Mescid-i Aksa Sempozyumu
Nisan 25, 2009 Geliştirici: Bekir L. Yildirim
Duyuru kategorisinde yayınlandı | 10 Yorum
10 Yanıt
Yorum bırakın
Son Yorumlar
Popüler Yazılar
-
Son Yazılar
Arşivler
- Temmuz 2023
- Haziran 2023
- Mayıs 2023
- Nisan 2023
- Mart 2023
- Ekim 2022
- Haziran 2022
- Nisan 2022
- Mart 2022
- Şubat 2022
- Kasım 2021
- Ekim 2021
- Temmuz 2021
- Haziran 2021
- Mayıs 2021
- Nisan 2021
- Ocak 2021
- Aralık 2020
- Kasım 2020
- Ekim 2020
- Ağustos 2020
- Temmuz 2020
- Haziran 2020
- Mayıs 2020
- Nisan 2020
- Haziran 2019
- Mayıs 2019
- Nisan 2019
- Mart 2019
- Ocak 2019
- Aralık 2018
- Ekim 2018
- Eylül 2018
- Ağustos 2018
- Nisan 2018
- Şubat 2018
- Aralık 2017
- Kasım 2017
- Ekim 2017
- Eylül 2017
- Ağustos 2017
- Temmuz 2017
- Mart 2017
- Aralık 2016
- Kasım 2016
- Ekim 2016
- Eylül 2016
- Ağustos 2016
- Temmuz 2016
- Haziran 2016
- Mayıs 2016
- Nisan 2016
- Mart 2016
- Şubat 2016
- Ocak 2016
- Aralık 2015
- Eylül 2015
- Ağustos 2015
- Temmuz 2015
- Haziran 2015
- Mayıs 2015
- Nisan 2015
- Mart 2015
- Şubat 2015
- Ocak 2015
- Aralık 2014
- Kasım 2014
- Ekim 2014
- Eylül 2014
- Ağustos 2014
- Temmuz 2014
- Haziran 2014
- Mayıs 2014
- Nisan 2014
- Mart 2014
- Şubat 2014
- Ocak 2014
- Aralık 2013
- Kasım 2013
- Ekim 2013
- Eylül 2013
- Ağustos 2013
- Temmuz 2013
- Haziran 2013
- Mayıs 2013
- Nisan 2013
- Mart 2013
- Şubat 2013
- Ocak 2013
- Aralık 2012
- Kasım 2012
- Ekim 2012
- Eylül 2012
- Ağustos 2012
- Temmuz 2012
- Haziran 2012
- Mayıs 2012
- Nisan 2012
- Mart 2012
- Şubat 2012
- Ocak 2012
- Aralık 2011
- Kasım 2011
- Ekim 2011
- Eylül 2011
- Ağustos 2011
- Temmuz 2011
- Haziran 2011
- Mayıs 2011
- Nisan 2011
- Mart 2011
- Şubat 2011
- Ocak 2011
- Aralık 2010
- Kasım 2010
- Ekim 2010
- Eylül 2010
- Ağustos 2010
- Temmuz 2010
- Haziran 2010
- Mayıs 2010
- Nisan 2010
- Mart 2010
- Şubat 2010
- Ocak 2010
- Aralık 2009
- Kasım 2009
- Ekim 2009
- Eylül 2009
- Ağustos 2009
- Temmuz 2009
- Haziran 2009
- Mayıs 2009
- Nisan 2009
- Mart 2009
- Şubat 2009
- Ocak 2009
- Aralık 2008
- Kasım 2008
- Ekim 2008
- Eylül 2008
- Ağustos 2008
- Temmuz 2008
- Haziran 2008
- Mayıs 2008
- Nisan 2008
- Mart 2008
- Şubat 2008
- Ocak 2008
- Aralık 2007
- Kasım 2007
- Ekim 2007
- Eylül 2007
- Ağustos 2007
- Temmuz 2007
- Haziran 2007
- Mayıs 2007
- Nisan 2007
- Mart 2007
- Şubat 2007
- Ocak 2007
- Aralık 2006
- Kasım 2006
- Ekim 2006
- Eylül 2006
- Ağustos 2006
- Temmuz 2006
- Haziran 2006
Kategoriler
Ne yapabiliriz?
-
Diğer 338 aboneye katılın
Bağlantılar
Dostlarımız
English Links
- Aljazeera
- Amnesty International
- CAIR (The Council on American-Islamic Relations)
- CSID (Center for the Study of Islam and Democracy)
- Cynthia McKinney
- Electronic Intifada
- House of Wisdom (Beyt-ul Hikme)
- International Institute of Islamic Thought
- Israel Shamir
- Muslim Brotherhood (Ihvan-ı Müslimin)
- Noam Chomsky
- Norman Finkelstein
- Rachel Corrie Foundation
- Soundvision
- The Palestinian Information Center
- Washington Report on Middle East Affairs
Maalesef geç haberim oldu. (şimdi!)
Keşke birkaç gün önce haber verseydiniz..
BeğenBeğen
Keşke ama benimkisi ekstra. Duyuru işini IHH ve diğer organizatörler yaptı. Neyse bir dahakine. Gayet güzel geçti. 750 kişilişk salona 2000 kişi gelmiş. Bilmediğim bazı detaylar öğrendim işgalci entitenin pis Kudüs ve El-Aksa planları hakkında.
BeğenBeğen
30 mayis ta da filistin ile dayanisma sempozyumu duzenlenecek bilginize
BeğenBeğen
Mehmet Pamak’tan Diyanet’e tavsiye!
İLKAV Başkanı Mehmet Pamak’tan mahya tartışmaları hakkında Diyanet yetkililerine anlamlı bir çıkış geldi. İşte Mehmet Pamak’ın çarpıcı açıklaması…
Camilere asılan ideolojik mahyaların içeriklerinde bir sorun görmediklerini açıklayan Diyanet yetkililerine “ya Hakkı söyleyin ya da susun” diye seslenen ve bugün camilerde sessiz sedasız namaz kılanlara da dikkat çeken Mehmet Pamak sordu: “Mescid-i Aksa’daki Müslümanlar mı daha özgür yoksa Sülaymaniye de namaz kılanlar mı?”
Camilere asılan ideolojik mahyaların içeriklerinde bir sorun görmediklerini açıklayan Diyanet yetkililerine “ya Hakkı söyleyin ya da susun” diye seslenen ve bugün tepelerinde Kemalizm dininin sloganları asılı olan camilerde sessiz sedasız namaz kılanlara da dikkat çeken Mehmet Pamak sordu: “Askeri işgal altında oldukları halde, camilerinde Allah’ın isminden başka isimlerin yüceltilmesine, tevhid dininden başka dinlerin hâkimiyetine müsaade etmeyen Mescid-i Aksa’daki Müslümanlar mı daha özgür, yoksa ideolojik işgal altındaki Sultanahmet, Süleymaniye, Eyüp Sultan Camilerinde sessiz bir biçimde namaz kılanlar mı?”
Basın açıklamasının tam metni:
Bilindiği üzere Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile Valilik’in ideolojik işgüzarlığı ve Diyanet’in onaylayan ve bu konuda hizmet sunan tutumuyla dolaylı sahiplenmesi sonucunda, İstanbul’un büyük camilerine gayri İslami, ırkçı, resmi ideolojik mahyalar asılmıştı. Tevhid akıdesine ve ümmet bilincine aykırı sözleri, tağutu ve taguti ideolojiyi savunan ifadeleri taşıyan bu mahyalardan, Eminönü’ndeki Yeni Cami’ye “Milli birlik esastır”, Sultanahmet’e “Ordumuza şükran borçluyuz”, Süleymaniye’ye “Ne mutlu Türküm diyene”, Eyüp Sultan’a “Önce vatan” sözleri uygun bulunmuştu. Ve Müslüman halk bu İslam şeriatına düşman kurum ve ideolojileri sahiplenip propagandasını yapan mahyaların altında esir edilen camilerde Allah’a ibadet etmeye çağrılarak adeta alay edilmekteydi.
“Ya Hakkı söyleyin ya da susun”
Kavmiyetçiliği haram sayan tevhid dininin camilerine, ulusalcı şirk dininin söz ve sloganlarının asılması büyük bir zulüm ve insan hakları ihlali değil mi? Nasıl oluyor da, Diyanet yetkilileri konuya dair yaptıkları açıklamalarda, “mahyaların siyasete alet edilmesine karşı olduklarını” ancak “mahyaların mahiyetine bir itirazlarının olmadığını, içeriğinde bir sorun görmediklerini” ifade edebiliyorlar? Eğer bulundukları makamların kuşatması altında gerçek düşüncelerini söylemekten korkuyorlarsa, hiç değilse tağuti ideolojilere ve batıl söylemlerine meşruiyet kazandırıcı ve akıdevi sapma ifade eden bu sözleri sahiplenici tutumlardan da kaçınmaları gerekmez mi? Tağutun dünyada yapacağı şey, en fazla makamlarını elerinden almak iken, tağuta ve ideolojisine sahip çıkıp meşruiyet kazandıran söylemlerinin, işbirliğinin , kendilerini Allah’ın azabına muhatap kılacağını bilmiyorlar mı? İnsan korkabilir, kaybedeceklerini düşünüp hakkı söylemekten çekinebilir, hiç değilse susmayı becerebilmek de bu kadar zor mu? Bu sebeple Diyanet’in iyi niyetli ama ürkek yetkililerine diyoruz ki, “Ya ilkeli davranıp Hakkı söyleyin ya da bunu yapamıyorsanız, hiç değilse susun”.
İslam dininin camilerine asılan, “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” gibi Kemalizm dininin kutsalları/amentüleri mesabesindeki mahyaların içeriğinde sorun görmeyen ve bu içeriğe hiçbir itirazlarının olmadığını söyleyen Diyanet yetkilileri, bu ifadelerin cahili sistemin cahiliye inancının ırkçı sözleri, tevhid inancına aykırı ideolojik ilkeleri olduğunu bilmiyor ve anlamıyorlar mı? Yoksa laiklikle, Kemalizmle bütünleştirilmiş ulusalcı, sentezci “resmi din” algısını benimsedikleri için mi böyle konuşmaktadırlar?
Mahyaların içeriğinde sorun görmeyen Diyanet ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü, hangi orduya ve neden şükran borçludurlar? Kendi müntesipleri arasından İslam’a topyekun savaş açan çok sayıda darbeciler ve çeteciler çıktığı halde bunlarla ilgili hiçbir şey yapmayan, hatta bir kısmını muhafaza edip terfi ettiren, ama namaz kılan ya da eşi örtülü subayı hemen ordudan atan orduya mı şükran borçlusunuz? Kur’an’daki tesettür hükmü, Diyanet’e bile başörtüsü Allah’ın emridir açıklaması yaptıracak kadar açık bir gerçek olduğu halde, yayınladığı kitapla “Başörtüsü Kur’an ayeti ve Allah’ın emri değildir” diyerek din alanına da el atıp dinde tahrifat yapmaya kalkışan ve İslami kimlik ibrazına, başörtüsüne yönelik yasakların sürmesini sağlayan orduya mı şükran borçlusunuz? Sizin üretiminiz olan “Kutlu doğum Haftası”nda ilahi söyleyen başörtülü kızlar ve 23 Nisan’a denk gelen Kur’an yarışması sebebiyle muhtıra yayınladıkları için mi orduya şükran borçlusunuz? Önce “Batı Çalışma Grubu” sonra da “Cumhuriyet Çalışma grubu” adı altında illegal yapılar oluşturup ülke çapında Müslümanları fişleyip takibe aldıkları, haklarında soruşturmalar açılmasına ve kimilerinin görevden atılmalarına vesile oldukları için mi orduya şükran borçlusunuz? Bazı müntesipleri, önde gelen kadroları, siyasete ve ideolojik mücadeleye kendilerini kaptırdıkları için kendi yasalarına göre bile sürekli suç işledikleri ve bu yüzden esas görevlerini ihmal edip birçok gencin ölümüne sebep oldukları, “can güvenliğimizi güvenlik güçlerinden nasıl koruyacağız” endişesine yol açtıkları için mi orduya şükran borçlusunuz? Aynı yasa ile kurulan Diyanet ve Genelkurmay kurumlarını, birbirine bu derece bağlayan ortak payda, İslam şeriatını, tehdit ve düşman algılamasının birinci sırasına yerleştirmiş bulunan laik devlete sadakat aşkları mıdır?
“Mescid-i Aksa’daki Müslümanlar mı daha özgür yoksa Sülaymaniye de namaz kılanlar mı?”
Yukarıda zikrettiğimiz Kemalizm’in sloganlarının asılı olduğu büyük camilerde bugün, kendini Müslüman olarak tanımlayan on binlerce kişi Cuma namazı kıldılar. Özellikle takip ettiğimiz halde, hiç kimsenin, o camilerin tepelerinde asılı resmi ideoloji ilkelerini hatırlatıp itiraz ettiğini duymadık. Halbuki hiç değilse yüzlerce kişi “bu tağuti sloganlar, batıl sözler indirilmeden burada Cuma namazı kılmıyoruz” diye tepki göstermeli değil miydi? Tabii ki haklı olarak diyeceksiniz ki, on yıllardır aynı camilerde resmi ideoloji kutsallarını propaganda eden vaazlar ve hutbeler okunurken nasıl sessiz sedasız dinliyorlarsa şimdi de öyle dinlemişlerdir. Ancak bugün, pek çok kronikleşmiş sorunun dahi, sistem içi çözüm arayışı ve görece özgürlük açılımıyla çözülmeye çalışıldığı bu değişim sürecinde ve üstelik artık bu sefer çok daha açık ve dışarıya yansıyan daha net bir haramın işlenmesi, batılın propagandası yapılmaktayken, ayrıca medyada olay bu kadar tartılıyorken, hiç değilse bütün bunlar duyarlılıkları daha çok harekete geçirmeli değil miydi?
Haklı olarak Mescid-i Aksa için güzel bir duyarlılıkla meydanlara çıkan Müslümanlar, neden ideolojik işgal altındaki camilere sessiz sedasız namaz kılmaya giderek, Kemalizm dininin sloganlarının asılı olduğu camilerde, hiçbir şey yokmuş gibi zillet içinde bir suskunluk sergiliyorlar? Doğru, Mescid-i Aksa Siyonist terör devletinin işgali altında, ama Mescid-i Aksa’nın tepesinde tağutun ilkeleri, başka dinin kutsalları asılı değil. “Ne mutlu Arab’ım Diyene” “ülkemize hâkim olan orduya şükran borçluyuz” sözleri asılı değil. Mescid-i Aksa’nın imamı Siyonist devletin belirlediği vaaz ve hutbeleri gündem yapmak zorunda bırakılmıyor. Dışarıdan yapılan zalim kuşatma ve kontrole rağmen mescid içinde sadece Allah’ın ismini yüceltiyor, sadece Allah’a ibadet ve kulluk ediyorlar. Orada Tağuti ideolojilerin, seküler ulusalcılıkların propagandası yapılmıyor, sadece ümmet bilinci ve vahyin mesajı anlatılıyor insanlara.
Şimdi soruyoruz, kendi camilerimizdeki ideolojik işgali kanıksayarak, Allah’tan gayrısının isimlerinin ve tevhid dini dışındaki din ve ideolojilerin ilkelerinin yüceltildiği camileri doldurarak, bu duruma rıza göstererek namaz kılanlar mı daha özgürdürler? Yoksa destek için meydanları doldurarak kendileri için özgürlük talep ettiğimiz Mescid-i Aksa’daki direnişçi Müslümanlar mı daha özgürdürler? Evet dürüstçe cevap verelim, Askeri işgal altında oldukları halde, camilerinde Allah’ın isminden başka isimlerin yüceltilmesine, tevhid dininden başka dinlerin hâkimiyetine müsaade etmeyen Mescid-i Aksa’daki Müslümanlar mı daha özgürdür, yoksa ideolojik işgal altındaki Sultanahmet, Süleymaniye, Eyüp Sultan Camilerinde sessiz bir biçimde namaz kılanlar mı?”
Aslında cevabı açık sorular bunlar. O halde bir yandan Mescid-i Aksa’nın her boyutuyla işgalden kurtarılıp tam anlamıyla özgür olması için mücadele ederken, bir yandan da kendi tepemizdeki ideolojik kuşatma ve işgali de fark edip, bu yerli işgale karşı da tevhid, adalet ve özgürlük mücadelesi vermeyi ihmal etmemeliyiz. Bilmeliyiz ki, bizim camilerimizdeki ideolojik işgal ile Mescid-i Aksa’daki askeri işgal arasında kopmaz bir bağ ve dayanışma vardır. Her iki taraftaki işgalciler stratejik ortaktırlar. O halde, ancak vahiyle ümmetin yeniden inşa edilmesi ve Kur’an’a topluca sarılarak izzete kavuşması halinde, inşallah bütün İslam coğrafyasındaki ve camilerdeki ideolojik ve askeri işgaller ile zihinlerdeki işgaller hep birlikte kalkacaktır. Bilmeliyiz ki, hepimiz bu hedefe kilitlenmeden, dıştaki zalimlere karşı kolayca meydanları doldururken, yerli ideolojik işgalcilere karşı suskun ve edilgen bir konumda bulunmaktan kurtulmadan, ne biz ne de Mescid-i Aksa özgürleşebilir.
“Dinimizi Diyanetten, canımızı siyasileşen ideolojik ordudan, hukukumuzu ideolojik yargıdan, çocuklarımızı ideolojik militarist “öğütüm” mekanizmasından nasıl koruyacağız?”
Bir süredir gündeme getirmeye çalıştığımız, Diyanet, Genelkurmay, Yargı ve İdeolojik öğütüm kaynaklı olarak İslami kimliğimize, haklarımıza, canımıza, Ceylanlarımıza, özgürlüklerimize yönelik baskı, yasak, tahrifat, tahribat ve güvenlik sorunlarını bir daha hatırlatarak soruyoruz: “Dinimizi Diyanetten, dinimizi ve canımızı siyasileşen ideolojik ordudan, hukukumuzu ideolojik yargıdan, çocuklarımızı ideolojik militarist “öğütüm” mekanizmasından nasıl koruyacağız?”
Bunu sağlamak için, bir yandan tevhidi davet ve eğitimi yaygınlaştırarak, ümmeti Kur’an’ın belirleyiciliği ve Resulün sünneti istikametindeki sahih din anlayışıyla yeniden inşa sürecini ısrarla, azimle ve tavizsiz bir mücadeleyle sürdüreceğiz. Diğer yandan da, Diyanet, güvenlik, yargı ve eğitim kurumları başta olmak üzere, devletin bütün kurumlarının ideolojik dayatmalarına, militarist ulusalcı baskı, yasak ve insan hakları ihlallerine karşı itiraz edip, şiddete başvurmadan hesap soracağız. Haksızlıklarını, hukuksuzluklarını, keyfiliklerini, zulümlerini ifşa edip, halkın duyarlılıklarını ve muhalefet bilincini yükseltip yaygınlaştırmaya, bu bağlamdaki adil şahidler olma sorumluluğumuzu, adalet ve özgürlük mücadelemizi sonuna kadar sürdürmeye çalışacağız..
Egemenlerin bu baskı, yasak, insan hakları ihlallerini, keyfiliklerini, ideolojik dayatmalarını ancak böyle çok boyutlu bir tevhid, adalet ve özgürlük mücadelesiyle geriletebiliriz. Ancak tevhidi toplumsal dönüşüm ve bilinçlenmeye vesile olarak, vahyin şahidliğini yaparak ve adalet-özgürlük yolunda kitlesel tepkileri organize ederek, hak-hukuk bilmeyenlere hukuki hadlerini bildirip, insani erdemlere ve insanlık onuruna saygıya zorlayabiliriz. Bu bağlamdaki tevhid, adalet ve özgürlük mücadelesini ilkeli, istikrarlı bir biçimde sürdürebilirsek, sadece dışarıdaki askeri işgal ve zulümlere değil, onların işbirlikçisi, stratejik ortağı konumunda olanların yerli ideolojik işgal ve zulümlerine karşı da ilkeli bir mücadele verebilirsek ve böylece Allah’ın vaat ettiği yardımı üzerimize çekebilirsek, işte ancak o zaman ümmeti zilletten, Mescid-i Aksa’yı ve bütün İslam coğrafyasını işgalden kurtaracak onurlu günlere ulaşabiliriz.
http://www.timeturk.com/Mehmet-Pamaktan-Diyanete-tavsiye_94813-haberi.html
http://www.timeturk.com/Pamaktan-Diyanete-tebliğ_94428-haberi.html
http://www.timeturk.com/Pamaktan-öğütüm-yılında-mücadele-çağrısı_92829-haberi.html
/
Tevhid mücadelesinden dolayı Mehmet PAMAK’ı tebrik ediyorum.
/
TEVHİD MÜCADELESİ DEMEK, ÜMMET MÜCADELESİ BİRLİK MÜCADELESİDİR.
/
ANADOLU KURTULMADAN İŞGALDEN, MESCİD-İ AKSA KURTULAMAZ. (ÇOK ZOR VEYA KURTULUR BAŞKA TOPLULUKLAR VESİLE OLUR).
/
Selam Sevgi Saygı ve Muhabbetle
BeğenBeğen
DİL OLİMPİYATLARINA VE CEMAATİN OKUL SİSTEMİNE ELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM
1*Dil; Allah’ın (cc) emanetidir. Herkesin emanetine (DİLİNE) saygı hakka saygıdır. Hakka saygı ise herkesin emanetine saygıdır.
2*Bu emanet toplumların her birine değişik söz ve şekillerde tecelli etmiştir. Örneğin; Allah (CC) Türklere Japonca yazı şekillerini ve başka bir topluluğun dilini verebilirdi.mesela Arapça yazıp konuşabilirdik. Söz ve Yazı şekilleri belli olduktan sonra araç olarak konuşup yazıp çağındaki İslamı yaşadıktan sonra geliştirmeyi amaç edinmenin şeriatı yaşamaya ne kadar faydası olur. Yabancı bir yerde sen Türkçenin ancak kabasını öğretirsin yurt içindeki okullarda niye aynı amacı edinmiyor Türkçe kelime dağarcığı geliştirilmesi için uğraşılmıyor. Neden doğru düzgün edebiyatçı yazar çıkmıyor.
3*Dil öğretildiği öne sürülen okullarda Kur’an açısından bazı kelimeler öğretilirken yaşamlaştırılırken Kurandaki anlamlarının yaşanması açısından özen gösteriliyormu? Şahitlik şehitlik cihad, tagut, mümin, kâfir, münafık konuları, müslümana düşman olanın Allah’a düşman olduğu, Faiz yiyenin Allah ve resülüne savaş açmış gibi olduğu, hicret, konuları Allah’ı üçlemenin şirkliği nasıl anlatılıyor, şahitli nasıl yapılıyor. ?
4*Türkçe’nin Pantürkizm ile bir ilgisi veya bununla ilgili bir milliyetçilik hissiyatı doğuruyormu?
5*Peki, Memleketimizde Türkiye halkı Anglosaksonlaştırılıyorken memleket okullarında İngilizce, Fransızca, Almanca vs dershanelerde çince öğretilirken, caddeler yabancılaşmışken, işyerleri yabancı isimlerle açılırken ve aldıkları ve sattıkları mal yabancılaşmışken, kanunlar yabancılaşmışken, yurt dışındaki öğrencilere Türkçe öğretilerek mi kendi ülkenizin sorunları çözülecek ?
6* Arapçayı konuşan o kadar çok memleket ve yönetici ve din adamı ve kanaat önderleri varken Allah’a kulluk yönünden Kur’an ı anlayıp çözmek adına direkt olarak Kur’anca okumayı öğrenmek ya da öğretmek adına ne yapılıyor bu okullarda ? Dil çalışmanızda Kur’an’ın tevhidine katkısı için -yurtdışında değil- yurtiçinde bir çalışmanız varmı, olimpiyat düzenleyerek değil, ciddi bir çalışma varmı? Bunlar okullarda öğretiliyormu?
Herkes İslamı kendi ana dilinde konuştuğu dil ile değil- çokgüzel konuşan kafir gazetede yazarları varken- Kur’ana verdiği anlam kadar yaşaya biliyor.
Arapça konuşan okuyan bilen Kur’an okuyan o kadar çok Arap varken bunlar dünyayı değiştirip kafirle işbirliğinden kurtulabiliyorlar mı? Arapça konuşulan yerlerde bile Kur’an dili olduğu halde başaramıyorlarken siz Türkçeleştirip birde öyle deneyelim mi diyorsunuz?
7* Farz edelim ki İsrailliler İbranice değilde Arapça konuşuyor, aynı dili konuştukları Filistinlileri yurtlarından çıkarmaktan vaz geçecekler mi ? Peygamberleri öldürmekten vaz geçtikleri gibi… Veya aynı dili konuşan bir çok ülke birbiri ile savaşırken bu savaşları aynı dili konuşmak engelleyecek mi ?
Tarihte toplumu ile aynı dili konuşan birçok peygamber gelmiştir ve insanlar onları dinlememişlerdir, kovmuşlardır, öldürmüşlerdir. Allah (CC) her topluma kendi dilini konuşan peygamber gönderdiğinden bahsediyor yani onlara “aynı dili konuşalım” diye değil “tevhidi çizgide yaşayalım” diye…
Elbette ki aynı dili konuşmanın dinin yaygınlaşması ve iletişim açısından birçok faydası vardır. Ancak din açısından dolambaçlı yoldur.Burdada bu anlatılıyor.
Dil ile ilgili ayette ise dinin yaygınlaşmasının kolaylaştırılması anlatılmaktadır. Ancak aynı dili konuşmak gibi bir tek çalışma islamda imani bütünlüğü sağlaması açısından savunulacak bir konu olarak ele alınmamıştır. (Bknz. şeytan örneği, Hz. Nuh’un Oğlu ve eşi, Hz Lut’un eşi, Hz. İbrahim ve babasının örneği)
Okul açmaya bile gerek yok her ülkeden 200-300 kişi alacaksın ABD nin yaptığı gibi kendi dinini İslamı çok güzel bir şekilde öğreteceksin ve ülkesine yollayıp bir bina tahsis edeceksin bir mescid tahsis edeceksin destekleyeceksin hem senin ülkeni hem senin dinini savunacak. Mescidden Müslüman olanlar zaten diğer ilimleri her yerden alırlar. Sende burada gerçekten İslam için mücadeleye yöneleceksin.
8*Dilin tarihsel gelişimi, toplumun yaşayışıyla ilgili olup, bu gelişmenin hedefinin Kur’anı anlamlandırırken, anlamda daraltma yapmadan kullanılmasını sağlamak olması gerekirken, ‘Olimpiyat’ adı altında şarkı, şiir, kompozisyon vs. yarışmaları düzenlenmesi bir daraltma değil midir ? Akla milliyetçiliği getirmiyor mu? yarışma moduna girmeyi getirmiyor mu?
9*Farz edelim ki, Ruslar da okullar açmaya başladı ve bu sene 30 ülkede 50 tane okul açtı ve bu 30 ülkeden öğrencileri getirerek ‘Rusça Olimpiyatlar’ı düzenledi. Her sene açılan okul sayısı % 10-20 oranında arttı. Başka ülkeler de bunu kendi dillerinde, kendi çaplarında yaptılar. Herkes kendisinin hak yolunda olduğunu sanıyor ya ! Kendi dilini ve dinini barış dili, barış dini zannediyor ya…. Bu durumda ne olacak, barış olacak mı?
10*Allah’ın ipine sarılmak dışında yapılan, tevhid dışında ortaya konan amelleri elbette başkaları da yapar, isteyen yapar istemeyen yapmaz, zaten buna da kimse engel olmaz ama tevhid konusunda ortaya konacak amelleri herkes gerçekleştiremez. Kafirler bunu engeller, yaptırmazlar.
Yani çoğunluğun amacını yönünü bilmeden tasvip ettiği bu dil eğitimi amacının içersinde olmak kafirlerin izin verdiği kadar yapmak Firavun izin vermesi gibi çok çok övünülecek dünyayı değiştirecek bir şey olmadığının kanıtı değimli?
*Konu ile alakalı değil ama aklınızda kalsın; Türkiye-Yunanistan maç yapmış olsun ve Yunanistan bu maçı kazansın. Yunanlılar seviniyor, içkiyle, öpüşmeyle, meydanlarda çuf çuf dansı yaparak, sarılarak, sevişerek, kusarak… Ya da maçı Türkiye kazansın. Türkler seviniyor içkiyle, öpüşmeyle, çuf çuf dansı yaparak, kusarak… Bizim Hıristiyanlardan ne farkımız var ? Müslüman’ın her yarışta farklı olması İslami olması gerekmiyor mu ? Okul açmada eğitimde vs..
Sırf kazanmak mı, çoğalmak mı amaç ?
11*Farz edelim ki, 10 veya 100 yıl sonra dünyada ticaret, iletişim, eğitim, hukuk vs dili Türkçe oldu.
Bu gelişme;
– Oligarşik düzeni etkileyecek mi ?
– Masonik düzeni etkileyecek mi ?
– Beşeri düzen ve sistemleri etkileyecek mi ?
Kuranda sünnette size etki edecek diye haber mi geldi bir ayet mi indi?
Eğer etkilemeyecek ise, bu sadece bir oyalamaca ise ne anlamı var dünyanın ya da kainatın Türkçe konuşmasının ? Üstelik Arapça bile Kur’an’da olimpiyat düzenlenecek kadar ön plana çıkarılmamışken…
12*Ayrıca ne “Türkçe olimpiyatlarındaki dünya çocuklarından herhangi bir tanesinin”, ne de “babalarının” ne de “öğretmenlerinin diliyle yukarıdaki düzenleri değiştireceğiz” diyen bir tane insan yok iken, sadece Fizik, kimya ve matematik yasalarını öğretmenin ne faydası olur ? Bu konuda ABD, Japonya bizlerden kat kat önde bir örnek teşkil ederken…
13*Bu dil olimpiyatı “ sadece bir dil için yapılan yarıştır, neticede imanen ve amelen elde ettiğimiz kazanç nedir, kimler, hangi gruplar bu işten daha çok kazanç elde etmiştir ? Pantürkizm mi , Turancılık mı, Arapça düşmanları mı, Türkçülük mü, MHP liler mi yarışanlar mı cemaat mı, yarışanlar mı, cemaatler mi, küresel sistem mi ?… Hangisi daha kazançlı çıkmıştır ?
Bu dil olimpiyatlarına TİKA nın harcadığı para ile belki bir alim yetiştirilecek bir ülkeyi kurtaracak,
Bu dil olimpiyatlarına TİKA nın harcadığı para ile belki bir şehir şebekesi düzeltilecek orda sağlıklı insanlar yetişecek din için çabalayacak,
Bu dil olimpiyatlarına TİKA nın harcadığı para ile belki tevhide yönelecek bir çok insan için fırsatlar
verilecek
Bu dil olimpiyatlarına TİKA nın harcadığı para ile belki filistinde / Hamas Abbas barıştırılacak milliyetçilik bertaraf edilecek,
…..
14*İslamda amacımız Allah’a kulluk iken, dil öğretmenin Allah’a kulluk ile ne alakası var ? Öyleyse “İngilizler ve Çinliler daha çok hizmet ediyor” dememiz gerekmez mi ? Bunu bile bile neden bu kadar çok şamata çıkarılıyor, konunun aslı anlatılmıyor ? veya Türkçe öğreterek İranlılardan daha çok mu hizmet etmiş olacağız.
15*Çoğunluk dili olmak gibi bir amaç, geriye kalanları dışlamak veya küçümsemek gibi bir anlayışı beraberinde getirerek Kürtleri İslam davamızda gücendirmek olmaz mı?
İçinizdeki Kürt öğretmenleri kendi dillerini memleketlerinde konuşamazken, – fanatik Türkçüler türkçeciler tarafından – yeni yeni izin veriliyorken konuşurlarken çoğunluk dili olma amacınız onları gücendirmez mi?
ve peygamberlerin ve onlara inananların marjinal kalmasına zıt, çoğunluğu övücü, kötü amel değil midir ? (“marjinal kalalım” demiyorum ama doğru yolda isen marjinallik Allah rızasıdır, örnek peygamberler)
16*Sadece Dil öğretimi ve kevni yasaların öğretimi ile beşeri sistemin islam yaşam tarzına yaptığı baskıların ortadan kalkması söz konusu mudur ? Yoksa bu, milletlerin Kur’anca öğrenmemesi ve ilahi kelamı daha etraflıca anlamaması için milli dilini ön plana çıkarıp, beşeri sistemi yaşatmak için bir araç olarak veya dini Protestanlaştırmak için ya da siyonizme hizmet için olmasın ?
Türkçe öğretilirken muhtemelen türkiyeyi kimin kurtardığı Atatürkün ilke ve inkılaplarıda öğretiliyordur işte hizmet, taguta nasıl asker olursun.
Yani tekrar söylüyorum toplulukların dillerinin Kur’an’ın anlaşılması ve İslam’ın yaşanması için geliştirilmesi gerekirken, okullarda ister istemez öğretilen beşeri ilke ve inkılaplar devrimler kominiz kapitalizm faşizm gibi ideolojiler başka ülkeleri yönetecek tagutları ve bugün içinde bulunduğumuz rezilliğin çoğaltmasına yaramaz mı ? Tagutizme daha çabuk uyum sağlama, öğrenme, alışma zemini sağlamaz mı ?
17*O kadar çok İngilizce bilen Türk var ki, dil bilenler bile Avrupa birliğine giremiyor ve o kadar çok Türkçe konuşan insan ve bölge var ki, ne hikmetse halen Filistin’ den Siyonistleri çıkartamadık, daha nekadar Türkçe bilen insan lazım Siyonistleri çıkartmak için; yoksa böyle bir amacımız yok mu, yoksa aynı dili konuşmuyoruz diye böyle bir kardeşliğe sıcak bakmıyor muyuz ? Arapça konuşanlara mı bıraktık?
18*İnsanların ayrımı ve adalet dağıtımı dil ile mi olacak veya aynı dili konuşsalar da insanlar eşit midir Allah katında ? İmanın anlamı, önemi ne olacak ? Mümin, kâfir, münafık ayrımı ne olacak, neden İslam’dan başka birliktelikleri, istemimiz dışında kazandığımız özellikleri ısrarla ön plana çıkarıyoruz ? Türkçe konuştun mu Müslüman mümin mi olunuyor?
19*Dil için Olimpiyat düzenlemek, dili aşırı derecede gündeme getirmek ve dil yüzünden işlenen suçlar ve suçlamalara ortak olmak, Diyarbakır ceza evinde bir kasetten bir Kürtçe parça dinledi diye hapse atmalara, işkencelere ortak olmak değil midir bir anlamda ?
20*“Dil birliği din birliğini değil, din birliği dil birliğini sağlıyor” Aynı dili konuşan değil aynı duyguları aynı dini yaşayan anlaşır ? Okul çağı bitinceye kadar aynı mekandasınız, hayatın sonuna kadar aynı mekanda değilsiniz aynı duygular demek aynı din demektir ve siz anlatmadıysanız sorumlusunuz.
21*Kurtuluş savaşında dost ve düşman tanımlarımız dil birliği konseptine göre miydi yoksa din birliği konseptine göre miydi ? Şimdi niye ayrıldık?
22*Tanışıklık, dostluk ırkçılık gibi “dile indirgenmiş” –git gide küçültüyoruz- din çerçevesinde dostluk, kardeşlik ise ikinci planda bırakılmıştır.
23*Allah (CC) niye Türkçeye bağlı kalmadın diye sorar mı size ? İmanın Türkçe konuşanları çoğaltmak gibi bir şartı mı var ?
24*Fransızlar Cezayir’i sömürmek, kültür ihraç etmek, Hıristiyanlaştırmak, Fransızca öğretmek için milyonlarca insanı öldürmediler mi ? Afrikanın birçok ülkesinde batılılar böyle yapmadılar mı? Türkçe de sonuçta bir dildir, kültürdür; din değildir din için araç olabilir, O araçda Müslümanlığı iyi bilen için, yaşayan için, gerçekleri anlatan için olur.
Dil için öncelik tanımak neticesinde gelecekte milliyetçi bireylerin Fransızların yaptığını yapmayacağını garanti edebilir miyiz ? Tarihte tekerrürden ibaretken. Daha dün Diyarbakır ceza evleri ve istiklal mahkemelerini düşünün. Mahyaları düşünün.
Veya başka bir dilin üstünlüğünü savunan birilerine ilham vererek birilerinin soykırım yapmayacağını garanti edebilir miyiz ? Ya da bu ayrımcılıkla “Araplar bizi arkamızdan vurdular” mavalını bu açıdan engelleye bilir miyiz? Bir yandan kazıyor, bir yandan dolduruyorsunuz.?
25*Dünya genelinde konuşulan İngilizce ile İngilizce eğitim veren onca okula ve yaygın hale gelen iletişim, ticaret diline rağmen dünya sorunları çözülemediği halde- Türkçenin 1. dil olmasıyla yani Türkçenin gelişmesiyle muhtemelen gelişmiş bir ekonomi ve teknolojiye de sahip olacağız ve şu anki İngilizlerden, Birleşik Arap Emirliklerinden Kuveyt’ten veya Katolik bir hristiyan ülkesinden farkımız olmayacak- Türkçenin veya Türklerin dünya problemlerini çözmesi mümkün mü ?
26*Dünyada amaç dil birliği ise bu birlik de kısmen İngilizce ile sağlanmışken, ne diye Türkçe birliği için uğraşıyoruz ? O zaman bu iş ideolojiye sapmıyor mu?
Hayırlı olan Müslüman bir ülkenin dil birliği ise “Farslar Farsça birliği, Malezyalılar Malayca, Endonezyalılar Bahasaca birliği sağlayalım” dediklerinde ne olacak ? Bizde olimpiyat düzenleyelim dediklerinde ne olacak. Ümmetleşme ve tevhit mümkün olur mu? (Olmaz). Ümmet boşu boşuna zaman kaybetmiş olmaz mı ? Bu olimpiyat mantığı tevhidi ümmetleşmeyi yavaşlatan bir ideolojiye dönüşmez mi ?
27*Kur’an ve sünnette denemez miydi ki, “Türkler Türkçe öğretsin ve dinlerini öyle yaygınlaştırsınlar, Endenozyalılar kendi dillerini öğreterek dini yaygınlaştırsınlar, Malezyalılar Malayca öğreterek yaygınlaştırsınlar” diye. Kur’an’da ve sünnette böyle bir işaret olması gerekmez miydi ? Araplar, Farslara ve Türklere Bizanslılara, Hintlilere, İngilizlere kendi dillerini Arapçalaştırarak mı din öğretti ? Hayır ! Çünkü mesele dil meselesi değildir. Evet deseniz bile bunu Türklerin Türkçe öğreterek yapması doğru olurmu?
28*’Önden giden atlılar’ şiirini biz yanlış mı anladık ? Önden giden atlılar Arapça mı öğrettiler ? (Hayır).
Önden giden atlılar Türkçe öğrettiler (yok böyle bir amaç) Türklerin ana dili Arapça mı oldu ? (yine de Arapça öğretilseydi Kur’an yazı dili olduğu için haklılık payı olurdu ama amaç Kur’ancayı öğretmek ve yaşamaktır, Arapça öğretmek değil) kelimeyi tevhidi anlamaktır
29*Ayrıca bu Türkçe olimpiyatları, bilinçaltında Arapçaya karşı bir duruş değil mi ? Yoksa bu düzen sizi niye desteklesin ki ?
Sahi Türkçe öncellenerek Arapçayı kullanan Filistinlilerin acılarını anlayamayarak, Türkçe konuşanların derdiyle mi dertleneceğiz ? Yüzümüzü zaten batıya dönmüşüz, “Arapçayı öğrenme öğretme ama İngilizceyi öğren öğret ki, yabancıların ingilizlerin feryad-ı figanına ortak ol” Türkçeyi öğrekti sade ırak Türkmenleri aklına gelsin düsturunu mu şiar edineceğiz artık ? Kurtuluş savaşını beraber verdiğimiz Kürtleri dışladığımız unuttuğumuz gibi gibi, vay be ne hizmet !!! Kuzey ırakta kürt düşmanlığı nasıl olsa Türkçede bilmiyorlar vur baltayı kim tutar..
30*Demek ki, dil bir ölçü değil. Çünkü İsrail’in konuştuğu İbranice DÜNYADA 7 MİLYAR İNSAN İÇİNDE EN AZ KONUŞULAN DİL (15 MİLYON KİŞİ) olmasına rağmen, onların İslam’a karşı oluşturduğu mevcut yaşam tarzı dünyaya hâkimse demek ki, dil için bu kadar uğraşmaya gerek yok. HER HALDE İBRANİCE KONUŞARAK BOZMADILAR DÜNYAYI. BENİM YANIMA ÖMRÜM BOYUNCA İBRANİCE KONUŞAN DAHA BİR TANE KAFİR GELMEDİ.
Dil için uğraşılan gaye, dünyaya yaşam tarzının dili kullanarak hâkim olması ise abesle iştigal ediyorsunuz (hiç gerek yok bakınız İsrail) demektir.
Eğer bu gaye yaşam tarzının dünyaya hakim olması için değilse art niyetlisiniz demektir. Müslümanları oyalıyorsunuz kafirlik ediyorsunuz demektir.
31*Bakın maksat istatistik ise “yılda 10 bin veya 100 bin kişiye Türkçe öğrettik” demekse, ben size söyleyeyim; Çinin nüfusu yılda 16 milyon artıyor yani yılda 16 milyon insan Çince öğreniyor. Hindistan’ın nüfus artışı yıllık 50-60 milyon arasında, yakında Çin’i de geçecek, yani yılda 50 milyon insan Hintçe öğreniyor. Müslüman ülkelerde de nüfus artışı bayağı yüksek, onlarda kendi dillerini yaymış oluyorlar bu nüfus ile otomatikman sağlanıyor.
Başka bir örnek vermek gerekir ise, yine amaç istatistikse, ABD yılda 50.000 nitelikli göçmen alıyor ve çat pat da olsa bu insanlar için İngilizce bilmek zorunlu – öğret öğret ABD kapsın- yani bu işler dil meselesi değil, sistem meselesi, din meselesi;adaleti tevhidi sağla kimse ABD ye gitmesin yani bu işler dil meselesi değil. Tevhid ve adalet meselesi vahiy meselesi.
32*Kur’an ve Sünnet’e uymadıktan sonra tevhid ve adalet sağlanmadıktan sonra 7 milyar insan dil olimpiyatlarını veya okullarda yanlış bakış açısıyla eğitim verilmesini Türkçe öğretilmesini beğense ne olur ki ? (Hiçbir şey) Oralarda da vardır bir yök, öss öys,sbs faiz, rüşvet vs boşa gitti hizmet.
33*Öncelik Allah’ın hakkıdır, şirk koşmamaktır.
Selam, Sevgi Saygı ve Muhabbetle…
BeğenBeğen
http://www.ozgurder.org/v2/news_detail.php?id=979
Bu linkte Özgür-Der den Kenan Alpay kardeşimizin -kendisi öğretmendir- Allah’a şirk koşulmaması, geleceğimizin,gençliğimiz başkalarına kul olmaması, başkalarını ilah edinmemesi, fitnenin kalması noktasında verdiği büyük mücadeleye fiilen bedenen yazılarla her türlü destek olmanızı istirham edeceğim.
Özgür-Der in bir çok yerde şubesi var, ne yapa biliriz diye görüşebilirsiniz,
Şu sıralarda “andımız kaldırılsın” diye internette kampanyalar var katılabilirsiniz
Bazen gümdemleştiği için -Anadolu Kartalı tatbikatına İsrail uçaklarının katılmamasının sağlanması gibi- heryerde her şekilde destek olmalıyız. (Bundada bizlerin katkısı çok büyük, fısıltı gazetesinin etkisi de çok büyük; Erdoğan Halkımızdan gelen talep üzerine böyle yapıldı dedi, biliyorsunuz Gazze bombalanması sırasında özellikle ankara ve türkiyedeki mitinglerde israil ve yandaşları etkin bir şekilde protesto edilmişti buda İsrailin savaşı durdurmasının sebebleri arasındaydı)
Bu yeni mazlum filistinlilerin, mazlum ıraklıların olmaması için çok çok önemli bir konu. Yoksa nasıl yaşarsak öyle yönetiliriz.
BU KONU GERÇEKTEN ÇOK ÖNEMLİ, KENAN ALPAY’A DESTEK OLALIM.
http://haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=12646
Selam, saygı sevgi ve muhabbetle.
BeğenBeğen
25 Ekim Pazar günü İlkavda konferans olduğunu yazacaktım buraya unuttum.
“Emperyal Projeler İstikametinde Türkiyede Değişim ve Müslümanlar”
Konulu konferansa gittim, konferans çok çok çok … güzeldi, isterim ki bu konferansı herkes izlesin, dinlesin
Bu yüzden rica ettim konferans CD sini İlkav’ın sitesine konulsun diye, koyarız dediler. Koymazlarsa bir zahmet arayın koymalarını isteyin veya CD sini isteyin.
http://www.ilkav.org/
Konferansda Mustafa Akyol’dan da bahsedildi…
Liberallerden, aydınlardan, partilerden, sistemlerden, yoldan, yol arkadaşından da bahsedildi…
İzleyin görün…
Bu arada Denge Radyoda 92.1 veya internetten
salı günleri saat 20;00 ile 22:00 arası geçmiş konferanslar dinlenile bilir.
http://canliyayin.org/yayin.php?grup=wma+wmv+asf+mp3+movie+video+stream+broadcastind+flv+encoders&id=171
Selam Sevgi Saygı ve Muhabbetle…
BeğenBeğen
12. MÜCAHİTLERE YARDIM, LEVAZIM V.S. İLE DESTEKLEME, ONLARI YEDİRME, ONLARA HİZMET ETME, ONLARI YÜREKLENDİME VE ONLARLA VEDALAŞMANIN FAZİLETİ
412- İmam Ahmed, İbni Ebi Şeybe, Hakim ve başkaları Abdullah b. Muhammed b. Ukayl tarikiyle Abdullah b. Sehl b. Hanif’ten rivayet etmişler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
“Kim Allah yolunda bir mücahide, zorluk anında bir gaziye, yahut köleleğinde bir mükatibe (efendisiyle hür riyetinin bedelini ödemek kaydıyla anlaşma yapan köledir.) yardım ederse, O’nun gölgesinin dışında gölgenin olmadığı günde Allah onu gölgelendirir.”
413- Ebu Said el-Hudri’den rivayet edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) söyle buyurmuş:
“Kim bir gaziyi işitir de ihtiyaçlarından bazısında ona yardım etmek için, veya bir müddet onu yüreklendirmek için yahut ona selam vermek için ona (doğru) kalkarsa, o anasından doğduğu gün gibi günahlarından çıkmış (temizlenmiş) olarak kalkar ve o kıyamet gününde şehitlerle beraber onun arkadaşı/refiki olur. Kim (savaşan) bir gaziyi mükemmel bir biçimde teçhiz ederse, ölünceye kadar onun ecri kadar ona ecir olur. Kim Allah’ın isminin anılacağı bir mescit yaparsa, Allah on cennette bir ev yapar. “Bunu Şifa’us-Sudur’da zikretmiştir.
414- İbni Asakir Amr b. Zurare’den… oda İbni Ab bas’tan rivayet etmiş. O şöyle der:
“Kim Allah yolunda bir atı(ın teçhizini) omuzuna alır ve bunu sürdürürse, bu at olduğu müddetçe canı ve malıyla Allah yolunda çıkan kişinin ecri gibi ona da ecir yazılır. Kim Allah yolunda bir kılıç verirse, kıyamet günü yaratıkların başında bu kılıç uzun bir dille gelerek şöyle der:”Dikkat edin! Ben filanın oğlu filanın kılıcıyım. Ben kıyamete kadar onun için cihad ettim. Kim de Allah yolunda bir elbise verirse, Allah ona her gün bir dünva rengini alan cennet elbisesinden bir elbise verir.”
415- Şifa’us-Sudur’da Kab’ul-Ahbar’dan nakledilmiştir. O şöyle demiş:”İyilik; (maruf)tan hiçbir şeyi hakir (küçük) görmeyin. Şu gerçek ki bir adam Allah yolunda borç olarak verdiği bir iğne ile, Allah yolunda yardımda bulunduğu sepetle bir kadın ve yine Beyt’il-Makdıs’in yapımında kullanılmak üzere yardımda bulunduğu balyozla bir kadın cennete girdi.”
416- Yahya b. Amrb. Seleme’den o da babasından o da İbni Mesud’dan rivayet etmiş. O şöyle demiş:
“Allah yolunda bir kamçıyla yardımda bulunmam (kamçıyla yararlandırmam) bana hac üstüne hac yapmaktan daha sevimlidir. İbni Mübarek ve İbni Ebi Şeybe rivayet etmiş.
417- Taberani’de rivayet etmiş. Ancak o şöyle der: “Abdullah şöyle diyordu:
“Allah yolunda bir kamçı hazırlaman bana hac ardından başka bir hac yapmaktan daha sevimlidir.
418- Ömer b. Hattab’dan rivayet edilmiş. Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
“Kim (savaşan) bir gazinin başını gölgelendirirse Allah kıyamet gününde onu gölgelendirir. Kim Allah yolunda bir gaziyi teçhiz ederse, ölünceye veya dönünceye kadar onun ecri kadar ona da ecir var. Kim Allah için, Allah’ın adının zikredileceği bir mescit yaparsa, Allah onun için cennette bir köşk/ev bina eder. Bunu İbni Ebi Şeybe, İbni Mace, İbni Hibban, Beyhaki ve onun şeyhi Hakim rivayet etmiş ve (Hakim) “isnadı sahihtir” demiş.
419- İbni Münzir el-Evsat’ta Rasulullah’ın (s.a.v.) şu hadisini rivayet eder.
“Kim bir gazinin başını gölgelendirirse, o (gazi) dönünceye veya ölünceye kadar onun ecri kadar ona da ecir vardır.”
420- Ebu Umame’den rivayet edilmiş. Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
“Sadakaların en hayırlısı, Allah yolunda kıl çadırı vererek mücahidi gölgelendirmek, Allah yolunda (mücahidin hizmetine) bir hizmetçi vermek ve yine Allah yolunda bir aygır vermektir.”Tirmizi rivayet etmiş ve “Hadis hasen ve sahihtir” der. Hadisin anlamı şudur:
“Kim bir mücahidi çadırla gölgelendirir, karşılıksız ona bir hizmetçi verirse veya aygır bir deve verirse işte bunlar en faziletli sadakalardır.
421- Cabir’den Rasülullah (s.a.v.) gaza etmek istedi ve şöyle buyurdu:
“Ey muhacir ve ensar topluluğu! Sizin kardeşlerinizden öyleleri vardırki onların ne malı ne de aşiretleri var. Sizden her biri onlardan bir iki tanesini yanına alsın. Bizim sizin develeriniz gibisinden başka da bineceğimiz devemiz yoktu. İki veya üç kişiyi yanıma aldım. Ebu Davud ve Hakim rivayet etmiş. Hakim ‘isnadı sahihtir” demiş.
422- Adiy b. Hatem’den rivayet edilmiş der ki:
“Ey Allah’ın Rasulu hangi sadaka daha hayırlıdır.” dedim. Rasulullah (s.a.v.):
“Allah yolunda kişinin arkadaşlarına hizmetidir.” Buyurdu.
“Ey Allah’ın Rasulu bundan sonra hangi sadaka daha hayırlıdır?” dedim. Rasulullah:
“Adamın Allah yolunda arkadaşlarını gölgelendirmek için yaptığı evdir.” Buyurdu.
“Bundan sonra hangi sadaka daha hayırlıdır?” dedim. Rasulullah (s.a.v.):
“Arkadaşını Allah yolunda taşıyacak bir atı ödünç vermektir.” buyurdu. Said b. Mansur Sunen’inde zikretmiştir.
423- Hakim’in lafzı şöyledir:
“Adiy b. Hatem’den rivayet edilmiş. O (Rasulullah’a (s.a.v.):
“Hangi sadaka daha efdaldır” sormuş. Rasulullah (s.a.v.):
“Allah yolunda bir kulun hizmeti, çadırla gölgelendirme veya Allah yolunda aygırı vermedir.” buyurdu.Hakim isnadı sahihtir der.
424- Süleyman b. Ömer’den ona şunun ulaştığı nakledilmiştir.:
“Üç şey vardır ki, onlardaki ecri hiç kimse bilmez Allah yolunda hizmet eden, Allah yolunda (gazileri) gölge lendiren ve atını borçla veren kişi.
“Bunu Said b. Mansur bu şekilde sahih bir isnau’lie rivayet etmiş.
425- Şeddad b. Evs’den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
“Kim (savaşan) bir gaziye bir yemek takdim ederse, Allah onun için cennette bir sofra hazırlar. O sofradan cin ve insanlar doyar. Kim (savaşan) bir gaziye bir su verirse, ona Firdevs’te bir nehir verilir; eni doğu ile batı arası kadardır. İki yakasında hurilerden zevcelerin olduğu inciden kubbeler vardır. Kim (savaşan) bir gaziye bir nafaka veya en küçük bir iyilikle iyilik ederse, günahlarından anasından doğduğu gün gibi çıkar. Allahu Teala ona şöyle der:
“Beni veli edindiğin gibi sana müjdeler olsun. Veli (yardımcı, dost) olarak Allah yeter.
“Bunu Şifa’us-Sudur’da zikretmiş.
426- Aynı şekilde Selman’i Farisi’den zikretmiş Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
“Kim Allah yolunda on iki kişiye hizmet ederse anasının onu doğurduğu gün gibi günahlarından çıkar. Arkadaşlarından yediyüz sene önce cennete girer. Kim arkadaşlarına bir tulum su içirirse anasının ona doğurduğu gibi günahlarından çıkar. Kim Allah yolunda bir adamın susuzluğunu giderirse, kıyamet gününde o ve onun şefaatinden yetmişbin kişi Muhammed’in (s.a.v.) havuzuna gelirler.
“Rasulullah’ın (s.a.v.) ashabı sefere çıktıklarında, en faziletlisi hizmete koşardı. Bunu kaçırdığında ezana koşardı.
427- Muaz’dan zikretmiş:
“Allah yolunda dostlarıma (yoldaşlarıma) tabi olup çul/keçe/larını tamir etmem, bineklerine su vermem bana birinci hacdan sonraki on hacdan daha sevimlidir.”
429- Damra b. Habib ten Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
“Kavmin en fazla ecirlisi onlara hizmet edendir.
Said b. Mansur rivayet etmiş.
430- Abdullah b. Amr’dan. Şöyle der:
“Kim Allah yolunda arkadaşlarına hizmet ederse, onun o insanlardan her birinden ecirden bir kırat (Irak’lılara ve Mekke’lilere göre değişen bir ölçü. Müt.) kadar üstünlüğü var. İbni Mübarek İbni Lehia’dan (o da mevkuf olarak) rivayet etmiş.
431- Musa b. Uley b. Rebah, o da babasından:
“Rasulullah (s.a.v.) arkadaşına hizmet eden kişi gördüğünde ona dua ederdi. İbni Mübarek mürsel ve sahih bir isnad ile rivayet etmiş.
432- Ebu Kulabe’den “Rasulullah (s.a.v.) seferde ashabını birbirinin yol arkadaşı yapardı. Onlardan bir tanesinde ben de vardım. Onlar kendi aralarında bulunan bir adamı dövmeye başladılar. Ve:
“Ey Allah’ın Rasulu! Onun benzerini görmedik. Konakladığımızda namaz kılar, yolculuğa başladığımızda (Kur’an) okur ve devamlı oruç tutar(dı).” dediler. Rasulullah (s.a.v.):
“Bu kime yeter?” Bizler:
“Bize (yeter)” dedik. Tekrar:
“Bu kime yeter” Biz yine:
“Bize (yeter)” deyince. Rasulullah (s.a.v.):
“Tekiniz ondan daha hayırlısınız” buyurdu. İbn’ul-Mübarek rivayet etmiş. Hadis mürsel ve isnadı da sahihtir.Hadiste geçen “içlerinde bulunan bir adamı medhettiler” cümlesindeki “yehref’u-yehrefune” Birini uzun uzadıya övmektir. Atasözünde “Tanımadan övme (tehref’u)”Harevi ise şöyle der:
El-Herefu (övme); tanımadan bir adamı övmektir. Eğer (övme) bilgi ve tanıma neticesindeyse bu “Haref” olmaz.
433- Ebu Hureyre’den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
“Allah yolunda (savaşan) gazilerin en hayırlısı onlara hizmet edendir. Sonra onları haber getirendir. Allah indinde özel bir yere sahip olan ise oruçlu olanıdır. Kim Allah yolunda arkadaşlarının susuzluğunu bir tulum su ile giderirse onlardan yetmiş yıl önce veya yetmiş derece ile cennete girer.
Taberani rivayet etmiş. Aynı tarikle İbni Asakir de rivayet etmiş ve “(Hadis) gariptir” demiş.
434- Sultan Nuruddin kitabında kendi isnadiyla Enes Malik’ten rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
“Kim mücahidlere bir gün hizmet ederse onun Allah indinde on bin senenin sevabı olur.”
435- Şifa’us-Sudur’da zikredilmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
“Kim Allah yolunda bir kavme hizmet ederse onlardan her birinin ecrinden ona kirat ecir var. Onların ecrinden de birşey eksilmez. Gazilerin en efdalı onlara hizmet eden ve bineklerini güdendir.”
436- Der ki: Başka bir hadiste:
“Gazilerin en efdalı onlara hizmet edeni, sonra bineklerini güden, sonra da müezzinleridir.”
437-.Rasulullah (s.a.v.) arkadaşlarına yemek hazırlamakta olan, terleyip ateşin ısısından eziyet gören bir adama rastladı/uğradı. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Bundan sonra cehennemin ateşi ona değmez.”
Yunus es-Sehhak der ki:
Bizden bir yaşlı gaza ettiğinde arkadaşlarına hizmet etmeyi şart koşardı. Biri başını veya elbisesini yıkamak istediğinde o şöyle derdi:
“Bu benim şartı (koştuğu)m dandır. (Dolayısıyla ben yıkayacağım) Der ki, onun vefatında ve guslünde hazır bulundum. Onun sağ elinde cennet ehlinden olduğu yazıldığı görüldü. Bakmaya gittim. Onun etle deri arasında olduğunu gördüm.
438- Muaz b. Cebel’den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
“Kim gazinin mektubunu ehline veya ehlinden ona mektup uîaştırırsa, Allah ona kitabını sağdan verir ve ona ateşten bir beraat yazar.
“Beyhaki Şuab’ta Halil b. Abdillah’tan… o ,da İbni Ğanam’dan rivayet etmiş ve “Bu Halil meçhuldür, hadisin metni de münkerdir” demiş.
439- Bilal b. Sad’ten rivayet edilmiş. O da Amir b. Ab-dulkays’i Rum diyarında gören bir kişididen rivayet etmiş: Amir nöbetleşe bindikleri bir katır üzerindeydi. Muhacirler de sırayla biniyorlardı. Bilal b. Sa’d der ki:
“Gazi olarak ayrıldığında durup geçen (grup) arkadaşları gözetlerdi. Ona uğrayan bir grup olduğunda şöyle derdi:
Baksanıza! Sizinle bana nefsinizden üç şey vermek üzere arkadaşlık ediyorum. “Onlar nedir?” dediklerinde şöyle derdi:
Sizin hizmetçiniz olacağım, sizden hiçbiri bu hususta benimle çekişmeyecek. Sizin müezziniz olacağım yine hiç kimse benimle çekişmeyecek ve gücüm oranında size infakta bulunacağım. Evet demeleri halinde onlara katilindi. Onlardan biri bu hususta çekişme göstermişse onlardan başkasına geçerdi. İbn’ul-Mübarek rivayet etmiş. Onun tarikiylede İbni Asakir rivayet etmiş.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Selef gaza edici olarak çıktıklarında, onlardan herbiri arkadaşlarının hizmetinde bulunmak, gücü oranında onlarda sevinci oluşturmak, gücü oranında onlara infak etmek, gücü yetmediğinde ise onları kendine tercih etmek için çaba gösteriyorlardı. Bunu yaparkende, bunu Allah için, O’nun rızasını kazanmak ve sevabına nail olmak için yapıyorlardı.
440- Onların başkalarını kendilerine tercih etmeleri ile ilgili en acayip (şaşılacak) kıssa İbn’ul-Mübarek’in Amr b. Said’ten… onundaEbu’İ-Cehmb. Huzeyfeel-Adavi’den rivayet ettikleri kıssadır. Ebu’1-Cehm der ki: Yermuk günü (savaşında) az su ile amcamın oğlunu aramaya çıktım. Dedim ki: Eğer hayattaysa ona su verir, yüzünü de yıkarım. (Gezerken) bi baktım ki çok şiddetli ses çıkarıyor. Ona”Su vereyim mi?” dedim.”Evet” diye işaret etti. Bu arada bir başkası”Ah!” dedi. Amcamın oğlu ona gitmemi söyledi. Onun Amr b. As’ın kardeşi Hişam b. As idi. Ona vardım,”Sana su vereyim mi?” dedim. Bu arada bir başkasının”Ah” sesi duyuldu. Hişam ona’gitmemi işaret etti. Ona vardığımıda vefat etmişti. Sonra Hişam’a döndüm o da vefat etmişti. Bundan sonra amcamın oğluna döndüm o da vefat etmişti. Allah’ın rahmeti onların üzerinde olsun.
441- Habib b. Ebi Sabit’ten rivayet edilmiş. Haris b. Hişam , İkrime b. Ebu Cehil ve Ayaş b. Rabia Yermük günü çıktılar. Aralandıklarında Haris b. Hişam içmek için su istedi. Ona İkrime bakınca,”Suyu İkrime’ye ver” dedi. İkrime suyu alınca Ayaş ona baktı. Bunun üzerine İkrime:”Suyu Ayyaş’a ver” dedi. Ayaş ona su yetişmeden vefat etti, su diğerlerine de ulaşmadı. Hepsi vefat etti.”İbni Mendeh, Es-Sahabe, Ebu Naim ve İbni Abdi’1-Ber tahric etmiştir.Müellif -Allah onu affetsin- der ki:
“Yermuk savaşı on beşinci yılda vuku bulmuştu. Rum (Bizanslı)Iar. Yüzbin kimilerine göre de üç yüz bin, müslüman da otuz bindi.Allah şana rahmetsin şu halde bile kardeşlerini kendilerini tercih etmelerine, ihtiyaç hissetmelerine rağmen cömert oluşlarına ve hayatlarına muadil (denk) şeylerde nefislerinin iyiliklerine bir bak! Elbette Allah’ın rızasını ve güzel sonucu hak ettiler, Allah’ım onlara tabi olmayı bize nasip et, rızanın mahallinde ve bağışlamanın menzilinde bizimle onları bir araya getir ey Keremli’lerin en keremlisi.
Gazileri Yürüklendirme Onları Uğurlama Ve Gazinin Ehli İle Vedalaşmanın Fazileti
442- İbni Abbas’dan Rasulullah (s.a.v.) bir ordu hazırlayıp onları yönlendirdiğinde onlarla beraber Baki’a kadar yürüdü. Sonra şöyle buyurdu:
“Allah’ın adıyla gidiniz/çıkınız, Allah’ım onlara yardım et. Hakim İbni İshak tarikiyle rivayet etmiş ye “isnadı sahihtir” demiş.
443- Abdullah b. Yezid el-Hatmi’den Rasulullah (s.a.v.) bir orduyu uğurlayıp veda tepesine geldiğinde şöyle dedi:
“Dininizde, emanetinizde ve amellerinizin sonunda ve akıbetinde Allah’a emanet olun . İbni Asakir rivayet etmiş.
444- Ebubekir es-Sıddık’dan O bir orduyu uğurlayıp onlarla yürüdü ve sonra şöyle dedi:
“Kendi yolunda ayaklarımızı tozlatan Allah’a hamd olsun.” Bir adam:
“Onları ancak uğurladık” deyince, O:
“Biz onları teçhiz ettik, uğurladık ve onlara dua ettik.”
İbni Ebi Şeybe ve Beyhaki rivayet etmiş.
445- Ebubekir Şam’a bir ordu gönderdi. Uğurlamak için onlarla beraber çıktı. Kendisi yürüyordu. Ona:
“Ey Allah’ın Rasulünün halifesi (bineğe) bin” demeleri üzerine O:
“Allah yolunda adımlan addediyorum.” dedi.
446- İbni Asakir Yahya b. Said’ten rivayet etmiş. Ebubekir Şam’a ordular gönderdi. Yezid b. Ebi Süfyan ile yürümek için çıktı. Yezid bu ordunun dörtte birinin komutanıydı. Yezid Ebubekir’e:
“Ya sen bineceksin veya ben ineceğim” deyince, Ebubekir:
“Ne sen ineceksin ne de ben bineceğim şu adımlarımın Allah (uğrunda) yolunda olmalarını diliyorum.
447- Mücahid’ten ben gazaya çıktım. İbni Ömer’i uğurladık. Bizden ayrılmak istediğinde şöyle dedi:
“Size verebileceğim hiçbir şey yanımda yoktur. Lakin Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:
“Şüphesiz Aliahu Tealaya birşey emanet bırakılırsa O, onları korur. Ben de dininizi, emanetinizi ve amellerinizin neticelerini Allah’a emanet ediyorum. Bunu Beyhaki ve Nesai rivayet etmiş:Ebu Said el-Hudri’den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: “Her kim gaziyi duyar ihtiyaçlarından bazılarını gidermek onu uğurlamak veya ona selam vermek için kalkarsa, anası onu doğurduğu gibi günahlarından çıkmış olarak kalkar. O kıyamet gününde şehitlerle beraber onun arkadaşı olur.”
Bunu Şifa’us-Sudur’da zikretti. Daha önce bu hadis.
448- Yine aynı şekilde İbni Abbas’dan mevkuf olarak rivayet etmiş:
“Gaziyi uğurlayan kişinin karşılaşacağı (ecir) yetmiş kattır. En düşüğü bağışlanmadır. Onunla Halil’ur-Rahman’ı sıdk (doğruluk) makamında bir araya getirir.
“Gaziye ne var?” denildiğinde şöyle cevap verdi:
“Heyhat! Heyhat! Allah’ın onlara vereceği sevaptan bilgi kesiktir.”
449- Yine Ebu Hureyre’den mevkuf olarak:
“Kim dostuna benimle şu gaziyi uğurlamaya gidelim dese Allah arşının üzerinde şöyle der: (Bunu) söyleyen ve kendisine söyleyene müjdeler olsun.”
450- Sehl b. Mu az Basın’dan Rasululah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
“Mücahidi Allah yolunda uğurlayıp, gidişinde veya dönüşünde (yahut sabah veya akşamın bir müddetinde) eşyasına göz-kulak olmam bana dünya ve içindekilerin-den daha hayırlıdır.”
Hadisi İbni Mace, ibn’il-Münzir (El-Evsat’ta) Hakim, Beyhaki rivayet etmiş. Hepsi de Yahya b. Eyyub’un babasından olan tarikle rivayet etmişler. Hakim “isnadı sahihtir” der.
451- Süleyman b. Mehran Ali b. Ebi Talib’ten. O şöyle der:
“Adam Allah yolunda gaza edici olarak çıkıp ehliyle vedalaşır onlar da onunla vedalaşirsa, Allah meleklere karşı onunla övünür ve şöyle der: “Şu kuluma bakınız. O ehliyle ehlide onunla Allah’ın rızası uğruna vedalaşıyoruz. Sizi şahit tutuyorum, muhakkak ki onu bağışladım. Günahları da kapısı üzerinde bir köprü olur. Anası onu doğurduğu gün gibi o da günahlarından çıkar.
“Bunu Şifa’us-Sudur’da zikretmiş. Hadis mevkuftur. Çünkü Süleyman Ali’ye ulaşmamış.
452- Yine aynı şekilde Ebu Umame’den zikretmiş:
“Adam gaza için ehliyle vedalaşırsa, Allah onun günahlarını silecek (bir) melek gönderir. Onu kapının eşiğinde bekler. Çıkmak için ayağını attığında Allah da onu günahlarından çıkarır. Ona hac veya umre eden kişinin ecrini verir. Okuduğu her bir ayet için onu bağışlar ki bu bir gecenin kıyamından ve bin günün orucundan daha hayırlıdır.”
453- Yine aynı şekilde Kab’tan.nakletmiş:
“Allah meleklere karşı ehli ile vedalaşan, onlara ağlayan onların da ona ağladığı gazi ve silahıyla övünür, onların ağlamalarına ev ve duvarlar da ağlar. Onlara rahmet bürünüp hepsini kaplar. Evinden çıktığında yılanın kavından çıktığı gibi onların tüm günahlarından çıkarlar.
“Mesele: Muğni’nin sahibi Ahmed der ki:
“Adam çıktığında uğurlanır, (ancak onun dönüşünde) onu karşılamazlar. Ebu Abdullah -yani Ahmed- (Ebu’l-Saiğ’4 çarıkları ellerinde olduğu halde uğurladı. O bununla Allah yolunda ayaklarının tozlanmasını isteyen Ebubekir’in fiiline ittibaan yapardı.
Müellif der ki:
“…(Dönüşünde) karşılanmaz” sözü Sahih’i Buhari’de geçenden (rivayetlerden) dolayı üzerinde durulmamıştır.
454- Sail b. Yezid şöyle dedi:
“Hatırlarım çocuklarla beraber Rasulullah’ın (s.a.v.) Tebük seferinden dönüşlerinde onları karşılamak üzere veda tepesine çıkmıştık.
Ebu Davud’da rivayet etmiş onun lafzı ise:
455- Rasulullah (s.a.v.) Tebuk gazasından dönünce insanlar onu karşıladı. Ben de çocuklarla birlikte veda tepesinde onu karşıladım.
(Ebu Davud) Bunu Kitab’ul-Cihad’ta zikretmiş ve “karşılama” başlığım koymuş. Buharı “Gaziye Karşılama Babı” diye başlık atmış.
BeğenBeğen
http://www.darulkitap.com/oku/muhtelif/cihad/001.htm
kaynağından bir bölümü paylaştım sadece…
devamı bu linkte.
BeğenBeğen
bağrım yanıyor elerimdn hiç rişey gelmiyor duam onlarla
BeğenBeğen