“Şeytan aptaldır” veya “şeytani deha oksimorondur, çünkü şeytan morondur” teorim vardır ama onu ispat için Frankenstein, Sharon, Hitler, Neoconlar güruhu için izah gerekecek; onu da bir mühendis yaparsa sosyal bilmciler neyle ekmak kazanacak?
Ama bizdeki darbeder- çağdaş-laikçi taife için kullandığım “şeytanın aptal çocukları” tavsifini izah için hiç zahmete girmeme gerek yok. Sağ olsunlar harıl harıl beni doğrulamak için çalışıyorlar.
Taraf’ın ele geçirdiği “En Güvenilir kurumun” , son darbe planını okuyunca tepkim Erke Dönergeci (hani var dı ya şu yoktan var eden, insanlığın en büyük buluşu?) üzerine ifade ettiğmin aynısı. Şöyle demişim 2.5 yıl kadar önce:
“Simdi bu resme baktığımda “Güleyim mi ağlayayım mi” sorusunun cevabini “gülelim” olarak veriyorum. Çünkü geleceği aydınlık görüyorum. Ülkenin demokratları, entellektuelleri, fikir önderleri, kafası karışık vurdum-duymaz halkı veya hükümet olduklarında en büyük icraatı bu laikçi mafyaya kaynak sağlamak olan , kemiksizlerden oluşan politika erbabı sayesinde değil. Düşman intihar ediyor da ondan. Resim bunun resmidir!”
Aşağıdaki Memecan çizgileri de aynı manzarayı resmediyor:
Aşağıdaki yazılar da aynı resmin değişik vecheleri. Kendi ifadelerimin onlarınki kadar mutedil olamayacağını söylemek artık malumun ilamı olur. Bu bakımdan zırvayı tevil kaabiliyeti olan bu yazarlara hayranım!
Buyurun:
Türkiye Garnizon Cumhuriyeti Mehmet ALTAN mehmetaltan@stargazete.com
Psikolojik harp kime karşı yapılacak?
Halka… Nasıl?
Siyasal iktidara pusu kurup…
Cemaatlere provokasyon düzenleyerek…
Önceki günkü Taraf Gazetesi’nin yayınladığı belgeyi görünce…
1960’dan beri tüm darbeleri yaşamış biri olmama rağmen, gene de kanım dondu.
* * *
Devamı Star’da
*******************************
Darbe tezgahına karşı sivil tepki Ergun BABAHAN ebabahan@stargazete.com
Taraf’ın ortaya çıkardığı siyaseti dizayn çabaları dün Türkiye’nin ciddi bütün gazetelerinde geniş yer aldı, ayrıntılı bir biçimde yorumlandı.
Doğal olarak konuyu ele alan herkesin tavrı ortaktı.
27 Nisan bildirisini manşet yapıp destekleyenler de, 367’ye sahip çıkanlar da belgeyi lanetliyor ve Genelkurmay’dan hesap soruyordu.
Elbette konuyu görmezden gelen gazetelerin ve yorumcuların sayısı da az değildi.
Meşhur fıkradaki gibi.
Hani adam 30 kişiyi gözünü kırpmadan öldürmüş, mahkemede de suçunu itiraf etmiş, sonra da ‘Avukat isterim’ diye tutturmuş.
Hakim ‘Avukat gelse bile bu tablo karşısında ne diyebilir oğlum’ diye sorunca, ‘Ben de onu merak ediyorum efendim’ cevabını vermiş.
Devamı Star’da
***************************
Ali bayramoğlu
Asker şaha mı kalktı?
İki haber arka arkaya: İlki bir bomba… Taraf Gazetesi’nin dünkü manşetinde Mehmet Baransu’nun haberi Türk Silahlı Kuvvetleri içinde andıç hazırlama ve siyasi dizayn, siyasi müdahale, psikolojik harekat gibi geleneklerin sürdüğünü gösteriyordu.
Yeni tarihli ve iktidarı alaşağı etmeyi hedefleyen bir andıç…
Önce nitelik ve bağlantılara bakalım…
Andıç, “İrticayla Mücadele Eylem Planı” başlığını taşıyor.
Altındaki imza kurmay Albay Dursun Çiçek’e ait.
Devamı Yeni Şafak’ta
****************************
Toplumun ordu algısı
Gülay GÖKTÜRK
gokturkgulay@yahoo.com
Bilmiyorum daha ne kadar kendimizi “çürük elmalar” diye avutmaya çalışacağız. Bilmiyorum daha ne kadar iyi niyetli çağrılar yapacağız Genelkurmay’a “içinizdeki çürükleri temizleyin” diye… Daha ne kadar “İşte bak, derhal soruşturma açtılar, demek ki üstüne gidiyorlar” diye umutlanacağız ve sonra yeni bir andıçla birlikte yeni bir hayal kırıklığı yaşayacağız…
Taraf’taki haberi dün okumuşsunuzdur umarım. Çünkü artık haberi tekrarlama imkanımız yok; yasak geldi. O yüzden sadece yorum yapabiliyoruz.
Aslında konunun yorum yapmaya ihtiyacı da yok ya; her şey o kadar apaçık ortada ve durum o kadar vahim ki…
Ergenekon soruşturmasının başından bu yana ortaya çıkan her belgeden sonra “Artık ordu yönetimi akıllanmıştır; kendi içindeki darbeci-komplocu mihrakları temizleyecektir” diye umuyorduk. Bu soruşturmanın ilerlemesinde asker-siyasetçi mutabakatının sağlandığını sanıyorduk. Evet, anlaşılıyordu ki, ordu yönetimi soruşturmanın muvazzaf subaylara doğru derinleşmesini istemiyor; emekli subaylarla sınırlı kalmasını arzu ediyordu. Ama bunu sağlamaya çalışırken de zımni bir söz veriyordu hepimize… “Söz, suça karışan muvazzafları ben kendim temizleyeceğim, bundan sonra da böyle şeyler olmasına izin vermeyeceğim.”
Devamı Bugün’de
****************************
Eşkıya ve asker farkı
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE
m.turkone@zaman.com.tr
Durum, bir millet olarak sahip olduğumuz her şeyi tepeden tırnağa gözden geçirmemizi gerektirecek kadar vahim. Genelkurmay’ın koridorlarında hazırlanan bir komplolar zinciriyle, bir darbe teşebbüsüyle, bir hukuksuzluk örneği ile değil, devleti ve bizi bir arada yaşatan hukuku bütünüyle “yok” hükmüne sokacak bir sapkınlık hali ile karşı karşıyayız. Düpedüz devlet gücü ile eşkıyalık bu.
Hırsız malınıza kasteder; katil canınıza. Bir başkası ırza düşmandır. Eşkıya dağda ve şehirde örgütlü biçimde, bu suçların tamamını işler. Silahla mala, cana, ırza saldırır. Eşkıyanın en amansızı ise asker kaçağıdır. Cihan Harbi ile Kurtuluş Savaşı yıllarında dağları tutan asker kaçakları bize cephede savaştığımız düşmandan daha fazla zarar vermişti. Üzerinde üniforması, elinde silahı ile yağma yapan, cinayet işleyen, ırz-namus bırakmayan bu askerden bozma eşkıya zümresinin yol açtığı dehşet Anadolu’da hâlâ anlatılır.
*******************************
Ergenekoncular da andıççılar da bilir ki Allah vardır!
HAMDULLAH ÖZTÜRK
h.ozturk@zaman.com.tr
Kur’an der ki, “Allah mühlet verir ama asla ihmal etmez.” İnsanlara verilen iradenin hikmetleri vardır. İnsanlar o hikmet alanı içinde tercihlerini yapar; ama kalkıp da beyazı siyah, yalanı doğru yerine koyup, “Biz istedik. Böyle olacak!” mantığıyla kendilerini insan ötesi bir şey görmeye başlarsa, işte o zaman hesabın adresi değişir.
Dinler tarihi bize bu konuda birçok örnek sunuyor.
Konuya neden böyle girdim?
Taraf gazetesinde yayınlanan akla ziyan bir belge, AK Parti ve dünyanın dört bir tarafına Türkçeyi, Türk bayrağını ve Türkiye sevgisini taşıyan gönüllüler hareketini yok etme planlarını ortaya koydu.
Devamı Zaman’da
****************************
MUSTAFA ÜNAL
m.unal@zaman.com.tr
Bu hanıma haddini kim bildirecek?
Hangi hanıma mı? Belçika’da milletvekili seçilen Mahinur Özdemir’e. Başörtüsü bizde siyasal simge denen türden… Meclis’e, üniversiteye ve bilumum kamusal alanlara girişi yasak olan türbana benziyor. Klasik başörtüsü değil yani.
Mahinur o haliyle aday oldu, listenin biraz gerilerindeydi tercih oylarıyla ön sıralara yükselerek sandıktan milletvekili çıktı. Başörtülü seçilmesi Türk medyasının ilgisini çekti. Onunla birlikte başta Türk kökenliler de milletvekili seçildi, ancak en çok haber olan o. Başındaki örtü yüzünden.
Bu yaklaşımlardan hoşnut olmadığını ‘Belçika medyası gençliğimle, Türk medyası başımdaki örtüyle ilgilendi’ diyerek gösterdi. Ankara’dan bakınca Türk medyasının başındaki örtüyle ilgilenmesinin nedenlerini anlamak zor değil. Başörtüsü ve milletvekili, üstelik Avrupa’nın göbeğinde, laikliğin kalesinde… Ankara kriterlerine göre inanılır gibi değil.
Devamı Zaman’da
******************************
AK Parti ve Gülen’i yok etme planında durum, vazife ve icra! Aziz ÜSTEL austel@stargazete.com
Genelkurmay Başkanlığı, Taraf gazetesince yayınlanan belgenin ve belgede yer alan iddiaların doğruluğu araştırılsın emrini verdi.
Ya da ben böyle yorumluyorum açılan soruşturmayı!
Çünkü deniyor ki: ‘İrtica ile Mücadele Planı’ ile ilgili soruşturma açılsın.
Bu insanın aklına iki soru getiriyor:
1) Basına nasıl sızdığı mı araştırılsın?
2) İddiaların doğruluğu mu araştırılsın?
Eğer bu rapor doğruysa ki ben bu yazıyı, cumartesi akşam üstü yazarken, doğru olmadığını gösterir en küçük bir kanıt yoktu, o zaman gerçekten de büyük bir rezillikle burun burunayız dostlar!
Genelkurmay Harekat Başkanlığı için hazırlanan bu eylem planı, Nisan 2009’da kaleme alınmış ve Kurmay Albay Dursun Çiçek imzasını taşıyor.
*******************************
İHSAN DAĞI
i.dagi@zaman.com.tr
Beyaz Türklerle uzlaşmak mümkün mü?
Aslolan, her çeşit fikrin serbestçe ifade edilebildiği, her sosyal kesimin ve siyasal grubun ‘varoluş hakkı’na sahip olduğu demokratik bir rejim ve özgür bir toplumsal zemindir. Uzlaşı da ancak böyle ilkeler üzerinde mümkün olur.
Ancak, Kemalist beyaz Türkler eşitlik ve özgürlük değil, üstünlük ve ayrıcalık istiyorlar; daha doğrusu bunların muhafazasını. Bunu da devletin aygıtlarına, örneğin askeriyeye veya yüksek yargıya dayanarak gerçekleştirmek arzusundalar. Eşitlik ve özgürlük üzerine kurulu bir sistemin, rakiplerini iktidar mücadelesinde daha avantajlı kıldığını hesap ediyorlar. Neticede, müttefik kamusal güçler vasıtasıyla rakiplerinden kurtulmaya çalışıyorlar. Nasıl mı? Demokrasi ve hukuk dışı yollarla…
Devamı Zaman’da
*******************************
HASAN CELAL GÜZEL
hcelalguzel@yahoo.com
MGK’da bir ‘Fethullahçılık’ anekdotu
Sevgili okuyucular, bu hafta sizinle ‘Türkçe Olimpiyatları’ konusunda sohbet etmeyi plânlıyordum. Dünyanın 115 ülkesinden gelen 700’e yakın çocuğumuzun başarılarını anlatacak, dünyanın her yerindeki yüzlerce okulda onbinlerce çocuğu eğiten eli öpülesi idealist öğretmenlerimize, inançlı iş adamlarımıza ve halkımıza; nihayet bu mucizevî oluşu gerçekleştiren Fethullah Hocaefendi ve ekibine şükranlarımı sunacaktım.
Takdir ve teşekkürüm elbette bâkîdir. Lâkin, 12 Haziran tarihli Taraf Gazetesi’nin, ‘AKP ve Gülen’i Bitirme Plânı’ manşetli haberini okuyunca, Pazar sohbetinde bu rezaletten bahsetmeyi uygun buldum.
Deavamı Radikal’de
*****************************
Ertuğrul Özkök de akıllanmaya başladı:)
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=11857121&yazarid=10&tarih=2009-06-13
BeğenBeğen
Hatta Kuran’ı anlamaya bile başlamış:)
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=11849447&yazarid=10&tarih=2009-06-12
BeğenBeğen
“Belçika’da milletvekili seçilen Mahinur Özdemir’e. Başörtüsü bizde siyasal simge denen türden… Meclis’e, üniversiteye ve bilumum kamusal alanlara girişi yasak olan türbana benziyor. Klasik başörtüsü değil yani.”
Ben de “acaba bu da hangi erkeği kullanmış, istismar etmiş ve sonra da fırlatıp atmıştır” diye sordum kendime.
BeğenBeğen
Şahsen en yakın dostu Enis Batur’un dahi kendisi için “yanında olmak bende kirlilik duygusu yaratıyor” dediği kişinin hidayete erdiği haberini “gene ne planı” şüpheciliği ile yaklaşırım Y.Ö. Hanım. Kıyamet alameti olmalı aksi halde.
****
Eğer başörtülü birine insan muamelesi yapıldığında aklına bu soru gelen bir kişi olduğunuzu mu söylüyorsunuz Nahide Hanım? O zaman şunu hatırlatayım:
Insan hakları güzel kalpli, erdemli insanlar için değil insanlar içindir.
Gazze’de Israil’in katlettiği insanlar arasında da sahtekar olan da vardır, bencil olan da. ama Gazzelilerin insan haklaerı gasp edilmektedir. Vicdani isyan bunadır.
Eğer niyetiniz bu blogcuya şefkat, sempati ise teşekkürler; doğrudur kişisel tespit.
BeğenBeğen
Yalnız Belçikalı milletvekili ablamızın bu laikçi ahlâksızlık medyasına “Türk medyası” demesi gücüme gitti, vallahi öyle oldu ve her zaman öyle oluyor.
Bu medya Türk medyası değildir. Bu halkın kàhir ekseriyetinin bu ahlâksız adamlarla alákası yoktur, hem de hiç yoktur. Bunlar, merkezi Türkiye’de değil batı Avrupa veya kuzey Amerika’da bulunan bazı güç odaklarından gelen Türk halkını aptallaştırma emirlerini ífàdan başka yetki ve etkileri olmayan zavallı sığ adamlardır yalnızca. Bunlar sadece gizli sömürge medyasıdır. Yaptıkları, bizim gibi ülkelerin halkları ve entelijansiyalarıyla entellektüel olarak olgunlaşmasını ve dünya sistemine alternatif sunmasını istemeyen uluslararası güç odaklarına hizmet sunmaktır.
Ben bu medyanın kepàzeliklerini kasıtsız aptallıkla izah edilemez görüyorum; o yüzden bu “komplo teorisi”ni çok daha mantıklı görüyorum.
BeğenBeğen
Medya hakkındaki şüpheciliğini gayet iyi anlıyorum Ravi. Sadcece “şeytani olan mutlaka yabancı menşeyli olmak zorunda” gibi bir yargı biraz problemli. “Dahili,harici” ayırımını şahsen suni buluyorum. Zira Şeytan pek ala “özbe öz Türk” te olabiliyor. Komplo teorileri konusunda da “komplo teorileri çoktur, çünkü komplolar çoktur” demişliğim vardır 11 Eylül ile ilgili yazılarımda.
Mahinur Hanım’ın “Türk medyası” ifadesinde bir problem göremiyorum. Yurt dışındaki bir Türk Türkiye’deki medya için genel bir ifade kuulanması gerektiğnde herhalde “Türk medyası” diyecek. Bu yorum içermeyen, nominal bir ifadedir.
Tebrik mesajıma cevaben ” Keske basinda basortululerin “turbaniyla” degilde, yaptiklariyla gundeme gelebilsek… O günleri sabirla bekliyoruz,” demiş idi. Aklı başında basiret sahibi bir hanıma benziyor.
Allah yardımcısı olsun.
BeğenBeğen
Ne yalan söyleyeyim, siteye Bekir abimin son günlerde patlak veren ‘andıç’ hadisesi ile ilgili bir yazısı olabilir umuduyla girmiştim. Bu işin sonu var mı? Varsa neresidir abi? Artık ‘kabak tadı’nı bile özler oldum.
BeğenBeğen
Bu yazı onunla alakalı değil mi Abdullah? Kesmedi ise bir iki tane daha fırında inşallah.
BeğenBeğen
Benim bahsettiğim şey, şeytan’ın soyu değil, amacı Bekir Bey. Daha açık ifade etmeye çalışacak olursam, sizin ifadenizle hakiki bir Türk “şeytan”ının Türkiye’nin entellektüel kalitesine ve huzuruna bu kadar kast etmesi anlaşılır şey değildir. Amacı kafasındaki seküler Türklük yücelişi hayalini gerçekleştirmek olan hiçbir Türk, kendi milletine bu kepaze medyanın hakaretamiz yayınlarını layık göremez. Bunları ancak kendisi gibi olmayanlara layık görebilir kötü ve kurnaz bir insan, kendinden olanlara değil… Ama belki baştan beri yanılıyorumdur. Belki Allah’a olan nefreti insanı öylesine şaşırtıyordur ki artık böylesi bir insan kendinden saydığı, güya uğruna mücadele ve şirretlik ettiği halka ettiği kötülük ve hakaretleri iyilik ve övgü sanmaya başlıyordur… Ama bence bu yine de ancak kısmî bir izah olabilir. Önceki yorumumda değindiğim grup da işin içindedir… En doğrusunu Allah bilir.
BeğenBeğen
Valla neden bahsettiğni bilmiyorum Ravi. Sadece Türk medyasına “Türk medyası” dediğininden bahsettin onun üzerine idi yorumum. Başka bilgiye vakıf değilim.
BeğenBeğen
Hocam önemli bir şey değil, ben hanfendinin o tabiri kullanmasına aslen karşı çıkmıyor, karşı çıkıyormuş gibi yapıp kendimce bir tür belâgat yapıyordum aslında. Ama onun yerinde olmasam, kendi yerime ve siyaset ve aktüaliteden ziyade fikriyata dair konuşsam, yani çok farklı bir bağlamda konuşsam, “Türk medyası” gibi bir tabiri asla kullanmam. Çünkü Türkiye’deki medyanın kendi içinde hiçbir benzerliği yok, üzerinde uzlaşılan herhangi bir ilke, herhangi bir kültürel tavır yok… Yabancı medyalar bizimki gibi değil bu bakımdan sanki… O yüzden bir Amerikan medyası gibi bazı ortak paydaları olan bir Türk medyası yok. Özellikle merkez medya filân da denen odakların Türkiye’nin toplumsal merkeziyle hiçbir ilgisi yok. Bunlar daha çok Türkiye’ye en yozlaşmışından ve bayağısından ve dahi en yapayından bir “batısal” toplumsal merkez yaratmaya çalışan yerli sömürgeciler. Keza bu andıçlarla uğraşan herifler de öyle… Benim gözlemim böyle ama tabii sizin tecrübeleriniz bu konularda daha geniştir.
BeğenBeğen
Nahide hanım,
Demişsiniz ki..
”Ben de “acaba bu da hangi erkeği kullanmış, istismar etmiş ve sonra da fırlatıp atmıştır” diye sordum kendime.”
Şayet kendi kendinize sormakla kalmayıp bizimle de paylaşmak cüretini gösterdiğiniz sorunuz ile kastettiğiniz şey , yalnızca bir ironi yaratmak ise , söylenebilecek fazla bir şey yok..Espri anlayışınızı gözden geçirmenizi tavsiye edebilirim yalnızca..
Fakat bu soru ile kastettiğiniz şey , başörtülü bir kadının belirli bir mevkiye yükselebilmesi için , sahip olduğu kişisel yeterliliğin ve içinde yaşadığı toplumun demokratik olgunluk düzeyinin hiç bir anlam ifade etmediği ; ”bunların” bildiği tek stratejinin ”şefkate” muhtaç erkekleri sömürmek,kullanıp bir köşeye fırlatmak olduğu ise…o vakit zeka ve vicdan düzeyinizi gözden geçirmeniz gerektiğini söylemek icap edecek. Bana niçin Fatih Altaylı yı hatırlattığınızı anlayabilecek misiniz acaba bu koşullar altında.
Yani şimdi eğitimi,donanımı ve yeterliliğini ispat etmiş bir kadının , Avrupa’nın göbeğinde başörtüsü ile birlikte milletvekilliği yapacak olmasını açıklamak için, Belçika’nın demokratik gelişmişliği, laiklik anlayışı, her vatandaşının eşit biçimde yararlandığı evrensel hukuk normları…falan gibi kavramlara müracaat etmek yerine; bu olayın hepimize hatırlattığı M.Kavakçı olayı ile de bağlantı kurarak, ”aa acaba bu hangi erkeğin canını yaktı ayool” şeklinde bir tarz ortaya koymak bilmem hangi yaş dönemine ait bir zekanın ürünüdür.Bakın şimdi de değerli savcımız Yalçınkaya’yı hatırlattınız bana..Bazı muhafazakar hükumetlerin laikliği gündemden düşürmek için, ekonomi falan gibi entipüften şeylerle ilgilenmeleri gibi; siz de demokrasinin ‘d’ sini görmemek için blog sahibine şefkat ve sempati gösterileri çekiyorsunuz..
Sahi Nahide Hanım ..bir kadın olarak soruyorum size..Merve Kavakçı olayı denince aklınıza gelen bunlar mı oluyor gerçekten.Yaşanan trajedi hiç mi dokunmadı yüreğinize..Canınızı acıtmayı hiç istemezdim ,tanımıyorum bile sizi..ama bilseniz sözleriniz nasıl acıttı benim canımı.Çünkü ben bu olayı hatırlayınca hala kanım donuyor.Neler hatırlıyorum bir bilseniz ne sahneler canlanıyor
gözümde aynı bu günmüş gibi..Gencecik bir yüz görüyorum gürültünün,hakaretin,küfrün tam ortasında.Başını tıpkı benim gibi bağlamış.Bazılarının bu şekilden bu denli tiksindiklerini bilmiyormuşum demekki o zamanlar,henüz 18 yaşındayım..Etrafındaki çember gittikçe daralıyor..gözü dönmüş bir linç topluluğu bu.Sıraları yumruklayıp bağırıyorlar,ağızlarından salyalar tükrükler saçarak ilerliyor göbekli bıyıklı kılıksız herifler.Kadının yüzü yay gibi gergin,omuzlarını dik tutup herşeye rağmen tebessüm etmeye çalışıyor.Kendisine kutsal bir mabedde fuhuş yaparken yakalanmış bir fahişe muamelesi yapan bu azgın topluluğa karşı güçlü haklı ve onurlu bir kadın resmi vermeye çalışıyor.Bense ağlıyorum ve kadının kalbinin sesini bütün bir dünya duyuyor sanıyorum..Sanıyorum ki Merve bundan daha trajik bir sahne yaşayamaz..ama yanıldığımı anlamam uzun sürmüyor.Merve nin küçücük kızlarını okullarının bahçesinde yuhalayan diğer küçücük çocukları görünce ağlayamıyorum bile.Bu sahneyi ömrüm boyunca unutamaycağımı düşünüyorum yalnızca..
Siz o zamanlar nerdeydiniz hanımefendi…televizyonunuz var mıydı evinizde..ya çoluk çocuk..?
BeğenBeğen
Keşke ben yazsaydım, ya da daha önce yazılsaydı benim cevabıma gerek kalmazdı diyeceğim bir yorum. Geçen yılki Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinden birinde bir hanım vaiz “insan hangi konudan bahsetse aslında kendinden bahseder” dedi. Ayna böyle koyulur. Bir insana manevi destek gayesi de bulunabileceğni düşünmüştüm duygularımın yoğun olduğu bir konuda. Bu da benim zaafiyetim.
BeğenBeğen
Bekir Abi;
Uzattıkça uzatmışım vallahi farkında değilim,ama size selam vermeyi unutmuşum..Kabalığımı bağışlayın.Zaten uzun zamandır size bir selam dahi veremiyorum , kişisel gündemimin yoğun ve sıkıcı meşguliyetleri ve ufak tefek sağlık sorunları yüzünden.Ancak çok uzakta değilim.Her gün sessiz sedasız da olsa mutlaka bloğunuzu şöyle bir gezinip ,çıt çıkarmadan uzaklaşıyorum.Bu vesileyle okuduğum ve tadına doyamadığım her bir yazı için tek tek teşekkür ederim size..elinize zihninize sağlık..
BeğenBeğen
Ben yorumunuzu selam olarak ta alıyorum Hale Hanım. “Gitmesekte gelmesekte o köy bizim köyümüzdür” diye bir okul şarkımız vardı. Güzel insanların varlığını bilmek hayatı tahammül edilebilir kılan. Yoksa bu ahval ve şeraitte “burası cehennem olmalı” diyesi geliyor insanın. Allah acil şifalar , kolaylıklar versin. Güzel sözleriniz için teşekkürler.
BeğenBeğen
Hale hanım,
Polemiğe girmek istemiyorum. Bir defaya mahsus sadece bir kaç noktaya değineceğim.
Sizin de kendi hayatınızın sadece bir kesitiyle bir dönemde bir şekilde özdeşleştirdiğiniz birisini başka her açıdan hiç istisnasız ve her zaman takdir etmek alışkanlığında olmadığınızı temenni ediyorum. Aksi halde, bu çok da şuurlu veya savunulabilecek bir duruş sayılmayabilir.
Merve Kavakçı’nın ne kadar çileler çekmiş olduğu, ne kadar olağanüstü cesaretler sergilediği konusu beni hiiiç ilgilendirmiyor. Milletvekili olamamış olmasında da zerre kadar üzülmedim.
Benim gözümde onun insan tarafı yok.
Allah korkusuyla başını örttüğünü söyleyen birisinin samimiyetine inanabilmem için dar zamanında kocasının yanında olması gerekirdi. Ona her türlü yardımı yapmış fakat kaderin cilvesi ile yatağa düşmüş kocasına.
Belçika’daki seçilen Mahinur Özdemir’in de neden böyle kahraman ilan edildiğini de işin doğrusu anlayamıyorum.
Sırf başörtülü oluşu mudur önemli olan? Yoksa Nurcu oluşu mu?
Üstelik, kendisi de aynen şunları söylemiyor mu: “Burada benim başörtümle ilgili hiçbir problem olmadı. Ben inancım gereği başörtüsü takıyorum. Belçika basını bu konuda beni hiç rahatsız etmedi. Ancak Müslümanlara karşı bir ayrımcılık var.”
Son cümleye dikkat: Başörtülü olsun ya da olmasın, bütün Müslümanlara karşı bir ayrımcılığın olduğunu kendisinin söylediği Belçika’nın neresinde hayran olunacak demokratiklik görüyorsunuz?
Numunelik olsun bir tanesini Meclise kabul ettikleri için mi?
Aynı Mahinur Özdemir’in hukuk okumak istediğini fakat Belçika’da başörtüsü ile davalara giremeyeceğinden dolayı bundan vazgeçtiğini biliyormuydunuz?
BeğenBeğen
Nahide Hanım,
Merve Kavakçı hakkındaki tavrınızın şiddetini ve Belçikalı milletvekiline karşı sûizannınızı hiç anlamıyorum, ama Belçika’daki İslâm düşmanlığına ve bu hanfendinin hukukçu olmasına izin verilmeyişine dair verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Bu bilgiler batı âleminin İslâm’a karşı tatbik ettiği hileler hakkında daha önce yazdığım kısa bir yazıya bir destek daha sağlıyor.
Kavakçı hanımın hasta kocası meselesini internette biraz aradım, bulamadım. İl
gili haberleri siz bağlantılarsanız sevinirim. Böylece sözünüzü desteksiz bırakmamış da olursunuz.
Ancak Merve Kavakçı’nın mecliste yuhalanması ve eziyete uğratılması olayı onun şahsından çok daha öte, bütün Müslümanlara, bilhassa haklarını arayan Türkiyeli Müslüman kadınlara bir hakaret ve zulümdü. O olayı kınamadan, Merve Kavakçı’nın kişiliği üzerinden adeta o ahlâksızlığı –en başta Fethullah Gülen fırkasındaki kardeşlerimizin dostu Ecevit’in terbiyesizliği ve zalimliğini (“çıkarın bu kadını buradan!”)– meşru kılmaya çalışmak, tam bir ikiyüzlülük ve umumî bir zulme yardım ve yataklık olur.
Ecevit’i Erbakan’a yeğ tutan Fethullah Gülen hocamız ve müttebaası görmezler mi ki, Ecevit orada o kötülüğü yapmasaydı, meselâ onun dostu Fethullah hoca Erbakan düşmanlığını bir kenara koysa ve Ecevit’ten itidal isteseydi, o zulüm gerçekleşmez ve başörtüsü yasağı şimdiye kadar muhtemelen ortadan kalkmış olurdu…
Her neyse, işimize Allah’ı vekil kıldık biz müminler. Mukadderat gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam edecek, akıbetin iyisi daima mümine yumuşak, kâfire tavizsiz müminler için olacak (bkz: Kuran, 48,29).
BeğenBeğen
Râvî (bey mi hanım mı?),
Merve Kavakçı konusunda belki de lüzumundan fazla şey söyledim. Daha fazlasını söyleyerek Bekir beyi daha rahatsız etmek istemiyorum. Aksi halde, sırf vicdanıma sığınarak, çok daha şiddetli ve ağır sözler edebilirim.
Gelelim tekrar Mahinur Özdemir konusuna:
Şuraya bakarsanız, Mahinur hanımın burada yol açtığı heyecanlarla pek de ilgilenmediğini; dahası, aslında, buralarda bahsedildiğinin aksine, başörtüsüne sadece ve sadece bireysel özgürlük bağlamında bakıyor olduğunu görebilirsiniz.
Link vermeye çalıştım ama çıkmadı. O yüzden Google\’da şu cümleyi tıpatıp aratmanızı önermek zorunda kalıyorum: \”Mahinur Özdemir \’Beni malzeme etmeye çalışıyorlar\’\”
Yani, evet, Mahinur hanım başını dini gerekçeleri de dikkate alarak örtüyor ama bu onun bireysel bir tercihi –yani, isterse veya istediği zaman açabilir..
Kısacası, bu Mahinur Özdemir konusu öyle zannedildiği şekilde değil pek.
O kadar ki, yukarıdaki linkte de söylediği üzere, Türkiye\’deki ilginin onu malzeme etmeye çalışmak olduğunu söylüyor.
Kavakçı-Ecevit-Erbakan-Gülen bağlamında söylediklerinize yönelik bir şeyler de ben söylemek isterdim ama bu başlık altında konuyu o yöne dallandırmanın pek de uygun düşmeyeceği kanaatindeyim.
BeğenBeğen
Nahide hanım, ben erkeğim.
Özdemir hakkında Türk medyasında ne denip durduğunu bilmiyorum. Fakat düz haber vermede bile başarısız olan gazetecilik anlayışı ve çoğu bu àciz nefsim kadar bile düzgün ve sağlam bilgiye dayalı yorum yapamayan medya yazarları, artık benim çok ilgimi cezbetmiyor. Zaten çok daha lüzumlu meselelere bile zaman ayıramıyorum ki bu medyaya zaman ayırayım.
Ben sadece şunu demeliyim: Mahinur hanımın díní algısı ve takvàsı ne kadar zayıf olursa olsun, seküler zihniyetli ve dinden bir miktar uzak olduğunu kendi söylediği bir aileden geldiği halde başörtüsünü takması, onu toptan kınayıcı konuşma cüretini göstermekten beni yüz defa alıkoyucudur. İslám’a karşı bu kadar ayrımcılığın yapıldığı Belçika’da bile buna en azından milletvekilliği içinde izin verilirken yüzde en az seksen beşi samimiyetle Müslüman olan Türkiye’de buna bile izin verilmemesi son derece sinir bozucudur ayrıca.
Mustafa Ünal’dan Bekir hocamızın iktibas ettiği kısımda da bu dediklerim ışığında bir hata göremiyorum. Yazının geri kalan kısmını ise maalesef okuyamadım, o kısma karışmıyorum.
Saygılarımla
BeğenBeğen
Hanımefendi,
Niyetinizin polemik yapmak olmadığı anlaşılıyor.Belli ki siz daha ziyade ”dedikodu”yu tercih ediyorsunuz.Fakat ben sanal alemi bu maksatla kullanmak itiyadında değilim.Hiç değilse şöyle demli bir bardak çayınız ve çitlenecek bir kase tuzlu çekirdeğiniz olsaydı , belki..
Yine de bu iş için pek elverişli bir arkadaşlığım olmazdı.Hızınıza yetişebilmem kabil mi? Baksanıza kurbanınızın en özel ilişkilerine kadar vakıfsınız.
Fakat inanın bunlar beni zerre kadar ilgilendirmiyor.Kendimi M.Kavakçı ile özdeşleştirdiğimi,hatta O’nu takdir ettiğimi de nerden çıkardınız? Yaşananları M.Kavakçı’nın kişisel özellikleri üzerinden değerlendiren ben değilim , sizsiniz.M.Kavakçının kişisel özellikleri,tabiatının iyiliği veya kötülüğü, hatta bir eş olarak vazifelerini yerine getirmekteki maharetiyle falan , buyurun siz ilgilenin.
Ben M.Kavakçı olayı sırasında yaşadığım acının aynısını işkence ile öldürülen Engin Ceber için de yaşadım.Peki tanıyor muydum onu.Vicdanı kaç para eder biliyor muydum? hayır ama aynı zihniyetin katlettiği bir masum çocuk olarak yerleştirdim zihnime resmini.
Tıpkı delik ayakkabısıyla yerde boylu boyunca yatan hrant Dink’in resmi gibi ..Ne unutulmaz, ne dehşetengiz bir tablo idi o , görmediniz mi onu da…aynı acıyla kazıdım zihnime..ve kaç kez Cahit Koytak’ın Dink için yazdığı şiiri kalbim dağlanarak okudum.
H.Dink kahramanım mıydı benim? Aynı mıydı değer yargılarımız ?
Hayır , ama.. ”Ama”sı var ve o ‘ama’ yı sizin gibi tartısı bozuk insan sarraflarına anlatabilmek mümkün olamadı şimdiye dek.
Mahinur Özdemir ‘i kahraman ilan edenlerden olduğumu ve Belçika daki demokratlığa hayran olduğumu da nerden çıkardınız.Yanılıyorsunuz, hanımefendi..benim kahramanım yoktur..Okuduğunuzu anlamaktaki probleminiz, göz doktoru ile halledilemeyecek düzeyde bir soruna işaret ediyor olmasın..
Ve son not:
Hanımefendi , ben M.Kavakçı ismini telaffuz edrken dahi ‘ev sahibimizi’ rencide edebileceğim,yaralarına dokunabileceğim,hatıralarını incitebileceğim düşüncesi ile imtina ediyorum. Oysa siz bir şekilde vakıf olduğunuz özel durumlara ait imaları ortalığa saçarak haklılığınızı ispat etmeye çalışmaktan haya etmiyor ve bu şekilde kendi tıynetizi ortaya koyduğunuzu da farkedemiyorsunuz.Züccaciye dükkanına dalan fil gibisiniz , ancak okadar masum olamazsınız.
Gidin işinize lütfen..beni yaptığınız saygısızlığa ortak etmeyin.
BeğenBeğen
Bilmukabele hanımefendi,
İsterseniz kişi olarak Merve Kavakçı’nın adını daha zikretmeyelim; bunu deşmenin blog sahibini daha fazla üzmekten başka bir şeye hizmet etmeyeceği aşikar. Üstelik, hatırlarsanız, o tek cümlelik yorumumda ben kimsenin ismini anmış da değildim. Benden konuyu biraz daha açmam, hatta destekleyici linkler vermemi isteyenler olduğundan dolayı bu konu buraya geldi.
Geçelim.
Daha genel açıdan bakalım isterseniz:
Sizin ‘dedikodu’ dediğiniz şey, siyasete soyunmuş bir kişinin geçmişinin nasıl olduğunun bilinmesi gayretidir. Yani, ben, sıradan sokaktaki bir insan üzerinde konuşuyor değilim.
Peki, siyasete soyunmuş bir kişinin geçmişinin nasıl olduğunun bilimesi önemli midir?
Bence önemlidir. Çok önemlidir.
Oy (yani vekâlet) vereceğim, ya da başa geçecek kişinin tıynetini bilmem lazım. Sadece lâflarına ya da ne giydiğine bakarak olmuyor çünkü.
Bakınız, size burada isimleri geçenlerle alâkasız, fakat bence konuyla (benim bakış açımla) örtüşen bir başka örnek vereyim:
Şemdin Sakık ismini bilirsiniz eminim. Sırrı Sakık ismini de bildiğinize şüphem yok.
Şimdi.. Şemdin Sakık’ın ne denli canavarca işler yaptığını burada sayıp dökmeme gerek yok; ne yer ne de zaman yeter.
Fakat, Sırrı Sakık hakkında ne biliyoruz?
Partinin önemli bir noktasında olduğu ve (bundan dolayı çıkarsama yoluyla) hayli sayıda da sevenlerinin olduğundan öteye?
Yani, ‘insan’ Sırrı Sakık hakkında ne biliyoruz; onu sevenler, onu kahramanlaştıranlar acaba onu gerçekten ne kadar tanıyorlar?
Çok fazla değil gibi görünüyor.
Çünkü, o bir ‘siyasetçi’ ve onun hakkında söylenebilecek negatif şeylerin ‘dedikodu’ olduğunu her zaman birileri çıkıp söyleyebilir. ‘O dedi bu dedi’ye dönüsür..
Bu riski ortadan kaldırmak gerekir: semdinsakiktr.com adresine bakmanız lazım.
Bunu yaparsanız, bir ‘zalim’in bazan nasıl da ‘mazlum’ olabileceğini; buna karşılık, bir ‘temiz siyasetçi’nin insan tarafının ne ve ne kadar olduğunu görebilirsiniz.
Halâ daha kahramanlaştırmak isteyenler varsa, tabii ki bunu yapabilirler ama bu onların kendi tıynet değerlendirmesi olur…
Sonuç ve son olarak diyeceğim o ki, size göre ‘dedikodu’ görünen herşey otomatik olarak ve mutlak ‘dedikodu’ sınıfına girmek zorunda değil. “Kul kulu kendi bilir” önermesi bir kanun değildir.
Olabilir ki, muhatabınız neyi niçin söylediği hakkında sizin daha önce bilmediğiniz bazı şeylere vakıftır…
Velhasıl.. siyasetçinin insanî hasletleri herşeyden önemlidir.
Bunu göremediğim kişilere itibar edemiyorum. Ne derse, ne giyerse giysin.
Ayrıca, siz de, isterseniz, muhatabınıza kapıyı göstermeyi haslet sanmak konusunda biraz daha düşünün. Bunun ardından saygı konusunda daha anlamlı bir anafikir elde edeceğinize eminim.
BeğenBeğen
Râvî bey,
Samimiyet kapsamından baktığım zaman, yüzde seksenbeşin çok abartılı olduğunu düşünüyorum.
Yüzde beş bile fazlasıyla iyimser duruyor.
BeğenBeğen
Densizlik ve haddini bilmezlik etmek istemiyorum ama, yukarıda mesajları bulunan hanımlara şu an çok kızgınım!
Bekir bey’in ne kadar hassas bir insan olduğunu bilmediklerindendir belki bir politik eleştiri bloğuna böylesine mahrem bir konuyu döküp saçmaları!
Geçmiş geçmiştir, artık geleceğe dair yeni şeyler söylemek zamanıdır. Size ne yahu yaşanmışlıklardan!
Hale hanım da kendince ağız payı vermek gayretine girmiş, meselenin uzamasına neden olmuş, bravo yani!
Neyse, belki de bu başlıktaki yorumları kamuya kapatmalısınız Bekir bey. Konuşmaları bitmiş, birbirlerini yenmişler, dışarıdan katılacak ben dahil
bundan fazla maydanoz mide bozar.
saygılarımla
BeğenBeğen
Hay Allah! Siz bana ince ruhlu bir eski-genç (oksimoron diye buna denir!) dost hatırlattınız. O olmayasınız?
Hassasiyetiniz için teşekkürler ama Hale Hanım dostumun yorumu konusunda size katılmıyorum.
Zira kendisinin itirazı da sizinki ile aynı, yani neden güncel bir inferno üzerine yazılardan bir demet ve blogcunun yorumunu içeren bir yazıdan bula bula bu tür bir mesaj çıkarıldığınadır.
Ev sahibinin özel hassasiyeti bu infernodan önemli değil. Onun özel hayatını şekillendirir bu meseleler.
Zaten unuttuğu bir şey hatırlatılmadı da aslında.
Madem konuya dokunduk bir iki nokta daha:
“Kamuya mal olmuş” (ne demekse!) veya “siyaset sahnesindeki kimselerin karakter tahlillleri “fair game” olabilir. ama konu o değil ki. Darbe yapıyorlar herifler güzel olan her şeye karşı! Buna bir tepki versek te daha sonra hangi hoca iyi hangisi sahte, hangi hanım şık hangisi röküş falan gibi önemli mevzuları FIFA Kuralları çeçevesinde oynayacağımız maçlarla halletsek? Bakın farkında olmadan demokrasinin tarifini yapmışım! Takım fanlığına itirazım yok ama oyun kuralları ile oynansın demek demokrasi. Bunda anlaşsak?
BeğenBeğen
Son yorumu yazdım evden çoktım. İçime dert oldu burada Nahide Hanım’a haksızlık mı yaptım diye.
Şunu paylaşayım da belki olaya yaklaşımda kılavuz edindiğim ilke biraz anlaşılır belki.
İtiraf edeyim hayatımın büyük bölümünde “kol kırılır, yen içinde kalır” düsturu ile hareket ettim. Bu gün dahi bunu terk ettiğm söylenemez. Daha önce bahsettim “Ahmat Hakan Coşkun Arsan(?) vesaire kompleksim” den. Ne herhangi bir cemaat ne kesim ile Allah’a şükür onunkine benzer bir menfaat ilişkim olmadı ve diyet borcum yok, ama bir kesim, cemaat veya mensuplara verilkebilecek zararın nihai zararının davama olcağı korkusu frenledi beni. Gönül ilişkim var.
Geçmişte bazı dindar hanımlar baş örtüsü kurbanı olmaları ile temayüz etmiş (ne acı değil mi bu şekilde temayüz etmek!) kardeşleri hakkında ileri geri laf ettikleri hatta acımasızca haksız ifadeler kullandıklarına şahit olduğumda tepkim muhtemelen onlarınki kadar acımasız olmuş idi.
Artık meseleye bu kadar basit bakmıyorum. Bir “büyük iyi” yi dava edinmesiyle temayüz etmiş insanların aynı kesimden olduğu düşünülen diğerlerinin eleştirilerinden muaf olmaları beklenmemeli. Belki eleştiri birinin şahsında bir davranış, duruşadır.
Ama şart şu: Büyük doğrunun yanında durduğunuzu söz ve davranışınızla ispsat edeceksiniz bu hakkı kazanmak için. Elimizdeki örnek üzerine düşünürsek. önce hiç bir tereddüte mahal bırakmayacak tarzda bu MUTLAK KÖTÜ’ye bütün gücünüzle isyan edeceksiniz. Yarım ağızla bir yerde sarf ettiğiniz “şahsen ben de darbelere karşıyım ama…” falan kesmz.
Bu doğru duruş sicilini oluşturduktan sonra “bizden” Ali , Veli, Ayşe Fatma’yı eleştirebilirsiniz, kendi ahlaki ilkeleriniz, inancınız bazında.
Tabii ki buna gerek kalmadan da yaparsınız (demokratik ülkede yaşıyoruz nihayetinde (!).
Ama o zaman sizin de karakter analiziniz yapılır ve üzüm yemek mi bağcı dövmek mi peşinde olduğunuz üzerine yorumlar yapılır. Daha kötüsü tepkileriniz laikçilerinki ile gruplanır -ki bundan kötüsünü tahayyülde zorlanıyorum.
BeğenBeğen
Bekir bey,
“Kol kırılır, yen içinde” düsturunuzu zaman içinde gözden geçirmiş olmakla doğrusunu yaptığınızı düşündüğümü söylemek istiyorum. Çünkü, kırıldığı halde yen içinde saklanan kolların kangren olmayacağının hiç bir garantisi olmadığı gibi, sakat kolun eksikliği telafi edilebilşr olsa da, zaman içinde kangrenin bütün vücudu sarmayacağını da garanti etmek mümkün değil.
Yani, “kol kırılır, yen içinde” gibi kelâm-ı kadimlerle yola devam etmekte lüzumundan fazla ısrar, sehven de olsa gayr-i kabil-i telafi zararlara yol açabilir.
Kelâm-ı kadimleri tadil etmek konusunda tereddütler olabilir ve bunu da anlayışla karşılamak gerekir; ama değişen zaman ve zemine bağlı olarak farklı bir kelâm-ı kadimi düstur edinmekte hiç bir mahsur olmasa gerek.
Bu çerçevede: “Büyük doğru”nun yanında, ya da veya “mutlak kötü”nün karşısında olmayı önemsememek ne ahlâkî, ne de uzun vadede mümkün; fakat, “büyük doğru” veya “mutlak kötü”nün ne olduğu konusunda da dayatmacı olmamak gerektiğine herhalde siz de katılırsınız.
Not: Müsterih olun. Bana haksızlık ettiğinizi düşünmedim. Kendinize haksızlık edip etmediğiniz konusunu ise, tabii ki, size bırakıyorum.
BeğenBeğen
Nahide Hanım,
Aklıma gelen bir örnek ölçümü özetler. Ben de zaman zaman burada çeşitli “ıslami entiteleri” eleştridim . Hem de oldukça ağır lisanla. Mesela bir Zaman yazarı ve Deniz Feneri ile ilgili kişiler.
Muhtemelen ilerde bu konulara daha fazla değineceğim.
Baykal ve Doğan medya da eleştirdi. İkisi biribirinin aynısı görünse de 180 derece zıttı.
Ben de Arınç gibi onların zaafiyetlerinden rahatsızım. Baykal, CHP ve Doğan Medya ise onların iyiliklerine sadırıyor. Onların problemi burada temsil edilen “iyi” iledir: Islamın ta kendisi. Niyetleri de araçları da süflidir.
Daha önce de söyledim benim yaşadığım dünyada ahlaki gri alan çok azdır. Ergenekonu grileştiren varsa o ya zihinsel özürlü ya da ahlak çukurudur.
Ondandır “şeytan gri alanda yaşar” demem.
Bu benim ön şartım. Bu şartı geçmeyen kardeşime dahi tavizsizim. Egenekonu, darbeciliği lantlleyeceksin arkadaş! Ama sı eğeri yok bu işin! “dayatmam” bu. Hayatım boyunca hiç bir aile ferdime kime oy verdin diye sormadım. Demokratik tahammül eksiğm yok.
Yaşadığımız günler hemen hepimizin önüne ahlaki turnusol koyuyor. Tartıştığımız konular liberalizm mi sosyalizm mi, AB mi değil mi gibi makul, iyi insanların farklı yerlerde durabilecekleri konular değil. Mutlak iyi ve kötüden bahsediyoruz. Topu taca atmak zor. Soyut tartışmalara da fazla yer yok.
Bu dayatmalar kişşisel değerlerim. Ben devlet değilim nihayetinde.
Sizin bu konularda görüşerini bilmediğm için bir yargıya varamam. Benim tepkim de diğer bazı yorumcular gibi odadaki fili ihmal edip pervazdaki tozu mikroskop altına almanızadır. Ki o tahlil de objektif değil subjektiftir kanımca.
BeğenBeğen
Bekir bey,
Sizin yaşadığınız dünyada siyahla beyaz dışında başka bir renk veya tonu yoksa eğer, iki rahmetten birisine hükmetmek gerekiyor değil midir? Ya doğuştan renk körlüğüne ya da sonradan edinilmiş püritan statikliğe..
Bunları siz böylesiniz diye söylemiyorum; büyük bir ihtimalle değilsiniz.
Ama, dedikleriniz oraya çıkıyor.
Ben, mesela, Ergenekon konusunda İslamîlik ile laikçilik arasında kalmak, ve tercihin bunlardan birisi olduğu bana dikte edilerek, iki tercihten birisi arasında sıkışıp kalmak istemiyorum.
Yani, Ergenekon konusunda bazı tereddütlerim olduğunda, bunun bir takva turnusolu sayıldığının söylenemesi beni inanılmaz derecede tedirgin ediyor.
Başka konularda da çok farklı değil.
Olağanüstü boyutlarda sermayeler ve istihdam kapısı hale gelen yapıların çıkarlarının klasik işletmelerden farklı olmayabileceği; siyasi ve iktisadi endişelerinin bugün değilse bile çok kısa zamanda “büyük iyi”ye zararlar verebileceği yolunda kanaat serdettiğim takdirde laikçiler kampına postalanabileceğimi görür gibi olmak beni huzursuz ediyor.
Şu anda kusursuz olduğu iddia edilen bu yapılanmaların derununda kabul edilemez bazı olumsuzluklardan ben haberdarım, eminim başka birçok insan da başka şeyleri yaşıyor ve görüyorlar, fakat çıkıp söylemek mümkün değil. Çünkü, insanlar kutsallarına, sanki onları hayata bağlayan şeylere saldırılmış addediyorlar. Hücumlara maruz kalıyorsunuz.
Daha devam edebilirim ama gerek olduğunu sanmıyorum.
Asıl merak ettiğim, bu kadarını söylemiş olmakla beni “biz ya da onlar” kamplarından hangisine yerleştirdiğiniz.
Tam olarak sizlerin dediklerinizi söylememiş olduğum için “onlar”dan olmak ihtimalim yüksek. Değil mi?
BeğenBeğen
Pardon pardon soruları açık sormadım ondan yanlış anladınız:
1.ERGENEKON hakkında ne düşünüyorsunuz?
2. Baş örtüsü yasağı legalmidir değilmidir?
3. Baş örtsü yasağı ahlakimidir değilmidir?
4. Baş örtsü yasağı çağdaşmıdır değilmidir?
5. Laiklik nedir birdek uygulama laiklikmidir laikçilik midir?
6. Insaan hakları derken hangi grupların haklarından bahsediyoruz? Hangi mülahazalar ile temel insan hakları kısıtlanabilir?
7. Sizin hayatınız kimin kontrolündedir?
8. Asker darbecimidir değilmidir?
9. darbecilik iyimidir kötümüdür?
Hele bir bunları halledelim. Sonra soyut terimlerle zihinsel egzersizler yaparız.
BeğenBeğen
Bekir bey,
Benim yazdıklarımı “soyut” sayan birisi için hayli soyut, güzel ve bir o kadar da kamplaştırıcı sorular bunlar..
Daha önce Ebu Gureyb’de görev yapmadınız değil mi? 😛
1: Yukarıda işaret ettim. Bu konuda şüphelerim var.
2, 3, 4: Galiba bir yasak var gibi. Ama, madem “İslamın şartı beş, onların arasında da başörtüsü yok” denecekti, yazık olmadı mı bunca kızımıza? Bunları öne sürüp kendilerine yeterince yol açtıktan sonra yüzüstü bırakanlar hakkında ne diyorsunuz?
5: Laikliğin ne olduğunu kim biliyor ki ben bileceğim. Benim gördüğüm kadarıyla, işine gelen istediği şekilde tarif ediyor bunu. Laikçiler de bunu kendi istedikleri şekilde tarif edenlerden bir başka grup. Benim de sizden cevabını duymak istediğim soru şu: Siz, sorgusuz sualsiz her inanca özgürlük tanımaktan mı yanasınız, yoksa sadece sizin belirleyeceklerinize mi?
6: İnsan olan herkesin hakkından bahsediyor olmamız lazım tabii ki. Ama, yine gördüğüm kadarıyla, kimin insan sayıldığına dair herkesin farklı tercihleri var. Fakat, istisnasız herkes kendisinden farklı hayat tarzları benimseyenleri insanda saymıyor. Siz, sorgusuz sualsiz her hayat tarzına özgürlük tanımaktan mı yanasınız, yoksa sadece sizin belirleyeceklerinize mi?
7: Aslında bu soruyu çevirip size sormam lazım. Ama, madem siz sordunuz ben söyleyeyim: Bazen benim, bazen de değilim. (Cevabın “Allah” olması gerektiğini biliyorum; ama o zaman da “Allah istemese, tek yaprak dahi kımıldayabilir mi?” sorusuna cevap vermekle uğraşırız.) Sizin hayatınızı kim kontrol ediyor?
8, 9: Siz, hala daha, darbeleri askerlerin yaptığını mı sanıyorsunuz yoksa? Her devrin kendine ait şeyhülislamlarının olduğunu ve fetvanın bunlar tarafından verildiğini bilmez misiniz?
Sonuc?
Ben “onlar”dan mıyım?
BeğenBeğen
Anlaşıldı. Gaye hasıl oldu.
BeğenBeğen
Bir soru da ben sorayım:
Sizce, “kanlı 1 Mayıs” olarak bilinen olaylarda, otelin tepesinden ateş edenler Özel Kuvvetler ya da MİT mensubu kişiler miydi?
BeğenBeğen
O gün meydanın çok yakınındaydım ama ben masumum. Ama Mahinur Özdemir için kefil olamam.
Ha bir de untmamak lazım: Ya o kurşunlar sahte ise?
BeğenBeğen
“Siz mi yaptınız?” demedim. Sizce kim yaptı?
MİT mi askerler mi? Ya da kimler?
BeğenBeğen
Dedim ya Mahinur Özdemir’den şüphelendiğimi 🙂 Tamam kim?
BeğenBeğen
Anlaşıldı. Gaye hasıl oldu.
BeğenBeğen
Bakın Nahide Hanım.
Niyetim kimsenin egosunu örselemek değil. Pek ala “iyi” bir insan olabilirsiniz. Biliyorum benim çok iyi insan olan fakat laikçi kammpta yer alan aile fertlerim var. Gözlerini bazı ön yargılar, saplantılar köreltmiş. Türkiye’de ve dünyada kendilerine dindar diyen insanlar her zaman örnek davranışlar sergilemediler malesef. Ondandır geçmişte bazı iyi insanların “bu hacı hoca takımı” stereo-tiplemeleri. Ama konunun onunla zerre kadar alakası yok. Bu tür muhakemeleri üniversite sınavında veya iyi bir üniversitede bir derste verilerden sonuç çıkartma egzersizinde yapsa idiniz çakardınız.
Siz soruya cevap vermiyor, eldeki mahut konu ile alakasız, belli ki yoğun duygularınız olan bir şeylerden konuşmak istiyorsunuz ve herkese de bırakın bu konuları benim dünyama gelin diyorsunuz. Evet bunları yapan iyi insanlar da bilirim. dolayısı ile meseleyi ahaki boşuk değil bir marazi zihne yormayı yeğliyorum.
Lütfen bunu bir ağabey, amca, kardeş (hangi gruba girdiğmden emin değlim, muhtemelen benden epeyce gençsiniz) tavsiyesi olarak alın. Teraziniz feci halde bozuk. Eminimki bu tür abuk sabuk rasyonellerin matah olduğu mecralar, mekanlar çoktur memlekette. Aksi taktirde bu durumda olmazdık.
BeğenBeğen
Ah, şu klasik “benim öğrencim olsaydın sınıfı geçemezdin” veya “iyi bir üniversitede bir derste verilerden sonuç çıkartma egzersizinde yapsa idiniz çakardınız” savuşturmaları..
Veya, “ben senden yaşça büyüğüm, sen daha toysun, anlamazsın”lara sığınmak.
Ya da, “benim dediğimi aynen tekrarlamıyorsun, bu bir marazi zihne alamettir”ler..
Bütün bunlar yerine, “ben bizim kamptaki küçücük çadırımda rahatım, beni rahat bırakın da hep aynı şeyleri tekrar edeyim” deseniz daha samimi olmaz mıydı?
BeğenBeğen
Hadi ordan be ukala edepsiz! Ben burda 10 yaşındaki çocukları da muhatap alırım, belki bir şeyler verebilirim ümidi ile. Vehimlere kapılma!
BeğenBeğen
Eyvah.. iyilik timsali bilgi kaynağımızı gücendirdim..
Tüh.
Neyse.
On yaşındaki çocukları muhatap almak kolay.
Kolaysa, bana sorduğunuz sorulara karşılık benim sorularıma cevap verin de görelim sizin ne kadar ‘verici’ olduğunuzu.
Ha.. tabii isterseniz bütün bunları silebilir ve görünüşü kökünden kurtarabilirsiniz. On yaşındaki okuyucularınıza karşı tabii ki.
BeğenBeğen
Kim dedi “kolay” diye?
Baksana şunların da hiç birine cevap veremedim:
BeğenBeğen
Hadise’nin ne giyeceğine kafayı bu kadar takacağınız aklıma gelmemişti.
O kadar inceledikten sonra cevap veremeyişinizi herhalde anlayışla karşılamak gerekiyor. Bitap düşmüş olmalısınız.
Benim sorularım o kadar zor değildi.
On yaşındaki bir çocuk kolayca cevaplayabilirdi.
Yeter ki samimi olsun.
Neyse. Yaşlı büyüklerimizi yormamız lazım. Soruları şuraya yazayım.
1) Madem “İslamın şartı beş, onların arasında da başörtüsü yok” denecekti, yazık olmadı mı bunca kızımıza? Bunları öne sürüp kendilerine yeterince yol açtıktan sonra yüzüstü bırakanlar hakkında ne diyorsunuz?
2: Sorgusuz sualsiz her inanca özgürlük tanımaktan mı yanasınız, yoksa sadece sizin belirleyeceklerinize mi?
3: Sorgusuz sualsiz her hayat tarzına özgürlük tanımaktan mı yanasınız, yoksa sadece sizin belirleyeceklerinize mi?
4: Hayatınızı kim kontrol ediyor?
5: Hala daha, darbeleri askerlerin yaptığını mı sanıyorsunuz yoksa? Her devrin kendine ait şeyhülislamlarının olduğunu ve fetvanın bunlar tarafından verildiğini bilmez misiniz?
Dokuz tane değil. Sadece beş soru.
Hadi. Cevap verin ve ne kadar ‘verici’ olduğunuzu gösterin.
BeğenBeğen
Berhudar ol yavrum “ihtiyar büyüğüne” gösterdiğin şefkat ve hürmetten dolayı.
Bak genç küçüğüm:
1. O yazı Hadise’nin elbisesi ile değil kültürel yozlaştırma ahlaksızlaştırma, yani seni imal eden sistemle ilgili. Hiciv, ironi kara mizah, kinaye falan duydun mu?
2. Bu yazı Mahinur’la Ayşe Fatma ile değil seni imal eden sistemi baki kılmak isteyen Şeytan’ın aptal çocuklarıonın süfli emelleri için her süfli vasıtayı caiz göerdükleri tespiti ile ilgili. Amo bu çok zor diyorsan DARBE bir şey çağrıştırıyor mu?
3. Sorularının Güzin Abla’ya, Ayşe Arman’a, Haydar Dümmen’e veya kims ona sor. Ben bakmam o işlere.
BeğenBeğen
Sizden o kadar şey öğreniyorum ki inanamazsınız.
On yaşındaki bir çocuğun bile zorlanmadan cevaplayacağı 5 tanecik soruya yanıt vermemek için öyle kıvrak figürler sergiliyorsunuz ki Hadise bile elinize su dökemez.
MENSA’ya IQsu 70ün altında olanları artık da kabul ediyorlar demek. Evdeki kaplumbağamı kesinlikle üye kabul edecekler demektir. Kıskanmazsınız inşallah. Kaplumbağam o beş soruya 1 dakikada cevap verebiliyor.
Size 10 dakika.
Hadi.
Bir cesaret edin yeter, siz de yapabilirsiniz.
BeğenBeğen
Nahide Şule hanım,
Hiç üşenmeden ve zevkle, keyifle ve sanki dünyamda ardı ardına farklı perspektifler oluşturan yorumlarınızı heyecanla okudum. Teşekkür eder ve hürmetlerimi sunarım hanımefendi. Lütfen ama lütfen, sammiyetle söylüyorum ki -fikirlerinizi sadece burada okumakla kalmamak için- bir blog kurun, ya da sıkça yazdığınız bloglar varsa onları paylaşınız. Burada herhangi bir nedenden ötürü söyleyemezseniz, mail adresimi verip bir tür ‘sanal intihar’ da gerçekleştirebilirim. 🙂 Sizi okumak gerçekten çok güzel. Sizin gibi düşünenlerin varlığını hissetmek de.
Umarım saygıdeğer site sahibi, pek anlaşamadığını gördüğüm bir yorumcuya -üzgünüm, kendimi tutamayarak- övgüler yağdırdığım yorumu yayınlar. Nahide hanımı haklı bulduğumdan ötürü, ilginç ama sizi haksız bulmuyorum Bekir bey. Kimi haklı/haksız bulduğum çok da önemli sanki 🙂
Çünkü, Jung’un söylediği gibi: -mealen- “hayatta her gerçeklik iki kutupludur”
Herkese saygı ve sevgilerimle.
BeğenBeğen
Yazının “Şeytanın aptal çocukları” başlığına cuk diye oturan bir vakıa ile karşı karşıyayız. Birileri başlığı görünce adeta “burda” diye parmak kaldırıyor.
Hermes,
burada içinde müstehcen kelime içermeyen nerdeyse tüm yorumlar yayınlanır. (İllegal, reklam, özel kişiler hakkında bilgiler gibi istisnalar dışında). Bir sürü zahmete boşa girmişsin.
O zaman bu ahlak ve zeka çukuru sapık ilahiyat mezunu kadınınkini niye yayınladın diyecekler bunun okuyan diğerleri.
Haklılar.
Baştan bilmiyordum bana e-postalarla, telefonda Cumhurbakanı’nın, Başbakan’ın eşi, bilmem hangi hanım ve şahsım, ailem konusunda mahrem sorular soran, “bilmem hangi önemli kimse gazete çıkaracak yazarmısınız” diye teklif getiren, ve yüz bulamayan, 10 değişik isimle gerek burda gerek başka mekanlarda, gerek e-posta yoluyla fitne, fesat, özel hayat detayları ile uğraşan, sapığın bu kişi olduğunu bilmiyordum.
Her yorumcunun gerçekte kim olduğunu merak etmem. Mesela “Sorularla Islamiyet” sitesinin logosunu kopyalayıp, onu temsil ediyor kılığında Islam’ı Müslümanı küçük düşüren yorumlar yazan, kendi yorumuna kendisi başka isimle “Bravo” diyen, veya bir yakınına yorum yazdırarak bir şeyler göstermeye çalışan pek çok zavallı karaktere rastladım kısa blogculuk “kariyerimde”.
İşte ondandır Ergenekon bu fosseptik canlılarına, onlar da Ergenekon’a muhtaçtır demem.
70lerde Beşiktaş civarında bir muhterem hocanın vazlerini dinlerdim bazen. Bir defasında şöylesi bir şey demişti: Onlar, “ama biz mutluyuz” diyorlar. Bağırsaklardaki kurtlar da mutlu.
BeğenBeğen
Saygıdeğer Bekir bey, bir ima sezdim, üzüldüm. Tabi bu şüpheciliğinizde haklısınız belki, ‘sanal’ dünyada herşey olabilir, ne desem inanmazsınız sanırım ama Nahide Şule hanımı tanımıyorum. (Tanımak isterdim) Sadece içimden geçenleri yazdım yukarıda, hiç bir tarafgirlik endişesi taşımadan ve kimseyi rencide etmek istemeksizin. Ancak, şunu belirteyim müsaadenizle: Hanımefendiyle aranızda geçen mahremiyeti ve maziyi -görüşmeleriniz vs, “Haklılar.”dan sonra gelen paragrafınız- bu denli açıklamanız pek hoş ve yakışık olmamış doğrusu. İçim burkularak okudum o paragrafı ve “ahlak ve zeka çukuru sapık” nitelemelerinizi. Yapılanlar doğruysa evet ayıp (başka bir niteleme olabilir) kesinlikle, ancak bunu açıklamak bir başka ayıp bence. Sizin şuurlu bir müslüman olduğunuzu düşünerek, bunun, yani bu şekilde ‘herşeyi’ etrafa döküp saçmanın -karşınızdaki ne kadar gayri ahlaki olursa olsun- islam ahlakıyla örtüşebilir bir tarafı olmadığı kanaatindeyim. Tesettür sadece kadına değil insana ait olan bir emirdir. Zahiri anlamı tartışıla dursun, batini manasının bir yönü olarak, bazı şeylerin üstünü örtmenin çok kıymetli olduğunu ve böylece ‘Settar’ olanın güzelliğiyle ve affıyla karşılanmayı hakettirebilir insana. Anlayışınıza teşekkür eder, hayırlı günler dilerim.
BeğenBeğen
Bak HermeS
Ben ne kimseye İslam ahlakı öğretirim. ne de kimseden Islam ahlakı dersi alırım. Bu Islam ahlakı dersi verernler konusunda bildiklerimi yazsam kitaplar çıkar.
Bek çok Müslüman, dindar vb (ve öbür yanbdan laikçi, din düşmanı) şu temel mantıki hatayı yapıyor.
– Bu adam baş örtülünün hakkını savunuyor.
-Filsitnlinin hakını. Lubnanlının Afganın Iranlının Sudalının. da.
-Ak Partiyi de savunuyor Güleni de Erbakanı da yeri geldikçeçe.
……………..
Eee demekki “bizden”, dini bütün, veya öyle bir iddiası var. Veya öte taraftakine göre dinci, dindar, onlardan şeklinde bir guruba koyabilirim.
Tamaam. Şimdi ona verdiğm rol gereği ondan hesap sorarım, onu yargılarım.
Olmaz. Ben size Israel Shamir adında bir Yahudi gönül dostum da bu konuların tamamnında benimle aynı çizgide desem ne yaparsınız. O’na da mı vaaz verirsiniz?
BEN DOĞRUCUYUM. NOKTA. kimsenin biçtiği rolu oynamam. O “ele verir talkını…” arkadaşlarıın kimi çok sıfırlı Siyo, kimi bakan, kimi müsteşar vekil bilmem ne “önemli” kişi.
Kimsenin “bizden” i de değilim “onlardan” ı da!
————————–
Gelelim “ima ” meselesine Şahsınla ilgili bir ima yok. Seni tanımıyorum ama bu kişiyi epeyce tanıyorum artık istemeyerek te olsa. Gerçek ismini bilmiyorum hala. Çok farklı isimlerle yazıyor, arıyor falan.
Hangi mahremiyet orta yere saçılmış şimdi?
Mahremiyet konusundsa hassas olan biri isen, ve Islami konularda vaaz verme ehliyetini kendinde görüyorsan başa git YAZIYI BIR DAHA OKU şu tartışmayı başlatan yorumu oku ve bana söyle sahip olduğun tüm, erdem takva adı ne ise onları kullanarak.
Ne alakası var bunun? Bu yazı tesettür üzerine mi? velev ki öyle nasıl oldu da bir hanım ve onunla alakası olmayan bir diğer hanım konu yapıldı? Nasıl bir ruh konuyu buraya getirir?
İşte tartışmayı(!) başlatan yorum:
““Belçika’da milletvekili seçilen Mahinur Özdemir’e. Başörtüsü bizde siyasal simge denen türden… Meclis’e, üniversiteye ve bilumum kamusal alanlara girişi yasak olan türbana benziyor. Klasik başörtüsü değil yani.”
Ben de “acaba bu da hangi erkeği kullanmış, istismar etmiş ve sonra da fırlatıp atmıştır” diye sordum kendime.”
****************************
Bu hasta karakterin adı gerçek değil. Kullandığı bir düzine müsteardan biri. Bir Fadime Şahin mi, kim için ne ile görevlendirildi bilmiyorum. Belki bir gün hep beraber tanırız.
Son YORUMUMDA TANIMLADIĞIM KİMSE BİR ANONIM KİŞİDİR, sizler için. Anladın mı farkı?
Buradaki anonimliği istismar etmek te ahlaki değildir. Benin adım, şanım yerim yurdum bellidir.
Tevazuyu zayıflık emaresi olarak algılayan edepsizlere ara sıra had bidiririm. “Herhalde önemli biri olsa blogcu olmazdı ve beni mutahap almazdı” diyen zihinler haklı.
Önmemli biri değilim. Ama sizlere öğretilen önem kavramına zerre kadar itibar etmem.
Cevap yazacaksan YAZı ve mevzu bahis yorumla alakasını yaz. Yoksa yayınlamam. Bu bir aklına her gelen konuda beninle sohbet fırsatı değil. “Tesettür Islamın şartı mı” vb cambaza bak çekmeye kalkma. Sinirlerin yeteri kadar gergin!
MEMEKETTE DARBE USTUNE DARBE YAPILIYOR INSANLIĞIN TANIMLADIĞI BÜTÜN GÜZELLİKLERE KARŞI!! ALLOOO? ORDA KIMSE VAR MI? Ne BİÇİM MİLLETSINIZ SIZ BE? Burası Norveç’te bir üniversitenin felsefe veya Ilahıyat kürsüsü mü?
Herkes haddini bilsin!
BeğenBeğen
Sayenizde haddimi bilip susuyorum Bekir bey. Teşekkürler.
Yorumlarınızda bile bu kadar hırpaladıktan -had bildirdikten sonra, yanınızda olmadığıma binlerce kere şükrediyorum, eminim oradan sağ salim tek parça çıkamazdım. 🙂
Ve imkan olsa buraya yazdığım yorumlarımı silerdim.
Burayı meşgul ettiğim için de özür dilerim.
BeğenBeğen
Bak kardeşim, başkalarını bilmem ama benim değerlerime göre mülayim olmak, kibar olmak, bilmem ne başlı başına beş para etmez.
Ancak ve ancak temel ahlaki konularda sağlam bir omurga ortaya koymaya ilaveten bu özellğin de varsa bir kıymetii harbiyesi olur.
Sen de toplu taca atıyorsunç Nasıl oldu da benim üslubun merkeze geldi şimdi?
Nasıl oldu da daha önce ortadaki tüyler ürpertici Şeytanın aklına getiremeyeceği planlar yerine Belçikalı bir hanımın karakter analizi aldı?
Ev sahibine gol atmak sa derdin bu taktiklerle epeyce kazanırsın bu memlekette. ama diliyorum daha ulvi gayeler güdüyorsunudur hayatında.
Haklısın, iyi ki yanımda değilsin. Sana da bağırır çağırırdım bir yıl kadar önce bir üniversiteli gençe yatpığım gibi. Gene darbe konuşuluyordu. Ispanya’dan darbeyi engelleyen La Pais başyazarı Pradera vardı.
Çocuk “tamam 60 darbesi yanlıştı AMA Demorat Parti de tahkikast komisyonu kuyrdu. o da süğtten çıkmış ak kaşık…” vb ifadeler kullandı.
Cevaben önce Ali Bayramoğlu bir üniversiteli gençten bunları duymaktan deşete düştüğünğü söyledi. Arkasından ben aynı mealde şeyler söyledim.
Toplantıya ara verildiğinde çocuk ağlıyordu. Gerek ben gerek bir hanım Ali Bayramoğlu ve bir çok kişişler çocuğun yanına gidip neden o tepkiyi vermek zoruynda olduğumuzu izah ettik. Belli ki temiz bir çocuktu. Anladı neden çok farklı kesimlerden insanların kanlarının beyinlerine sıçradığını. Sarıldıum çocuğa. Benim de gözümden yaş geldi. Bir diğer orta yaşlı hanım da aynı şeyi yaptı.
Bilmiyorum sen bir hisse çıkardın mı bu kıssadan. Ya hu bu blog sahibine küfredin isterseniz. veya ben bi tanesini pataklayayım BÜTÜN DERDİNİZ BU MU SİZİN?
SİZİN YAŞADIĞINIZ DÜNYADA YANGIN YOK MU? Ben hastayım bundan dolayı. Sizin de4dedinize bakın? Nedir ahaki öncelikleriniz sizlerin? Buraya cevap yaz yazma önemli değil. Eğer bana, Aliye Veliye Mahinur’a veya Fadimeye karşı duyguların senin karşılaştığın katıksız kötülüğe tepki vermene engel mi oluyor?
Böyle ise “bu adam çok asabi- çok kaba.. bilmem ne demek sana sığınak sunar mı?
Bunlar üzerinde düşün biraz. Derdim bu. Şok terapi ile bu gayeye ulaşacaksam benim için ikliem yok.
“Ancak sen nazik davranırsan vicdanımı aklımı açarım” diyorsabn kalsın, açma.
Benden mi tek parça kurtulamazdın? Bunu duyan tanıdıklar gülmekten ölürler 🙂 Sineği öldürmeyen (abartma değil gerçek) adamdan? evladım sen komatoz olmalısın yaw! 🙂
Cevap yazacaksan ortadaki meseleyi konuşacaksın arkadaş. Bizde böyle. Başka zaman Mahinur’u da konuşuruz Ayşeduduyu da.
BeğenBeğen
“Ve imkan olsa buraya yazdığım yorumlarımı silerdim.”
ne yorumu yazmışsın ki neyi silicen ? yorum mu var ortada kılçık , sadece kılçık atmışsın aklınca …’seni beğendim’ ,’onu beğenmedim’,’sen cicisin’,’ o kaba ‘ …yorum ha !!!
BeğenBeğen
Bekir bey,
Yoruldunuz galiba.
Eee.. sabahlara kadar blog başında oturmak kolay değil tabii.
O yüzden şu yazdığımı yayınlamayı unutmuşsunuz. Tekrar gönderiyorum:
Evet, ben bir İlahiyat’lıyım; hem de İmam Hatip’li. Tamam, sizden yaşça küçüğüm ama daha dünkü çocuk da değilim.
Başını da hocası ya da kocası istedi diye örtenlerden değilim; hele de sizin gibilerin güyâ savunur görünerek dayatmalarına da papuç bırakacaklardan hiç değilim.
İlahiyatlı’yım. Sizin gibi tek-tipçi, kraldan çok kralcı doğru yolun sapkınlarından değilim.
Kimseye de durduk yerde “edepsiz” filan gibi hakaretlerde de bulunmam.
Odadaki fil var zehabıyla, odada yaşayan insanları pervazdaki toz mesabesinde görüp yok derecesinden olsun önemsemeyen örtülü faşizanlıklara da prim vermem.
Suret-i haktan görünüp elâlemi imtihana çekecek yetki ve yetkinliği lendine gören, fakat kendisine mukabil sorular soranları enva-i türlü ve hakaretamiz cambazlıklarla geçiştirmek ayaklarına yatanlara karşı saygım kusurludur hep.
Şimdi.. size saygı duymamı bekliyorsanız lütfedip benim sorularıma cevap verin.
Ben sizin sorularınıza cevap verdim çünkü.
BeğenBeğen
Nahide ve dahi Şule Hanım, ben size dedim ki Merve Kavakçı meselesinde önemli olan, yapılan zulümdür; Merve Hanım’ın şahsiyetinin şöyle veya böyle olması, bir milletvekilinin şahsında başörtüsü kavramının ve Türkiye’nin başörtülü bütün hanımlarının onur ve haklarının o gün Ecevit önderliğinde DSP’li solcularca tepine tepine çiğnendiği gerçeğini değiştirmez; ve bu gerçeği sümen altı etmemiz için en ufak bir gerekçe oluşturmaz. Ama siz benim yukarıda halâ mevcut bulunan buna benzer sözlerime “ben bu konuda neler neler derim ama şimdi söylemeyeyim gibisinden kaçamam bir cevap verdiniz sadece. Bunu tasvip edip etmediğinizi bile öğrenemedik.
Ayrıca Merve Hanım’ın kocasına büyük vefasızlık ve zulmettiğine dair sizden güvenilir ve tarafsız olmasını umduğum bir haber yazısı bağlantısı istedim. Ama siz taraflı bir habere dahi bağlantı vermediniz. Belki de unuttunuz ya da yanlış anladınız ama sonuçta bizi vakıf olduğunuz bu bilgileri başka kaynaklardan doğrulama ve gerekiyorsa düzeltme hakkından mahrum bıraktınız…
Sizin adınıza üzgünüm, ama burada art niyetli, belki duygusal bile olsa yine de art niyetli bazı ithamlarda bulunmaktan başka fazla bir şey yapmadınız maalesef. Üstelik bu ithamların konuyla da –benim ve burada yazan hocalarımın zaten izah ettiğimiz üzere— alákası yok. Ne yazık ki söylemek zorundayım ki sizin yazdıklarınız demagoji kavramı ile tavsìf edilen türdendir. Bekir Yıldırım Hoca’m da belirttiği üzere, bu ülkede (ve aslında benim müşahedeme göre dünyanın çoğu yerindeki àvàm arasında) demagoji çok işe yarayabilir, ama ebediyyen değil!
Kızmak ve üzülmek yerine bu hususta bir iç muhasebe, yeni tabirle bir bir öz eleştiri yapmanızı bu naçiz bendeniz sizden rica eyler.
Selámlar,
Ràví
BeğenBeğen