Türk aydınının bahtını, kaderini, niyetini ve kısmetini Türk otomobil endüstrisine benzetirim.
Türk aydını deyince, genellikle kendine solcu diyenlerden bahsediyorum. Çünkü Türk aydınının pasaportunun aidiyet hanesinde solcu yazar. Bu gayet resmî bir durumdur. Türk aydını nedense bunun önden deklare edilmesinde ısrar eder. Tıpkı T.C. laiklerinin müslümanlık hanesini kafa kâğıdında ısrarla görmek istemesi gibi.
Çünkü biri, müslümanlığın baştan çıkmasından korkar, diğeri, solculuğun elden çıkmasından. Bu nedenle birinin müslümanlığı diğerinin solculuğu, kayıt altındadır.
Türk aydınının Batı’yla ağır hastalıklı ilişkisi ithal ikameci bir sanayiye benzer.
En ithalci, en ikameci sanayimiz neydi memleketimde? Otomobil endüstrisi.
Batı’nın yarattığı otomobil dünyada her insanın hayalini süslemiş, ihtiyacını şekillendirmiştir.
Otomobilin kaçınılmazlığını fark eden devlet der ki, niye onlardan alalım? Koçum Türk, onu da yapar. Ve karşınıza ilk Türk otomobili Anadol çıkar. Otomobil demeye bin şahit ister. Olsun, bin şahitten çok ne var memleketimde? Binbir şehit.
O esnada Türk aydını da Anadol’a benzeyen teoriler üretmektedir. Osmanlı’nın ‘feodal’ yapısından bahseden, bir teori arzusu ve hayaliyle üretilen, ama tıpkı Anadol gibi bin şahit isteyen teoriler.
Bir gün Anadol’un otomobil olamadığı, ‘feodal Osmanlı’nın ise teori bile olmadığı bir takım ‘sapkın’ kişiler tarafından farkediliverir.
Artık yerli malı tasarımdan tam ithal ikameci modele geçme zamanıdır. Şahin’ler, Doğan’lar, Doğan görünümlü Şahin’ler, Serçe’ler devri başlar. İthal ikameci Türk otomobili peynir ekmek gibi satmaktadır. Bunu memleket yemiştir.
Bu otomobiller o kadar çok benzin yakar ki, adamı soyup soğana çevirir. Bu hakikat özenle herkesten gizlenir. Onun yerine, etrafa şöyle bir söylenti yayılır. En iyisi Türk malı otomobil. Çünkü yedek parçası ucuz, her yerde de servisi var.
Müthiş bir yedek parça ve otomobil tamir endüstrisi doğar. Aslında, yukardan aşağıya bir ‘rant’ endüstrisidir bu.
Ortaya öyle bir Türkiye çıkar ki, dünyanın en iyi tamircileri buradadır. Çakma çıkma takma parçalarla sıfırdan motor yapabilirler. Bozulan her Türk otomobilini, memleketin neresinde olursa olsun, tekrar yürüyebilir hale getirirler. Gerçekten hayran olunacak bir maharet sahibidirler.
Bu sırada Türk aydını da boş durmaz. O da Batı’dan parça parça düşünce alır, burada monte edip etrafa satar. Öyle bir montaj fikir sanayii oluşmuştur ki, bundan birçok aydına ‘maddi manevi’ istihdam imkânı doğmuştur.
Artık, Türk aydını ‘yeni düşünceye’ açık değildir. Eski montaj düşünceleri tamir edip tekrar yola sokmaktır onun bildiği. Bunu da hakikaten çok iyi yapar. Hakkını yememek lazım.
Bu arada dışarıda binbir fikir, binbir solculuk, binbir felsefe üretilmektedir. Ama bunlar, ‘fikir işçisi’ Türk aydınının ürettiği malın ayrıcalığını korumak için memlekete yüksek ‘gümrük vergisiyle’ ‘burjuva’ malı kıvamında girmektedir.
Bu yeni fikirlere Türkiye gerçeğine uygun değil, çok ‘yüksek sınıf’, çok ‘burjuva’ muamelesi yapılır. Zira, bu fikirler eskisi kadar çabuk bozulup yolda kalmamaktadır. Bu da entelektüel yedek parça sanayiini, ve onun fikir işçilerini işsiz bırakmaktadır. Bu arada çağdışı montaj fikirlerle boş yere ne kadar benzin yakmış Türkiye, hiç mühim değil.
Ama bir gün, ulusun sınırları geleceğin rüzgârlarına dayanamaz, çöker.
Ve aniden ortaya çıkar ki, ‘sistemin içine aldıklarının’ ve ‘sistemin dışladıklarının’ çelişkisi, alttakilerin ve üsttekilerin çelişkisinden daha belirleyicidir bu memlekette. Kazanılanın çoğu da zaten kâr değil ranttır. Ve, maddi ve manevi ‘rantlar’, yukardan aşağıya ‘içerdekilere’ iyi kötü dağıtılmaktadır. Bunun dışında kalanlar da, yukardan aşağıya kendi başının çaresine bakmaktadır.
Ayrıca, kısmete bakın, aynı anda, dünyada da, ‘içerdekiler’ ve ‘dışardakiler’ kavramları, globalizm yüzünden, birdenbire çok daha belirleyici hale gelmiştir. Yani, içerisi ve dışarısı çelişkisi, içeride de, dışarıda da, değişimin motoru haline gelmiştir.
Bu yepyeni ‘motordan’ hiç mi hiç anlamamaktadır Türk aydını.
Eski ‘dahi’ Doğan bayii artık Türkiye’yi yönetemeyecektir. Sıradanlaşacaktır. Uzun ve bozuk yolda vazgeçilmez Türk aydını eski fikir tamirhanelerini, montaj bayilerini kapatmak zorunda kalacaktır. Sıradanlaşacaktır.
Bu tabii ki emperyalizmin bir oyunudur.
Bu arada ‘emperyalizm’ çoktan büyümüş globalizm olmuş ve ‘oyun oynamayı’ bırakmıştır.
Not:
İthal ikamesi faydalı olabilir. Ama, sana verilen ilk fırsatı nasıl kullandığın önemlidir. İlk fırsatta bir Anadol sokuşturursan memlekete, ithali de ikamesi de geri teper. İthal ikamesi bir kumardır. Memleketin kaderini, ayrıcalık verdiklerinin insafına, iyi niyetine ve becerisine terk eden bir kumar
Güzel bir benzetme yakalamışsınız ancak sondaki düşüncenize katılamıyorum. Aslında hiç sevmediğim ve kabul etmek istemediğim bir gerçek zamanın birinde bir ex-politician tarafından dile getirilmiştir. Bu oyunun sonunda kavga olmazsa olmaz. Şu cümleleri hatırlatmakta fayda var. “Kanlı mı kansız mı?” Bugün batı toplumlarının hemen hepsinde böyle bir süreç yaşanmış ve oradaki artık ürün paylaşımı rant paylaşımı emperyal devletlerin modern demokrasilere dönüştüğü daha adil bir paylaşım zeminine inkılab etmiştir. Ancak bunun bedelini de bu toplumlar o zamanlar ödemişlerdir. Bizim en büyük sorunumuz bu kavganın yaşanmamış ve paylaşımın yapılmamış olmasıdır. Eskiden saray etrafında toplanmış olan kargalar Cumhuriyetin ilanından sonra aynı şekilde bu kez Ankara ve Atatürk etrafında toplanarak yeni sistemin muslukları başına tüneyerek Anadolu’nun saf halkına tebaa muamelesi çekmeye devam etmişlerdir. Zira Anadolu insanı hayatı boyunca silah altında emireri veya tarlada çiftçi olmaktan başka bir beklentisi ve kabiliyeti olmayan gariban bir yabandır (y.k. karaosmanoğlu). Aydınlanmasını tamamlayamamış halkımızı din duyguları kullanılarak pasifizasyonu da tam sağlandıktan sonra artık bineni çok olmuş ve günün birinde başkalarının evinin çatısından kiremitler çalarak ilk devlet ihalesini tamamlayarak kendini sisteme akredite eden Koç’lar binmeye koyulmuştur. Kısacası bizden fikir çıkmaz. Zira fikir çıkabilmesi için önce kafa ve cesaret olması lazım. Bizde kafa var da cesaret derseniz o hiç mi hiç yok!
BeğenBeğen
Mehmet Zeki Bey,
Yazının sonundaki not ta yazı gibi yazara ait. Bana mı konusuyorsunuz GÖkhan Özgün,e mi emin değilim ama ilki varsayımı ile cevap vereyim, her ne kadar yorumunuzun yazı konusundan epewyce uzaklaşmış olsa da.
Standard devrimci sosyalist lisanı konuştuğunuz. Bazı doğru tarihi tespitlere (Batı toplumlartının mevcut düzenlerine geçişlerininçoğunluıkla savaşlarla olduğu gibi- siz tabii Masrtksist terminoloji olan paylaşım kullanmışsınız bu savaşları tavsif için)bazı tarihi gerçekleride gene Türk Solu’na göre tarihe uyarlamıssınız.
Önce o “kanlı mı kansız mı” ifadesinin bizim darbecilerin ifade ettiği manada değil bizatihi o darbecilerin ortaya koyduğu tercihleri ifade için kullanıldığını öğrendik. Allah bu milleti o tercihle karşı karşıya bırakmasın.
“Eskiden saray etrafında toplanmış olan kargalar Cumhuriyetin ilanından sonra aynı şekilde bu kez Ankara ve Atatürk etrafında toplanarak yeni sistemin muslukları başına tüneyerek Anadolu’nun saf halkına tebaa muamelesi çekmeye devam etmişlerdir.”
Aynen.
“Aydınlanmasını tamamlayamamış halkımızı din duyguları kullanılarak pasifizasyonu da tam sağlandıktan sonra artık bineni çok olmuş..”
Pardan ben tam da milleti dinden koruyup aydınlatmak için inkilaplar yapıldığını sanıyordum. Hiç bir şey değişmedi ise adam kendini padişah ilan eder mesele iktidar değşiminden ibaret olmazmı idi?
Fikir için kafa yeterlidir. Cesaret eylem için gerekli. Biz bal gibi adam oluruz. Problemimiz yazıda da bahsedilen ikame edilen aydınlanma tasavvuru.
BeğenBeğen
güzel yazı olmuş.
birde eskişehir’de yapılan %100 türk malı bir otomobil vardı.onu da arada harcamışlar.
made in sol aydınlar da eskidi artık.adamların kafası örümcek bağlamış,siyasilerde öyle.
yanlız bu bu üçkağıt ve rant kültürü bize özgü bir şey olsa gerek.osmanlı’dan mı geliyor acep.
arıza bizde kanaatimce,sağa sola çamur atmamak gerek.oyle bir beceriksizlik ki dünya’da %75 fındığı biz üretiyoruz,tekeliz bu konuda,onda bile AKP tabelaları tekmeleniyor,üretici mağdur oluyor,fiskobirlik kredi ile alım yapıp zarara uğruyor.
yapsak satamıyoruz,alsak içine ediyoruz.
akıl ile yürür bu gemi,cehalet zincirlerinden bir kurtulabilsek.
BeğenBeğen
Keşke ben yazsaymışım yazıyı 🙂
Ha bir de fındık dediniz de aklıma geldi. Türk fındığının da Türk el halılarıonın da ABD,de Turkiye,den ucuza alındığını biliyor mu idiniz?
Rant kültürünün sadece bizde olduğuna katılmıyorum ama bizim adeta tabiatımız gibi. Bunu sadece kestirme yoldan mal mülk edinme ötesinde adeta bir yapabiliyor olma bir itibar kaynağı olarak görülüyor. Sosoyopsikologların derinlemesine araştırması gereken bir konu kanımca. Ben Osmanıdabn da öteye gidip göçebe klütürü ile alakalı olabileceğini sanıyorum. Tabii Cumhuriyet döneminde “ikame kapitalizm” de bunu meşrulaştırıcı ropl oynamıştır.
BeğenBeğen
Ilgimi ceken bir noktada önce sizden sonra Kürsat Bumin´den alinti.
Ikisi iyi gider:
1. Rant kültürünün sadece bizde olduğuna katılmıyorum ama bizim adeta tabiatımız gibi. Bunu sadece kestirme yoldan mal mülk edinme ötesinde adeta bir yapabiliyor olma bir itibar kaynağı olarak görülüyor. Sosoyopsikologların derinlemesine araştırması gereken bir konu kanımca.
2. Besbelli ki şehirliler birlikte hayatı giderek daha artan bir biçimde “menfaat dünyasından pay kapma” olarak algılamaktalar.
Mesele -tabii ki- sadece trafikte mutlak önceliği talep etmekle sınırlı değil. Şehirli artık şu kanaate varmış: Burası bir nevi “kurtlar sofrası”; önce davranan, yolunu ve adamını bulan, olmadı gücünü kullananın kazandığı bir alan burası.
Zaten dikkat ederseniz, kime şehirden-şehirliden söz açsanız size bu çerçevede cereyan ettiğini gördüğü-duyduğu olayı anlatıyor. Doğru-yanlış önemli değil, ama herkes en büyük dolapların vatanının büyük şehirler olduğunu çoktan kanaat getirmiş durumda artık.
Demokrasi’den söz ederken sıkça adları geçen “şeffaflık-saydamlık” gibi ilkelerin önemi burada ortaya çıkıyor. Sistemin işleyişinde bu ilkeler olabildiğince ciddiye alınacak ki, başta büyük şehirlerin sakinleri olmak üzere toplum, etrafındaki dünyadan başlayıp kendisine uzanan bir çizgide a priori olarak insanların genelde dürüst olduğuna inanacak. Bu şart, çünkü tersi “kurt kanunu”. İçinde yaşadığın çevreyi “kurt”lardan oluşmuş bir çevre olarak algılıyorsan, artık sen de bir “kurt”sundur.
Bakın mesela: Bu memlekette “büyük şehirler ve belediyeler” konusu açılıp da sadece belediye hizmetlerine yönelik fikirlerin sıralandığı bir sohbete tanıklık ettiniz mi hiç? Mümkün değil. Pek güzel bildiğiniz gibi sohbetin asıl konusunu malum “söylentiler” oluşturacaktır.
Tamam, başka diyarlarda da (mesela Chirac’ın belediye başkanlığı döneminde ailecek çıktıkları tatilin uçak biletlerinin belediyeden ödendiği gibi) “belediye sohbetleri”nde benzer konulara girildiği görülmüştür. Ama bu arada birden ibarettir.
Oysa bizde “belediye” denilince vatandaşların aklına ilk gelen konu, o malum meseledir.
Bu konu (rant kültürü) cok ilgimi cektigi icin bu alintiyi yapma ihtiyaci duydum. Büyüksehir belediyeleri korkunc sekilde rant merkezli yapilar halini aldi.Ülkedeki rant-kurtlar sofrasi anlayisinin en belirgin tezahür merkezi oldu. Bir örnek vereyim, belediye önünden yol yapilmis diye gidip 15 sene geriye yönelik vergi tahakkuk ettiriyor. Sonra mal sahibi dava aciyor, belediye ile mal sahibi tahakkuk ettirilen ilave-verginin yarisinda “anlasiyorlar”, davadan vazgeciliyor… Bütün isler böyle.
“Besbelli ki şehirliler birlikte hayatı giderek daha artan bir biçimde “menfaat dünyasından pay kapma” olarak algılamaktalar.” Bu beni cok rahtsiz ediyor. Yazinin konu edildigi olayda süpheli (Disli) sucsuz da olsa bu baglamda yazilanlar hep dogru:
http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=12438&y=KursatBumin
Saygilar
BeğenBeğen
Tesekkürler alıntı için Muzaffer Bey. Kursat Bumin tespitlerine katılmamak mumkun degil ama o olayın kokenine yeteri kadar indiğini sanmıyorum. Sehirler-delediyeler bazında bir kesit cıkrmıs ondan bazı gözlemler yapmıs. Neden ınsanımızın (veya daha kapsamlı ifade kullanmak için insanların) kendilerini her durumda “karlı cıkmaya” programladıgını, mesela neden trafikte dogru olanbı yapıp biraz daha gec varmanın kendisi için daha dogru olan oldugunu dusunmedigi konusuna girmemis. Nedir bu dogruyu “ne yapsam yanıma kalır” kriteri ile belirleyen ahlakın kokeni? Temel soru budur kanaatimce. Bu kriteri kullanmaya yatkın sistem de tabiatın dikte ettiği vroplussal “ayakta kalma gudusunun” insan ahlakı ile dizginlenmemiş halidir kanımca. Bumin,in sehirler için yaptıgı gözlem aslında kurtlar sofrası anlayısının kokeni daha ilkel, yani gelismenin daha önceki bir safhasına aittir. Gocebe kulturu, yanı sehirli olamayıs, bulundugu yere, cevreye bir sadakat olmayısı gibi sebeplere inmek gerekecek. Bumin sehirde gordugu manzaranın fotografını cekmis sadece.
BeğenBeğen
Evet, bir dostumun tabiriyle henuz “sehirlesemedik”. Benim tabirimle de ülkemiz büyük bir köy (veya kasaba) görüntüsü veriyor. Su Ramazanlarda belediye cadirlarinda iftar kuyruklarina bakiniz. Sirada durmayi dahi henüz bilmiyoruz.Aslinda herkes sakin olsa, hersey daha güzel olacak. Ucaga binerken bile millet birbirinin önüne gecmeye calisiyor. Sizin aksinize ben,”bu cumhuriyetle tebaruz etti”, diyorum. Sehirler köylesti, görgüsüz ve sehir kültüründen uzak insanlarla doldu.
BeğenBeğen
Ceplerinin para dolu olmasi bir seyi degistirmiyor bu insanlarin.
BeğenBeğen
Yazıyı çok beğendim , çok güzel çok ilginç bir tez
Bekir Hocam yazı yazamadığınız , müsait olmadığınız zamanlarda basından beğendiğiniz , üzerinde durulmaya değer gördüğünüz yazıları bir demet link şeklinde sunsanız çok sevinirim şahsen.
BeğenBeğen
TÜRK AYDINI=’yaban filmini’ 80 yılda 90 defa tekrar çekmiş,baba evi kaçkını saf kızdır..
filmin sonu hep yatakta biter sadece partner değişir..(şu ana kadar tespit edilen partnerları;moskova,washinton,tahran,riyad ve brüksel dir)
Anlayacağınız,bizim kız biraz kaşardır..
Ama hakkını yemeyelim birine karşı çok namusperverdir,Anadolu ile hiç yatağa girmemiştir !!!
saygılar efendim..
BeğenBeğen