağı yukarı aynı anlamda zaten. Sizin de farkettiğiniz gibi Bilim akıl yürütmelerden önce veri ve deneye dayanır. AT ise bildiğim kadarıyla akıl yürütmelerden ibaret.
Antrophic Principle mevzusuna da biraz bakmıştım. Dünyanın halihazırdaki yaşama olanak veren durumu bir hayli dar aralıktaki koşulları gerektiriyor. Bu nların tesadüfi olarak bir araya gelmesi çok düşük bir olasılık denilebilir. Fakat kaç deneme yapıldığını bilmediğimiz için, olayın olğanüstülüğü konusunda kesin bir şey söyleyemiyoruz.
Son olarak şunu söyleyeyim, ben bu mevzuda sizinle bilgi yarıştıracak konumda değilim. Ancak ortaya koyduğunuz iddiaların mantıki analizini yapabiirim. Kanaatim ise bilgi sahiplerinin genel argümanlarını değerlendirmek suretiyle oluştu, en azından şimdilik böyle.
BeğenBeğen
Volkan Bey
Mantıkla ile akıl farklı şeylerdir.İnandığınız söylediğiniz ET de bilimsel bir teori değil; doğrudan gözlemlenemiyor,sınanamıyor vede ileriye yönelik bir önermede bulunamıyor.Oysa AT var olan canlılardaki tasarımdan yola çıkarak , matematiğin olasılık ilkelerini evrenin oluşumunda ve evrim içersindeki patikaların açıklanmasında kullanarak o oluşması ”dar” dediğiniz (bana göre yönlendirilmeden imkansız) aralıklara bakıp bir akıl yürütmede bulunuyor.Yani tüm bu varlığın ancak üstün bir Akıl tarafından tasarlanabileceğinin çıkarımı.Einstein Tanrı zar atmaz demişti oysa eğer oyunun kurallarını belirleyen Tanrı ise (ki öyle inanıyorum) zar atmakta kazanmak demektir.Kazanacağını bilinen bir zar, ancak oyunun kurallarını koyanın elinden çıkabilir.AT bu çıkarımıda matematik biliminin yani en temel bilim dilinin yardımıyla yapıyor.Gelin basit matematik bilgisi üzerinden bir olasılık hesabı yapalım;
Görece basit bir protein olan 584 (6500 küsur amino asitlisi protein mevcut)amino asitli Serum Albumin proteini için 583 tane peptid bağı gereklidir. Bunun olasılığı şöyle gösterilebilir: İki amino asidin peptid bağıyla bağlanma olasılığı: Üç amino asidin peptid bağıyla bağlanma olasılığı: Dört amino asidin peptid bağıyla bağlanma olasılığı: 584 amino asidin peptid bağıyla bağlanma olasılığı:
Bu tek proteinin amino asitlerinin, sırf sol-elli olması ve de peptid bağı yapmasının olasılığı ise şöyledir:
Bu olasılığın matematiksel olarak imkânsız olduğunu şöyle düşünerek anlayabiliriz: Evrendeki 10 üzeri 80 proton ve nötronu, fotonlarla ve elektronlarla toplarsak 10üzeri 90’dan küçük bir sayı elde ederiz. Evrenin yaşı olan 15 milyar yıl x 365 gün x 24 saat x 60 dakika x 60 saniye = 473.040.000.000.000.000 saniye; evrenin başından şu ana kadar geçen zamanı ifade eder. Bu sayıya yuvarlak olarak 10 üzeri 18 saniye diyebiliriz.
Bu iki sayıyı çarparsak 10üzeri 90 x 10üzeri 18 = 10 üzeri 108 eder. Bu sayı, evrendeki her proton, nötron, elektron ve foton, evrenin her saniyesi bir deneme yapmış olsalar, oluşacak deneme sayısıdır.46 Saniyede yapılan denemeleri en yüksek kimyasal hız olan 1012 (bir katrilyon) olarak alırsak; 10 üzeri 108 x 10 üzeri 12 = 10 üzeri 120 eder, oysa 584 amino asitli bir proteinin sırf sol-elli amino asitlerden kurulu olması ve peptid bağı oluşturması gibi basit iki aşamanın oluşma olasılığı 10 üzeri 351’de 1’dir. Bu, bütün uzayın elektron, proton, nötron ve fotonlarının her biri canlılardaki 20 amino asitten birine dönüşselerdi ve evrenin oluşumundan itibaren her biri saniyede 1012 deneme yapsalardı bile; tek bir 584 amino asitli proteinin amino asitlerini, sol-elli olarak oluşturmaya ve peptid bağı yapmaya imkân bulamayacaklarını gösterir. Bu sonuç gerçekten çok ilginçtir. Kopernik devrimi ile Dünya, evrendeki merkezi yerini kaybetmiştir ama Dünya’mızda ancak mikroskopla görülebilen bir canlıda bile binlercesi olan proteinlerin tek bir tanesinin en sıradan özelliklerinin tesadüfen ortaya çıkması için, tüm evrenin tüm maddesini seferber etmemiz bile bu proteinin nasıl oluştuğunu açıklamaya yetmemektedir. Biyolog Steven Rose, daha basit bir proteini amino asit dizilimleri açısından ele almakta ve bu proteinin amino asit uzunluğunda 10 üzeri 300 olası form olabileceğini, bu olası formlar gerçekten var olsalardı ağırlıklarının 10280 gram olacağını; oysa evrendeki tüm maddenin tahmini ağırlığının 10 üzeri 55 gram olduğunu söyler.47 Bu da belirli bir proteinin tesadüfen elde edilmesinin ne kadar imkânsız olduğunu gösterir.
Proteinlerin amino asitlerinin doğru sırada olması protein açısından hayati öneme sahiptir. Serum Albumin proteini için bunun olasılık hesabı şöyledir:
Bir amino asidin doğru yerde olma olasılığı:
Iki amino asidin doğru yerde olma olasılığı:
Üç amino asidin doğru yerde olma olasılığı:
584 amino asidin doğru yerde olma olasılığı:
Proteinlerin amino asit dizilimlerinde belli bir bölgenin aktif taraf olduğu, bu yüzden bu bölgenin dışındaki amino asit değişimlerinin önemsenmemesi gerektiği söylenebilir. Bu yüzden elde ettiğimiz olasılık yükselebilir. Fakat son protein çalışmaları, aktif olmayan bölgedeki birkaç değişikliğin de proteinin fonksiyonunu kaybetmesine sebep olduğunu göstermiştir.48 Diğer yandan proteinin hücrede gerekli yerde, gerekli sayıda olması gibi ele almadığımız hayati özellikler olasılığa dahil edilirse; o zaman ise olasılık daha da düşer.
Amino asitlerin doğru sırada olmasının olasılığını daha önceden elde edilen 10351’de 1 sayısıyla çarparsak, belirli bir proteinin hem sol-elli amino asitlerden oluşmasının hem peptid bağı kurmasının hem de amino asit dizilimini doğru oluşturmasının olasılığını elde ederiz. Bu da 10 üzeri 351 x 10 üzeri 759 = 10 üzeri 1110’da 1 gibi, olasılık olarak imkânsız kabul edilen bir sayıya denk gelmektedir;(1)
Bunu ister kabul edin ister etmeyin buna ister müdahale değildir deyin ister demeyin ortada duran açık gerçek Tasarımdır.
1. Caner Taslaman’ın Evrim teorisi Felsefe ve Tanrı adlı kitabı Tasarım delili bölümü
PDF formatındaki kitabı sizin için yeterli bir genel cevap olur sanırım; http://evrim.gen.tr/dosyalar/evrim-teorisi.pdf
İyi akşamlar…
BeğenBeğen
Mustafa Bey,
Olasılıklar ne kadar düşük olursa olsun kaç deneme yapıldığını bilmediğimiz için olayın olağanüstülüğü konusunda kesin bir şey söyleyemeyiz. Bir örnek vereyim: Aklınızdan 1 den 1 milyona kadar bir sayı tutun. Eğer ben bunu doğru tahmin edebilirsem bu olağanüstüdür. Ama tüm Türkiye tahmin ederse, bir kısmının tutturması olağanüstü olmaz. Canlılığın olağanüstülüğü düşünüldüğünde de, uçsuz bucaksız evreni kaç deneme sayacağız? Hatta tek evrenin bizimki olduğunu biliyor muyuz?
Olasılık hesapları içinse sizin de şuraya bakmanız faydalı olabilir:
http://www.talkorigins.org/faqs/abioprob/abioprob.html
BeğenBeğen
Sayın Volkan
Sağolun:)o makale bana daha önce linklenmişti.Kanımca çok sığ bir makale, kategori yanlışlıkları ile dolu.Bir ön kabul(materyalist evrim) ile evrim şemaları açıklanıyor.Buna benzer bir makalenin çok uzun tartışmasını yapmıştık.
Yorumumu dikkatli okumamışsınız orada katalizör etkisi ile hızlandırılmış bir optimum denem-yanılma ile bile bir proteinin oluşturulamayacağı gösteriliyor.yani olması gerektiği gibi olma olasılığı deneme-yanılmanın teorik kabiliyetini saf dışı bırakmış.Siz hala aynı noktada dönüp duruyorsunuz maalesef.Blogumdaki son yazınında bu konuyla yakından alakalı olduğunu görmüşsünüzdür.Kendisinin Darwinciliğinden zerre kadar şüphe duyulmayan DNa kimyası üzerine Dünyadaki 2-3 kişiden biri olan R.Shapiro ne diyor dikkatle okuyun.Kendisi bile bu imkansızlıkların farkında ve çok güzel analojilerle durumu anlatıyor.Bunun yerine Darwincilik için kendi alternatif yolunu öneriyor ama kullandığı dil Darwinci açıklama ile aynı aslında çok farklı bişey ortaya koyamıyor ama koyuyormuş gibi yapıyor.Bu teorinin ömrünü uzatma çabasıdır o kadar.Spekülatif çıkarımlarla gerçeği mümkün olduğunca gizlemeye gayret.(Abiogenesis’in tüm canlılığı hayatın kendi kendini kopyalayan bir silikondan ibaret kılması mı olası çeviriyi okuyun bakın önemli bir bilim insanı ne diyor?)
Shapironu yazısının pdf linki;http://www.fileupyours.com/files/117354/Hayat%20icin%20daha%20basit%20bir%20baslangic.pdf
Saygılarımla….
BeğenBeğen
İnsanlar elbette dilediklerine inanmakta serbesttir. Her turlu iddiayı ortaya atma özgürlüğü de vardır elbette. Ama “bilimsel” dendiğinde ister istemez bazi şeyleri görmek istiyor insan. AT’ın bu konuda cok zor durumda oldugunu dusunuyorum. Ve bircok insanın angajmanı da maalesef bilimsel kaygılarla değil, daha çok inanç meselelerinden kaynaklanıyor. Böyle olunca da ister istemez konunun tartışılmasaında kaymalar oluyor. Şu ana kadar tek bir bilimsel makale peer-review sürecine girmiş değil bildiğim kadarı ile. Ve bilimsel camiada bu konuda neredeyse tam bir konsensüs var, bilimsel olmadığına dair yani. Bunun böyle olmasını da başka sebeplere bağlamak (ateist,ideolojik vs.vs) bence haksızlık olur, ve tartşmanın zeminini sağlıklı olmıyan bir zemine kaydırır. Bence scientology tarzı yapıların para ve lobi gücünün üzerinde (özellikle batıda) yükselen birşey olması bazı şeyleri açıklıyor gibi. Bilim/üniversiteler dünyasında bağımsız bir okul olarak gelişmesi gerekirdi, eğer bilimsel argümanlari iddia edildiği kadar güçlü olsaydı.
Birde şunu eklemek istiyorum. Meseleye sadece inanç/ateizm vs. yönünden ele almak olayın bütününü kapsamıyor. İster doğru olsun ister yanlış olsun, başka birçok bilimsel disiplinde ET’nin tetiklediği başarılı birçok farklı uygulamalar ve arastırmalar var. Mutasyona dayalı genetik algoritmalar, Moleküler bijolojide kaotik yapıların simulasyonu, yeni yeni öngörü süreçleri ve yöntemleri. vs.vs bugün çok yaygın olarak araştırılan ve uygulamalarında az yada çok başarılar elde edilen şeyler. Özellikle günümüzde yapılmaya başlanan çok karmaşık biyolojik süreçlerin simulasyonu, çok ilginç, bazı sorulara cevap bulma konusunda anahtar sonuçlara gebe gibi görünüyor. Sonuçta bilimsel olarak ET bilimsel-sınama/gözlem konusunda ilgilendiği alanının doğası gereği bazı sorunları var. Herhalde bu açık da bilgisayar(computing) gücünün artması ile belirli bir ölçüde kapanacak gibi görünüyor. Saygılar…
BeğenBeğen
Yanılıyorsunuz Sayın Hancerlioğlu
İlk olarak bir kere AT’nin tanımını ”yaratılışcılar ”üzerinden yaparak yukarıdaki yorumlarda belirtmeme rağmen ET inanıyoruz dememe rağmen.Karşı olduğumuz Darwinci naturalist-materyalist epikürcü yorum. Ayrıca, Evrim teorisi Darwinle başlamış (Lamarck) gibi bir cehaletten kaynaklanmadığını düşündüğüm vurgunuzda olsa olsa herkes öyle diyor konsensüs (ben paradigma diyorum ilginç Shapiroda öyle adlandırıyor siteme bakın) dyüzündendir. diyor diye hakim bir görüşten başka açıklamaların olabileceğini görmemek bahsettiğim scoptomadır.”Herhalde bu açık da bilgisayar(computing) gücünün artması ile belirli bir ölçüde kapanacak gibi görünüyor.” bilim için gibi görünmemesi lazım kuantum bilgisayarları gibi uçuk ilerlemeler imkansızı imkanlı kılarsa ne ala (Serum Albim gibi binlerce moleküler imkansızlık ve İnsani ilkeye ait yaklaşık 40 küsur ince ayar örneği gibi impossible is nothing ler…”
Peer review konusundada yanılıyorsunuz.Stephen C.Meyer yazdı ortalık karıştı editörler elinde maalesef hakim konsesüs çıldırdı diye:)işinden oldu aslında çok daha fazlası var link sayfasının sonuna kadar gidin lütfen…
http://www.discovery.org/scripts/viewDB/index.php?command=view&id=2640
Yiede sizin R.Shapiro gibi bazı şeylerin farkında olduğunuz cümlelerinizden anlaşılmakta o konsensüsün (paradigma duvar vs) üzerinden tasarım gerçeğini görmeniz umuduyla.
Saygılarımla….
Stephen C.Meyerin
BeğenBeğen
Merhaba Mustafa,
Ben paradigmadan degil, fakat asgari bilimsel kriterlere uyulmayışı hakkındaki konsensüs den bahsediyorum. Ikincisi, herkesin konumunu korumaya çalışan bir statüko, belirli bir paradigmaya salt bilimsel olmıyan etkenlerle bağlı kalan bir bilim insanları topluluğu olduğunu zannetmiyorum. Geneli için bundan söz etmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Hayatımın büyük bir bölümünü üniversitede gerçirmiş bir insan olarak şunu iddia edebilirim, bilim insanlarını sürükleyen güç kesinlikle belirli bir statükoyu korumak değil, tam tersi eğer fırsatı varsa onu yıkmaktır. Peer-review konusunda hala aynı fikirdeyim. Verdiğiniz site de ve benzerlerinde sıralanan makaleleri var olan birikmiş bilimsel literatür ile karşılaştırmak olanaksız. Penetration etkisi gerçekten çok az. free-energy için yapılanlar düzeyinde gerçekten. (ERKEmiz henüz o düzeye gelemedi.) Bunun da bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Yanılıyorda olabilirim, ama zamanla bu tartışmaların özünün daha da belirginleşeceğini düşünüyorum.
İkincisi bilimsel yöntem ve süreçleri göz önünde bulundurduğumuzda zaten yaygın olarak söylendiği gibi çok açık bir şekilde sorunlar var ortada. Örneğin verdiğiniz linkten bir makale girişi:
Bunun üzerine bende şöyle diyorum mesela: “Çok uzun zaman önce, şimdi özel sebeplerden belirtmek istemediğim şeylerden dolayı dünyaya ben geldim çok gelişmiş aracımla. Benim birde çok gelişmiş bir cihazım var(canım açıklamak istemiyor-meslek sırrı), ve ben ayrıca çok çok çok zekiyim. Hiç üşenmeden oturdum ve bir sürü canlı tasarlayıp gelişmiş cihazımla bu canlıları dünyanın değişik yerlerine değişik zamanlarda serptim. Benim ömrüm zaten uzun, o yüzden sorun olmadı hiç, zeka ise gani. Şimdi ise o cihazım ömrünü tamamladı ve yaşımdan dolayı artık eskisi gibi de zeki değilim. Artık ölme vaktim geldi, misyonumu tamamladım! Gitmeden size gerçeği açıklamak istedim. byeee”
Şimdi Meyer ın “better explanation” dediği şeyden yola çıktığımızda benim yukarıdaki saçmalıklarıma bile varabiliriz!? Üstelik Meyer ın iddiaları ile hiçbir şekilde çelişmeden! Bu nasıl daha iyi bir explanation oluyor? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum gerçekten. Ve ayrıca bunun bambaşka bir bilim uygulayışı olduğunu lütfen görelim. Onu görürsek, o zaman anlayabiliriz neden karşımızda flu bir statükü yada paradigma gördüğümüzü. Tekrar saygılar…
BeğenBeğen
tasarıma dikkat, bu yeni dönem maniplasyon izleri taşıyor…Sahiplenenler ve merkezi dikkat çekici
BeğenBeğen
Sayın Hancerlioğlu elbette varmak istediğiniz her yere varabilirsiniz. Canınız yukrıdaki gibi(Zecherria Sitchin’i anımsadım birden) saçmalamak istiyorsa diyebileceğim birşey olamaz,kişisel hürriyetiniz.Son bir ümit akademisyensiniz diye size uzun ve ayrıntılı bir cevabı Paradigmanız hakkında buraya koyuyorum;
Özellikle Thomas Kuhn’un, 1962 yılında ‘Bilimsel Devrimlerin Yapısı’ (The Structure of Scientific Revolutions) kitabını yayımlamasından sonra ‘paradigma’ terimi bilim felsefesinin çok sık kullanılan kavramlarından biri oldu. ‘Paradigma’ bilim insanlarının dünyaya bakış açılarını belirleyen, yapılan bilimsel çalışmaların temel önkabullerini dikte eden, ayrıca bilimsel faaliyetin oluştuğu ve kontrol edildiği sosyolojik ortamı ifade eden genel çerçevedir. Thomas Kuhn’un bahsedilen eseri, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Ingilizce yazılmış en etkili eserlerden biri olup, bu esere katılmayanlar bile, bu eserle hesaplaşmak için birçok cevap niteliğinde kitap ve makaleler yazmışlardır. Onun yaklaşımına katılmayanlar da ‘paradigma’ terimini benimsemiş ve sıkça kullanmışlardır.
Kuhn’un bilgi teorisindeki görüşü tamamen görelilikçidir, objektif bilimsel bilginin mümkün olmadığı, var olan bilimsel kanaatlerin ancak belli bir ‘paradigma’ içinde geçerli olduğu kanaatindedir. Ona göre bilimsel ilerleme diye bir şey söz konusu değildir; ne tümevarımcı bir şekilde bilgileri artırmak, ne de sürekli yanlışlayarak daha sofistike bilgilere erişmek mümkündür. Bir paradigmaya bağlı yapılan bilimsel faaliyetin bazı dönemlerde bunalıma girdiği görünür, bu dönemlerde devrimci bir şekilde paradigma değişikliği olur. Kuhn’a göre bu değişiklik din değiştirmeye benzer. Bir paradigmanın diğer bir paradigmaya üstünlüğünü belirleyecek hiçbir objektif kriter yoktur, bu yüzden bilimsel ilerlemeden söz edilemez. Kuhn’un görüşünü tamamen benimsersek ‘ısıtma olayı ve suyun kaynaması arasında nedensel bir ilişki olduğunu’ söyleyen bilimsel bir önermenin, sadece ve sadece ‘tek bir paradigma’nın içinde önemi olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. Günümüzün haritacılığı ile ilkçağ haritalarını kıyasladığımızda bir ilerleme olduğunu da söyleyemeyiz; çünkü Kuhn’un sisteminde ilerlemenin objektif bir kriteri yoktur. Bu tip örnekler, Kuhn’un bilime yaklaşımında önemli hatalar olduğunu gösterir. Diğer yandan, bir filozofu veya felsefeyi ‘kabul etmek’ yerine ‘ondan bir şeyler öğrenmeyi’ hedeflersek; Kuhn’dan öğrenilecek çok şey olduğu kanaatindeyim.
Kuhn’un görüşlerinin önemli bir öğesi olan, bilimsel bilginin sosyolojik bir ortam içinde üretildiği fikrine benzer görüşler, bilgi sosyolojisi ve bilim sosyolojisi ile ilgili çalışmalarda da dile getirilmiştir. Marx, Mannheim ve Durkheim bilginin toplum içinde üretildiğine dikkat çeken ünlü sosyologlardır. Durkheim ahlak, değerler, dini fikirler, hatta insan düşüncesinin temel kategorileri olan uzay ve zamanın; sosyolojik ortamdan bağımsız bir şekilde var olamayacağını göstermeye çalıştı. Fakat her üç sosyolog da bilimi, bilginin özel bir türü olarak düşünüp bilgi sosyolojisinin dışında tuttular. Fakat daha sonra David Bloor gibi bazı sosyologlar, ‘bilimsel bilgi’nin nasıl üretildiğinin sorgulama dışı tutulmasına meydan okuyup, ‘bilimsel bilgi’yi de sosyolojik bir analizin hedefi yapmaya uğraştılar.61 Kuhn’un çalışmaları, bilim felsefesine olduğu kadar, bilgi ve bilim sosyolojilerine de katkıda bulundu ve bu alanlardaki tartışmalara ivme kazandırdı.
Bahsedilen tüm bu çalışmalar, Evrim Teorisi üzerine yapılan incelemelerde ufuk açıcı nitelikte olabilir. Bu yüzden kitabın 2. bölümünde Evrim Teorisi’nin ortaya konduğu dönem ve yerdeki ‘paradigma’yı göstermeye çalıştım. Thomas Kuhn, hayatının bir döneminde hemen hemen herkesin, bilim insanının önyargılardan arınmış, hür bir ‘gerçek arayıcısı’ olduğu kanaatine sahip olduğunu söyler; bilimsel olmayı hür fikirlilik ve objektiflik olarak, en azından hayatımızın belli bir döneminde nitelemişizdir. Oysa Kuhn, gerek teorik, gerek deneysel çalışmalarda, bilim insanlarının genelde objektif olamadığını söyler. Bilim insanlarının çalışmalarına başladıkları zamanki öngörülerini haklı çıkarmak için gerek aletleriyle, gerekse teorilerindeki denklemlerle oynamaktan kaçınmadıklarını belirtir. Duane T. Gish’in, Evrim Teorisi’ne karşı türlerin birbirlerinden bağımsız yaratılışını kabul edenlere makale yayınlatmada, doktora ve profesörlük derecelerini kazanmakta zorluk çıkarıldığına; televizyon, radyo gibi medya kuruluşlarında ve National Geographic, Reader’s Digest, Life gibi etkin popüler dergilerde evrimci bilim insanlarının hâkimiyetinin alternatif görüşlere geçit vermediğine dair tespitlerini64 göz ardı edemeyiz. Çünkü bilim sosyologlarının ve Kuhn’un gösterdiği gibi bilimsel faaliyet; sosyolojik ortamdan bağımsız, mutlak olarak objektif bir uğraş olmadığı için, bilim cemaatinin önkabul, tavır ve organize olma şekillerini göz önünde bulundurmalıyız.
SAHTEKÂRLIKLARI PARADİGMAYLA ANLAMAK
Toplumsal kabulün, akademik atamaların veya maddî ödül gibi karşılıkların, çoğu zaman bilimsel sonuçların ‘mevcut paradigma’ya uygun olmasına bağlı olduğunu hatırlamalıyız. Tüm bunları göz önünde bulundurursak, Evrim Teorisi adına niçin bazı sahtekârlıkların yapıldığını anlayabiliriz. Birçok kişi ideoloji veya dinsel inanç uğruna niye insanların sahtekârlık yaptığını anlayabilmekte, fakat ‘bilimsel bir çalışma’da sahtekârlığın sebebini anlayamamaktadır. Bu noktada, Kuhn’un ‘paradigma’ anlayışı ve bilim sosyolojisinin yaklaşımları yardımcı olacaktır.
Evrim Teorisi adına yapılan çok önemli sahtekârlıklardan biri ‘Piltdown adamı’ (Eoanthropus Dawsoni) ile ilgilidir. 1912 yılında Londra Tabiat Tarihi Müzesi müdürü Arthur Smith Woodward ile Charles Dawson, bir çene ile kafatası fosili ve kabaca yontulmuş taş aletler bulduklarını açıkladılar. Ingiltere’de Piltdown yakınında bulunan bu fosilin çene kemiğinin maymununkine, dişlerinin ve kafatasının ise insanınkine çok benzediği söylendi. Bu fosilin, insan evriminde büyük bir boşluğu doldurduğu ve 500.000 yıl önceki bir canlıya ait olduğu savunuldu. Fosil kemiklerin yaşını tespit etmek için 1950 yılında bulunan bir metot ile çene kemiğinin toprakta ancak birkaç yıl kaldığı, kafatasının ise birkaç bin yıllık olduğu öğrenildi. Bu bilgiler elde edildikten sonra yapılan detaylı araştırmalarda, kemiklerin, eski görüntüsü verilebilmesi için boyayıcı maddeler ile işleme tabi tutuldukları saptandı. Ayrıca dişler çene kemiğine yerleştirilmek için zımparalanmıştı. Maymun çenesi ile insan kafatası bir araya getirilerek sahtekârlık yapıldığı detaylı araştırmalar ile doğrulandı.65 Bu örnek 40 yıl boyunca, bir sahtekârlık ürününün bilim insanlarını ne kadar kolay yanılttığının bir delilidir. Sahtekârlık yapılmasından daha önemli olan, mevcut paradigmaya uyum sağladığı, hatta destek verdiği için, sahte bir delilin, 40 yıl boyunca birçok bilim insanını ciddi şekilde yanıltıyor olabilmesidir. Paradigmaya uygun olan delil ciddi analizlere tabi tutulmamış, elde ciddi veri olmadan Piltdown adamının yaşı 500.000 yıl olarak belirlenmiştir. Oysa Evrim Teorisi’nin görüşlerine çok aykırı sahte bir fosil imal edilseydi, ‘hâkim paradigma’ olan görüşe aykırı bu fosildeki sahtekârlığın hemen tespit edileceğini, Kuhn’un yaklaşımından esinlenerek tahmin etmek mümkündür.
Piltdown adamı 40 yıl boyunca Evrim Teorisi’nin en önemli delillerinden biri sayılmasına karşın, bu sahtekârlık ortaya çıkınca, sonradan yazılan ders kitaplarından çıkartılmıştır. Fakat Haeckel’in embriyo çizimleriyle ilgili sahtekârlık hala Evrim Teorisi ile ilgili kitaplarda yer almaktadır. Ünlü evrimci biyolog Stephen Jay Gould, modern ders kitaplarında hâlâ Haeckel’in çizimlerinin olmasını hayret edilecek ve utanılacak bir durum olarak değerlen-dirmektedir.66 1995 yılında embriyolog Michael Richardson, Haeckel’in embriyonun geçirdiği aşamalar ile ilgili yanıltıcı bilgiler verdiğini detaylı bir şekilde göstermiş ve bunun biyolojideki en ünlü sahtekârlıklardan biri olduğunu söylemiştir.67 Thomas Kuhn, günümüzdeki şekliyle ders kitaplarıyla eğitimin 19. yüzyılda ortaya çıktığını, daha önce temel matematik kitapları dışında, bu tarz hazırlanmış kitaplarla eğitimin olmadığına dikkat çeker ve bu ders kitaplarının mevcut paradigmanın temel kabullerini ve problem çözme kurallarını aktardığını, öğrencilerin ise paradigmayı sorgulama şansına hiç sahip olamadıklarını belirtir.68 Kuhn’un dediği gibi günümüzün paradigmasının muhafazasında ders kitaplarının yeri çok önemlidir, diğer yandan en ünlü evrimci biyologların bile yanlışlığını kabul ettikleri çizimler hâlâ bu ders kitaplarında yer alabilmektedir. Paradigmanın muhafazası için çabalar, paradigmaya uygun çalışmaların ödüllendirilmesi, paradigmaya karşı olanların dışlanması, paradigmanın bilim insanlarının ‘nereye’ ve ‘nasıl’ bakmaları gerektiğini buyurması, göz önüne alınmaz ise; ‘bilim’in ideoloji, sosyolojik baskı, ödüllendirme mekanizmalarından bağımsız, her zaman için objektifliğini muhafaza edebilen bir faaliyet olduğunu zannetme hatasına düşebiliriz. Bu ise ders kitaplarında aktarılan bilgilerin temel önkabuller olarak alınmasına ve sonraki tüm gözlem ve deneylerin bu dogmatik önkabullerle şekillenmesine yol açmaktadır.
‘Evrimci paradigma’nın peşinen doğru kabul edilmesinin yol açtığı yanlış yorumlara Nebraska adamı (Hesperopithecus Haroldcookii) da örnek olarak verilebilir. 1922 yılında ünlü fosilbilimci Henry Fairfield Osborn Nebraska’da bir diş fosili buldu. Konunun uzmanları, bu dişin insan ve şempanze arasında ara bir türün dişi olduğunu söylediler. Ardından Nebraska adamının özellikleriyle ilgili detaylı anlatımlar yayımladı. Daha sonra bu dişin bir domuz dişi olduğu anlaşıldı. Bundan önce ise birçok antropolog, Nebraska adamının nasıl yaşadığı ile ilgili hikâyeler türetmişlerdi.
Piltdown adamı, Nebraska adamı ve Haeckel’in çizimleriyle ilgili yapılan sahtekârlık ve hatalar, Evrim Teorisi’nin yanlış bir teori olduğunu göstermez. Evrim Teorisi’nin doğruluğu veya yanlışlığı, bu teorinin bilimsel kriterleri ne kadar karşılayabildiği temelinde sorgulanmalıdır. Fakat din adına veya ideoloji adına, nasıl dogmatik önyargılı yaklaşımlar veya sahtekârlıklar yapılabiliyorsa, aynı şeyin ‘bilim’ adına da yapıldığını, ‘bilim’in bazılarının zannettiği gibi her zaman objektif olan, önyargılardan uzak bir faaliyet olamadığını, söz konusu örnekler göstermektedir. Dinde, Tanrı’nın ödülü olduğu gibi, bilimde, bilim cemaatinin maaş veya takdir gibi ödülleri vardır; dinde, dini cemaatin dışlaması veya kabulü önemli olduğu gibi, bilimde, bilim cemaatinin dışlaması veya kabulü önemlidir; dinin tartışmasız önkabulleri olduğu gibi, bilimin de tartışmasız önkabulleri vardır. Belki de bu yüzden Kuhn, ‘bilim’in mutlaka bir paradigma içinde yapıldığını belirttikten sonra, ‘paradigma değişimleri’ni din değişimine benzetmiştir. Kuhn’un, bütün bilimsel çalışmaları, paradigmaya bağlılıklarından dolayı objektif olmayan ve olamayacak uğraşlar olarak tarif etmesi bence abartılı bir yaklaşımdır; fakat bilimsel çalışmaların bütünü olmasa bile, bir bölümünün böyle olduğu görülmektedir. Özellikle Evrim Teorisi gibi, bireylerin varoluşsal yaklaşımlarıyla önemli ölçüde bağlantısı olan bir konuda, bu sorun iyice kendini göstermektedir.
Çoğu zaman sorun bahsedilen örneklerdeki gibi sahtekârlık değildir. Evrim Teorisi açısından en önemli sorun, paradigmanın empoze ettiği önkabullerle canlıların değerlendirilmesidir. Bu değerlendirmeler genelde ‘yanlışlanamaz’ niteliktedir ve aksi görüşler yokmuş gibi bir tavır takınılmaktadır. Örneğin Buffon’un biyolojideki yaklaşımı ‘kökensel türlerden yeni türlerin oluşumu’nu öngörmüştür. Darwinci ve Buffoncu yaklaşımdan hangisinin daha doğru olduğunu söyleyecek bilimsel verilere sahip değiliz. Fakat Kuhn’un özellikle dikkat çektiği ders kitaplarıyla ‘evrimci paradigma’nın önkabullerinin dayatılması; canlılar âleminin tümüne bakarken, her tür, birbirinden türemiş gibi ‘apriori bir inancın’ çalışmaları yönlendirmesine sebep olmuştur. Örneğin canlıların ‘soy ağacı’ gibi gözlemsel ve deneysel verilere dayanmayan hayali şemalar, alternatif görüşler göz önüne alınmadan yapılmıştır. Bu da gözlenen tüm türlerin, gözlenemeyen bir sürece ‘apriori bir inanç’la değerlendirildiklerinin; bu türlerin kökenine dair ‘inançlar’ın, objektif bilgilerden çok ‘öğretilen bir paradigma’yla şekillendirildiklerinin bir göstergesidir. Mevcut paradigmaya uymayan gözlemler olduğunda, Kuhn’un dikkat çektiği gibi bu gözlemler göz ardı edilir ve durumu kurtarıcı (ad hoc) düzenlemelere gidilir. Böylece bilimsel faaliyet, mevcut paradigmanın dayattığı kurallarla, Kuhn’un benzetmesine göre ‘bilmece çözme faaliyeti’ gibi sürer.
PARADİGMA HATIRINA PARADİGMAYA RAĞMEN (Shapironun makalesi en güncel Örnek)
Evrim Teorisi’nin ortaya konmasında ve kabulünde; belli bir dönemin bilimsel, felsefî, teolojik, politik, sosyolojik ve iktisadi durumunun büyük etkisi olmuştur. Böylece, Evrim Teorisi kendisinin de içinde yer aldığı daha geniş bir paradigmanın parçası olduğu gibi, canlıların kökenine dair doğal tarih çalışmalarında ise kendisi bir paradigma olmuştur. Her ne kadar Teilhard de Chardin ve Whitehead gibi birçok teolog ve filozof, Evrim Teorisi’ni Tanrısal müdahale ile beraber ele almışlarsa da, Kuhn’un özellikle önemine dikkat çektiği ders kitaplarını incelememiz, mevcut paradigmada, Evrim Teorisi’nin, Tanrısal müdahalenin dışlanmasıyla sunulduğunu gösterir. Evrimci filozof ve bilim insanlarının teist ve ateist yaklaşımlarındaki çeşitliliğin ders kitaplarına yansıdığı söylenemez. Mevcut ders kitaplarındaki bu durumun anlaşılması için, bilimsel analiz kadar sosyolojik ve tarihsel analize de ihtiyaç olduğu, bilim sosyologlarının ve Kuhn’un yaklaşımlarına dayanılarak söylenebilir. Örneğin Kilise’nin tarih boyunca eğitimdeki tekelinin ve bunun yol açtığı zararların, laikleşme ve sekülerleşme ile ilgili süreçlerin de bu konuyla alakalı olduğu tespit edilebilir.
Bilimin devlet politikasına bağlı olarak çalışmalarını gerçekleştirdiğini vurgulayan Paul Feyerabend, “Bilim pek çok ideolojiden yalnızca biridir ve din devletten artık nasıl ayrıysa, bilim de devletten öyle ayrılmalıdır” der.72 ‘Tanrı’nın müdahalesinden’ bahsetmek bazılarına göre laikliğe aykırı gözüküyor olabilir. Oysa Evrim Teorisi’ne alternatif bir teori olan ‘türlerin bağımsız yaratıldığı’ veya ‘sadece kökensel türlerin bağımsız yaratıldığı’ görüşleri; ancak ‘Tanrı’nın müdahalesi’ savunulursa mümkündür. O zaman bilime ait ders kitaplarında Tanrı’dan bahsetmeyi peşinen inkâr eden bir yaklaşım, Evrim Teorisi’nin alternatifsiz olmasına da yer açmaktadır. Elektriğin incelenmesi, radyoaktif elementler üzerinde çalışma veya karaciğerin fonksiyonlarının belirlenmesi ‘Tanrısal yaratış’tan bahsetmeden de ele alınabilmektedir. Tanrı’ya inanan, bu verileri Tanrısal tasarımın delili olarak görürken; ateist, bu oluşumları salt doğa yasalarının oluşturduğu tesadüfler olarak açıklamayı tercih edecektir. Fakat her halükarda elektrik, radyoaktif elementler veya karaciğer ile ilgili aynı veriler kabul edilebilir. Oysa canlıların kökenine dair bir incelemede, Tanrı’nın yer aldığı bir varlık anlayışı (ontoloji) alternatif bir imkân sunmaktadır. Bu ontoloji, ‘türlerin bağımsız yaratılışı’nın da ‘evrim’in de mümkün olabileceğini; tercihin Tanrı’nın seçimine bağlı olduğunu kabul edecektir. Oysa ‘Tanrı’dan bahsetmemek’ veya ‘Tanrı’yı inkâr’ peşinen (apriori) bir ilke olarak kabul edilince; Evrim Teorisi’ni kabul etmek dışında bir alternatif kalmamaktadır.
Canlıların kökenine dair bilimsel bilginin yetersizliği itiraf edilirse, mevcut paradigmanın kabul etmeye yanaşmadığı teolojik açıklamaların hâkimiyetinden çekinilmektedir. Gelişmiş mikroskoplar kendiliğinden türemenin mümkün olmadığının anlaşılmasına sebep olmuş ve ‘sadece’ doğanın içinde kalarak bir açıklama arayanlara Evrim Teorisi/Teorileri dışında bir alternatif kalmamıştır. Doğanın tüm müdahalelere kapalı olarak ‘sadece’ materyalist sebeplilik ilkesi ile işlediğine dair ‘natüralist önkabul’ olmasa, Evrim Teorisi’nin günümüzdeki gibi geniş ölçüde kabul görmeyeceğini savunan Philip Johnson haklı gözükmektedir.Bu da bilim, felsefe ve din üçgenindeki en hararetli tartışmanın neden Evrim Teorisi ile ilgili olduğunu ortaya koymaktadır. Daha önce görüldüğü gibi, aslında Evrim Teorisi, bir teorinin matematiksel verilere dayanması, gözlemsel ve deneysel verilerinin olması, yanlışlanmaya açık olması ve -bence en önemlisi- alternatif görüşlere objektif verilerle üstünlük sağlaması gibi, mevcut paradigmaca da kabul edilen bilimsel kriterlere uyamamaktadır. Fakat ‘sadece doğanın içinde kalarak açıklama yapmak’ (Tanrı’dan hiç bahsetmemek) gibi bilimsel çalışma alanındaki ‘mevcut paradigma’nın çok önemli bir koşulunu Evrim Teorisi karşılamakta alternatifsiz olduğu için, ‘paradigma hatırına’ paradigmaya da rağmen kabul edilmektedir.(1)
AT bu alternatifi Darwinci evrimin mekanizmalarındaki acziyeti göstererek doldurmaktadır.Bundan dolayıdır ki pseudo science olarak paradigmaca kenara itilmek peer-review gücünü kullanarak kendi varlığını sürdürme gayretindedir.Değirmen yaklaşık 100 yıldır böyle dönmektedir.Değirmen başındaki uncularında başka unculara thammülü yoksa öyle dönmesini istemesinden daha pragmatik bir yaklaşım olamaz.Daha iyi bir uncunun var olabileceği kabul edilemez,edilmemelidir.Edilirse ne değirmen kalır,ne buğday…:)
1.http://evrim.gen.tr/dosyalar/evrim-teorisi.pdf
Bakın Sevgili Caner Taslamanın yazdığı kitabı okuyun bu satırların çoğu onundur.Okuduktan sonra sizle sanırım daha akli ve mantıki tartışmalarda bulunabiliriz.Sizin anlayışınızın benim 6 yıl önceki halime çok benzediğini söylemeliyim.O sebeple bu kadar gayret ediyorum size AT’yi anlatmaya.Ön yargılarınızdan kurtulun ve anti-tez geliştirmek için bile olsa okuyun.Faydalı olacağına eminim.
Saygılarımla…
BeğenBeğen
Tekrar merhaba, Mustafa bey ve diğer arkadaşlar,
Bir önceki yorumumda sıraladığım saçmalıkları yazarken türlerin kökenini daha iyi açıklama getirme iddiasındaki yaklaşımların temel sorununa işaret etmek istiyordum. Önemli olan benim saçmalıklarımın kendisindeki sorun değil, ama daha iyi açıklama denen iddialarla olan ilişkisi. Bence sorun olan sıraladığım saçmalıklarla gerçekten tutarlı bir şekilde ilişkilendirilebilmesi. Ben aslında sorunun çok temel ve basit olduğunu söylüyorum. Bilim felsefesinden girip ideolojik aygıtlardan çıkmaya hiç gerek yok bunları görmek için. Yoksa uzun yorumunuzda söylediğiniz birçok şeyi paylaşıyorum. Okulların birer ideolojik aygıt oluşundan tutun… Biliminde (teknoloji üretimi ile beraber) ideolojik kodlarının olduğunu da vs.vs. Fakat dediğim gibi, tüm bunlar konuyu daha da bulanıklaştırıyor, ve sonuçta temeldeki basit şeyi kaçırıyoruz. Karşımızda think-thank ler aracılığı ile zeki bir takım insanların en temel bilimsel kriterleri es geçerek ortaya attığı iddialar var, ve bu iddıalara karşı olan, bence doğal bir güvensizlik ve fare dağa küsmüş durumu var.
Günümüzün bilim dünyasında, herşeye rağmen, sağlam bilimsel temellere basan her iddianın yer bulabileceğine ve gücü oranında yayılabileceğine inanıyorum. Hangi hakim görüşe aykırı olursa olsun. Sadece İzafiyet teorisi olayında bunu görebiliriz örneğin. Evet bir takım itirazlar olmuştur, fakat bu itirazlar klasik Newton fiziğinin birkaç onyılda yerle bir olmasını engelleyememiştir.
Şarlatanlık da her zaman olmuştur, hala da devam ediyor ve edecektir. Daha geçen yıl koreli bir bilim insanının klonlama konusundaki sahtekarlıkları büyük bir gürültü ile patladı ve Nature vs. gibi makalelere yer verenler paşa paşa özür diledi. Fakat bu tür şarlatanlıklar hiçbir zaman bilim dünyasına yön verecek şekilde kolay kolay yer alamazlar. Ve gün geçtikce de etkileri azalacaktır,azalıyor da.
Ama dediğim gibi tartışmaları buralara çekip dallandırıp budaklamadan işin başındaki sorunları görmemiz gerekiyor. Bilimsel camianın içinden çıkmayışları, üniversite ve çeşitli bilimsel çalışmaların yapıldığı merkezler de pek fazlaca yer almayışları. Ünvanlarındaki alanlarda ortalamanın altında efor sarf etmiş/katkı yapmış olmaları, peer-reviewed denilen yayınlarının geçtiği süreçleri açıklamadaki açık çelişkileri ve tahrifatları. Ve sıkıştıkları zaman
gibi çocuksu açıklamalara başvurmaları. Yada belirli noktalarda sürekli bir şekilde ET savunucusu statükonun bunlara karşı düşmanlığından dem vuran komplo teorileri. Aynı şeyler diğer önde giden ATcilar içinde geçerli maalesef. Bu tarz bilimsel adaba ve namusa ters düşen şeyleri es geçip derin felsefi tartışmalar başlatıp, konuyu bilgi felsefesi açısından tartışmak, ideolojiler dünyasının kavramları ile analizler yapmak, tekrar söylüyorum, bence asıl önemli şeyleri es geçmemizi sağlıyor. Örneğin sizin de link verdiğiniz, önde giden ATcilerin bağlı bulunduğu Discovery İnstute a baktığımızda bile bunların pek de bilim ile ilgili olmadığını görebiliyoruz. Adını son zamanlarda çokca duyduğumuz Hudson İnstitute altında kurulmuş, parasal kaynaklarının yarısı açıklanmayan, diğer yarısı ise hristiyan cemaatler olarak açıklanan, Scientology ile çok sıkı fıkı ilişkileri olan bir kurum. Ki birde kendi manifestolarında açık açık bilimsel kaygıları olmadığını açık seçik beyaan ediyorlar:
Kaygılarının bilim olmadığı bu kadar açık seçik iken, ve tüm yayın ve iddiaları, kullandıkları yöntemler dahil, bilim ile alakasız iken, öne sürdükleri tezlerin tümü temel bilimsel kriterleri es geçerken … tüm bunlar ortada iken herşeyi bastıran bir statüko dan bahsetmek bence çok anlamsız ve bizi komplo teorilerinin herşeyi bulanıklaştıran dünyasına kaydırır sadece.
Hadi diyelim bunları boşverdik, Hudson, Discovery vs gibi bulanık ilişkileri olan kurumların çatısı altında faliyet göstermeleri bunların illa da kötü(yada nasıl adlandırırsak artık) olmadığını farz edelim. Ortaya attiklari ve bilimsel iddia ettikleri ve AT teorilerine “bilimsel” yaftasını yapıştırmalarını sağladıkları iddialara bakalım. Herhangi bir şekilde bilimsel bir süzgeçten geçmeleri mümkün olmıyan, bir takım (yine yanlışlanamayan/non-falsifiable) ön kabulleri değişmez veri kabul ederek bir dizi çıkarımlarda bulunuyorlar, ve bu çıkarımlardan yola çıkarak bir intelligent designer ın mutlak olduğu sonucuna varıyorlar. Örneğin Dembski ye, “peki bu intelligent desginer ın izini nasil süreceğiz” gibi bir soruya verdiği karşılık ise uzay-zaman dışı olduğu için hiç uğraşmamamız gerektiğidir. Dediğim gibi, bu tür bir paradigma veri iken, kalkıp bilim dünyasındaki statükonun yaptığı engelleme ve baskıdan bahsetmek çok gerçekci değil kanımca. Kuhn a başvurmadan önce bizim önce buralarda bir vakit harcamamız gerekiyor.
Hemen yukarıda bahsettiğim bilim yapma tarzının en iyi örneğini, ATcilarin iddialarının köşe taşını oluşturan “Irreducible complexity” (İndirgenemez Karmaşıklık) kavramını inceleyerek çok açık bir şekilde görebiliriz. Bu kavram statik/mekanik bir disiplin olan Systems Theory den ödünç alınmış, ve biyolojik süreçlere uygulanmaya çalışılmıştır. Temel iddiası, çok karmaşık biyolojik yapıların karmaşıklık derecesi, onların daha basit öncül yapılardan türemiş olamıyacağını göstermeye çalışmasıdır.
Belirli bir fonksiyonun ortaya çıkması için birbiri ile uyumlu daha küçük parçaların birbirleri ile işbirliği yapıyor olması lazım ve herhangi bir parçanın işbirliğinden kopartılması bu fonksiyonun ortaya çıkmaması demektir. İddia, bu parçaların doğal süreçler ile oluşma imkansızlığı. Yani söz konusu parçaların ara bir süreçten geçmiş olabileceği bilerek gözardı ediliyor. Verilen örnekler ise gözün yapısından tutunda fare kapanına kadar gidiyor. Söz konusu örneklerin hepsi defalarca çürütüldü ve iddia sahiplerinin söz konusu bijolojıik süreçler hakkındaki bilgisizliklerinden kaynaklanan basite indirgemeleri gösteren birçok makale bulunabilir.
Bu kadar yüzeysel, tamamen statik-mekanik bir düşünce tarzı(daktilo başındaki maymun örneğinde yada olasılık hesaplarında da bolca görülen) ile kestirmeden uzay-zaman dışına kaymak gerçekten çok şaşırtıcı. Ve sadece birkaç karmaşık yapıdan, şatafatlı isimlerden bahsederek bilimsel olduğunu iddia etmeleri ise başlı başına bir sorun. Tüm bilimsel kriterlerin ihlal edildiğini göstermek için bu kriterlerin hepsini sıralama ihtiyacı duymuyorum açıkcası. Eğlenceli bir örnek olarak Behe nin indirgenemez dediği fare kapanının nasıl daha basit yapılara indirgenebileceğini gösteren bir link vermek istiyorum(Behe nin kendi Irreducible complexity tanımlarını zorlıyan yeni itirazını göz önünde bulundurarak tasarlanmış).
A reducibly complex mousetrap:
http://udel.edu/~mcdonald/mousetrap.html
Herkese saygılar…
BeğenBeğen
Tekrar merhaba,
Bir iki kelimede şu olasılık hesapları ile ilgili bişeyler yazacaktım fakat arada unutmuşum.
Görüngülere çok statik ve mekanik bir şekilde bakarsak söz konusu olasılık hesapları içersinde kaybolup gideriz, yukarılarda verilen örneklerde ve tüm benzer tartışmalarda olduğu gibi. Daha önce okuduğum bir yazı ile harmanlayıp bir örnek vermek istiyorum. Şimdi dünyadaki şu an varolan ekonomik sistemi ele alalım tüm öğeleri ile, köşedeki bakkalın rafindaki Eti lolipop dan başlayıp, borsalara, fabrikalara, sermaye akışına, sendikal hareketlere oradan borsanın tüm ekonomik sistemin verili durumuna göre tepkilerini vs.vs. Karşımızda devasa bir sistem, olağan üstü karmaşıklıkta bir düzen var. Ve bu sistemin birden çok fonksiyonu, ikiden çok bileşeni var. İşleyişine ilişkin herhangi bir parçasını söküp çıkartırsak, şu anki sistem çalışmaz. Örneğin mekanik bir bakış ile ve bir cımbızı alıp değişim değeri içeren parayı saf dışı bırakırsak şu anki sistem durur. Yada emek gücünü saf dışı bıraktığımızda, yine aynı şekilde şu anki sistem çalışamaz hale gelir. Şu anda yerine getirilen fonksiyonların büyük bölümü işlemez hale gelir. Yani mekanik-statik bir mantıkla bakarsak şu an tecrübe ettiğimiz ekonomik düzenin “Irreducible complex” olduğunu zannederiz. Fakat gerçekte bunun böyle olmadığı sanırım tartışma götürmez. Ekonomik sistem değişik aşamalardan geçerek, bazı öğeleri saf dışı kalmış ve yenileri eklenmiştir dinamik olarak. Şimdi bu bakış açısına şöyle bir itirazımız olabilir, “e ama bu ekonomik sistemi insan yaratmıştır, yani bir yaratanı vardır”. Ama bu pek tutarlı olmaz çünkü insan ve eylemi bizzat bu ekonomik sisteme içkindir, aynen insanların birbiri ile kurdukları ilişki yada coğrafi koşulların ekonomik sistemin üzerindeki etkisi gibi içsel bir faktördür sadece. Şu anda tecrübe edilen ekonomik düzen bir bütün olarak tasarlanmamıştır, hiç kimse aşağıdaki bakkalın lolipop bulunduracağını istanbulda bir borsanın olacağını hesaplayıp tasarlamadı tek elden. Bunlar yaşanan ekonomik süreçlerin kendi iç dinamiklerine göre şekillenmesi ile oluştu, belirli bir tasarımcının eli ile değil. Evet, Adam Smith bir “gizli el”den bahsediyor, fakat bu gizli el uzay-zaman ötesi birşey değil, bizzat sistemin bütününün oluşturduğu bir iç dinamiktir. Sonuç olarak, karşımızda tek elden bir bütün olarak tasarlanmamış, olağan üstü bir karmaşıklığı olan ve tıkır tıkır işleyen bir sistem var. Belirli dönemlerde birtakım funksiyonların çalışması için elzem olan öğeleri, sistemin dinamik doğası gereği ya başkalaşıyor yada zamanla büsbütün yok oluyor. Şimdi yine mekanik gözlüğümüzü takalım ve bu büyük sistemi atomik parçalara ayıralım. işçilere,borsa binalarına, bilgisayarlara, bilgisayarlar arasındaki bağlantı kablolarına, telefon şebekesinin mekanik parçalarına, bir bakkalın rafındaki çikolatalara vs.vs. Tüm bu parçalar şimdi bir çuval içinde bize verilmiş olsun. Bir olasılık sistemi kuralım ve tüm bu parçaları bu oluşturduğumuz olasılık sitemine göre rastgele bir şekilde birleştirmeye çalışalım. Bırakın şu anki mevcut sistemi, herhalde feodal dönem öncesi bir ekonomik sistemin karikatür halini bile oluşturamayız rastgele parçaları birleştirmeye çalışarak. Buna rağmen şu an varolan sistemin bir bütün olarak tek elden tasarlandığını iddia edemeyiz herhalde.
Verdiğim benzetme elbette doğrudan biyolojik süreçler ile karşılanamaz, ama uygulanan olasılık hesaplarının birçok şeyi görmezden geldiğini göstermesi açısından iyi bir örnek. Şimdi bir moleküler dizini ele alıp, onun geçtiği merhalelerin, içinde bulunmuş olabileceği farklı koşulları görmezden gelerek söz konusu dizini parçalara ayırıp zar atarak birleştirmeye çalışmak en hafif deyimiyle komik.
BeğenBeğen
vadininbozkurdu,
Size cevap vermeyi unutmuşum kusura bakmayın 🙂
*****
“Bilim adamları tesadüfü müslüman tasarımı görür, bunda garip bir şey yok.” [VS]
———-
şimdi ben tasarım dersem bilim adamı olmam
tesadüf dersem dinden çıkarım
bu durumda müslüman bilim adamı olamaz anlamı çıkmaz mı ?
yağmur ise adı üzerinde “hava tahmini” , herzaman tutmuyor , dünyanın heryerinde de sistem ne kadar gelişmiş olursa olsun ıskalamak mümkün
[VB]
————-
****
Benim ilk cümlede demek istediğim şuydu:
Varlığa bakıp felsefi anlam çıkarmak bilimin alanına girmez, felsefenin alanına girer. Müslümanlık da felsefi bir duruştur.
Canlılığa, evrenin düzenine bakıp bundan bir Tasarımcıya ulaşmak bilimin işi değildir. Müslüman bilim adamı da Tanrı’ya ilişkin kanaatlerini bilim dergisinde yayınlatamaz. Bilimin yöntemleri bellidir çünkü.
Bilim adamı “tesadüf” kelimesini maddi anlamda bilinçli bir müdahale (insan müdahalesi gibi) görmemesi anlamında kullanır. Müslümansa her tesadüfün arkasında Allah’ı görür.
Bir de, ET ye göre, türlerin evrimleşmesi tesadüf değil, hayatın mekaniğinden kaynaklanan doğal bir sonuçtur.
Yağmur örneğini şunun için verdim. Bu gün bir çok olayın maddi sebeplerini biliyoruz. Ve bu olayları sadece o maddi sebeplerle açıklayabiliyoruz. Yine de bu olayların arkasında Allah’ın iradesini görmeye devam ediyoruz. Aynı şey neden canlılık hakkında da söz konusu olmasın?
BeğenBeğen
Mustafa bey,
Volkan beye cevaben
demişsiniz. Behe’nin son kitabında akıllı tasarımla ilgili hiçbir şey yok. AT’nin mekanizmalarıyla ilgili de hiçbir şey yok. Yani ortada sizin bahsettiğiniz gibi örnek falan yok.
Kitapta Behe kendi anladığı şekliyle “darwinci evrimin” sınırlarını çiziyor. Ama sorun Behe’nin evrim anlayışında. Mekanizmaları kendine göre değerlendirdiği için kendine göre sınırlar çiziyor.
Behe’nin AT mekanizmalarıyla (varmı öyle birşey?) ilgili söylediği hiçbir şey yok kitabında. Kitabı AT ile ilgili bir kitap değil tamamen kendi anladığı şekliyle “darwinci evrim” üzerine.
BeğenBeğen
Tekrar merhaba,
Mustafa bey adaşım. Shapiroyu okumamı tavsiye etmiştiniz daha önceki yorumlarınızda. Okudum, son okuduğum da sizin çevirisini sitenize koyduğunuz 8 sayfalık makalesi. Orjinal metni de okudum sizin yorumunuzu da. Herşeyden önce yanlış anladığınızı belirtmek isterim. Yorumunuzda var olduğunu savladığınız neredeyse hiçbir iddia o makalede mevcut değil. Herhangi bir “itiraf” da söz konusu değil.
“cansız maddeden canlı yapılara geçiş için gerekli olan koşulların bilimsel olarak ne kadar imkânsız olduğunu ortaya koymakta.” demişsiniz. Makalede bu anlamda böyle birşey yok! Ne başında nede sonunda.
“Oparin’den Miller uzanan materyalist Darwinci yaklaşımın artık tamamen içinden çıkılamaz imkansızlıklarla yüzleşmek zorunda kaldığını belirtiyor” demişsiniz. Makalede yine böyle birşey yok! Bilimsel evrim tartışmalarında ilk aşama için onlarca farklı hipotez var. RNA yı baz alan hipotezler var ve Shapiro üstüne basa basa bu hipotezlerin imkansız değil fakat canlılığı açıklamakta yetersiz olduğunundan bahsediyor. Yani RNA bazlı hipotezi eleştiriyor kendisi. Sizin yorumunuzda iddia ettiğiniz şeye kıyısından köşesinden değinmiyor gerçekten.
“Moleküler yapıların bugün doğada gözlemlediğimiz görevleri ve oluşturulma süreçlerinin ilkel dünya koşullarında ortada maddesel hiçbir sebep yokken aniden ortaya çıkmasının, matematik biliminin olasılık hesaplarının sınırlarını bile aştığını açık yüreklilikle kabul ediyor” demişsiniz. Yine makalenin herhangi bir yerinde böyle birşey yok! Tamamen spesifik bir hipoteze atıfta bulunarak o hipotez için olasılığın yeterli olmadığını belirtiyor açık açık, genel bir değerlendirme söz konusu değil, fakat sizin yorumunuzda sanki öyle olduğu yazılmış gibi geçiyor.
Bu şekilde devam edebilirim…
Şimdi kaçırdığınız çok önemli bir nokta var. Evrim teorisi var olan ve izi sürülebilen canlılığı baz alarak önerme yapıyor, hipotez geliştiriyor. İlk oluşuma ilişkin herhangi bir ön kabul şart koşmuyor. Bu bağlamda bu tartışmaları Evrim teorisi ile “Neo-Darwinizm” diyerek birleştirmeniz doğru değil. Ayrıca Shapironun makalesinin hiçbiryerinde Neo-Darwinizm sözü geçmiyor. Fakat yorumunuzu okurken sanki böyle birşey varmış gibi sunmuşsunuz, bunun sizin yorumunuz yada adlandırmanız olduğu kesinlikle belli değil.
Yorum ve çeviri yaparken genelde doğrudan aktarımlarda yorum yapan kişinin “yorumu” ve aktarılan kişinin sözleri genelde ayrı tutulur yada aksi söz konusu ise bu açıkca belirtilir. Özne ve nesne ayrıştırılabilir olmalı diye düşünüyorum. Yoksa onun adı yorum değil, başka birşeydir!
Velhasıkellam, Shapironun hiç yazmadığı şeyleri yazmış gibi göstermişsiniz. Bu şekilde bir makale okuması yapıp ondan sizin yaptığınız şekilde anlamlar çıkartırsanız aynen isimlerini bolca zikrettiğiniz yazarlar gibi yapmış olursunuz. Ama bu bilimsel olmaz kesinlikle. Bilimsel cabanın önemli bir bölümü var olan literatürü iyi okuyabilmekten geçiyor. Bir bilim insanının makalesini alıp, ilk bölümünü istediğiniz gibi yorumlayıp “bak itiraf etti” deyip övgü düzerek, son bölümü için de trajikomik, çok saçma diye yorumlayarak bir yere varırız belki, ama o vardığımız yer bilimsel namus ve adaba kanımca ters düşer. Refere ettiğiniz o kadar yazıyı gerçekten zaman ayırarak okumuş bir kişi olarak bunu belirtme hakkı görüyorum kendimde. Eğer derdiniz bilim yapmak değil ise, ve söz konusu alanda yetkin değilseniz, Bir bilim insanına istediğinizi söyletip sonra onun üstünden o kadar büyük iddialarda bulunmanız bence pek doğru olmaz. (Yoksa isteyen istediği konuda kafa yorar, diplomada gerekmez, buna kimsede karışamaz.)
Saygılarımla…
BeğenBeğen
Da Vinci’nin yorumu Akismet’e takilmis nedense, diger bircok yorumla beraber.
BeğenBeğen
Sayın Hançerlioğlu
İlk olarak çok yoğun bir dönem geçirdiğim için Bekir Beyin bloguna uğramaya açıkcası pek fırsatım olmadı.Bu sebeple sizin değerli yorumunuza cevap veremedim özür diliyorum.(Da Vinciye sitemde gereğinden bile fazla vermeme rağmen) . Shapironun makaelsinde kıt aklımla anladığım olasılık dairesinindeki imkansızlıkların ne kadar büyük olduğunu ve Paley deyimiyle”exceeds all computation” şeklinde materyalizmin önünde durduğunu anlatmaktı amacım.
Makalede Shapiro paradigmayı değiştirmek derken bile sonunda Darwinizme bağlıyor halbuki Darwinizm yaşamın başlangıçı hususunu görmezden gelir yada onla ilgili değilim der.Öyleyse bu davranışın açıklaması ne olabilir? Tabi bir paradigmaya sarılmak ve onun aydınlık ışığı! ile dünyaya bakmak bazen insanları ancak onun gösterebildiklerini görmekle yükümlü kılıyor.
Ben Shapironun yazı içersindeki paradoksal durumlarına dikkat çektim, hem golf sahası örneğini vereceksiniz sonra yerel çevreni diktesi ardından meteorların yaşamı döllemesinden bahsedeceksiniz hemde bunları da başta bahsettiğiniz olasılık ve oluşma şanslarının küçüklüğüne karşın söyleyeceksiniz.. Bu mu sizin anladığınız bilimsel yaklaşıma saygı? Bence bu bir inancın (Darwinizmin) savunulmasından bşak hiç bir şey değildir.
Benim çıkarımlarıma katılmayabilirsiniz ve bunu nedenselleştiremek için kendinizce uğraşırsınız.Bu makalenin altında blogumda çok uzun bir tartışma sürdü. Orada sizin sıkıntılarınızda kapsayan bir çok soruya cevap verdim.Şurası muhakkak ki bilim kimsenin ne algı tekelindedir nede yöntem tekelindedir. Bir yere hasbel kader gelip statükonun değirmeninde unculuk yapıp, bilimsellik naraları atmak derdi bilim olan insanların yaşam düsturu mudur?(söz meclisten dışarı)Yoksa bilimsellik kriterlerini (testedileblilik,gözlemlenebilirlik ve ön görebilirlik) doğru dürüst karşılayamayan Darwinizmi yegane bilimsel gerçekmiş gibi kabul etmek mi bilimsellik demektir.(teoriyi kanun saymak)
Bir bilim insanına istediğinizi söyletip sonra onun üstünden o kadar büyük iddialarda bulunmanız bence pek doğru olmaz.”Evet bunda da haklısınız Bunları ben söylemiştim;
‘‘Hayat Darwin’in evrimini zorlayan, kendi kendine yeterli kimyasal bir sistemdir.’’
Problem şu analojiyi akla getirmektedir: 18 delikli bir sahada golf oynayan bir golf oyuncusu düşleyin, daha sonra farz edelim ki top oyuncu olmadan kendi kendine bu sahada oyuna devam etsin. İşte bu çalışmada böyle bir olasılığı göstermektedir. Prebiyotik sentezin, nükleotidleri oluşturması için doğal güçlerden meydana gelen (depremler, rüzgârlar, kasırgalar, seller vs gibi) bir birleşimin golf sahasındaki topun gerçekleştirdiği sonucu yeterince zaman verilirse gerçekleştirebileceğini kabul etmek zorundadırlar. RNA’nın kendi kendine oluşumunu engelleyecek herhangi bir doğa yasası bulunmamaktadır,
— fakat bunun gerçekleşmesi için gerekli şans gerçektende devasadır.–
”Hatta eğer doğa uygun inşa malzemelerini içeren ilkel bir çorba oluşturmuş olsa bile, ister nükleotidler ister daha basit temsilcileri olsun, bunların kopyalayıcı içinde kendi kendilerinle birleşmesi olasılığını,
–”çorbanın oluşması için gerekli olasılığı sayısal bakımdan gölgede bırakmaktadır.”–
”Bu duruma aldırış etmeyen doğal süreçler, teorik olarak birimleri çoğaltıcı ve katalitik işlevleri desteleyecek şekilde, daha uzun bir geometrik temel yapıda değil de bağlantı uçları kapanmış, devasa çeşitlilikte zincirleri rasgele süreçlerle birleştirir. Bu en son sürecin oluşma olasılığı o kadar küçüktür ki,
–” bunu bilinen evrenin herhangi bir yerinde gerçekleşmesi istisnai bir şans olarak görülmelidir.”–
ilk baştaki açıklamaya binaen Paradoksal açıklaması”Daha önemli olan, burada genel prensibi ortaya koyarak ileriki araştırmalar için kullanılabilir kılmaktır. Hayat için birçok olası yol mevcuttur, bunların arasındaki tercih
-yerel çevre tarafından dikte edilir.- (Darwin söylemişti buna benzer bişey galiba)”
Evet gerçekten aşırı gitmişim.Şu satırlarınızada katılmamak mümkün değil”Yoksa isteyen istediği konuda kafa yorar, diplomada gerekmez, buna kimsede karışamaz”. Sizi anlıyorum sıkıntılar çok ama son yaklaşıyor maalesef. Bunu ancak geçiktirebilirsiniz,Darwinizmin(mekanizmaların değil onun atesit naturalist yorumunun) sonu kaçınılmazdır.
Saygılarımla..
BeğenBeğen
tek sorun bilimin illede materyalizm temeline oturtulması bilim gerçekten iddia edildiği gibi şüpheci olsa sorun yok
not:da vinci nin behe kendi kafasına göre evrim modeli çiziyor cümlesi kesinlikle yanlış yok öyle yağma işinize geldimi adım adım işinize gelmedimi bazen bir mutasyon çok daha fazla protein kodlanmasına yol açar(yani açıkça bilimsel açıklama yerine mucizeye kafa sallarlar) indirgenemez komplekslik iddiasına verdikleri cevaplarda bunu söylüyorlar
BeğenBeğen