Darbeci paşalara, kendisine hakarette sınır tanımayan küfürbaz Çölaşan’a, Papa’ya mektuplarında ezilme, yüceltme, izzet, iltifatta sınır tanımayan Pennsylvania Göçmeni’nin Bediüzzaman Said Nursi’yi “tanımadığı, belki Tolstoy, Shakespeare gibi okumuş olabileceği bir yazar” dan başka şey olarak görmediğini kendi sitesinden öğrenmiş idik (Metin Karabaşoğlu gibi bir çok yazar aynı veya benzeri mealde bir çok ifadelerini sundu).
Son incisini Başbakan Erdoğan’ın seçim konuşmasında duydum: 1995’te Merhum Savaş Ay ile yaptığı röportajda “Farz-ı muhal Cebrail Parti kursa ona da oy vermem” diyesi imiş (siyasete ne kadar mesafeli olduğunu vurgulamak için). “Diyesi imiş” diyordum ama biraz önce TV’de kendi kulaklarımla duydum. Sözlerini tam ezberlemediğim için küçük hatalar mümkündür ama hatırladığım:
Cebrail (aleyhisselam dedi mi emin değilim, demiş olabilir) ile tanışmam.. (veya hiç karşılaşmadım da demiş olabilir). Bana gelip dese ki parti kurdum, ‘kusura bakma’ derim…..”
(abartma yok azaltma olabilir). Aynen bu tonda anlatıyor.. Meleklerle, peygamberlerle sık sık buluşup konuşan biri olduğunu hissettiriyor dinleyiciye. Hani siyasiler, ünlüler bir diğerini küçümseyici “felanca kişiyi tanımam, belki karşılaşmış olabiliriz, hatırlamyorum” türü ifadeler kullanır ya, tam o tonda ve tavırda, yüzünde bir kendini beğenmişlik tebessümü ile serd etti bu sözleri!
(bu da bizim 14 yaşındaki, yakın zamana kadar dershane öğrencisi, abla evleri müdavimi Semanur’un TV’de duyduğu sözlere tepkisi: “Diğer meleklerle sık sık düşüp kalkıyor olmalı..Azrail (as)’ı tanıyor mu imiş?”
Şimdi hala “sahte peygamber” tavsifini aşırı bulan var mı acaba? Tabii insan meraK ediyor: Cebrail aleyhisselam’a oy vermeyecek adam Cemaat’ine “oyunuzu Kılıçdaroğlu’na verin” nasıl der? Der ise hangi vicdani, İslami gerekçe sunar? Gerkeçe sunmadan bunu emreder ise ve Cemaat de sorgulamadan bu emre uyarsa o Cemaat hakkında ne düşünmemiz beklenir?
Hepsi de retorik sorular tabii ki ama cevaplamak isteyen varsa buyursun.
“Yani Cebrail Aleyhisselam, çok severim, âşık gibi. Hiç görmediğim, tanımadığım bir melek bu.” demiş.
Ah be Savaş Ay! “Öyleyse görüp tanıdığın melekler hangileri?” diye soracaktın ki âlem kıvırtma görecekti!
BeğenBeğen
🙂 Bizim kızın dediği gibi Azrail (as) ile tanışıklığı varsa Uzun Adam kokrkmalı; bakarsın kahhariye ile uğraşmak yerine direkt ricada bulunur.
BeğenBeğen
Kendine Kıtmir dedi diye müritleri bunu mütevazı sanıyor. Halbuki asıl ululuk iddiaları imalarında saklı.
“Cebrail görmediğim bir melek” cümlesinden “gördüğüm melekler de var” manası çıkmıyorsa
ben de Türkçe bilmiyorum!
Peygamber Efendimizle görüştüğü imaları hakeza. Ya da “Özal ölünce ruhu kuş oldu, pencereme geldi” iddiası.
163’üncü madde ve Özal konulu bir bahsinde araya sokuşturuvermişti bu “ruh kuşu” meselesini. Bahsin ana fikriyle
hiçbir ilgisi yoktu. Öyle ortaya atıvermişti. Bu yüzden keramet iması olarak yorumlanması mümkün.
Üstelik bunlar sadece dışarıya yansıyan iddiaları. Şakirtlerine yansıttığı herhalde bundan kırk kat fazladır,
yakın çevresine yansıttığıysa ondan da fazla.
BeğenBeğen
Zannetmiyorum, biz ve Gülen gibi sıradan fanilerin Azrail’le tek randevu hakkı var : )
BeğenBeğen
Mesele de bu ya. Adam ve müridleri onu “sizin benim gibi fani” olarak görmüyor. Şaka değil bu mana çıkabilecek pek çok sözleri var kendisinin, Abdullah Aymaz, Osman Şimşek, Ahmet Kurucan gibi müridlerinin. Örnek: Bir Ahmet Kurucan köşe yazısından alıntı:
“…Maddelendirme bana ait, sözün akışı içinde sıralanan bu vasıflardan sonra bir dakikaya varan derin bir düşünme safhası oldu. Çoğu zaman yaptığı gibi gözlerini bir yere dikti ve düşünceye daldı. Benim bu türlü atmosferlerde bir müşahedem, bir de hissiyatım var. Müşahedem şu: Eğer Hocaefendi böyle derin bir düşünceye dalıyorsa, sonrasında söylediği ve söyleyeceği sözlerin ayrı bir derinliği oluyor. Hissiyatıma gelince; gözünü diktiği yerin perde arkasına vakıf oluyor gibi geliyor bana. Bir cümle ile açayım isterseniz; söz gelimi baktığı yer duvarsa, duvarın ötesinde olan şeyleri; birisinin yüzüne, gözlerinin içine bakıyorsa, kalb atışından kalbinin derinliklerinde taşıdığı duygulara kadar vakıf olduğu hissine kapılıyorum…”
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/yorum_sahs-i-manevi_1089223.html
BeğenBeğen
Ahmet Kurucan bir âlem zaten. 22 Aralık’ta çıkan yazısına bakar mısınız?
“Bununla beraber ben bana düşeni yapmak istiyor ve bir kere daha “Siz üzülmeyin Hocam” diyorum.
Gördüğünüz gibi bir kere daha dedim Hocam. Zira ben bana yakışan bu edepsizliği, haddimi aşmışlığı
bir kere daha yapmıştım. Yıllar önceydi; 28 Şubat rüzgârının çok sert ve soğuk estiği zamanlardı.”
Yani Kurucan’a göre hocaya “sen üzülme” demek bile edepsizlik! Karşısındakini o kadar göklere çıkarması
ayrı bir bulantı verdiydi bana, kendini o kadar alçaltması ayrı bir bulantı.
BeğenBeğen
Cebrail (as) hakkındaki sözlerinin tam çözümü şöyle imiş:
“Cebrail’i çok severim. Hiç görmediğim tanımadığım bir melek bu. Bir parti kursa ona diyeceğim ki: Sen bir parti kurdun ama müsadenle ben seni desteklemeyeceğim” .
Kaynak: http://haber.stargazete.com/guncel/basbakanin-bahsettigi-fethullah-gulenin-cebrail-videosu/haber-851254
Not: Görüldüğü üzre ben abartmamış, bilakis azaltmışım. Şimdi bu metni adamın Çölaşan, Çevik Bir, Demirel, Papa, Yahudi Lobsi’nin başı Abraham Foxman ve diğer şeytanlara karşı kullandığı lisan ile karşılaştıralım ve düşünelim karşımızdaki şahsiyetin karakteri üzerine.
BeğenBeğen
Mistik hezeyan şüphesi taşıyorum
BeğenBeğen
Mistik hezeyan 73 yıl sürer mi? Daha ciddi rahatsızlıklara bakılmalı. Misal şizofreni. Ciddiyim.
BeğenBeğen
Yazılan son iki tahmini (mistik hezeyan, şizofreni) ilk bakışta doğrulayan, bugünkü gazetelerdeki bir bilgi: Eskiden Gülen cemaatinin ileri gelenlerinden olan Latif Erdoğan demiş ki Fethullah Gülen ona, Allah’la görüştüğünü söylemiş. Hatta Latif Erdoğan’ın aktardığına göre, Fethullah Gülen’e Allah demiş ki O, kainatı Hz. Peygamber için yaratmış, Gülen için devam ettiriyormuş.
İlk bakışta tüyler ürpertici derecede tuhaf, ama sadece ilk bakışta. Çünkü iyi düşündüğümüzde Fethullah Gülen tasavvufta gayet normal sayılan bir işi yapmış: Tasavvuftaki klasik senaryoya uygun şekilde, bir tasavvuf önderi olarak kendisine Allah katından keşif/ilham ile bilgi gelmiş. Nitekim asırlara damgasını vuran İbn Arabi, Kuzey Afrika-Endülüs’teki Muvahhidûn hareketinin lideri İbn Tumert ve de Celaleddin-i Rumi gibi büyük Sufi üstadlarda bu keşif düşüncesi ve üstadın kendi şahsını yüceltici iddiaları hep dolusuyla mevcuttur.
Said Nursi’nin Risale-i Nurlarında da görürüz ki Nursi kendisini çok benzer şekillerde yüceltir. Mesela Nursi’nin yazılarında temel bir argüman şudur: Öyle düşünür ki kendisi de kısmen Hz. Peygamber gibi ümmi sayılır, çünkü okuma yazma bilse de üç aylık bir medrese eğitimi dışında eğitim görmemiş, buna rağmen asrımızın imanının kurtarıcısı olan o muazzam Risale-i Nurları yazmıştır. Ümmîce bir insan bunu nasıl başarabilir? Demek ki o bunu tek başına başarmamıştır. Demek ki nasıl ki Kur’an’ı Peygamberimiz yazmamışsa, Risale-i Nurları da o yazmamış, ona yazdırılmıştır, Allah yazdırmıştır.
Benim söylemek istediğim bu inançların doğru olduğu ve saygı duyulması gerektiği değil. Fakat buradaki Sufi gelenek gerçeğini es geçip aşırı garipsememek lâzım. İbn Tumert kendisini Mehdi olarak görmüş ve takipçileri bunu hiç şeksiz kabul etmişti. Bu hiç hoş bir durum değildi, ama bu sayede İbn Tumert siyasi kaos içindeki Endülüs’ü ele geçirip oraya birlik kazandırmıştı ve Müslümanların İspanya’daki varlığını birkaç yüzyıl uzatmıştı. Sonuçta Allah dilerse hezeyan içindeki insanlar eliyle de iyi sonuçlar yaratabilir.
Ama bu sefer durum aynı değil. Bu sefer, küffara sığınmış ve ona taşeronluk yapan bir tasavvuf üstadından fayda değil, zarar görecek hâldeler. O yüzden, Gülen’in başarıya ulaşamaması için dua etmeliyiz. Allah onu da taraftarlarını da ıslah etsin, etmeyecekse şerlerini def etsin. Onları kullanan laikçi çakalları ve özellikle İsrail-Neocon çevrelerini kahretsin. Âmîn.
BeğenBeğen