OKUMA HAKKININ OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYOR ÇÜNKÜ “BURASI LAİK TÜRKİYE CUMHURIYETI! BEN BİKİNİ İLE OKULA GİDEBİLİYOR MUYUM?”
BU FIKRIN SAHIBI HANIM EN KALITELI HABER KANALLARINDAN BIRINDE ALTERNAIF IŞLER YAPIYOR!! (şimdilik neyin alternatifi olduğunu bir kenara bırakalım; elimizde yeteri kadar malzeme var).
Güzeeel, dikkatinizi çekebildiğime göre şimdi hikayeyi dinleyin:
Aşağiya koyacağım alıntı Zaman gazetesinde bir okur yorumu imiş. Bir genç tanıdık gönderdi bana. Abi bu senin oraya iyi gider dedi, hakaret mi iltifat mi yapmak istedi siz karar verin. . Ben de okudum ve dedim ki: Oğlum bunda ne orijinallik var? her gün Ertuğrul ‘ben bir sonradan görmeyim’ beyazkaptan’dan, Özdemir ‘demokrat değilim, 1923 Cumhuriyetçisiyim, onunla geçinirim’ İnce’den, muhterem Andre’nin kocası, kendi karnini kaşımayan ‘Urfa’lyim ezelden’ adaştan her gün okumuyor muyuz bu tür derin değerlendirmeleri?” Dediysem de ısrar etti : Abi bunu yazan Yirmidort TVde program yapıyor ‘Yeraltı’ adında!
Her ne kadar petrol mühendisi olaraktan yeraltı ilgi alanıma dahil ise de bahsettiği programı izlemek kısmet olmamıştı. Iyi dedim seyredeyim. Güldü bana “o yerin altı diil abi” diyerekten. Haa dedim “sen şu Nazi Almanyasi’ndan Yahudileri kaçırmak için kurulan yeraltı demiryolu’ndan bahsediyorsun”. Kahkahayı bastı. Oğlum geriye birtek şu vatansever Karadenizli İsmail Türüt’ün üzerine destanlar yazdığı babaların organize işleri kaliyor; o da ilgimi çekmez. Bu gün git yarin gel!
Uzun sozun kisasi, meğer onun bahsettiği Yeraltı başka yerin altı imiş. Fazla tanınmamış ve fakat pek te hip repçi, mepçi, punkçu, munkçu orijinal artizleri tanıtıyorlar imiş. Haa dedim, bir çok bilmiş gülümsemesi ile “senin dedigin MTV (hani şu Amerikan-Avrupa rock ve cinsel sapıklık kanalı var ya) olmalı. Ya da onun gibi yuzlerce ‘underground music, rock, arts’ falan programları yayınlayan gavur kanallarından biri. Oralarda bu isimli en az on tane program görmüş, duymuştum. Yok abi dedi bu öz-be-öz-Türk repi, punku, asidi, bazı, falan …‘Yeralti’ ordan geliyor!! . Cehaletimi gizlemek icin “ee biliyoruz, noolmuş” dedim. “İşte bu yorumu yazan hatun bu yerli yeraltı’nın sunucusu, Yani TV ünlüsü! dedi.
Hem hatırı kırılmasın diye hem de Harun Yahya hediyesi okur ve dahi ilham kuraklığı yaşadığım şu günlerde “stop-gap measure” olaraktan “tamam; ama bi daa da bu tür fuzuli şeylerle burayı işgal etme” dedim, sanki burayı işgal etmek için sırada bekleyen yüzlerce yazı varmış gibi.
Buyurun siz karar verin dogru mu yapmışım yanlış mı.
burası laik Türkiye Cumhuriyeti
Burası laik Türkiye CumhuriyetiYaşananlar ne rezillik ne de haddini bilmezlik değil.Üniversite kamusal bir alandır ve kılık kıyafette belirli kuralları var.Nasıl ki ben okula bikiniyle gidemiyorsam kimse türbanla da gelemez.Bu ülkenin yüzde 96sının türbanı desteklediğini savunuyorsunuz oysa ki mitinglerde toplanan yüzbinlerden kimi destekledğimiz açık ve net ortada.altında düşük bel pant,suratında benden fazla makyaj sevgilisiyle elele ama başına bez parçası taktım diye namuslu geçinenlere bakın
Ceren ALA 25 Haziran 2007, Pazartesi 12:54
-Pencereyi Kapat-
***********************************************
Ne? Gene mi pencere yi açık bıraktım? Hem sen nerden biliyorsun? Teknoloji bayağı ilerlemiş olmalı bizim gençlik yıllarından beri. Haa tamam, kedilerin muhtelif kokuları çıksın diye açmıştım.
************************************************8
Post-script notlar:
1) Bu bikini ile okula gitme gibi en temel insan hakkı cignenen, ünlü TV’ci – düşünür hanım kızımızın resmini koymak istedim Abdullah Gül’ün kızınınkinin yanına “ikimizin resmini çıkarsınlar yan yana” hesabı ama bulamadım. Program linkine tıkladığınızda görürsünüz hem çağdaş hem düşünür hem de ünlü TV’cinin neye benzediğini. Bravo Mustafa (Karaalioglu) ; maden bulmussun bu defa!
2) Merak bu ya bu “ben bikini ile gidemiyorum” o da bas ortusu ile gidemez diyen kizimizin birkac resmini buldum bir Yahoo arama motoru ile (“deviant Art” – sapik sanat) ve hatta videosunu (Nasty Video- Kirli video ) sitelerinde. Bulabildiklerim arasinda bu blogun mustehcenlik sansurunden zor ser gecebilen bir tanesi yukaridadir.
Artik bu isin kara mizahlik tarafi kalmadi: AYIP OLUYOR 24.tv!!!!!! BU NE REZILLIK????? Yakismiyor Star Grubu’na!
3) Bu da gösteriyor ki artık bu alternatif lümpen serserilere program yaptıran “İslam düşmanı olmayan, objektif haber Kanalı” nin da ırkçı, mafyasever, katilseler Ismail Türüt çapulcusuna ve ev hanımlarını önce oynatıp, sonra ağlatan Şebnem ile kocasına program yaptıran Kanal7’nin de yayın politikalarını sorgulamak zamanı gelmiştir. Bakalım paranın dini imanı olur mu imiş olmaz mı. Pek yakında bu alternatif düşünce mekanında veya yeni mekanda inşallah.
Birine “bizden”, “olumlu” , “demokrat”, “objektif” gibi damgalardan birini yapıştırdıktan sonra gerisini sorgulamama ” politikası geçerli değildir bu blogda.
Ben Ece’yi haklı buluyorum. Siz dinciler laikliği anlayamıyorsunuz. Yok demokrasiymiş, eşitlikmiş felan diyerek çağdaş giyimli, çağdaş düşünen , çağdaş kültürü tanıtan birisi ile birtakım hurafelere inanan sıkma başları aynı kefeye koymak yok. Doğru söylemiş Ece hem başını bağlayıp hem de düşük bel pant, Ece’den fazla makyaj erkek arkadaş ne lahana turşusu? Burası Türkiye Cumhuriyeti. Türkiye laiktir laik kalacak, bu böyle biline! Öyle resimlerde, videolarda olmak cesaret ister. Helal be Ece!! Şhovunu artık kaçırmam.
Not: Hem bir çağdaş yaşam rock şhovu ile siyasi görüşünün ne alakası var? Elmalarla armutları karıştırıyorsunuz siz de dostunuz da.
BeğenBeğen
Önce bir hatırlatma yapalım Danıştay Okul DIŞINDA Türban takan öğretmenin ana okulu müdürlüğünü sakıncalı buldu (elinden aldı).
ÖYLEYSE ANNELERİMİZ DE KÖTÜ ÖRNEK (ece YE GÖRE)
Dışarı da Annesi kapalı olan bir çocuk yani, evde annesinin başı açık olup da annesi dışarı çıkarken (pazara, çarşıya giderken vs) başını kapatan anne ile,
Diğer taraftan sınıfta başı açık olupta dışarıda başını kapatan öğretmenin annesinden ne farkı var?
Öyleyse bunu savunanlara soruyoruz, annelerimiz kötü örnek mi?
Annelerimiz nasıl kamu hizmetinden faydalanıyorlarsa yine aynı annelerimizin kamu hizmeti vermesinin ne sakıncası var. Hemde başı kapalı vermesinin ne sakıncası var?
BeğenBeğen
s.a.
Bekir bey.
Büyüklerimizin demokrasi ve cumhuriyet vs. ilgili görüşlerini yazsam,
yanlış veya noksan taraflarını yazarmısınız.
Şu soruya, konuya şöyle cevap verilir gibi eğitici madana cevab yazarmısınız.
Allah’a emanet olun.
BeğenBeğen
ÖYLEYSE ANNELERİMİZ DE KÖTÜ ÖRNEK (ece YE GÖRE)
ece Ye göre yazısını
Ceren’e göre olarak değiştiriyorum.
BeğenBeğen
Pardon, Ece demişim Ceren diyecektim. Arkadaşım Ece’nin ismi ile karıştırmışım.
BeğenBeğen
Selahattin Kardesim,
“Buyuklerimizin Cumhuriyet ve demokrasi hakkinda goruslerinin yanlis ve dogru taraflarini yazmak” bu siketin cekemeyecegi bir gorev gibi ama niye olmasin? Ahkam kesmek parar ile degil ya. Pardon geri aldim bazen paryla da oluyor; hatta kiriyer, gecim kaynagi dahi olabiliyor. “munzeviler ahkam kesemez; gazetedeki kosence konus” falan diyen yoksa niye olmasin? Bilim degilya sanki. Kim kimi yanlislayacak? Bu vesile ile daha onceki bir kisisel gurusumu burada tekrarlayayim: Sosyal bilimler bir yigin laf salatasidir; bilim milim degildir. Eger icinde birkac milim bilim var ise o da matematik, istatistik, fizik, kimya gibi musbet bilimlere dayanir. Yani o “fizikciyse ben de siyasi teorisyenim yani bilim adamiyim” diyen gavurun deyimi ile “bullshit artist” tir. Dili donen herkes sosyal bilimcidir; biribirinin 180 derece ziddi iki dogrunun oldugu “bilim”?! Bilgelik ne gazete ne kitap okuyarak kazanilmaz.
BeğenBeğen
DEMOKRASİ VE İSLAM
Türkiyede demokrasinin uzun bir tarihi geçmişi var. Buna rağmen ortada demokrasi diye bir olay yok. Demokrasiyi ister Süleyman hocamızın (Konferans da sunum yapanlardan biri, müzakereci) söylediği gibi bir yönetim biçimi olarak algılayalım , istersek ona bir dünya görüşü diyelim, her ne dersek diyelim ortada bir demokrasi söylemi var. Türkiyenin 150 yıldan fazla hatta neredeyse III. Selime kadar götürebileceğimiz bir demokrasi alıştırması var.
Burada demokrasi kelimesini dar anlamda ve kendi özel yerli kültürümüz açısından bakıldığında Batılılaşma söyleminin bir versiyonu olarak kullanıyorum. Sayın Mehmet Doğan (Konferans da sunum yapanlardan biri) II. Mahmut dan bahsetti. Gerçektende II. Mahmut yeniçeri ocağını lağvetmeseydi, 1839’da Tanzimat fermanı ilan edilebilir miydi,
düşünülebilir.
Her ne hal ise halen içinde bulunduğumuz dönemde de bir bir demokrasi mücadelesi içinde bulunuyoruz. Şayet bu olaya kağıt üzerinde yaklaşırsak, her hangi bir hukuk kitabından veya herhangi bir ansiklopediden çıkartacağımız umdeler muvacehesinde demokrasi üzerine belirli net ve kesin şeyler söylemek mümkün gibi görünüyor. Keza bu tespitlerin bizim uygulamamıza yani TC’nin pratiğine aktarılması da zahiren kolaymış gibi görünüyor. Yani demokrasinin temel ilkelerinin ne olduğu belli. Vaktimiz olursa onlara da işaret edebiliriz?
İşte bu ilklere bakarak Anayasanın Başlangıçtaki hükümlerinden başlayarak, oradaki anti demokratik hükümlerin değiştirilmesi keza Ceza kanununda olsun, medeni Kanunda olsun, uygulanmakta olan diğer kanunlardaki, anti demokratik hükümlerin olsun demokrasiye tornistan edilmesi suretiyle demokrasiyi kurmanın mümkün olduğu görünüyor ama bunu başaramıyoruz. [Neden?]
Acaba bu demokrasi neyin nesiki iki yüz yıldan bu yana millet canla başla çalışıyor da bunun üstesinden gelemiyor? Demokrasiyi ilkokulda bize basit bir biçimde onun temel ilkeleri itibariyle öğretirler. Ve bu bilgiler üniversiteye geldiğimizde, Hukuk fakültesinde, anayasa hukuku derslerinde , amme hukuku derslerinde tekrarlatılır. O da şu: Demokrasi halkın, halk için, halk tarafından yönetilmesi, deniyor. Çok basit gibi görünen bu talep, aslında girift, derin bir dünya görüşünü, kültür anlayışını ortaya koyuyor. Halkın halk tarafından idare edilmesi aslında söylendiği kadar kolay bir iş değil. Halkı kim temsil edecek bunların yöntemlerini de bulmak gerekir. Temsili sistemle bunu tezahür ettirebilirsin veya eski Grek uygulamasında olduğu gibi doğrudan yapabilirsin, fakat bütün bunlar çokda fazla önemli değil. Seçtiğin yöntem ne olursa olsun genelde halkın halk tarafından yönetilmesinin bir anlamı var. Bu anlam şu : Bu anlam, halk kendini yönetirken hakimiyet hakkını kullanması meselesi. İşte halka ait olduğu söylenen bu hakimiyet hakkı, nasıl kullanılacak, hayata nasıl geçirilecek? Sayın Mehmet Doğan kardeşimizin işaret ettiği bir şey oldu. I. Millet meclisinin salonunda yazılı “Hakimiyet bila kaydu şart milletindir” ibaresine değindi. Bu da çok aldatıcı ve yanıltıcı bir söz [ millet: ibrahimi millet, ibrahimin dini] Ona da sonra fırsat olursa değinmek istiyorum, değineceğim.
Halk kendini yönetirken hakimiyet hakkını kullanıyor. İşte hakimiyet hakkını kullanırken referans noktası olarak benimsediği kaynak nedir? Beşer iradesi mi yoksa vahiy mi? İslam la demokrasiyi ayrıştıran ve çoğumuzun gözden kaçırdığımız, az önce Süleyman kardeşimin isimlerini zikrettiği gerek düşünürlerden, gerek Arap ve diğer islam alemi düşünür örneklerinden bir kısmının gözden kaçırdığı noktada burada odaklanıyor. Yani hakimiyet hakkının kullanılmasında referans noktası olarak tercih ettiğimiz kaynak vahiy mi yoksa beşer iradesi mi sorusu kulak ardı ediliyor.
Demokrasi seküler ve profan bir yönetim biçimidir. [Süleyman hocaya göre yönetim biçimi değil inanç sistemi gibidir diyor ve cumhuriyet yönetim biçimi diyor onun sunumunu da yazacağız] Sekülerlikten kasıt dünyevilik, profanlıktan kasıt ise kutsal muhteviyatından boşaltılmış olan kavramlar.
Temelde aslında dini kaynaklardan neşet eden bazı kavramlar , dünyevi anlayışla kullanıldığında birden bire profanlaşmış hale geliyor. Kendi kutsal bağlarıyla kökünü, irtibatını kesmiş oluyor. Kutsal irtibatıyla kökü kesilmiş olan kavramlar kökende dini kurallar bile olmuş olsa, bu kurallar seküler bir niteliğe dönüşmüş oluyor.
Bugün Türkiyeyi yöneten zihniyetin gözden kaçırdığı çok önemli hususlarda biriside bu noktada yatıyor. Eğer bunu gözden kaçırmamış olsaydılar bugün türkiyede ne baş örtüsü problemi olurdu nede dindarlar üzerinde baskıcı bir söylemin, baskıcı bir uygulamanın zemini kurula bilirdi. Şimdi sözlerimi pratikle teyit etmek istiyorum. Mecelle hepinizin bildiği gibi Osmanlı devletinde şer i hükümlerin medeni kanun olarak tedvin edilmiş halidir. Dünyada üç büyük kodifikason (tedvin) hareketi örneği var. Birisi Justinyanus’un yaptığı, Bizans imparatoru Justinyanus’un yaptığı Roma Hukununun tedvini. Diğeri hepimizin bildiği Napolyon’un yaptığı Code Sivil sivil diye bilinen tedvin hareketidir. Üçüncüsü de II. Abdülhamit han zamanında yapılan, Ahmet Cevdet paşanın riyasetinde bir encümen in, bir kurulun yaptığı Mecelle hareketi. Dünyanın belli başlı üç tedvin hareketinden biri olan bu üçüncüsü tamamlanamıyor. , o da ayrı bir keyfiyet. Biz onun üzerinde durmuyoruz. Osmanlı devleti yıkıldıktan sonra, 1948 de İsrail devleti kurulunca orada bir medeni kanun lazım oluyor ve Medeni kanun olarak Mecelleyi uygulamaya başlıyorlar. Diyorlar ki beis yok bu kanunu uygulayalım. Fakat referans noktası İSLAM değil buna dikkat edilsin. Referansları tamamen seküler , dünyevi bir telakki tarzı. Şunu demeye getiriyorum: Uygulanan kanunların menşei dini bile olsa (ki aslında ilke olarak dini olmayan hiçbir kanun yok diye biliriz; bütün kanunların menşei vahye dayanıyor, vahyin şu yada bu şekilde ihlal edilmesiyle istihale ede ede mevcut uygulamaya gelinmiş oluyor) önemli olan, o kanunu yürürlüğe koyan otoritenin kendine referans olarak ittihaz ettiği noktadır. Demek ki şunu vurgulamamız gerekiyor. Demokrasi şayet halkın halk tarafından yönetilmesi meselesi ise bunu uygulamak kolay fakat halkın halk tarafından yönetilirken yani hakimiyet hakkı kullanılırken, müracaat edilen referans noktası neresidir. Önemli olan bu. Şayet bugün Türkiye Cumhuriyetini yöneten irade şunu fark etse ve deseki ben aslında bu ülkeyi dini kurallarla da pekale yönetebilirim dese ve fakat kendi kafasında ve kanunlarında bunu seküler niyetlerle uygulamaya yönelse, bunu halen uygulandığını söyleyen laiklikle çelişen bir yanı olmayacaktır. Şöyle düşünelim biz , hasbel tesadüf Amerika’da veya İngiltere de gerek eğitim maksadıyla gerek çeşitli vesilelerle, bulunduk ve oralarda belirli bazı tecrübelerimiz oldu. Ben kendi yaşadığım örnekleri vermek suretiyle ne demek istediğimi ortaya koymak istiyorum. İngiltere de programdayız. Üç beş hafta kadar süren bir programdı. Cuma gününde, Cuma saatlerine rastlayan bir vakitte programın bir parçası vardı. Orada birkaç arkadaş dedik ki, biz bu adamlara bir oyun oynayalım. Bakalım bize izin vereceklermi? Cuma saatinde bizim belli bir ibadetimiz var. Dolayısıyla bu saatte programı kaldırın. Biz o saatte kendi ibadetimizi yapmak istiyoruz dedik. Adamlar bize ikince defa o ibadet nedir neyin nesidir diye sormadı. Aynen dediler “o saati kaldırıyoruz, istediğiniz bir başka bu programı aktarıyoruz” İngiltere bir şey kaybetti mi bundan veya o müessese her hangibir şey kaybettimi? Hiçbir şey kaybetmedi. Çünkü sana o yetkiyi veren, lütüf sahibi olan merci, o hakkı kendi elinde bulunduruyorsa, sana lütfettiği bu nimeti alma hakkını ve yetkisini de kendi uhdesinde tutuyor demektir. Bilmem arz edebiliyor muyum. Sana verdiği gibi onu tekrar geride alabilir. Kaldı ki biz kendi aramızda arkadaşlarla şakalaştık. İngiltere bundan bir şey kaybettimi birileri Cuma vakti diye, İngiltere demokrasisi çöktü mü? Yoksa tam tersine sempatimi toplamış oldu?
İsrail’in mecelle uygulamasını İngiltere ye Amerikaya da teşmil etmek suretiyle şunu söyleye biliriz. Bu ülkeler dese ki, faraza bu güne kadar kendi kanunlarımızı uyguladık, birde şu mecelleyi deneyelim istiyoruz. Ve mecelleyi uygulamaya başlasalar [Laik Seküler Türkiye de başlasa ] . Biz onlara müslüman oldu diye bilecek miyiz ? Hayır. Niye? Çünkü müslümanlık o hükümlerle, mecellenin hükümleriyle veya şeriata ait diğer hükümlerle kayıtlı değildir. O hükümlerin dince, Amentü den müstakil olarak uygulanması söz konusu olamaz. Sen bunu amentüden soyutlayarak, amentüden yalıtarak uyguladığında İslam’ı uygulamış olmazsın. Onu herkes her yerde uygulayabilir [ bu durumda seküler laik Türkiyenin İngiltere gibi korkmaması gerekmez mi?]
Onun için hali hazırda medeni kanunda yer almış olan dini nikahın yasaklanması hususu anlamsız, abes bir olay. Yani orada denseki hali hazırda nikah memurlarının kullandığı yetkiler, imamlar müftüler tarafından kullanılacak. Nufus memurunun veya belediye memurunun yaptığı işlem neki sadece bir tescil işlemi. Sen iradeni beyan ediyor musun evlilikte , evet; sen beyan ediyor musun sizler şahit misiniz? Evet. Bende sizi karı koca ilan ediyorum. Diye tescilini yapıyor. Bu tescili imam yapsa ne olacak, müftü yapsa ne olacak. Kim yapsa ne olacak Ama bunu Türkiyede belediyeye vermişler. Niye belediyeye vermişler? Çünkü Türkiye de kiliseye tekabül eden bir müessese yok. Bizim Medeni kanunu kendisinden iktibas ettiğimiz ülke, İsviçre’nin kilisesi var ve orada nikah, kilisede kıyılır. Sadece katolik ülkelerde değil, Protestanlarda da , Ortodokslarda da diğer tüm mezheplerde de nikah kiliselerde kıyılıyor. Fakat biz kanunu Türkçe’ye tercüme ederken, kiliseye tekabül eden bir merci bulamadığımız için, bunu belediyeye yakıştırmışız. Aslında komik bir şey, komikliği şurada; Nikah bütün geleneklerde kutsal sayılır (Allah’ın emanetliğini kabul edersiniz) ve akdi kutsal sayılan bir merciin huzurunda gerçekleştirilir. [ Müslüman ]Türkiye de bu konuyu kendi toplumsal şartlarının gereğine göre düzenlemediği için, halen nikahsız evlilikler ve gayri meşru çocuklar probleminin üstesinden gelinemiyor. Öte yandan hukukun çok temel ilkesi var: Bu hem İslam hukukunda, hemde diğer hukuklarda geçerli, o da şudur: Bir müessese hukuken hangi prosüdürle teşekkül [tescil] ettirilmişse, aynı prosüdürden geriye yürüyerek iptal edilebilir. Dolayısıyla şayet sen, nikahı belediye huzurunda mecbur etmişsen boşanmayıda yine aynı merci huzurunda gerçekleştirmen lazım. Konuyu dağıttığımı düşünmeyin lütfen. Şunu vurgulamak istiyorum. Bir toplum kendi kültürüne ait olmayan bir
Hukuku uygulamaya kalkıştığında [kutsallığı kalmıyor] bu tür abestliklerle karşı karşıya gelir. Bize anlatılmak istenen [bize ait olmayan] bir laiklik var. Cumhuriyet tanımı var, miliyetçilik tanımı var. Az önce Sayın Mehmet Doğan’ın ifade ettiği, 1928 yılında devletin altı umdesinin anayasaya dercedilmesi hususu, bunların hiç birinin o günün toplumsal ve siyasal realitesinde bir Karşılığı yok. Cumhuriyetçilik az önce Süleyman Arslantaş Beyde belirtti, siyasi rejime tekabül eden sistemin adı cumhuriyet değil, demokrasidir. Cumhuriyet ile demokrasi örtüşen kavramlar değil. Cumhuriyet olabilir fakat demokrasi olmaya bilir. İşte en basit örnek Türkiye cumhuriyeti veya Ortadoğu ülkelerindeki cumhuriyetler. Bunlar cumhuriyetle yönetiliyor olabilir fakat demokrasi değildir.
Demokrasi ile yönetile bilir mi? Hayır. Demokrasi ile yönetilemez. Niye yönetilemez? Niye yönetilemez? Çünkü demokrasi aslında köleli ve köleci, sadece köleli olmakla kalmıyor , kölecidir de; sınıflı ve sınıfçı, ayrılıkçı ve ayrımcı, ırkçı bir kültürün yani Batı kültürünün yansıması olan bir yönetim biçimidir [aynı zamanda bizim kültürümüze yabancı] .
O yönetim biçiminin bu ülkelerde inikas bula bilmesi için aynı şartların buralarda yaşanması lazım. O toplumsal yapıda herkesin ve her kesimin bir diğeri nezdinde menfaatlerini koruma adına mücadelesi ve müzakeresi neticesinde uzlaşmaya varması gerekir. İşte o uzlaşmanın adına Demokrasi deniyor.
Bu şartlar İslam ülkelerinde yok, çünkü İslam ülkeleri sınıflı bir toplum değil, sınıfçı bir toplum değil, sınıfçı bir toplum değil, köleli köleci bir toplum değil. Batıda aynı zamanda din adamları ayrı bir sınıf teşkil ediyor. Bütün bu sınıflar ilkin çatışarak bilahare uzlaşmak suretiyle bir sistem ortay koyuyor, demokrasi işte böyle bir çıkar dengesinin adıdır.
İmdi, asıl önemli unsuru asıl önemli unsuru hatırlatmadan bu bahsi noktalamamalıyı, o da işçi sınıfıdır. Fransız ihtilalinden sonra, serflerin yani toprak kölelerinin yerini burjuva aldı. Yani serfler burjuva oldu. İşte bu burjuvalar da kısa sürede yani sanayi devrimiyle beraber işçi sınıfına, proletaryaya inkılap etti. Proletaryanın bugünkü batı demokrasisinin kurulmasında reddedilmez bir rolü olmuştur. Kısacası demokrasi batıda bu sınıfların çatışmasının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Türkiyede bu mümkün mü? Hayır mümkün değil. Devlet cumhuriyeti kurmuş olabilir. Uyduruk, suni, cali demokrasi mücadeleleri olabilir. Sayın Doğanın verdiği misallere bakalım misallere bakalım: Serbest Fıkra, Terakki perver Fıkra, bunlar maniplasyonla, bir ihtiyaçla değil bir maniplasyonla ortaya konulmuşlardır ve nitekim onu manipüle eden güç, az önce bir başka vesileyle söylediğim gibi, ona o yetkiyi veren irade baktıki işler pahalıya patlıyor, tekrar iradesinden vaz geçti. Verdiği hakları geri aldı.
I.Bölümde ona değineceğimi söylemiştim, buna daha önce değişik vesilelerle de değinmiştim, isim vermemde sakınca yok çünkü kendisiyle mülakatlar yapıldı, kendisinin bu konuda yazıları var, gazetelerde yer aldı, sayın Mehmet Aydın, hali hazırda bakan olan Mehmet aydın hocamız… O da bu hususun üzerinde duruyor ve şunu söylüyor: Demokrasi ile İslam örtüşür, diyerek I. Meclis salonunun cephesinde yazılı olan “hakimiyet bila kaydü şart milletindir” ibaresine dayanıyor ve meclisin üyelerinin çoğunluğunun, alimlerden, imamlardan, ilim adamlarından müştekil olduğunu söylüyor ve onların bu beyanı , bu ifadeyi gördüklerini ve fakat bu ifadeye seslerini çıkarmadıklarını, tasvip ettiklerini belirtiyor. Bu noktadan hareketle o Meclisin üyelerinin, onların arasında bulunan alimlerin, İslam alimlerinin, İslam mütefekkirlerinin, imamların “hakimiyetin bila kayd-ü şart millete ait olduğunu” kabul ettiği sonucuna varıyor. İmdi, burada hayati önemle bir açıklama gerekiyor.
I. Meclis salonunun cephesinde yazılı olan “hakimiyet bila kaydü şart milletindir” ifadesindeki “millet” kelimesini acaba o meclisin üyeleri nasıl anlıyordu? Onu doğrudan “İbrahim milleti” olarak anlıyordu. Din olarak anlıyordu. Hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olmasından, o meclis üyelerinin gocunacağı hiçbir şey yoktu. Bunu böyle anlıyorlardı. Kaldıki bügünkü meclisin salonunun cephesinde yer alan ifade aynı kelimelerle dile getirilmiş olsa bile, bununla aynı anlamın kasdedilmiş olduğunu söylememiz mümkün değildir. Durum, kelimelerin değişmiş olmasından ibaret değildir. Kasdedilen anlam değişmiştir. Bir ara “egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” deniyordu Şimdi sanıyorum “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” deniyordu. Burada ulus veya millet kelimelerinin referansta bulunduğu şey nasyon kavramıdır. Dolayısıyla ulus veya millet kelimeleri seküler bir anlamda referansta bulunuyor. Avrupa dillerindeki nasyon (nation) kelimesiyle islam istılahatındaki millet kelimesi arasındaki farka dikkatinizi çekmek istiyorum. İslamın referansta bulunduğu millet kelimesi aynı zamanda ümmetede göndermede bulunur.. Dini bağlamda bir anlam taşır. Dolayısıyla kelimelerin bu iki kullanışı arasında basit bir dil oyunu söz konusu değildir, bütün bir medeniyet algılamasının farklılaşmsı söz konusudur. Hali hazırda kullanılan millet veya ulus kelimeleri ideolojik bir mahiyet ihraz etmiştir.
İdeolojik mahiyet alması ne demek? Toplumda bir dayanağı yok. Doğrudan doğruya zihinlerde uydurulmuş idelerle, fikirlerle, spekülasyonla bir yeni görüş haline getirilmiş. Nitekim Türkiye Cumhuriyetinin anayasasında o zamanki Kanuni Esasi’sinde yer alan milliyetçilik ideolojik bir anlam taşır. Laiklik aynı şekilde ideollojiktir. Halkçılık ideolojik bir temel istinat ediyor. Altı umdenin tamamı ideolojik bir temele istinat ediyor. Realitede karşılıkları yok.
Laiklik niçin ideolojik bir temel istinat ediyor? Şunun için: laiklik kiliseyle devlet arasındaki otorite çatışmasının ürünüdür. Bir ülkenin kilisesi yoksa o ülkede laiklik diye bir siyasal durumunda sözü edilemez. Laiklik kiliseyle kaim olan bir kavram ve müessesedir. Senin kilisen yoksa , laikliğinde yoktur. Laikliğin olmaması gocunulacak bir şey de değildir. Kaldı ki, din ve vicdan özgürlüğü ile laiklik bir birine karıştırılmamalı; bu karıştırma bizde çokça yapılıyor. Milliyetçilik keza batıdaki gelişmesine baktığımızda kendi milletinin çıkarlarını, ki bu da çok yeni bir olay 1789’da Fransız ihtilalinden sonra oluşmuş bir şey, o milletin sınırları içindeki iktisadi çıkarları koruma adına geliştirilmiş bir görüş. Oranın iktisadi, ticari, ırki, menfeatlerini koruyor, buna milliyetçilik deniyor. Sen bu kavramı ideoloji olarak kendi kültürüne aktarıyorsun. Halkçılık deniyor ve fakat bununla halkın vesayet altında bulundurulması amaçlanıyor. Demokraside bu bağlamda değerlendirilmesi gereken bir olay. Ancak yürürlükteki düzenin demokratikleşmeye olan ihtiyacı ile bizim şimdi üzerinde durduğumuz mülahazalar bir birine karıştırılmamalı.
Türkiyenin demokrasinin neresinde durduğu sorusuyla, demokrasinin islamın neresinde durduğu sorusu farklı düzlemlerde yer alır, dolayısıyla kendi özgül düzlemlerinin değerlendirilmesi gerekir.
Arkadaşımız uyarıyor, sanırım bize ayrılan süreyi doldurmuşuz. Teşekkür ederim saygılarımı sunarım. Rasim Ö. (Müzakereci)
*/*
s.a. Bekir Bey biraz uzun oldu, çekilmeyecek bir uzunlukta oldu ama kusura bakmayın. Sabırla okumanızı, dilediğiniz gibi yorumlamanızı bekliyorum. Neyse ben daha fazla konuşup da başınızı ağrıtmayım. Bizleri maruz görün. İş bu yazıyı İstediğiniz gibi dizayn edebilir kesip bölüp parçalayıp yama yapma hakkınız var.
Allah sabır versin.
“Bilgelik ne gazete ne kitap okuyarak kazanilmaz” sözünüzden ilk derside aldık , önceden alıyorduk da zaten. Ama ya kazanan çıkarsa. Ben değil belki başkaları çıkar.
Bu arada ben fakirin parası yok, para yönünden münzeviyim 🙂 Kiminin parası kiminin duası derler. Allah’a emanet olun.
Allah şimdiden kaleminize kuvvet versin.
BeğenBeğen
Selahattin Bey Kardesim,
sondan baslayayim. Bunun para ile ne alkasi oldugunu anlalayamadim. Herhalde benim yukardaki ve bircok diger yorumumda “davay kariyer yapm”, “davadan gecim saglama” gibi ifadelerime atidftan bulunuyorsunz ben oyle anlayacagim. Nakit ve kredi karti bilgisi bilahere 😉
Aslinda severim digr dusunen insanlarin bu tur sorula, tenkit istekleri ile beni fikirsel olarak ptrobvoke etmelerini. Konu “ihtisas” alanim degil, ama ictimali mevzuulara kafa yorak bir ibnsaanin bu konuda hicbir fikri olmadigin soylemeye de hakki yok.
Bu tur sipaeis uzerin fikir bryaninin diger hosuma iden tarafi ise beni her konuyu “tume varim” saiki ile iribiri ile ilintilendirme aliskanligimi frenlemis oluyor bir nebze. Cerceve baskalari tarafindanm cizilmis oluyor.
Bunlar iyi yalniz bu konu da biraz netameli fakir icin. Olayin demokrasi tarafi uzerine fikir beyan ederken fazla hassasiyet geregi duymuyorum, cunku nihai tahlilde mkaddes bir kavram degil, degisik sekilleri hatta kisisel yorumlari var. Bir tane de ben yaparim noolcak. Ama olay Islam’a gelince isler biraz ceterefillesiyor. Hem bazi Islam dusmani demagoglara “bakin Islamcilar aslinda demokrasiye inanmiyorlar demedim mi” malzemesi cikarmak korkusu var hem de dinime saygim ve haddimi bilmem sebebi ile Islami konularda ahkam kesme ehliyetimin olmadioginin farkindaligi.
Yazinin yarisini dahi okuyamadim henuz. Bu zat-i muhterem “akademik” diyebilecegmiz bir fikir yazisi yazmis. Oysa fakir olaya pratik, kullanici perspektifinden yaklasir. Benim demokrasiye bakisim buyuk olcude Churchill’in “berbat fakat mevcut bertatlarin en iyisi” perspektifidir, gunumuz sartlari ve dunyasi icin. Idealist gozlugumu taktigimda cok problem bulurum demokrasi ile; ozellikle hayatinin ceyrek asirlik kismini liberal demokrasinin hediyesi pek cok sosyal hastaliklari gozlemleyerek geciirmis biri olarak.
Yok, insallah cevabim bundan ibaret olmayacak. Yalniz tevafuk bu ya ben tatile cikmadan once bir diger degerli yorumcu diger bir konuda fikirlerimi sormus idi. Henuz onun sordugu konular uzerine de birseyler yazmak kismet olmadi.
Ama Allah’in izni ile ikisi de yapilacaklar listemde (liste cok uzun ama bunlari yapmak diger bazilaindan kolay). Hayati cok geriden takip ediyorum malesef; bazi dostlar bilirler. Acelesi yoksa ya burada ya yeni sitede her iki konuda da birseyler yazmak niyetindeyim insallah.
Hayirli Ramazan-i serif diliyorum tum muminlere.
Not: Kitap okumaya karsi oldugum gibi bir anlam cikarmasin kimse; sadece yeterli olmadigini vurgulamak itemistim. Gorgu cok yer gormekle kazanilmadig gibi bilgelik te cok okuyarak kazanimiyor. Ozal da fazla kitap okumaz idi. Okumak iyidir nakilyecilik yapmamak kaydiyla diyeyim. Ben bunun icin muhendis gibi okumak ifadesin kullanacagim ilk olrak. Soyle ki muhendis hamal degildir. Verileri alir, ozgun degerlendirme cvikarir kumpasin kullanarak. Baskalarinin soyledigi yazdigi da kisiser muhakemeye tabi utulacak veri olmalidir bagimsiz dusunen uinsan icin. Neyse belki bu konuyu da ayrica tartisiriz.
BeğenBeğen
çok ilginç
“Yok demokrasiymiş, eşitlikmiş felan diyerek çağdaş giyimli, çağdaş düşünen , çağdaş kültürü tanıtan birisi ile birtakım hurafelere inanan sıkma başları aynı kefeye koymak yok.”
çağdaş giyimli , çağdaş düşünen , çağdaş kültürü tanıtan
harbiden ilginç sıfatlar
şimdi batılılar şapka takıyordu , biz de takmaya başladık , sonra onlar takmamaya başladı biz de takmamaya başladık
onlar bol paça giydi biz de giydik , onlar çıkardı biz de çıkardık
onlar kot giydi biz de kot giydik …..
uzat uzatabildiğin kadar…….
şimdi benim mantığım da buna basbaya “taklit etmek” denir
hani filmlerde olur ya , araba diğer araba kendisini takip ediyor mu diye dönmeyeceği halde sağa sola bir yola sapar ,hımmm demek takip ediliyoruz falan der…..
şimdi çağdaş lafını kılıfını kullanınca yapılan şey değişiyor mu ?
açık açık batıcıyım abi desene kardeşim….
bizim atalarımız yanlış yapmıştı , kötü giyiniyorlardı…..falan filan , iyi güzel olan batı tarzıdır….falan
ne yani kıvırmanı anlamayacak mı millet ?
batıcıyım ama batıya karşıyım , kahrolsun emperyalizm…..vay vay vay
hani bir replik vardır filmlerde ” vücudumu alabilirsin ama ruhumu asla…” diye
olay bunun tersi işte , adam ruhunu ,beynini batıya kaptırmış , bana Türklük taslayıp gövde(vücut) gösterisinde bulunuyo…..
ya insan biraz olsun geçmişine değilse bile farklılığa sempati gösterir , dünyanın her yanında 6 milyar insan takım elbise-kravat , tayyör-etek-döpiyes giyince dünya daha güzel bir yer mi olacak ?
aksi takdirde diğer insanlara öneremediğin bir haltı niye yiyorsun ? ( halt batı tarzı giyim değil bunun tek ve mutlak seçenek olarak sunulması )
çine gidince çinli kiyafetleri ,arabistanda arap kiyafetleri , japonya da japon kiyafetleri ….. görmek … böylesi daha güzel değil mi ?
BeğenBeğen
çok ilginç
“Yok demokrasiymiş, eşitlikmiş felan diyerek çağdaş giyimli, çağdaş düşünen , çağdaş kültürü tanıtan birisi ile birtakım hurafelere inanan sıkma başları aynı kefeye koymak yok.”
çağdaş giyimli , çağdaş düşünen , çağdaş kültürü tanıtan
harbiden ilginç sıfatlar
şimdi batılılar şapka takıyordu , biz de takmaya başladık , sonra onlar takmamaya başladı biz de takmamaya başladık
onlar bol paça giydi biz de giydik , onlar çıkardı biz de çıkardık
onlar kot giydi biz de kot giydik …..
uzat uzatabildiğin kadar…….
şimdi benim mantığım da buna basbaya “taklit etmek” denir
hani filmlerde olur ya , araba diğer araba kendisini takip ediyor mu diye dönmeyeceği halde sağa sola bir yola sapar ,hımmm demek takip ediliyoruz falan der…..
şimdi çağdaş lafını kılıfını kullanınca yapılan şey değişiyor mu ?
açık açık batıcıyım abi desene kardeşim….
bizim atalarımız yanlış yapmıştı , kötü giyiniyorlardı , iyi güzel olan batı tarzıdır….falan
ne yani kıvırmanı anlamayacak mı millet ?
batıcıyım ama batıya karşıyım , kahrolsun emperyalizm…..vay vay vay
hani bir replik vardır filmlerde ” vücudumu alabilirsin ama ruhumu asla…” diye
olay bunun tersi işte , adam ruhunu ,beynini batıya kaptırmış , bana Türklük taslayıp gövde(vücut) gösterisinde bulunuyo…..
ya insan biraz olsun geçmişine değilse bile farklılığa sempati gösterir , dünyanın her yanında 6 milyar insan takım elbise-kravat , tayyör-etek-döpiyes giyince dünya daha güzel biryer mi olacak ?
aksi takdirde diğer insanlara öneremediğin bir haltı niye yiyorsun ? ( halt batı tarzı giyim değil bunun tek ve mutlak seçenek olarak sunulması )
çine gidince çinli kiyafetleri ,arabistanda arap kiyafetleri , japonya da japon kiyafetleri ….. görmek … böylesi daha güzel değil mi ?
BeğenBeğen
s.a.
C…. isimli kadın
Ben bikini ile okula gidebiliyormuyum derken, annesi bikini mi giyiyor dışarı çıkarken kültülerinde, inançlarında böyle birşey varmıy mış yok sa nediye abuk sabuk islam düşmanlığı yapıyor.
BeğenBeğen
# Eleştiri
Lâiklik, çeçitlilik olmasın demiyor ki; hak ve hürriyetler mevzu bahis olduğunda taraf gözetmeyin diyor.
Kimi insanlar, ne yazık ki; lâikliği işlerine geldiği gibi tanımlıyorlar. Müslümanlıktan korkuyorlar, ve âlemi de türlü şempanzelikler ile korkutuyorlar.
Tesettür, bir keyfiyet değil; dinin bir vecibesidir, ibadetidir. Buna inananlara karşı çıkmak, medenîlik değil; zorbalıktır.
BeğenBeğen
hayirdir bekir bey sizin tatil kisa surmus 🙂 birbababekirbey olmak kolay mi o kadar nufus sizin elinize bakiyor tabii..
bu aralar ben de teknik bazi aksakliklar yasadim, nasilsa bekir bey de tatilde , ustelik http://www.birbilenbekirbey.com sitesinin calismalari vardi bu site-kooperatif isleri uzun surer Allah vere de “insafli bi mutaaahite” dusse deyip ugramiyordum mekaniniza ama siz geri donup baslamissiniz bile mesaiye 🙂 masaallah Rabb devamini nasip etsin
bu cüretkar aciklamalarindan (!) sonra yukaridaki hanimin da elinden bi tutan cikar muhakkak kolay degil AKP isgalindeki zavalli yurdumuzda bu gercekleri ifade etmek artik yurek istiyor baksaniza tuncay abi bile 15 gunde 3yuz bin aslanyurekli RiCIRT´I anca buldu garip 😦 1 milyonu ne ara gorur; Hatta gorur mu gormez mi bakicaz artik Oysa bunlar ankara 1 milyon istanbulda 3 milyon izmirde 5 milyon kisiyi nasil da toplayi vermislerdi -kagit uzerinde tabii ;)-
hocam tekrar HOSGELDINIZ size de hayirli ramazanlar saygilar
BeğenBeğen
GİZLİ YAHUDİLER için birkaç misal daha..
Hiçbir meslekte en üst düzey mevkilere ve kilit yerlere asla Müslümanların ve Müslüman asıllıların gelemediği, tüm köşebaşlarının Gizli Yahudiler tarafından gasb edildiği(İlk gasp, Yahudi İttihat Terakki nin Halife-Sultan Abdulhamid hz nin makamını gaspıyla başlar..) gerçeğine birkaç misal daha vereyim;
Yahudi ve Sabatayist Yahudi kökenli tiranları deşifreye devam edeceğiz! Bakınız, en basitinden bir misal vereceğim şimdi, daha dün 07.10.2007 gece ilim ve sahur için ayakta olduğumuz bir anda tv kanalizasyonlarını karıştırıyorum; Fazla değil on dakika içinde gördüğüm birkaç dikkat çekici hususu paylaşmak istedim; her bir kanalizasyondan binbir türlü necaset sıçramakta tertemiz hanelerimize ve zihinlerimize! Ben en temiz gözüken veya en insani gözüken yayınlardan birkaç misal vereyim, sadist ya da erotik veya malayani içerikli yayın yapan diğer kanalları siz düşünün. Hem içeriği hem uslubu hem de kanal sahiplerini ve yayıncıların dini-etnik kimliğini..
Başkent Üniversitesinin kanalı olan BAŞKENT-TV de bir akademisyen konuşuyor; DOÇ.DR. LEMİ BİLGİN. Kendisi Devlet Tiyatroları genel Müdürü imiş şu anda. Yolsuzlukla suçlandı bir ara. Çok ağır bir taş ki, satılmış akp bile yerinden oynatamadı. Hakkında çokça sansasyon var dileyen google den baksın. Lemi adının ne Türkçe ne Kürtçe ne Arapça ne de Farsça yani Osmanlıca bile olmadığını, İbranice bir kelime olduğunu söylememe gerek yok. Arabca da da bir lemi den bahsedilse de bizim kültürümüzde tarihte esamesi yoktur bu kelimenin isim olarak kullanıldığı. Ülkemizde umumiyetle Yahudi asıllılar kullanır..
Gelelim Soy adına Lemi nin.. Belgen, Bilgen, Bilgin, Bilginer.. Bu isim ve soy isimlerine de zaten Yahudi ve sabatayist Yahudi ailelerden ve Yahudi-Sabatay kabristanlarındaki mezartaşlarından aşinasınızdır..
Lemi Bilgin; Çevremizde O kadar Turan-İran-Arab ve diğer kardeş ülkeler ve komşular varken; ta İsrail tiyatrolarıyla işbirliği için karşılıklı ziyaretlerde bulunuyormuş İsraille. Bu konuda da google den bakınız..
Neyse, derken diğer bir kanalı açtım; TEK-TV de de bir şişmanca hatun ressam çıkmış,
FÜGEN SORKON. Elde fırça o, batılı bir meşhur ressam vardı ya hani, hem iyi resim çiziyor hem de çizerken sohbet ediyordu, onun taklidinde, bir şeyler geveliyor. Bir yandan da bir tabiat resmini çizmekte. Resim güzeldi valla, İşinin ehli; ama emin insan değil bu bazı Yahudiler. Malum ya, hem emin hem de ehil olmak lazım, her meslekte liyakat için iki kriter olmalı..
Neyse, Fügen ismine gelince, Hangi dinin ve dilin kültürün mahsülü tahmin edersiniz artık. Sorkon da ne ilginç değil mi? Bir manasına ulaşamadım amma Aynı kalıptan olan Burçin Orhon un orhonu, Cüneyt Arkın ın Arkın ınını çok anımsatıyor. Araştırmak lazım..
Fügen Orkon’un Küçükyalı daki üç katlı sanat evinin tabelası da adeta Türkiyelilere değil de Britanya lılara hitab edecek şekilde yazılmış: “fügen’s art”..
Diğer Bir kanalda TRT-İNT de ise Psikolog Prof. ÜSTÜN DÖKMEN hoca bir şeyler anlatıyordu. Üstün isminin bizdeki Türkçe deki üstün mü yoksa sesdeş olan başka bir kelime mi İbranca bir isim mi olduğu şüphelidir. Çünkü Bizim toplumumuzda Üstün, Anıl, Çağıl, Onur, Çağdaş, Fügen gibi uyduruk isimler laik devletle birlikte başlar ve halka da özellikle bu tür isim ve soy isimleri bulaştırılır ki arada bu isimlere sahip olan Yahudiler kaynasın gitsin kamufle olsun..
Soy adına gelince.. Dökmen. Aaa diyeceksiniz bu –men de; Org. Aytaç Yalman veya Org Teoman Koman veya Org. Koçman ya da Alp Yalman ya da Ayten Alpman ya da Gülgün Feyman ya da Perran Kutman ya da Uğurman Yelkencioğlu ndaki –men ve –man lardan!!!! Aynen öyle..Aynı din ve kültürün mensublarının isim ve soy isimleridir bunlar. Nadiren de olsa halka da bulaştırmış olsalar da umumiyetle Yahudilerde var ve zaten Türkçe değiller bu isim ve ekler takılar..
Bu yaptığımız sadece İsim-Bilim dir. Bir de bu tür elit insanların Soy-Kütük-Şecere lerine bakmalı ve en az 3-4 kuşak öncesine kadar ki asıllarını araştırmalı..Ve kirli işleri tesbit edilmelidir. Ve ayrıca fırsat eşitliği ihlali ayan beyan ortaya konmalıdır!!!
(YAHUDİLER VE YAHUDİLEŞENLER adlı çalışmamızda Yahudileri nasıl teşhis edeceğimizin haritası reçetesi tafsilatlıca yazılıdır google den bakınız.)
Bakınız, devlet olsun özel olsun tüm kurum ve organizasyonların ve tüm mesleklerin en tepe ve kilit noktalarında hep Yahudiler ve Sabatayist Yahudiler var!
Bütün bu hakikatleri, bize “kişilik haklarına saldırıyorsunuz” ya da “kişiselleştirmeyin olayı” ya da “paranoyak komplocusunuz” ya da bazen de “küfür tek millettir” diyen ahmakların kör gözüne sokacağız! Ve Yahudi elitizminin ipliğini pazara vereceğiz..
Defaatla dedik, kimsenin aslı nesli değil evvela şahsı dır bizi ilgilendiren. Ve fakat, öncelikle şahsında bir takım zulümler ya da yamukluklar bulduğumuz ya da ” fırsat eşitliği” ihlali bulduğumuz kimselerin aslını neslini incelediğimizde bir de bakıveriyoruz ki alayı Yahudi bunların!
Yani ortada bir çete bir şebeke var! Amenna, elbette ki “küfür tek millettir”, ve “zulmün rengi dini olmaz” ve de “mazluma dini sorulmaz” gibi evrensel kaidelerimiz vardır! Fakat Bu gün bu Yahudi-Sabatay-Mason gerçeğini görmeyen görmek istemeyen zavallılar ömürleri boyunca küfrün başı dururken kıçı ile ayakla kuyrukla kuklayla uşakla uğraşır durular, hedeflerine asla kuklacıyı asıl efendileri koyamazlar! Ve bu da enerji kaybıdır..(Unutmayalım ki Peygamber as ın da öncelik-sonralık tercihleri vardı dostta da düşman da da. Ehli Kitab bir devleti Zerdüşt bir devlete tercih etmesi, ya da Müşrikler varken baş muhalefet olarak onları hedefe koyması, onların kafası Bedir de ezildikten sonra da artık Yahudilere yönelmesi gibi hakikatler de buna misaldir.. Öncelik-Sonralık derecelendirmesi olmayan adam ahmaktır! Bu metod sünnete de aykırıdır. Bazı salak sözde İslamcıların bize sık sık küfür tek millettir hadisini tebliğ etmesine gülüyorum sadece! Hadis için amenna amma dediğim gibi, Ebu Cehil dururken ayak takımı müşrikler muhatab alınmamalı öncelikli olarak!…)
(Hemen şunu sorun; acaba türkiyedeki en iyi ressam Bedri Baykam Fügen Sorkon, en iyi psikolog Üstün Dökmen veya Feriha Baymur, en iyi tiyatrocu Lemi Bilgin, en iyi asker Aytaç Yalman Teoman Koman İsmail Koçman, en iyi iş adamı Alp Yalman, en iyi haberci spiker Gülgün Feyman Özge Özsağman Denis Arman mı ? Yoksa MÜSLÜMAN ANADOLU çocukları na yasaklı mı üst noktalar???
Bir tane bile müslüman ya da müslüman asıllı yok mu da her mevkii her makam yahudiler elinde? Bu yahudiler çok iyi ve zeki insanlar da ondan mı hep en iyi mevkiler yoksa başka bir dalavere mi var? YAHUDİLER VE YAHUDİLEŞENLER adlı ana çalışmamıza ve diğer bazı yan çalışmalarımıza havale ediyorum merak edecek kadar Allah ı Peygamber i ve milleti vatanı seven duyarlı kardeşlerimi! )
FÜGEN SORKON hanım; dağ deniz hava su resimleri yaptığın kadar, soydaş ve dindaşlarının ve sen gibi elitlerin sömürmesinin ve göbek bağlayacak kadar semirmesinin neticesinde Irak da Afgan da Kafkas da Lübnan da Filistin de, Türkiye de, Asya da Afrika da Güney Amerika da ölen öldürülen ve açlık sıkıntı perişanlık çeken mazlum ve mustazafların resmini çiz! Ve çizerken de şöyle de: ” ben bu elit refahı yüksek hayat yaşadığım için onlar sürünüyorlar”…
ÜSTÜN DÖKMEN bey; Sürekli Pollyanna cılıkla ve lafla her şey çözülmez! Bu milleti cahilliğe kabalığa bedeviliğe ve bunun da asıl sebebi olan fakirliğe mahkum eden ana sebeb sizin Yahudi elitizminizdir. Fırsat Eşitliği ihlalinizdir. Uğrunda hiçbir bedel ödemediğiniz vatan üzerinde , bizler yedi cephede şehid-gazi olurken, sizler semirip duran hatta ihanet eden, sonra da takiyye yapıp Müslüman gözükerek yerel halkla eşit haklara hatta böylece üstün imkanlara ve haklara sahip olarak kazandığınız avantajlardır! Bizler harplerde telef olurken sizler merkezlerde oturup malına mal canına can katan ve semiren sömüren Yahudilerin çocuklarısınız ! Bizim dedemiz harpten döndü açlıkla ve yasaklarla boğuştu! Ve ne ticarette önü açıldı devlet tarafından size açıldığı gibi; ve ne kendi okuyabildi ne çocuğu ne de torunu! Üç kuşak bile yetmedi Yozgat lı Karaali Oğullarının ya da Bayburt lu Kadıoğulları nın belini doğrultmasına! Siz ise okudunuz iyi yerlere geldiniz. Üç kuşaktır beş kuşaktır on kuşaktır sömürmede ve semirmedesiniz! Bir tek takiyye manevrası ile bir anda Müslüman ve vatan uğrunda bedel ödemiş Anadolu halkı ile aynı hatta üst statüde haklara sahip oldunuz mesela bir gecede Türkleştiğiniz(?) soy adı kanunu ile!!!!
LEMİ BİLGİN efendi; Bu ülkede bilim-sanat-tiyatro-resim-müzik-sinema-medya adı altında bütün pislikleri halka ulaştırdınız ve bulaştırdınız! Bu ülkeye erotik ve pornoğrafik yayınları da ilk defa sokan siz Yahudilersiniz, Simavi Kardeşler ve Yalman lar yani!
Sizin bu kültürle ve bu Milletin inkar edip durduğunuz yok saydığınız gerçekleri ile ne alakanız var! Milli tiyatro imiş! Peh!
Az sıkışınca da kafirliğinizi “bu topraklarda bir çok kültür var, biz zengin bir mirasın varisiyiz” diyen sizlerin, kültür-sanat diye aslında ibne kahpe ve sadist ve sömürgeci Roma ve Yunan sözde medeniyetlerini ve onların asılzadelerinin elitlerinin satanist paganist ve sefih eğlence ve riyakar şerefsiz politik hayatlarını canlandırmayı kastettiğinizi bilmiyor muyuz sanıyorsunuz???
Sürekli olarak, İslam Devletleri olan Osmanlı ve Selçuklu yu yok sayan, hep antik çağın ibne sapık zalim şerefsiz Roma sına Yunan ına ve modern roma-yunan olan Avrupa ve Amerika ya özendiren sizler Yahudi kökenli Türkiye elitleri, ya da gizli yahudiler değil misiniz???
Sonunda fail-i meçhul ya da “kaza” (?) geçirip zahiren susturulana dek GİZLİ YAHUDİLERİ deşifreye devam edeceğiz.
Fikirlerimiz asıl yankısını şehadetimizle kanımızla mührü vurduğumuzda gösterecektir! Şimdilik çöpe düşmüş inci hükmündeki fikirlerimiz elbet bir gün sarrafların elinde kıymetlenecek ve istifade edilecektir.
Akıncı Zülfikar
Zalimlere Batar..
BeğenBeğen
Bazı laikler kendi etini kalçasını göüslerini vs teşhir etme hastalığından kurtulmalılar.
Kişilikleri ile değil dişilikleri ile öne çıkmak isteği bir ciddi marazdır.
Karısının etini değilse de görüntüsünü diğer erkeklerle paylaşmak bazı laikler için, bilhassa bu teşhirci kadınlarla evli olanlar için ciddi bir marazdır…
Allah her insanda hem şehvet hem şöhret arzusu var etmiş amma, erkeklerde şehvet kadınlarda da şöhret yani kendini gösterme, ilgi çekme ve aşağılık kompleksi biraz daha fazladır..
Kadın soyunarak teşhir ederek etini; şöhret ihtiyacını giderirken; öte yandan erkek de buna meylederek ve arada da sureta da olsa kadına iltifatlar komplimanlar yaparak pohpohlayarak kendi şehvet ihtiyacını giderir…
Karşılıklı bir alışveriş yani. Her iki taraf da birbirindne faydalanır bu hususda. Amma danışıklı bir dövüştür bu; aslında şuuraltında da olsa kadın bilir kendisinin bizzat şahsının adam yerine konmayıp eti budu yüzü kaşı için ilgi gördüğünü; ve erkek de aslında kadının kendisini sunmasının ona erkeğin şehvet ihtiyacını gidermek amaçlı olmayıp sadece bunu kullanarak kendini adamdan saydırmak amaçlı oldğunu bilir..
Bu saydıklarım homo-laikus ların özellikleridir tabi, el hükmü lil ekser..
selamla
BeğenBeğen
Hep tartışılan uç noktalar…başını örtmenin amacını fazlasıyla saptıran,başını örterken makyajını normal bi bireye göre abartılı derecede fazla kaçıran ve tabiki baş örtüsünü siyasi bir amaç olarak kullanan kişilerle, okula bikini ile gitmek gibi bi düşünceyi baz almamak lazım…dinimiz hoşgörü dinidir,insanının içinde dürüstlük,ahlak olmadıktan sonra,yalan dolanla birşeyleri gerçekleştirmeye çalıştıktan sonra başını örtsen ne olur??amacı çok farklı olanlar var, ve bunun farkındayız biz…saçma sapan “hem müslüman hem laik olunmaz gibi” söylemleri çıkaran insanların ne yapmaya çalıştığının farkındayız…bir kere insan inancını içinde yaşamalı…dinleri anlamak önemli olan,ne anlattığını ne demek istediğini anlamak önemli olan…Atamız bunun için çaba verdi,ezanları türkçeleştirdi,kitabımızın tam anlamıyla Türkçeye çevrilmesini istedi…öğrenmektir aslolan,kulaktan dolma bilgilerle insanlar yanlış yönlendiriliyor…lütfen çağdaş bir birey olarak,araştırarak öğrenerek araştıralım,zaman ayıralım…
BeğenBeğen
ayrıca mtv rock programı değil aynı kefeye koymayın,rock müzikler bir olayı,duyguyu,yapılması gerekenleri anlatır…dünyaya,insana önem veren müziklerdir genelde..insanlara farkındalık kazandırır…
BeğenBeğen
Gul Hanim,
“…amacı çok farklı olanlar var, ve bunun farkındayız biz…saçma sapan “hem müslüman hem laik olunmaz gibi” söylemleri çıkaran insanların ne yapmaya çalıştığının farkındayız…bir kere insan inancını içinde yaşamalı…” diyorsunuz pek coklari gibi.
Dogrudur “hem Musluman hem laik” olunulamaz; cunku “laik olunmaz”. Cunku: Laiklik devete ait bir ozelliktir, bireye degil. Birey Musluman , Hiristiyan, ateist, dindar, agnostik putperest veya mecusi olabilir ama laik olamaz. Bu “sacma” dediginiz kelimenin tanimidir. (Bkz,. yabanci ansiklopediler sozluklerdeki laiklik tanimlari).
Laiklik demokrasinin ozelliklerinden biridir. “laik birey” ve “laik yasam tarzi” olmaz. Demokratik laiklik ulkelerde devletin toplumdaki inanislar arasinda taraf tutmamasim, bu sekilde toplumsal barisi saglamasidir.
Konuda biraz bilgi sahibi olursaniz “sacma sapan” dediginiz seylerin bilimsel kavramlar oldugunu da ogrenirsiniz.
BeğenBeğen