TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın son “AYM herkese ohh çektirecek bir içtihat oluştursun” çıkışı beni yıllar öncesine götürdü. Washington’un banliyösü Alexandria, Virginia’da tuttuğum evden çıkmıştım. Ev sahibi kadın depozitomu geri vermediği için mahkemeye gittim; avukatlığımı da kendim yaptım gerek dava gerek temyizde. Mahkemede ev sahibi daha önce bana hiç bahsetmediği “masama kahve fincanını koymuş; üzerinde iz bırakmış. Masaya yeni cila yatırmam gerekecek, o da 225 dolar tutar” iddiası ile geldi, hicbir delil olmadan. Hâkim de kararında depozitomu 225 dolar eksiği ile geri verdi. Kadın onu da ödemedi fakat mevzuu o değil. Karara itiraz dilekçemde “aradaki farkı ikiye bölmek adalet dağıtma şekli olamaz” yazmıştım. Temyiz hâkimi de kendilerine “adalet öğreten” bu ifademe kızmıştı. Neticede bu küçük bir dava idi. Hâkimlerin her gün bunun gibi düzinelerce davayı karara bağlamak zorundaydı, her davanin detayları üzerinde fazla kafa yoramazdı vs.
Davalıyı bilmem ama karar bana hiç te “ohh” dedirtmemişti.
Köksal Toptan da “farkı ikiye bölelim” diyor bu “herkese ohh çektirme” şifreli teklifi ile. Objektif hukuk, demokratik mesruiyet, demokrasilerde bir partinin, hele hele daha yeni ezici çoğunlukla iktidara gelmiş, iktidar partisinin kapatılıp, partinin kurucusu, başbakan dâhil 70 kusur kişiye siyaset yasağı getiren Anayasa’nın “dokunulmaz” ilan ettiği Cumhurbaşkanına dokunan kapatma teşebbüsünün hukukiliği, meşruiyeti, vicdaniliği, demokratıklığı, çağdaşlığı falan değil millet iradesinin tecelligahi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başkanının aklındaki.
Ya ne?
“Herkese ohh” dedirtme. Olaya yüzeysel bakan siyasi jargon ile fazla aşina olmayan, kod kelimeleri deşifre hünerini henüz kazanmamış çoğunluk bu ifadede negatif bir mesaj okumayabilirler. Hatta “ortamı yatıştırıcı” bir mesaj olarak ta algılanabilir. Zaten halkın kahvelerde, cafelerde, çarşı, pazar sohbetlerinde “geyik” konusu olur cinsten “vıcık vıcık” sansasyonel bir olay da değil. Ancak siyaseti yakından takip edenler bu lisana hemen damgayı vurdular. Çünkü aynı mesajı daha önce defalarca duymuşlar idi muhtelif ağızlardan, aynı kelimelerle olmasa da. Hatırlayınız: CB seçimlerinden önce CHP, Asker, Cumhuriyet mitingcilerinden mesela. “Benim çoğunluğum var istediğimi CB yaparım dersen böyle olur; yapamıyorsun iste” diyen Baykal’dan duymuşlardı mesela. Aynı mesaj GK tarafından da desteklenmiş idi mesele 27 Nisan bildirisinde. “Uzlaşma” idi mantra. Köksal Toptan’ın “AYM şimdiye kadarki kararları ile hep toplumu rahatlatmış, önünü açmıştır” sözleri ile adeta insana “gezegenimize hoş geldiniz Sn. Toptan, Mars’ta havalar nasıl” dedirten, Toptan’ın bahsettiği AYM 367-faciası karar gerekçesinin de ana fikri idi “CHP ve kurumlar ile uzlaşma”.
Neticede mızrak çuvala sığmadı ve millet demokrasilerde uzlaşma mekânı olan sandıkta uzlaştı.
Bu uzlaştırıcılarımızı ve “herkes”in yarısını daha da sinirlendirdi. Bu “irrasyonel, ayak takımı, aptal halka” hadleri bildirilmeli ve kimin patron olduğu hatırlatılmalı idi. Ülkenin kaderi millete bırakılamazdı. Baykal’ın da ifade ettiği gibi “laiklik ülkeye demokrasi ile gelmemişti”. Zira eski Merkez Bankası Başkanlığı dönemine ait yolsuzluklardan dolayı Yüce Yargı’dan zaman aşımı vb bildik ayak oyunları ile kurtulan Yaman Törüner’in ifadesi ile
“Bütün dünyada ülkeler elit bir sınıf tarafından yönetilir. Bu sınıf, bürokratlar, medya sahipleri ve çalışanları, yargı organları üyeleri, üniversite mensupları, sanatkârlar ve bunları finanse edenler ile ülkenin zenginleri tarafından oluşturulur. Gelişmekte olan ülkelerde, bu sınıfa ‘silahlı kuvvetler’i de eklemek gerekir.” idi.
Evet, “gelişmekte olan” Myanmar (Burma) , Mısır, Özbekistan, Tunus, Cezayir ve Kuzey Kore gibi ülkelerde ” bu böyle idi. “Özel şartlarımızdan dolayı” bizim gibi ülkelerde buna Ergenekon gibi vatansever çetelerini de eklemek gerekirdi ama detaylara girmemiş Törüner. Nitekim “uzlaştırıcılar” Ergenekon’un deşifre edilmesi ile eş zamanlı yargı darbesi teşebbüsü üzerine ” herkes bir geri adım atsın” teklifi ile gene sahnede idi. Erdoğan’ın bir kaç kelimelik sorusu-cevabı çok veciz idi: Geri adım ne demek? Soru retorik (cevabı içinde barındıran) idi. Tabii ki “Ergenekon çetesinin üzerine gitmeyin, üniversitede başörtüsü serbestisinden vaz geçin, güçlerin emirlerinden çıkmayın onlar da darbe yapmasın” idi “herkesin geri adımları”ndan murat.
Öyle görülüyor ki geçmişte Demirel ile siyaset yapmış ondan siyasetin “mümkün olanın sanatı” olduğunu öğrenmiş olan Köksal Toptan bu tavrıyla malumu ilan ediyor idi:
Dava hukuki değil siyasidir. O zaman gelin pazarlık yapalım.
Demirel siyaset okulundan gelenler için fazlaca yanlış ta sayılmaz Köksal Toptan siyaseti pardon hukuku. Teşbihte hata olmaz: Birileri senin aileni toptan yok etmek istiyor. Sen de o ailenin bir ferdi olarak “yaw hepimiz katletmek yerine sana babamızı verelim, bir de evimizi al; artik senin emrinden de cıkmayız; herkes rahatlar” şeklinde bir çözüm öneriyorsun mütecaviz haydutlara.
Eğer her halükarda her ne şekilde olursa olsun “ayakta kalma” güdüsü ile hareket ediyorsanız fazla mantık dışı sayılmaz çözüm önerisi. Unutmayın bir TV dizisinde oğlunun ameliyatına para bulmak için vücudunu satan kadın da “ayakta kalma” güdüsü ile hareket ettiğini savunanların “hâkim güç” olduğu ülkede yaşıyoruz. Bundan 30 yıl kadar önce Hasan Pulur Ecevit’in Güneş Motel vekil pazarını savunan bir yazısında “siyasi partiler ahlak okulu değildir” demiş idi hatırladığım kadarı ile. İyi biliriz olmadıklarını darbeperver Hasan Bey. Baykal gibi sen de degişmedin.
Gavurun sözü vardır” bazıları makamlara bir şeyler olmak için gelirler; bazıları bir şeyler yapmak için”. “Herkesi” memnun etmek sureti ile siyasetin duayeni olabilen Anakara’nın Tenis Kulüpleri, Papermoonlarinda, diğer transevestite mekânlarına revaçta olabilen, maddi manevi varlığını millete değil “kutsal devlete” borçlu olanlar için bir şeyler olmanın ötesinde ne olabilir ki? Vizyon, ahlak, ilke dediğin adama Incik’te, Eskişehir Yolu’nda, Bilkent’te villa, Lions, Rotary Kulüplerden ödül, elit mekânlarda ayrıcalıklı muamele, “yöneten elit” nezdinde adam yerine konulma gibi avantajlar kazandırır mı? Sivas’ın Yıldızeli İlçesi’nin Uük Yaylası köylu Latif ağabeyi TUSIAD’cilarin Nişantaşılıların gözüne sokar mi ilke, ahlak vicdan, basiret, feraset gibi mefhumlar? Bir Amerikan dizisindeki sahtekâr savcının ifadesi ile “ ahlak dediğin 0’dan 100 kilometreye kaç saniyede gider”?
Belki biraz ileri gittim. Koksal Toptan’ın da ilkeleri vardır eminim. Hatta “içki içeni sevebilen” lakin eşinin baş örtüsünü bir türlü sevemeyen, Danıştay Yargıcı’nın Kocatepe’deki cenazesinde kendi yüzüne tükürenleri “anlayışla karşılayan” derviş ruhlu Abdullatif Şener’in de ilkeleri vardır. Ama nihai analizde “ahlaki doğrular aynı zamanda politik doğrulardır”. Siyaseti günü kurtarma ötesinde göremeyenler günü de kurtaramaz. Sorun Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar’a. Bunu en iyi bilmesi gerekenler “siyesetin duayenleri” olmalı. Açıp yakın tarihe baksınlar kimler gurur, şeref, ahlak abidesi olmuşlar kimler tarihin cop tenekesini boylamışlar.
Satranc
Oldu olacak olayı bir de adeta satranç oyunu gibi, ahlaktan, meşruiyetten hak, hukuk, demokrasi gibi ilkelerden arındırılmış rasyonel ile bakalım.
Gene yanlıştır strateji.
Zira fakirin daha dava açıldığı gün ifade ettiği ve Ihsan Dağı’nın bu günkü yazısında vurguladığı gibi (bkz. AK-Parti’yi kapatma davası veya “sıtmaya razı etme” operasyonu (II), ve I ) olay bir “sıtmaya razı etme operasyonu” dur.
Oysa AK Parti’nin sıtmaya razı olması için hiçbir sebebi yoktur.
Gösterilen ölüm gerçek değildir; zihinlerde estirilen terörün ülkeye vereceği zarar İlhan Ağabey’in “ümidinin” aksine sınırlı ve geçici olacaktır. Türkiye’yi girdiği demokratik, çağdaş, meşruiyetçi, dünyaya açık yörüngeden döndürme gücü yoktur; en fazla intikaya uğratma gücü vardır.
Ankara’ya hapsolup dünyaya, Anadolu’ya gözünü kapayan, teslimiyetçi, yenilmişlik kompleksini kader gibi kabullenmiş “siyaset yaratıkları” belki bunu göremezler. Ama taviz vermek için hiçbir gerçek neden yoktur. “Herkes”in karşınızda olan kısmının ne ahlaki sermayesi vardır, ne entelektüel sermayesi, ne halk desteği var ne Batı desteği. Artık içerdeki laikçi elitin yegâne “Batı desteği” diyebileceğimiz Washington’daki Yahudi kontrolündeki baskı grupları da büyük ölçüde güç kaybetmiş durumdalar. ABD hükümeti adına konuşan sözcülerin dahi “orta yol siyaseti”nden dolayı bizatihi ABD’de Mark Parris, Brookings Enstitüsü, Washington Post hatta yandaşı Wall Street Journal’da dahi sigaya çekildiği, Bush-Cheney “necon-artist” lerin topal ördek oldukları zaman, darbeci haydutlara taviz verme zamanı değildir.
“Ankara sendromu” na girip, kazanmak üzere olduğunuz maçı satmayın sayın siyasetçiler. (bkz. “Uzlaşma! (I) ve Uzlaşma! (II) . Kararlarınız , durusunuz ile millete “ohh” dedirtin. Zira patronunuz onlardır.
Bu sözüm bir tek Toptan’a da degil, zihinlerindeki tankları çıkaramadıkları için tavizci çizgiyi benimsemiş gözüken “herkese” dir.
Bekir Bey,
Bilmeliyiz ki AKP çoktan kapatıldı. Daha doğrusu AKP kendi kendini kapattı. Bundan sonrası, rehin alınmış, maymuna çevrilmiş bir AKP’dir. Darbecilerin bu ülkede bu kadar başarılı olabilmesinin nedenlerinden biri de, karakter ve omurga sorunu[nu genetik olarak] yaşayan siyaset esnafı olagelmiştir. Sizin isabetli deyiminizle “Ankara sendromu” bu ülkenin başat gerçeğidir maalesef.
BeğenBeğen
Amerika´daki secim sonuclarina kadar bu dava bitirilmeye calisilacak diye tahmin ediyorum. Ondan sonra fazla zamanlari kalmiyor, Fransa´daki üstadlarindan aldiklari destekle bu süreci nereye kadar götürebilirler? Siyasi miliyetciligin rantini yiyen adam aslinda bu günlerin isaretlerini secimden cok önce vermisti, iki günde bir yaptigi yazili aciklamalarla gerginligi arttirmaya calisiyor ve “seni yargilayacagim”, diyordu.
Evet yargilayacaklar ama bu millet bir kere daha üc ahbab cavuslarin yolundan gitmeyecek. Yalniz sagda bosluk var, Akp kendi alanini bosaltti.Sag partilerin hic biri alternatif olmasa da bu böyle bence. Bu sebeple kapatma sürecinin sonunu bekleyip duracaklarina yedek partiyi kursalar veyahut Muhsin Yazicioglu´na yönlendirseler secmeni iyi olur kanaatimce. Tabii Muhsin Yazicioglu ile bir konsensüs saglanmasi cok kolay olmaz.
Saygilar
BeğenBeğen
Metin Bey dostum,
Once “tekrasr hos geldiniz” buralarda epeyce yalniz hissediyordum kendimi.
Tespitinize bir kosulla katilabilirim: Siz Ak Parti’yi bu ulkernin gerceginin otesinde adeta Marsli’larin kurup Turkiye’ye tanrilarin arabalari ile gonderdigi idealist, her halukarda ilkeli, rasyonel bir olusum olarak addediyor idi iseniz. Benim dahi bu kadar utopik bir Ak Parti tasavvurum yoktu (Ondandir Ak Parti bir koalisyon partsidir demem). Evet boylesi bir parti kapanmistir). Ne Ak ne Kara Parti’nin “Turkiye’nin genetik yapisi” na istisna teskil eden bir olusum olmayacagini “hep bir halli Turhalliyiz biz biz benzeriz” turku sozlerindek gibi digerleri ile ayni DNA havuzundan geldigini siz de yorumunuzun son kisminda teyid etmissiniz zaten.
Muzaffer Bey,
Tespitlerinizin ilk paragraftaki kismina katiluiyor ikinciye serh koyuyorum. Metin Bey’e cevabimda da ima ettigim gibi oyunun kurallari uzerinde tartismak lazim; hangi takim, hangi teknik direktor hangi oyuncu sag , sol orta kanatta oynar gibi konulardan once. Galipleri de sampiyonlari da FIFA’ninkilere pek te benzemeyen, yazilmamis kurallar belirledigi surece sagda solda ortatadaki boslugu konusmanin ne kiymet-i katiyyesi olabilir ki? Bu kavramlar demokratisinin hukum surdugu ortamda mana arzeder.
Hal boyle olunca Muhsin Yaziciioglu ismi de birsey ifade etmiyor ama asker arkadasim oldugu icin degineyim. Gelecegimiz Muhsin’in elinde ise yandik demektir. Birakin bu Susurlak’tan Hrant Din cinayetine, Eregenekonculara her turlu “derin devlet – vatansever ceteler” olusumu ile bir sekilde irtibatli, siyasi gecmisi eylemlerinden ibaret olan az fikirli cok hareketli arakadasi Allah askina. Bu ulke bu kadar mi lider fakiri?
Haksizlik olmasin olumlu bir not duseyim: Arkadaslarini, “adamlarini”, koruyup, kollayan, “mert Anadolu cocugudur” hem hemsehrim hem mahallelim olmasinin otesinde. Her durumdan ikbali icin vaziyet cikaran mavi boncugun kotusunu bilmeyen, ilkesiz hemsehrim daha da hemsehrim (ayni kazanin yakin iki koyundemisiz) Abdullatif Abi’den cok karakterlidir. Ama Turkiye’yi yonetmek? Guldurmeyion Allaskina 🙂
BeğenBeğen
Aslinda asagi yukari ayni sekilde düsünüyorum da, Anadolu cocugu olmasi biraz da hani su hemsehrilik damari (Abdullatif agabey de hemsehrim. 🙂 )…
Aslinda entellektüell birikimi, beraber calisalacak kadrolar v.b cok unsurlar var, beni terddüte sokan. Fakat 28 subat sürecinde cok omurgali durdu. Yine de hem eylemleri hem de söylemleri noktasinda bana da cok ümit vermiyor.
Fikirlerinizi ögrenmis oldum bu vesileyle, tesekkür eder
Saygilar sunarim
Ps: Bu gün bizim Anadoluya gelisimizin 144. yildönümü:
http://www.8sutun.com/node/60396
BeğenBeğen
Hos geldiniz Muzaffer Bey.
Kutlu olsun size ve diger “misafirlere”. Hepimiz birer misafir ve ev sahibiyiz nihai tahlide, bu topraklarda ve gezegende, bakis zaviyemize gore.
Muhsin Yazicioglu’nun 28 Subat’a karsi tavrini da iyi ki ilave etmissiniz. Bilmezdim.
Gecen 28 Subat’in yildonumu ile ilgili bir toplantida konustu; ogrendim.
Hakkini teslim edelim.
BeğenBeğen
Tesekkürler. Liderler icinde 28 Subatta, -sizin tabirinizle- en omurgali duran kisidir Muhsin Bey.
Tekrar görüsmek üzere.
BeğenBeğen
[…] Köksal Toptan’ın “ohh” çektireceği “herkes” kim ola? […]
BeğenBeğen
emegine saglık. aslında güzel acıklamıssın ama onlar bu yorumları okumaktan da aciz malesef. onların derdi baska
BeğenBeğen