Evet budur benim inancım.
(doğrusu “cüppeli” değil “cübbeli” ama naapalım, iletişim kurmak lazım “abdest” e “aptes”, “fariza” ya “faraziye” diyen, bin ile milyonu ayırd edemeyen “aydınlarla” dahi).
“Delil” diye medyanın (malesef artık “Islami” kelimesini başına eklemekten hicap duyduğum kesim de dahil) ortaya koydukları kendilerinin ahlaken, aklen iflasından başka bir şeyin “delili” değil kanaatimce.
Tam tersine, bu deliller olayın Ergenekoncu_Şikeci Cephe’nin iyi zamanlanmış bir projesi olduğu intibamı güçlendirici mahiyette. Kendisi de “akrabalık durumundan” bu ahlak çukuru medya-Ergenekoncu-28 Şubatçı Cephe’nin haysiyet cellatlarının kurbanı olmuş biri olarak aklı başında insanlara sadece Müslüm Gündüz-Fadime Şahin-Ali Kalkancı’lı, Sisi’li 28 Şubat günlerini hatırlatırım.
“Ak Parti ve Cemaat’i Bitirme Planı” nın sorgulamasını nihayet yapabildiğmiz günlerde bu şer ekseninin kumpasını bu kadar kolay, bu kadar şüphecilikten uzak kabullenirken 28 Şubatçı Medya’dan farkı olmayan sözde “Islami Medya” ya tek kelimem var: Yuh!
Yarin bunun komplo olduğu ayan beyan ortaya çıkrsa nasıl bakacaksınız bu iftira kurbanlarının yüzlerine? Ne farkınız kalır dün sizi kurban seçen haysiyet cellatlarından? Nedir sizin ahlaki ölçütleriniz? Hakikati nasıl belirlersiniz? “ama Hürriyet, Akşam ööle dedi..” diyerek? Ailesi cinsel ahlakı ile temayüz etmiş Mehmet Altan mal bulmuş magribi gibi üzerine atladı. Biz de zaten sevmezdik o cemaati, ondan” diye mi kendinizi savunacaksınız? Bravo! Yani, Yuh!
Ne günahı vardı Fadime Şahin, Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı, Sisi et al.’nın? Haa onlar size dokundu da ondan? Anladık ahlaki ölçütlerinizi şimdi. “Cemaat’i Bitirme planı” nın problemi “Gülen” yerine İsmailağa koymamaası idi problem?
***************
Kişisel kanaatim:
“Gözümle görsem inanmam” diyecek kadar tanşıklığım yok Cübbeli Ahmet Mahmut (Ünlü) Hoca ile. Aslında hiç tanışıklığım yok. Hakkında bütün karalamalara, alaylara rağmen bende samimi, İslam’a hamiyeti olan, ehl-i takva, gürültüye papuç bırakmayan dava insanı intibaı bıraktı.
Ne bir Yaşar Nuri ne Zekeriya Beyaz, ne de kibiri onlardan aşağı kalmayan Bayındır vs. “gözümle görsem” inanırım, zira neler gördü bu gözler!
Bu zat-ı muhtereme dair henüz hiç bir şey görmedim jet skiye binme gibi bir “büyük günah” dışında.
(Safdil falan değilim. Hüseyin Üzmez’in başlarına iş açacağını skandaldan yıllar önce Akit’e yazmış ve kaale alınmamış, hatta terslenmiş adamım).
Aha deftere notumu da düştüm*.
*********************************************
Not: *Ekrem Dumanlı da modaya uyarak “tarihe not düşmüş”. Biraz tevazu Ekrem!
Allah razı olsun Bekir Bey. Tamamen yazdıklarınızla mutabıkım.
Selamlar
BeğenBeğen
Şu ilave notu da düşmezsem özellikle bu günlerde şikeden, Oda-TV soruşturmasına her konuda “olağan şüpheli” muamelesi gören Cemaat’i hedef aldığım izlenimi bırakabalirim.
Ne herhangi bir cemaate mensup ne de düşmanıyım. Benim İslami kesimim Ümmet’tir. Burada korumaya çalıştığım ilke hakkaniyet, adalet duygusudur.
Böyle bir kastım yok. “İslami medya” (belki muhafazakar medya veya Ak Part’ye yakın medya desem daha doğru olur artık) nın bir çok mensupları kendileri ve okur kitlesinin 28 Şubat’ı bırak daha düne kadar aynı kirli mahfillerin ne tür komplolarının mağduru olduğunu unutmuşçasına “vur Cübbeli’ye” kerevanına katılmış gözüküyor.
Dediğimin özeti şu: “Cemaat’i be Ak Parti’yi Bitirme Planı” na hakkaniyet ilkesi ile karşı çıktığınızı iddia edebilmeniz için bu “İsmailağa’yı bitirme planı’na “Cübbeli Ahmet’in sarayı” türününden şakşakçılık yerine, daha önce seregilediğniz cevvaliyetle karşı çıkmanız lazım. Yoksa “kendine Müslüman” ve benzeri klişeler cuk diye oturur.
Hedefimde tek bir entite yok. Doğrusu Cemaat’in en azından yayınlarında bu seviyesiz lincin parçası olmak istemediği görülüyor. Ismailağa Cemaati de kendini temsilen konuşuyor süsü vererek Cemaat’e saldıran tweeter, Facebook cv.’de yayın yapan mihrakların kendilerini temsil etmediğini, kendilerine ait resmi bir sitenin olmadığını da açıkladı.
Gavurun sözü var: Ayakkabı uyuyorsa giy.
BeğenBeğen
Bekir Bey,
Bunun ne acidan komlo oldugunu dusunuyorsunuz? Soylenenler gercekse ortaya cikmasi ve Ismailaga cemaatinin liderligini baskasinin ustlenmesi daha dogru olmaz mi?
Zaman yada diger gazeteler bu haberi gormeseler, dikkat cekerler ve iki yuzlu olmakla suclanirlardi.
Bu olay 28 subat komplolarina benzemiyor. Orda sifirdan dindar imal edip, ona yanlis isler yaptirip, ifsa etme durumu vardi. Burada surcen -iddialar gercekse- bir muslumanin ifsa edilmesi soz konusu.
Hani madem siz soylediniz ben de soyluyum: hic bir cemaatle baglantim yok. Ancak sizden farkli olarak bu adam bu sekilde davrandiysa ortaya cikarilmasini uygun buluyorum. Boyle seyler yapan kisiler liderlik mevkilerinde olmamali.
BeğenBeğen
iki nokta:
1. “iddiaiar gerçekse”
İyi de bende yazıda “işte delil” olarak ortaya konulanların herhangi bir “gerçek” ortaya koymadığı, bir kaç insanın fotoğrafı üzerinden senaryo üretimine benzediği ve bu itibarla da 28 Şubat tiyatrosuna benzediğni yazıyor ve ilave ediyorum:
“gözümle görsem inanmam” diyecek durumda değilim ama henüz bir şey görmedim. Bu defa linç edenler korusunda 28 Şubat’ın bir çok mağdurunun yer almasını ilkesizlik olarak telakki ediyorum.
2. Bu adamın resmi bir “lider” pozisyonu yok ki o görevden alınsın. Ama Cemaat içerisinde temayüz etmiş, saygı duyulan biri belli ki.
Fazla vokal ve normalde “publicity” den hoşlanmayan Ismailağa Cemaati’nin genel çizgisinden farklı olarak İslami yorumlarını her mecrada paylaşmayı yeğleyen biri (yöntem farkı).Haber Türk Flash TV vb. gibi İslamı öğretmek dışında ajandalarla onu çıkaranlara rağbet etmesi eleştrilebilir. Ama sanıyorum o da “seni kullanıyorlar” diyenlere “ben de onları kullanıyorum” diyecektir.
Gene bir gavur sözü : Balık tutmak için nehre gitmek zorundasın.
BeğenBeğen
Hamiş (yazıyı okumuş olanlar da okusun diye buraya koydum):
Benim için Ahmet Hoca’nın beyanı haysiyet cellatlığıyla sabıkalıkarınkinden daha muteberdir ( Bu defa hükümet yanlısı medya” dan bir çoğu da 28 Şubatçıların peşine takıldı ise onların problemi).
İlk savunma mesajı şu imiş:
““Evvelden beri size bildirdiğim üzere ilmî reddiyeler yaptığım çevrelerden bu tür komplolar beklemekteydim. Hakkı söylemeseydim bunlar başıma gelmeyebilirdi. Ama Efendi Hazretleri’nin emri ile acı da olsa hakkı söylemeye devam ettim. Ve bugün bu duruma düşürüldüysem de bundan dolayı hiçbir sıkıntı çekmiyorum. Allâh’ı, Rasûl’ünü ve Meleklerini şâhit tutarım ki; ben ne Kazakistan’dan ne de Fas’tan, ne fuhuş için ne de nikâh için hiçbir kadın getirtmedim. Eğer getirttiysem Allâh’ın, Meleklerin ve bütün insanların lâneti benim üzerime olsun. Ama eğer getirtmediysem Allâh’ın, Meleklerin ve bütün insanların lâneti bana bu iftirayı düzenleyen ve beni bu duruma sevk edenlerin üzerine olsun.
Şu da bilinsin ki; yanımdaki eski bâzı arkadaşların pervasızca işlemiş oldukları hataların asla benimle alâkası yoktur. Herkesin ameli kendini bağlar. Fakat burada kötü niyetli kişiler beni ilişkilendirmeye çalışmışlardır. Ne İsmailağa Cemaati’nden, ne de dışarıdan hiçbir hoca veya hoca geçinen kimseleri ne tehdit ne de şantaj yoluyla mağdur etmemişimdir. Ama beni kıskanan bâzı çevreler bu hususta bana iftira ederek Emniyet’e şikâyet edecek kadar küçülmüşlerdir. Bunların cezasını Allâh’a havâle etmekteyim. Hiçbir çete mensubu ile gayr-i meşrû, gayr-i kanûnî bir talep nedeniyle asla hiçbir görüşmem ve konuşmam olmamıştır. Bu manada hiç kimseye mektup yazmam da vaki olmamıştır. Ama herkes tarafından ilgi ile izlenen biri olmam hasebiyle, her sınıf insanın beni dinleyip etkilenmesi ve bana selam vermesinden daha doğal bir şey olamaz.
Bütün bu sözlerimin doğruluğuna dair; Allâh’ı, Arş’ı taşıyan melekleri, tüm melekleri, tüm Nebî ve Rasülleri ve bu sözün ulaştığı tüm mahlûkatı şâhit tutar ve Cenâb-ı Mevlâ’dan bu şâhitliğimin âhirette bana sorulmasını niyâz ederim!”
Kaynak: http://www.stargazete.com/guncel/bol-bedduali-aciklama-haber-405879.htm
BeğenBeğen
Çok çırpınanlar vardı. Senelerce cemaatler arasındaki işbirliği olmasa bile bir müzakere süreci başlasın diye. Sanırım aralara sokulan-sızan karşılıklı provakatörler ve senaryolar bu süreci tetikledi.
Daha önce yapılan el kaide operasyonlarında da alakasız masum insanların alakasız görüntülerle medyaya servis edilerek linç edildiği iddia edilmiş ve bu süreci izlerken başta kahrolsun el kaideciler derken sonrasında farklı iddiaların tesirinde kalmış ve sonuçta da ben kafamda hiç bir yere oturtamamıştım.
Siberalemde forumlarda bu konuda fazlasıyla tartışma mevcuttur. Asıl kırılma ise o zaman başladı.
Ben artık kesinlikle bu tür olaylarda görüş beyan edemiyorum.
Çünkü yanıldığımı farkettiğim de oldu.
Büyük bir oyun sözkonusu.
Umarım en az hasarla atlatırız bunu.
Selamlar
BeğenBeğen
Temeninizi paylaşıyorum. Kamil insanın şiarı koruma dairesini geniş tutmasıdır. Sadakat, takıma, hizbe, hatta ülkeye değil hakikate olmalı. “Sadece benim cemaatim, abim, hocam” diyen Müslümanın “diğer takımların Canı cehenneme” diyen Fenerli (veya diğerleri) nden farkı yoktur. Zira o tür sadakatleer özde menfaate sadakattir.
BeğenBeğen
1. “iddiaiar gerçekse”
Tabiki iddialar gercekse… Sonucta sucu kanitlanincaya kadar herkes masumdur. Bu zat benim icin en az Balyoz saniklari kadar masum. Sonucta ne Balyoz saniklari ne de onun hakkinda bir hukum var.
Ama asla yapmamistir da demem. Diyebilecegim tek sey: Allah bilir. Biz degilmiyiz “biz onlari taniriz, onlar asla yapmaz” diyenlere kizan?
2. Bu adamın resmi bir “lider” pozisyonu yok ki o görevden alınsın.
Tabiki yok. Hangi cemaatin “resmi” bir lideri olabilir ki? Devlete bagli kurulus yada STK degil ki bunlar? Isimlendirmeyi degistirip bu kisi “cemaat içerisinde temayüz etmiş, saygı duyulan biri” desek de bahsi gecen turde seyleri yapan birinin dini bir toplulukta temayuz etmis, saygi duyulan konumda olmasi hos degil.
Son soz olarak, mektubunda cok ciddi yeminler etmis. Ben “Allah bilir”den baska bir sey demek istemiyorum.
BeğenBeğen
Balyoz ile kıyas?
Bana pek makul gelmedi. “ilksinde de mahkeme kararı yok henüz” ama benim vicdanımın kararını “resmi yargı” belirlemez. Balyoz için tonla delil saçıldı ortalığa. Burada bir adamon diğer bir ili adamla fotografı ve bir senaryo.
“cemaat’te temayüz etmiş olması” nı bir masumniyet delili olrak sunmadım. Sizin “Ismailaga cemaatinin liderligini baskasinin ustlenmesi ” nden bahsetmeniz üzertine “resmi bir pozisyon mu var ki; sadece tewmayüz etmiş biri” demek isteedim. O yönü tabii ki kendi bilecekleri iş.
Herhalde iyi olur tavsiyeniz.
Evet, Allah bilir. Belki zamanla biz de daha fazla biliriz, merak etmesek de.
BeğenBeğen
“Boynunda ip, başının üstünde giyotin varsa Allah’ı inkar etmen şartıyla kurtulabileceksen, inkar edebilirsin; kurtulduktan sonra tövbe edersin” minvalinde fıkhi yorumları duyduktan sonra (doğruluğu yanlışlığı bir yana), yukarıdaki yeminin “şaşalı” olması (en az villası ve bindiği binekler (porsche jip, jet ski, vs?) kadar–bunun tartışması ayrı), ciddiye alınıp, “aha bakın bu kadar yemin etmiş, asla yapmış olamaz” demek naif bir yaklaşım olur zannımca.
——————–
Bir yerde ifade etmiştim.
Böyle vakalarda, şöyle bir kısır döngü var:
1) Somut örnek üzerinden gidecek olursak, Ahmed Ünlü’yü sevenler, takip edenler için bu olay (veya herhangi ‘olumsuz’ bir olay) kesinlikle iftiradır, komplodur. Düşmanlar tarafından tezgahlanmıştır. Bunun inanılacak bir tarafı yoktur, zinhar inanırsanız kafir veya zındık bile olabilirsiniz. Allah dostudur ya kendisi.. Hatta bu olayla birlikte, Ahmed Ünlü bu grup tarafından daha da kutsal bir hale bürünmüştür. “Hapishaneye düştü, Hz. Yusuf (as) veya İmamı Azam gibi oldu” minvalinde sözler yakıştırmalar duymak çok mümkün.
2) Ahmed Ünlü’yü -her ne sebeple olursa olsun- sevmeyenler için ise, bu olay zaten beklenen bir hadiseydi. Ünlü bunu yapmıştır/yapabilirdir, çünkü kendi hocaları değildir bunu yapan, başka bir tarikatin/cemaatin hocasıdır. Ama kendi hocaları yapmaz. Yaptığına dair haberler yayılırsa yukarıdaki 1. madde uygulanır.
——————–
Delil var mı? Bilmiyorum, durumu ayrıntısıyla bilen kim var?. Ancak, hiç delil veya izi olmamasına rağmen, mahkeme tutuklanmasına hükmediyorsa ve biz buna rağmen rahatlıkla “hani delil?” diyerek, mahkemeyi bir kumpasın ortasına düşmüş gibi düşünüyorsak, o halde bu yaklaşımımızı genelleştirmeye varırsak hiç istemediğimiz noktalara kaymış olmaz mıyız? Yani, “bizim/bizim taraflardan adamımız” tutuklanınca mahkeme yanlış yapmaya meyilli-“hani delil?” ya da gösterilen deliller çok afaki olur, birileri tarafından ortada tezgah var denir, inanmak istemeyiz; ama, “onların adamları” tutuklanınca, mahkeme gayet doğru karar verdi, deliller çok sağlam, bunlar tu kaka.. Bu kadar subjektif kaygan bir zeminde, sizin “kallavi delil” dediklerinize, bir başkası “bu mu delil” deme hakkını kazandırır, ya da tam tersi.
BeğenBeğen
İlk paragrafa açıklama: ““aha bakın bu kadar yemin etmiş, asla yapmış olamaz” demek naif bir yaklaşım olur zannımca.” diyenler açısından bunu söyledim. Yoksa bunu burada düşünen var mı bilmiyorum.
BeğenBeğen
Neyid “delili”?
Ankadığım kadarı ile suçlama (hukuki) ne fuhuş, ne zina. Çete ile iş tutmak (ki yanında çalışan eski şöförünü kullanan birilerinin şantajından bahsediliyor).
Diyelim ki bir Çete’ye baş vurdunuz. “Hakkımda şöylesi bir şantaj var; montaj videolar vs . Bunları bir korkutun”.
Bu masum değildir benim ahlakımca. Hele hele bir tebliğ adamı için.
Ama bilmem kaç ülkeden kadın getirip fuhuş yapmna, bunun için de bir çete kurma suçu da değildir.
Şu da sorgulanmalı: Marslı olsanız ” Cüppeli’nin Saray yavrusu Villası” (duvardaki saatin boyu, döşemelerin stili dahil..) türü bir “haber” sizi bir operasyon şüphesine itmez mi?
Ama siz Marslı değilsiniz Türkiyelisiniz be 28 Şubatı gördünüz. Bense yaşadım.
BeğenBeğen
Bekir bey;
Dediklerinize (en son yorumunuza) katılmakla birlikte bu konuda agnostiğim. Doğrusu, net yargılarda bulunamıyorum (Ahmet Ünlü, şunu yapmıştır veya yapmamıştır, gibi). Elimizde, mahkemenin kararında ne/neler üzerinden hüküm verdiğine dair somut bir bilgi yok (var mı?). Sadece söylentiler, açıklananlar üzerinden gidiyoruz. Kamuoyuna açıklananlar, mahkemeye sunulan “gerçek manzara”nın bütünü mü, yoksa bir kısmı mı? Bilen varsa açıklarsa, ben de ona göre düşüncelerimi gözden geçiririm. Fakat, daha önce de söylediğim şeylerin ışığında, mahkemenin kararına rağmen buna “operasyon” diyorsak, diğer “savunduğumuz” mahkeme kararlarını da bir başka çeşit “operasyon” perspektifinden okumamız gerekir. [“Mahkeme”ye yanılmazlık atfetmiyorum; burada anlatmak istediğim umarım anlaşılırdır, açıklamayı gereksiz gördüm.] Buna hazır mıyız?
BeğenBeğen
Neyse canım. Cübbeli’nin avukatı değilim. Burada temel bir ahlaki ilkeden bahsediyoruz. Mahkeme kurmadık.
Yazıda dediğim ortada.
Kendime not: Şu her yorumla cevap alışkanlığından vaz geçilecek.
******
Hamiş: Nalet olsun bendeki yufka yüreğe! “Şimdi Maestro kendi yorumunu değersizleşitirdğimi düşünecek” dedim, içime dert oldu.
Sadece yargılamanın burada yapılmadığını, benim vicdani kanaatimi ve dayandığım ilkeyi ortaya koyduğumu demek istedim. Adamın ne seveni ne de sevmeyeniyim.
BeğenBeğen
Hamişinize, ince düşüncenize teşekkürler Bekir bey; demek istediğinizi gayet iyi anlıyorum ve bu olayda o kadar fazla “temel ahlaki, dini, vicdani” ilke ihlali görüyorum ki.. Büyük alim hocalara bir şey öğretecek halde değilim, ama sünnetin sadece kabuğunda kalmanın diyeti ağır olur. “Fakirliğim iftiharımdır” (fakri fahri) diyen ve bunu hayatının her anına yayan Resul-u Ekrem’in, fırsatları varken şaşalı-debdebeli bir hayattan sıtmadan kaçtığı gibi uzaklaştığını, Eşi Hatice Validemizin maddi olanaklarıyla gül gibi “geçinmek” varken mal-mülk adına hiçbir şeye sahip olmadığını, mübarek tenine iz bırakan hasırda yattığını, kimi zaman günlerce aç kalıp karnına taş bağladığını, onlar da gayet iyi biliyorlar; ama sünnet, maalesef dış kabuğu süslemekten ibaret olmuştur. Saçın sakalın uzunluğu, sarığın-tesettürün bağlanma şekli, vb. Hiç kusura bakılmasın, büyük alim hocalarımız bile temel ilkeleri ihlal ederken, medyanın ahlaki ilkelere sahip olamasını beklemek sadece güzel bir düşünce olur. Yozlaşma her yerde. Böyle başa böyle tarak olur. Hürmetler. (Bu konuyla ilgili son yorumum)
BeğenBeğen
“son yorum” ? 😦 ama “bu konuda” imiş. Gavurlar “last but not least” der. (son ama kötü-değersiz değil). Ne bu ne önceki yorumlarınız.
Yanız siz çerçeveyi benim notlarımdaki niyetten genişletmişsiniz- ki bunu ben de yaparım sıkça bir “bottomline” cı (toptancı-bütüncü-tüme varımcı neyse) olarak. Kapsamlı bir ahlaki, felsefi tahlil değil bir konudaki ahlaki tutarsızlık üzerine tepki idi benimkisi, buradaki notların çoğu gibi.
Hamiş: Büyük hayal kırıklığınızı (“büyük” çerçeve için) paylaşıyorum, malesef.
BeğenBeğen