Bir kaç yıl önce, İsrail Gazze’deki son büyük katliamı devem ederken.. Zaman Gazetesi’nde bir yazı çıkmıştı Ahmet Selim imzalı. Gazze’den demir atolyesinde yapma roketlerden İsrail’e atan gençleri, Hamas’ı sigaya çekiyordu “savaş böyle olmaz, nizami ordular arasında olur, ne hakkın var İslam dünyasını savaşa sokmaya” falan diyerek. Gavurlar dahi böyle diyenlere “blaming the victim: Kurbanı suçlamak) diyordu. Ona cevaben yazdığım yazıda aynen şöyle demişim:
Bak Ahmet Efendi,
Ahirette komşu olarak senin ilim ve irfanından mahrum kalmış, Şeyh Ahmet Yasin’i de, Rantissi’yi de, Yusuf El Karadavi’yi de Filistinli şehit bebeleri, gençleri kadınları da, intihar bombacılarını da, yanlış yaptığını senden öğrendiğimiz Hasan Tahsin’i de Sütçü İmam, Kara Fatma ve diğer Kurtuluş Savaşı teröristlerimizi de sana tercih ederim.
Sanıyorum aynı yazıda “Gazze’de Siyonist Katil’in buldozerinin altından çocukları çıkarmaya çalışırken ezilen Rachel Corrie ile komşu olmayı sana yeğlerim” de demiştim.
Buradan ne anlaşıiıyor? Sıkça hatırlatrım fetva mercii olmadığımı, malümün ilamı olsa da. Ama yüreğimi, beynimi ben kontrol ederim; kiralık değil. Benim vücudumdaki her hücre ait olduğum milletin “kötülük gördüğünde eli ile, dili ile düzeltenler” milleti olduğunu haykırıyor din hanesinde ne yazdığına bakmaksızın. Daha önceki yazımda bahsettim, bir kaç örnekle destekleyeyim neden “Müslüman” tanımlamasının benim için fazla bir referans değerinin kalmadığını.
Bizim darbecilerin aksine Sisi pek de “laik” değilmiş. Laiklik şöyle dursun eşi peçeli imiş! Aman y-generasyonu duymasın! Sosyolojileri bozulur! Gezi’ci Ceyda Karan’dan duydum; darbeyi hafifletici neden olarak sundu. Ne güzel olurdu eşininin bikinili resmi çıksaydı Hürriyet’te di mi ama? Ona destek mitingi yaparlardı Taksim’de. Artık darbenin demokratik olduğuna kimsenin şüphesi kalmazdı.
Evet Sisi Müslüman. Esed de Müslüman (Nusayri ama, kocaa Ayetullah Hamanei Müslüman diyorsa bize ne demek düşer?). Mübarek, Saddam, Kaddafi vs, elhamdülillah. Ya Suudi krallları, körfez emirleri? Bırak Müslümanı kadınlara araba kullandırmayacak kadar şeriatçı çoğu. Adeiviye meydanında ördek avlar gibi Müslüman avalayanlar, sonra da başarılarını oynaya zıplaya kameralara poz vererek kutlayanlar? Sabah namazı katliamını Tahrir’de havai fişeklerle kutlayanlar? Bizde “ne Mursi, ne Sisi” diyenler? O ne biçim soru sadece Müslüman değil bir de “anti-kapitalist”; aralarında hafızlar dahi var! Ya El_Ezher Şeyhi? Selefiler?
Biraz da ülkelere bakalım. Ne deriz sıkça: Batı ülkeleri Müslümanları sevmez, Haçlı zihniyeti, İsrail de sevmez çünkü İslam topraklarında gözü var, çünkü dini şeytanın dini.. vs değil mi? Tamam. Şimdi Sisi’ye destek veren ülkeler listesine bakalım: Yahudi Ülkesi, Hristiyan Ülkeleri ve bir o kadar da Müslüman ülkeler. Şimdi “Müslüman” tanımının referans değeri kalmadı derken ne dediğm anlaşıldı mı?
O zaman nedir referans? Tabii ki güzel ahlak. Bunu tanımlamak zor farkındayım ama gördüğünüzde tanımanız çok kolay. Zira gerçek hayatta fazla ahlaki ikilemler yoktur. İçinden geçtiğmiz günlerde iyilik de kötülük de buradayım diye bas bas bağırıyorlar. Eğer fark edemiyorsak bu bizim ahlaki zaafımız. Daha önceki yazı ve yorumda bahsettim, iyilik-kötülük yelpazesinde her birimizin adeta asitlik-bazlık dercesinde olduğu gibi bir yerlere düştüğümüzü. Mutlak güzellik ucunda dünyamızın Esma Biltacıları, Mavi Marmara şehidi Furkanları, Gazze kahramanı Rachel Corrie’ler varsa öbür ucunda da Yahudi Ariel Sharon ile Müslüman Sisi kucaklaşıyor.
Esma’nın hemen yanında diğer şüheda, “görüşmek üzere kızım” diyen babası Muhammed el-Biltacı, ve yakınında da onun için göz yaşı dökmekle kalmayıp, bu mutlak kötülüğü eli, dili ile düzeltmeye öçalıştığı için şeytanın hedefinde kefeni ile dolaşan Erdoğan var. Geri kalanımız da aralarda bir yerlerdeyiz.
Sonuç: Referans dini kimlik değil ahlaktır. Güzel ahlak amellerimizle tezahür eder. Mısır’da Sisi’yi, Suriye’de Esed’i destekleyen benim dinimden değildir. Onlar ile farkım Hadis-i şerifte bahsedilwen “müminlerin ihtilafı” değildir.
Ben bu işin kolay yolunu buldum: sesli olarak yapmasam da bazılarını kalben tekfir etmek. Aynen sizin dediğiniz gibi “Mısır’da Sisi’yi, Suriye’de Esed’i destekleyen benim dinimden değildir.” diyorum ve dolayısıyla belirleyici olan yine din olmuş oluyor. Ahlak tabii çok önemli, zaten İslamı kabul etsek de bu dinin ahlakıyla ahlaklanmadıkça hep eksiğiz.
BeğenBeğen
Merhabalar
Öncesinde bir din adamı olmadığımı ve yanılabileceğimi baştan belirtme ihtiyacı duyuyorum.
Sonrasında ise islamın bizatihi “imanın bir yansıması” olduğunu dolayısıyla (salih) amel ve imanın birbirini beslemesi gerektiğini düşündüğümü belirtmek isterim.
Bir tabela üniversitesinden mezun mühendis elbette diplomalıdır ve kendisini o özel okullarda okutan babasının şirketinde çalışır.
Mesleğini icra etmez ona bir diploma lazımdır.
Işte müslümanlık bu çeşit bir diploma değildir.
Iyi bir mühendis nasıl bir tabela uniden mezun olunarak olunmuyorsa yarım yamalak bir dini eğitimle veya kendini yetiştirme gayretlerinden yoksun*buna ihtiyaç bile duymayan* bir hayat tasavvuruyla “müslüman” kimlik ortaya konulmaz. Konulmamalı da. Bilmiyorum demek bazen daha iyidir.
Zaten “bana o lazım değil” diyen:
Bana mühendis diploması lazım, iyi bir mühendis olmayı düşünmüyorum der adeta.
Bildiklerini yaşamayan da “ben iyi bir okulda okudum ve çok iyi mühendisim ama çalışmıyorum” demektedir.
Iman amel ilişkisinden ve bunların biribirini besleyen unsurlar olduğundan bunu kastediyor ve anlıyorum.
Başa dönersek hayatı yorumlarken nefsin penceresinden bakmadığımız ölçüde müslümanız. Ve bu yorumlara dayalı tasvvurlar da amellerimizi direkt etkiliyor.
“Herkes böyle yapıyor…”, “bu devirde” gibi ölçüler veya “başkaları ve onların duruşları” müslümanlığın ölçüleri değil.
Yazıya dönecek olursak:
Referans bence din ve ahlaktır. Bu ikisi birbirinden ayrılamaz. Yoksa kimlik ise mesele değildir, her gün bir yeni kimlik tanımlası çıkıyor karşımıza.
Diplomasız bir mühendis de olunmaz.
Bazı diplomasızların sahte diplomalarla meslek icra etmeleri imkansızdır.
Selamlar
BeğenBeğen
Yazı dini aidiyetin (veya sınıflama demek daha doğru) doğruculukla, güzel ahlakla örtüşmediği gözlemi üzerine. Kastedilen “kimlik” veya aidiyet doğrucuların, güzel ahlakla ahlaklanmışların aidiyetidir. Mısır, Suriye karşısında “oh oldu” diyen Müslüman ile gruplanmaktansa Rachel Corrie ile gruplanmayı onu7n milletibnden olmayı her zaman yeğlerim yazıda dediğm gibi.
Mühendis diploması kısmını anlamadım. Daha önce de söyledim: Benim beynim , kalbim kiralık değil. Dünyayı gözlerim, verileri alıp kendi tahlilimi yaparım. Nakliyatla uğraşmam. Mallarımız kendi imalatımızdır ve organiktir. Düşünme için diploma gerekmez, en azından burada. Yeni yazıda bu konuya gene değindim.
BeğenBeğen
Önceliklle ilk yorumumda sizin yazınıza cevaben veya sizi kastederek yazmadığımı belirteyim. Hiç bir ima veya laf sokma gibi başka bir amaçlı cümle de yok. Mühendis diplomasından kastedilen şey buna sahip olmak ve müslüman olarak “etiket” taşımak arasındaki benzerliktir. (Nüfus cüzdanımızda taşıdığımız gibi)Müslüman kişi bu vasfı (müslümanlığı) taşır üzerinde. Boş ve vasıfsız değildir ve olmamalıdır. Yani ben müslümanım demek bazı vasıfların onda otomatikman olduğu sonucunu doğurur. “Ben mühendisim ama matematikten anlamam” ve “ben hukukçuyum ama hukuktan anlamam” diyemez ki insan. Herhangi bir müslüman da o kimliğin doğal vasfı olarak ahlaklı olmalı. Bu bakımdan din ve ahlak birbirinden ayrılmaz diye yazmıştım. Umarım anlaşılmıştır.
Başta bunları izah etmek gerekeceğini hiç düşünmedim yazarken.Sizin varmış olduğunuz sonuçlar üzerinden ben de kendi gözlemlerim ve tahillerimle ulaştığım sonuçları yazıyordum.
Nakliyat diye bahsedilen kısımdan devamla kastedilen benim yazdıklarım ise bunu da ben anlamadım.
Veya benim yorumum vesilesiyle mi değinme ihtiyacı duyduğunuzu da açıkçası anlamadım.Onun için burada kesiyorum.
Selamlar
BeğenBeğen
Yok, yok benim cevabım kendimle ilgili idi. Daha önce de “felsefeden konuşmak için” ne gerektiğni hatırlatmıştı birisi. Sizin “diploma” konuwsunu öyle anladım.
Anladım da benim bahsettiğim “nominal Müslüman” Bu şekilde kategorize edilmiş “Müslüman” lığın fazla bir şey ifade etmediğini son olaylarda bir kere daha gördüğümüzü söylüyorum. Sıkça “1.5 miyarlık ordu” dan falan bahsederiz ya, işte o “etiketten dolayı” sayılmanın yanıltıcı olduğu. Görülebilir tezahürleri olan güzel ahlakın aidiyette daha gerçekçi bir tasnif kriteri olduğu…
BeğenBeğen
Reblogged this on Bir Münzevinin Notlarından….
BeğenBeğen