Siz de benim gibi “political junkee”* iseniz sadece son darbe taksit ödemesinde parsayı TUSIAD’ın mı, askerin mi toplayacağı gibi gündemi meşgul eden konular yanında “ilk ben demiştim” diyen köşe yazarları, hatta konuk yazarlardan, ”68 – ruhu ( ne demekse) ölmedi yaşıyor…Deniz Gezmiş çok yakışıklı idi“, ve demokrat mısın diye saçma soru sorma, ben demokrasiden Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ninkini anlıyorum“ demeye getiren “rebel without a clue“** lardan dahi haberdar olursunuz (Bkz her Taraf’taki 68 muhabbeti).
Örneğin sahsen “iktidarın Anayasa’ya dayanan, yani resmii ve fiiliyattaki yani “de facto“ çeşitleri olduğu ve ikincisinin belirleyici olduğu fikrinin de devlet ve Anayasa’nın tarafsız olması gerektiği fikrinin de Mustafa Erdoğan’a ait olduğunu bilmezdim. Hatta bu kavramların en azından Eski Yunan’dan beri var olduğunu sanır idim (tamam Anayasa yoktu ama muadilleri vardı). Öğrenmiş oldum kendisinin dünkü Star’daki “Miri Malı“ başlıklı yazısından .
Fikrii mülkiyet konusu uzmanlık alanıma girer fakat konumuz değil. Sadece medyada Mustafa Erdoğan’inkine benzer “ben dedim, ben tanımladım, ben popularize ettim, benim teorim“ iddialarının sıklaşması fakiri de sadece bu blogda güncelliığini bir türlü yitirmeyen tarihi konularda yaptığı bazı tespitlerden bir kaçını tekrarlamasında mahsur olmayacağına kani kıldı.
Mesela ne demişiz bu blogda:
1. Darbeden elde edilen kazanım darbesiz de elde edilecekse niye tankları yürütmek, bilmem kaç kuruma asker sevkiyati, siyasileri, entellektüelleri toplayıp Zincirbozan’a Ziverbey’e Yassiada’ya, Mamak’a vs sevketmek, kocaa memleketin suyunun temizliginden coplerinin toplanmaasina Tuzla tersanesindeki olumlerden Kırım Kongo hastaligina kadar bir yigin zahmetli islere niye girsinler ?
2. Post-post-modern darbe taksit taksit yapılıyor; taksitlerinin çoğu ödenmiş vaziyette. Gavurun “hayat siz başka planlar yaparken olan şeyin adıdır” sözündeki gibi darbe “siz ne zaman olacak derken olan şeyin adıdır” veya söz meclisten dışarı “darbe oldu bile aptal”.
3. “Darbeyi ancak asker yapar” dedik. Eğer Istanbul sermayesi, yargı, akademi veya başka bir güç yapıyor gibi gözüküyorsa unutmayın, “darbeyi ancak asker yapar”. Zira bu saydıklarımızın hiçbiri güç merkezi değildir. ERKE’nin aksine enerji almadan enerji üretemezler hic biri de. Ne entellektüel, ne ahlaki bir enerji kaynağı olmayan bu odakların yaptıkları ancak aldıkları enerji ile efelenmektir. Fizik terimleri kullanacak olursak, taşıyıcı veya yansıtıcıdırlar. Gösterdikleri “cesaretin” kaynagi tüfekli kuvvetlerdir. Taraf’ın ortaya çıkardığı Dr. Stranglove*** kafası ile en ince detayına kadar düşünülmüş toplumu şekillendirme planlarının sonuncusu artık patronun kim olduğu ve patronluğunu korumak için neleri göze aldığı konusunda bazılarımızın onlarca yıldır söylediklerinin teyididir. Hala kafalarını kuma gömenler “ordumuzu, yargımızı, üniversite yönetimlerimizi siyasetin içine çekmeyelim, saygınlıklarına gölge düşürmeyelim” şeklinde piyasaya sürdükleri bilgeliklerin gaflet delalet ve hatta hıyanet olduğu resmiyet kazanmış oldu.
4. Tüfekli kuvvetlerin gücü de zihinlerimizdedir. Gerçek güç değildir; illüzyondur. Bunu test etmek için de şu zihinsel testi önerdim. Korktuğumuz nihai durum tankların yürümesi, toplumun baskılar ve fiziki şiddete maruz bırakılması, devlet aygıtını ele geçirenlerin, hukuku rafa kaldırması, kendi iktidarları ve kafalarındaki düzenin toplum yararına ve adil olup olmadığının sorgulanamaz olması değil mi? Peki bu şiddeti kim uygulayacak? Asker. Peki, asker kim? Asker deyince aklımıza sizin benim çocuklarımız er ve erbaşlar değil generaller gelir ama milyonlarca insani zapturapt altına almak için yeterli sayıda general yoktur. Topu topuna 310 kusur paşa var bu memlekette. Harbiye’ de okumuşların tamamı ise, elimde kesin rakam yok ama en fazla on binlerle ölçülür (emekli ve muvazzaf dahil); yüz binler değil. Yani askeri güç aslında sizin benim çocuklarımız er-erbaşların, uzman çavuşlar astsubayların gücüdür. Paşaların gücü o başörtülü, Kürt, ayak takımı, siz, benim çocuklarımıza istediklerini yaptırabilecekleri zira onların emir kulu olduğu varsayımından kaynaklanır. Yârin Allah göstermesin bu çocuklara hadin camileri basın, sokakta gördüğünüz baş örtülülere, Kürt’e benzeyenlere zulmedin veya eski Deniz Kuvvetleri komutanının ifadesi ile iç düşmanları “Anadolu’nun denizinde boğun” emri verildiğinde o çocuklar “baş üstüne vatan için gerekirse anamın, bacımın iffetini, insanlık şerefine de saldırırım” mı diyecektir? Bu sorunun cevabi çok önemlidir, çünkü Asker’in gücü algılaması ile gerçek güç arasındaki fark ancak bu soru ile belirlenir.
Fakirin bu zihinsel testten çıkardığı sonuç askerin gücünün zihinlerimizdeki korkulardan kaynaklandığıdır. Ancak ve ancak millet “bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın” derse veya kutsalları, manevi değerleri konusundaki hassasiyeti onların takiyyesi veya bizim illüzyonumuz ise, bahsettiğimiz güç karşısına çıkacak direniş küçük lokma olabilir. Buradan da çıkıyor ki:
5. Biz istemezsek darbe olmaz. Yani darbe de demokratiktir.
Simdi ben mi icad ettim bu düşünceleri? Yok oyle bir iddiam.
Pek çoklarınız, için fikir beyanı sadece bir vicdani uğraşı değil kariyerdir. Hatta bazılarınız için serüven samimi ahlaki kaygılarla başlamış olsa da kariyere dönüşmüştür. Bazıları “davadan“ epey ekmek yemiştir ve yemeye de devam etmektedir. Bu sadece geçiminizi sağlamıyor aynı zamanda kanaat önderi, önemli şahsiyet olma, sosyal statü, itibar kazanma, hatta bazıları için küçük dağları yaratmış kibirlenmesine de imkan sağlayabiliyor. O yazdığınız köşeler, çıktığınız TV’ler, sattığınız kitaplar bırakın liyakati tamamı ile “serbest piyasa“ koşularının sonucu olmadığını siz de biliyorsunuz ben de biliyorum. Egolarınızı biraz çek etmekte yarar var derim.
Daha da önemlisi, henüz ne zafer kazandınız ki neyi bölüşemiyorsunuz? Unutmayın ‘Genelkurmay’ın Türkiye’yi biçimlendirme planı’nın bir maç kazanmanın yarattığı etkinin yüzde biri kadar etki yarattığı, bir toplumun “aydını“ siniz nihayetinde. Bunun kollektif utancı hepimiz ama özellikle entellektüeller üzerindedir. Fındığıma daha fazla para istiyorum diye küçük bir şehirde toplanan kalabalığın onda biri “Darbeye Karşı Ses Çıkarmak“ için bir araya gelemiyor ise, bölüşecek fazla bir şan şeref pastası yoktur ortada.
*Political junkee:
Siyasetle fazla ilgili, siyasetle ilgili her turlu fikir, haber, olay, şahsiyetlere ilgi duyan kimse. Cop biriktiricisi pek uymuyor.
** Rebel without a clue: John Dean’in „“Rebel without a cause“ (Davası olmayan asi)_ filminden esinlenerek türetilen „bir şeyden haberi olmayan veya ne için isyan ettiğini bilmeyen asi. Tam tercümesi ipucu bile olmayan asi.
*** Dr. Strangelove: Stanley Kubrick’in Amerikalıların “vücut sıvılarına” göz dikmiş kahpe Rusya’yı nükleer bomba ile yerle bir etmeyi planlayan ve bir tanesinin üzerine binip Moskova üzerine inerken orgazmik zevk yaşayan film kahramanı.
Bu fikri mülkiyet isi beni de daraltti. “Savunma mekanizmasi” sözünü Türkce´de ilk ben kullanmistim.(Aksini söyleyen ispat etmeli.:) ) Bunun patentini almadigima cok üzülüyorum. Ama su meshur sözümü kullanan birini görürseniz hemen bana hatirlatmanizi istirham edecegim: “Ruhuna karalar calmak”. (Kara propaganda sözünü de cok kullanirdim yorumlarimda bu da tuttu ve yayilma istidadinda, bkz basbakanlik sözcüsü Akif Beki ve ert özkk)
Saka bir yana bence msl bir insan “Beyaz Türk” diyorsa, bu kavramin mucidi Mustafa Akyol´u , “azgin azinlik” diyorsa Mustafa Islamoglu´nu hatirlayabilmeli ve hatirlatmali. Bu hata bizim camiadan bir blog yazarinda cokca vardi. Bir baska örnegi güzel yazdigi sanilan Ekrem Dumanli.
Simdi bu giris faslindan sonra konuya gececek olursak:
“Pek çoklarınız, için fikir beyanı sadece bir vicdani uğraşı değil kariyerdir. Hatta bazılarınız için serüven samimi ahlaki kaygılarla başlamış olsa da kariyere dönüşmüştür. Bazıları “davadan“ epey ekmek yemiştir ve yemeye de devam etmektedir. Bu sadece geçiminizi sağlamıyor aynı zamanda kanaat önderi, önemli şahsiyet olma, sosyal statü, itibar kazanma, hatta bazıları için küçük dağları yaratmış kibirlenmesine de imkan sağlayabiliyor. O yazdığınız köşeler, çıktığınız TV’ler, sattığınız kitaplar bırakın liyakati tamamı ile “serbest piyasa“ koşularının sonucu olmadığını siz de biliyorsunuz ben de biliyorum. . Egolarınızı biraz çek etmekte yarar var derim.”
Bu tespitlerinizde cok haklisiniz. Bu sistemi kiyasiya elestiren pek cok insan bu sistemden besleniyor. Bozuk cemaat yapilari da -bu sistem farz-i muhal degisecek olsa-, degismesini istemeyecekler.Velhasil Türkiye´de fikrin namusu yokken fikir beyan ederek kanaat önderligi satmak beyhude. Beyan- i efkarla beraber serdedilen görüslerin istirabini yasamak, cileskes fikir mucahidlerinin namusudur.( Necip FAZIL, Cemil MERIC gibi) Yoksa bedelini ödemek istemeden, rahatini bozmadan mücadele- i efkar beyhudedir, “kendini satmak”´tir.(Isim vermeyeyim, mebzul miktarda var)
Saygilar
BeğenBeğen
Bir örnek vereyim fikir calmaya, gerci buradaki örnek ciddi bir intihal degil ama aklimdayken yazayim:
1.Şimdi de Mesut Yılmaz “Bize Japon liberal parti modeli lazım” deyu çıkmış sahaya, “Unumu eledim, eleğimi asmadım/Saçlarıma bakmayın otuzuma basmadım” demeye getiriyor. Yılmaz’ın keşfettiği Japon modeline göre bu liberal demokrat parti merkez sağdan ve merkez soldan oy alıyormuş. Japonya’da Sol’a karşı Liberal Parti ve Demokrat Parti’nin ittifakından doğan bir modelmiş bu. Sosyalistlerin yerini bizde AK Parti almış oluyor böylece. Merkezdeki boşluğu, hem sağ hem soldan isimlerle teşkil edilecek bir parti doldurabilirmiş.
Nasreddin Hoca koskocaman Akşehir gölünü bir kase yoğurtla mayaladı da olmadı mı? Bu niye olmasın! Gülmeyin, hayalinizi büyük tutun. Bana kalsa, milletin mayasıyla mayalanmayanlardan bir yoğurt olmaz arkadaşlar! Hem Deniz Baykal ne der bu işe! TÜSİAD’çılar sosyal bürokratlar’ı da japon yapıştırıcıyla modele eklemleyebilirse ne ala.. Olmazsa, koyverin gitsin. Nejat Alp’in son albümündeki parçası özetliyor zaten durumu:
“Yorganda kene var kopar kopar gene var
Yen’im var cebimde söyleyin sizde ne var.”
1: http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=11552&y=AbdullahMuradoglu
2. Bakınız, bu iki cümleyi Japon yapıştırıcı bile bir arada tutamaz!
2: http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=23.06.2008&y=Tamer_Korkmaz
“japon yapistiricisi” tabiri cok hos. Benim takip edebildigim kadariyla Abdullah Muradoglu´na aid.
BeğenBeğen
Mustafa Erdoğan’ın o yazısını okumuştum ve şöyle geçirmiştim içimden ” adamın derdine bak , al senin olsun…..”
kabul ediyorum ki herhangi bir dalda uzman olmak ( iddia sahibi olmak ) kendi içinde bir enaniyet (meşru derecede) içerir , fakat sizinde belirttiğiniz gibi “elde edilmiş olan ne ki ? paylaşmanın derdine düşmek”……..koca bir sütunu böyle bir zamanda bu şahsi mesele ile işgal ettirmek…….
sadece bir yazı ile hakkındaki olumlu kanaatim değişmeyecek elbette fakat ortada o kadar çok ‘birşey anlatmaktan çok konuşmak için konuşan’ uzman! var ki ( bilhassa hukukçular ), yada en basit birkaç cümle ile anlatılabilecek bir mevzuyu içinden çıkılmaz teknik terminoloji çöplüğü şeklinde sunan ne oldum delisi…..
( ben de genel anlamda konuşmayı seven -herkesle değil- bir geveze olduğumun farkında olduğumdan son zamanlarda pek mesaj yazmıyorum ama hergün mutlaka buraya uğruyorum-yeni yazı var mı?-
Dr.Strangelove , Bekir Hocam ben bu filmi yıllar önce seyretmiştim TRT de ama , burada sizin bir kaç defa bahsettiğinizi görünce bir daha izledim ,”film ne film ve peter sellers ne aktörmüş yaw !!” dedim kendi kendime ,bilhassa şu ‘mein Führer’ repliği …..pervazdan bir toz alıyım 🙂 , bombaya binen pilot ile ‘vücut sıvılarına’ kafayı takan komutan farklı kişilerdi )
BeğenBeğen
Beyaz Turk’u kim icad etmisti biliyordum unuttum (Necdet Sen degil mi idi?). Yalniz Kahverengibirun’un “beyaz Turkeler tasfiye’mi ediliyor; peki bu iyimi” yazisdi ile “puplarize” ettigini biliyorum. Ondandir kendisi icin kullandigim muhtelif tavsiflerden biride kahverengiburunlubeyaz Turk’tur.
Mesut Yilmaz muhabbeti kafamda Nasreddin Hoca’nin golu mayalamasina bezer pek cok cagrisim yaptiriyor; hepsi mizahi. Yaptigi simdiden darbe sonrasi icin ismini kaydettitiyor. Bir yil kadar once TV’de bir tiyatro seyretmistim. Yasli kadin evde kalmis kizina kiziyordu “Hadi o kasap olani begenmedin obur cocugun nesin begenmedin>? Gul gib cocuktu. Askerler mebus yapti”. Ben Mesut’un yerinde olsam “out” oldugumu, sansini zorlamamasini askerin onu artik mebus bile yapmayacagini; artik ancak boyle mizah malzemes cikrararak gundeme girebilcegini bilirdim. Yeni donemde “kazanim” paylasimi listesinde ismi Aysun Kayaci’dan da altta.
“fikrin namusu” tespitiniz aynen Muzaffer Kazim ve VB beyler.
Mustafa Erdogan benim de takdir ettigim bir entellektuel ve oldukca eski dosttur (ABD yillandan). Herkes gibi onun da egosu var; muhtemelen onunki en buyuklerden de degil. Ama temel nokta sizin de isaret ettiginiz gibi Sili, Ukrayna, hatta Gurcistan kadar “onculuk ettigimiz demokratik seferberlik sonucu kazanilmis bir zafer” lazim. Yoksa olmayan san serefi bolusuruz.
BeğenBeğen
James Dean… Rebel without a cause.
bi de marlon abini bi filminde adı rebel idi galiba, şerif sistem sorumlusu olarak (ulan ITciler bozulmasın şimdi 🙂 geliyo ve whar are you rebelling at? diye soruyo. cevap “what you got?” oluyo, nasıl… bu çok süper bir demokrasi kıvılcımı mesela 🙂
BeğenBeğen
bombaya binen pilot asker di, öbürü de sabih abi olmasın sakın 🙂 hani emekli olmamış henüz ama danışman ya…
BeğenBeğen
Evet o filmde ikisi beraber oynuyordu.
BeğenBeğen
Bakin Muzaffer Kazim Bey’in onemli bir tespti gozumden kacmis:
“Bozuk cemaat yapilari da -bu sistem farz-i muhal degisecek olsa-, degismesini istemeyecekler.”
Evet “davayi” kariyer edinen adam icin “davanin” yok olmasi pek istenen bir durum degildir. Avukat ve doktor icin “ideal toplum” gibi bir kabus. Bir de hangi tur atmosferde hangi tur “dava adamlarinin” prim yaptigi; daha demokratiklesmis, fikir duzeyi yukselmis toplumdan en cok kimlerin korktugu meselesi var ki ona girersek Pandorra’nin kutusunu ortaliga sacariz.
BeğenBeğen
“ya bizans beni alır ya ben bizansı “demis fatih ve ben bu notu onun bu kararlı tavrı sayesınde istanbuldan yazıyorum . ok yaydan cıktı galiba bekir bey insaallah hedefıne hayırla ulasır .. ya da gerisini düsünmek bile istemiyorum….
türkiyeden saygılar…..
BeğenBeğen