Bu gün Star’da, ahlaki duruşunu takdir ettiğim bir kaç köşe yazarı-aktivistten biri Hakan Albayrak’ın “Bob Dylan’a açık mektup” yazı başlığını görünce merak sardı, “bu da nereden çıktı” dedim. Yazıyı okudum. O’nun Hristiyanlığa geçtiğini ilan etmesi haberi üzerine yazmış: İslam’a çağırıyor.
Daha önce Taraf yazarı Mithat Sancar onu “şair, feylesof, .. “vs diye yüceltince gülüp geçmiş idim. Hakan Albayrak’ı kardeşim saydığım için bir iki satır mesaj yazdım gerçek Dylan hakkında. Paylaşıyorum:
********************************************************
Yahudidir. (hayatı boyunca Yahudiliğin bütün avantajlarından yararlanmıştır)
İyi pazarlamacıdır
PR’ı en iyi bilendir
Yahudi olduğu için Yahudi kültür endüstrisi ondan bir ikon yaratmıştır
Felsefi derinlik yoktur (Bir diğer Yahudi Woody allen “ben entellektüel değilim; gözlüklü olduğum için öyle sanarlar” demişti ya? Hah işte odur Dylan)
İşe Woody Guthrie’yi taklitle başlamıştır. Ürettiklerinin çoğu ondan “esinlenme” dir.
-ABD’nin “Anadolu çocuğunu” oynar ama hali vakti yerinde bir Yahudi ailesindendir…
-Davası mavası, muhalifliği falan yoktur (Joan Baez “Dylan nerde diyorlar; aptal! Dylan hiç orada olmadı ki” der. Evet, ateist Joan Baez ahlaken hep ondan yüksek yerde durdu ama onun da kafası basmazdı meselelere. Son olarak Gezici oldu o da)
……
Türkiye’de öğrendim adamın “şair, feylesof, muhalif, solcu..” vs olduğunu! Saçlarından olsa gerek
selamlar
Bekir L. Yıldırım
Not: Hristiyanlığa geçtiğine de inanmıyorum. nedenini merak ederseniz anlatırım
hayatı, geçmişi, yapıp ettikleri her neyse işte, bob dylan, gözümde şu fotoğraftan öteye gitmez: ırak işgal edilip milyonlarca ıraklı öldürülürken, zulmedilirken, obama’nın elinden, sırıta sırıta “amerika onur ödülü” alışı.
amerika’nın her devir piyasaya sürdüğü şık muhalifler kadar bile ederi olmayan birisi dylan. söz konusu yazı da dylan sahte ve şık olmuş. şasırmadım. bu aktivist adı altındaki ergen psikolojili “yazanların” (her iki taraftan) köşelerde, ekranlarda malı götürmesi de midemi bulandırmaya devam ediyor.
BeğenBeğen
Tamamı ile katılıyorum ama bu arkadaş (H. albayrak) bana en sahici gelenlerden (tabii ki subjektif).
Şu bilgiyi de ilave edeyim: Dylan (gerçek adı Robert Allen Zimmermann) Viet Nam Savaşı’na karşı çıkmanın moda olduğu zamanlarda dahi ticari işleri ile uğraşmış bir “muhalif”
BeğenBeğen
Hakan Albayrak’ın ilmi büyük olmayabilir, ama zaten malı götürenler (ki galiba fazlaca para kazananlar demek oluyor) neredeyse hiçbir zaman ilim ve hikmet ehli değildir ki. Hiçbir zaman üst seviyedeki fikirler ve eserler fazla rağbet görmez, çünkü halkın çoğu bunları anlayamaz ve takdir edemez. Halk arasında rağbet gören ve para eden fikirler orta seviyeli (hatta maalesef TV’lerde ve çok satan gastelerde görüldüğü üzere sıklıkla düşük seviyeli) olup halkın kolayca anladığı ve halkın hoşuna giden şeylerdir. Bu hayatın bir gerçeğidir. Yanılmıyorsam Allah tealanın yarattığı doğal seçilim (natural selection) dahi kalitelileri değil, vasatları seçer. Kalitesizler yanında kaliteliler de hep ayıklanmak zorunda kalır. 🙂 Ben naçizane derim ki bunu kabul etmeliyiz ve halka merhamet etmeliyiz. Dolayısıyla Hakan Albayrak gibi iyi niyetli Müslüman insanların malı götürmesine benim itirazım yok. Ama bir defasında eski Taraf yazarı arkadaşlarından etkilenip bilmediği bir işte ahkam keserek beni üzmüş ve kızdırmıştı.
İşte ben biraz da bu yüzden, ilmin ve tefekkürün ticarileşmesine ve özellikle kitaplarda kopya hakkının (copyright) ilahî emir gibi kabul edilmesine tamamen karşıyım. İlim ve kitabın parayla ilişkisi sağlamlaştıkça, çok para kazandıran orta seviyeli (ve hatta düşük seviyeli) kitaplar o kadar daha fazla sözde kıymet kazanırlar ve para kazandırmayan yüksek seviyeli kitaplar da o kadar sözde kıymetten düşerler. Zaten benim bildiğim hiçbir ilim adamı yazdığı eserlerden para kazanmaz ve dolayısıyla “korsan(!)”a da karşı çıkmaz. Kopya hakkına karşı çıkışımın ikinci sebebi ise şudur ki bunun fıkıhta temellendirilmesinin zorlama olduğunu düşünüyorum. 1300 yıl boyunca kopya hakkı diye bir şey yoktu ve hiçbir İslam aliminin aklına bile böyle bir şey gelmemişti. Şimdi Batılı büyük kapitalist yayınevleri bu kavramı çıkarınca İslam âlimlerinin büyük kısmı –özellikle kitapları çok satan bazı popüler fıkıhçılar– hemen benimseyiverdiler ve bana çok ama çok zorlama gelen tevillerle İslam’da böyle bir hakkın sonradan oluşuverdiğini iddia ettiler.
Eskiden İslam âlimleri Müslüman yöneticilerden aldıkları maaşla geçinirler ve kendilerine hiçbir para ödenmeksizin kitapları çoğaltıldığında ancak sevinirlerdi (zaten bir kitap çoğaltıldığında asla yazarına para ödenmezdi). Hoş, bugünkü akademisyenlerin de korsanla bir sorunu yoktur. Onlar da kitaplarının çoğaltılmasına sevinirler. Sadece yayınevleri ve kitapları çok satan birkaç popüler yazar üzülür.
Diyeceğim, kalite üzerinde sıradanlığın belli seviyedeki bir hâkimiyeti kaçınılmaz, ama çok şükür ki henüz bu hakîmiyet bu mutlak değil. Kopya hakkı iyice yerleşir ve uygulanırsa söz konusu hâkimiyet de muhtemelen mutlaklaşır ve bugünleri de mumla ararız. Bob Dylan gibilerin hayatları daha da lüksleşir ve efsaneleri daha da büyür. Bekir Bey, konuyu saptırdığımı düşünürseniz bu yorumumu onaylamayın lütfen. Bu zamanlarda copyright/kopya hakkı meselesine çok kafa taktığım için olsa gerek böyle yazdım.
BeğenBeğen
İlk paragrafa çoğunlukla katılıyorum (bu mimi sonraDAN İLAVE ETTİM: Topluma fikirlerini serd etme imtiyazına sahip olanlar topluma göre ilim, irfan, feraset, basiret seviyeleri yüksek olduğu faraziyesi ile o imtiyazları alırlar. Bu özellikleri yoksa oralarda olmamalılar, vasatlık suç değil, küçümsenmemeli de yalnız kannat önderi, köşe kadılığı vb. liyakat ile kazanılmalıdır.ç. Doktorluk, mühendislik vb gibi..)
Hakan Albayrak’ı fikirsel derinliğinden çok davasında samimi olduğunu düşündüğüm için severim (mavıi Markara’da olmak önemli bir sicil teşkil eder) Fazla “mal götüerenlerden” olduğunu da sanmıyorum. Aktivistlere ve kurulu düzenin “aşırı” bulduklarına sempatim vardır genellikle. Dylan hakkında onun da şüpheyle baktığı “establishment” pazarlamasından etkilenmiş olması biraz şaşırttı beni.
İkinci paragrafta bir kaç netameli konu var. Zaten siz de “bir zamanlar” demişsiniz; felsefi, dini yaklaşım. bunun bu günün modern dünyasına uyarlanması. bir takım gerçekleri, fıkhi hükümler.. nüanslar, ince çizgiler..”bir zamanlar” imamlar da maaş almazdı.. “Bana bir köşe versinler parasız yazarım” dedim bir medyacıya. Ama belki verseler “sahi felancaya niye bu kadar para veriyorsunuz; o dava adamı değilmi ki” de diyebilirim.
Kapsamlı analiz gerek vesselam.
BeğenBeğen
Bekir Bey, sizin çekincelerinizi anlıyorum ve saygı duyuyorum. Ama ben diyorum ki eski kurallarda değişiklik yapılabilmesi için bunun sağlam bir temellendirmesinin olması lazım. “O eski hâldi, bu yeni hâl” yeterli bir temellendirme değil. Bu yöntemle faizi helal kılan laikçilerin ne suçu var o zaman? Kopya hakkını savunmak için hocalar arasındaki temel argüman “kul hakkı” argümanı. Ancak 1300-1400 yıl boyunca kul hakkı olmayan bir şeyin 1300-1400 yıl sonunda kul hakkına dönüşmesi inanılmaz bir şey. Kul hakkı böyle bir şey mi yahu?
Hinduların kültürel etkisiyle dana eti yemenin haramlığı keşfediliverilecek olsa veya vejetaryenler bir gün çok güçlenseler ve onların etkisiyle dense ki “dinimiz vicdansızlığa, hayvanlara zarar vermeye asla müsaade etmez, o yüzden et yemek haramdır”, ben bunu işte ona benzetiyorum.
Bakın, kul hakkı değil de “maslahat” dense anlarım ve işte o zaman konuyu başka bir açıdan tartışabiliriz (ama yine de hemen kabul edecek değilim). Zaten Batılılar da bunu maslahat olarak savunuyorlar, yoksa “kul hakkı” olarak değil. Yani diyorlar ki “zamanımızda sanatkarları ve fikir adamlarını desteklemenin en uygun yolu eskiden olduğu kralların onlara hediyeler vermeleri olamaz, dolayısıyla bunu ticarileştirmemiz lazım. Aksi hâlde kimsenin yeni bir şey üretmeye isteği olmaz. Ticarileştirmenin sonucu olarak da yazarların, sanatkarların vs. verdikleri bir eserin her bir kopyasından para alması kuralını icat etmek ve kanun yoluyla dayatmak zorundayız.”
Ama bizimkiler inanılmaz bir şekilde bunu kul hakkına dönüştürmüş durumdalar. Dediğim gibi, et yemenin vicdansızlık olduğunu ve vicdansızlığın dinimizle bağdaşmayacağını yüzlerce senenin ardından keşfetmek gibi bir şey bu. “Zamanımızda dana çok az kaldı, o yüzden dana yemeyi yasaklıyoruz, maslahat bunu gerektiriyor” dense tartışabiliriz, ama hayvan kesmenin vicdansızlığı 1400 senenin ardından keşfedilirse ben buna şarırır kalırım.
Ama yine de en doğrusunu Allah bilir…
Konuyu kaydırdığım için affedin. Söz veriyorum. Bana cevabınıza cevap vermeyeceğim.
Saygılarımı sunarım.
BeğenBeğen
“malı götürenler” ifadesi kulağa/göze pek hoş gelmedi. bence mahzuru yok, ama açayım. kazanılan para ve miktarı kastederek yazmadım. daha çok şöhreti düşünerek yazdım, imtiyazlı köşeler elde etmeyi, bir gasteden ayrılırken ayda 500 tl. daha az kazanacağı halde o diğer ajansı seçti -çünkü hizmet ehli- alkışlamalarını ya da. para, belki en son aklıma gelecek kısmıdır. üstelik “halkın çoğunluğunun” o ortalığa açıklanıp, neredeyse kahramanlık bahanesi yapılabilen fark miktarı ile bir ay ailesini geçindirdiği bir ülkede.
hatta bekir bey’in yazıdan haberdar edişiyle verdiğim yukardaki tepki yorumu, bugün basında adı sık geçen çoğunluk için yazabilirim/söyleyebilirim. ama bu dylan yazısının, tipik bir anlamı oldu benim için ve sesnlenmeden edemedim.
hakan albayrak’ı, önüme bir vesileyle düşüp okuduğum yazıları, ve sık çıktığı ekrandan gördüğümle değerlendirmekten öteye bir tanımışlığım yok. şu eleştiriyi yazmam için fazlasına gerek de yok. mavi marmara’yı yaşamasıyla gönlümüze yerleşmesini apayrı ve saklı tutarak yazıyorum zaten, mavi marmara ve mavi marmara’ya dahil olmuş her bir kişi unutulacak gibi değil, öyle değerli…
BeğenBeğen
Estağfurullah. Konunun genişlemesinde mahsur yok. Her şey biribiri ile bir şeilde alakalı nihayetinde. Ben sadece fıkıhtan, piyasa enonomisine, fikri mülkiyetten, kapitalizme hatta modernleşmenin kendisine yöneltilebilecek bir çok eleştri yapmayı gerektirecek bir cevap üretemeyeceğmi ifade etmek istedim. Zira orların hepsine varmalı bir kapsamlı tahlil.
H. Albayrak’ı sizin kadar da tanımıyormuşum anlaşılan; verdiğiniz bilgilere vakıf değildim. Benim intibam dediğim görünür sebeplere dayanıyor. Valla, bu ahval ve şeraitte geriye ne kalır hayal kırıklığından başka ? 😦
Bu konu da benim Tayyip Bey’e şikayetnamemde aslında ama ondan Yusuf Kaplan’ın yaptığı gibi “hemen 3 tane kültürel , ahlaki devrim” siparişinde bulunmya da sorumluluk duygum müsade etmiyor.
BeğenBeğen
“Hakan Albayrak’ı fikirsel derinliğinden çok davasında samimi olduğunu düşündüğüm için severim” Ben de bu kannatteyim Bekir Hocam, ama hayal kırıklığı ağır olur diye düşünüyorum , Bob Dylan yazısını okumamıştım, okumadım da…başlık ilgimi çekmedi ,
Hakan Albayrak bugünkü yazısında ” (Tam bu noktada İlber Ortaylı’nın ‘pek cahilsiniz’ bakışı) ” ….yazmış….ben olsam yazmazdım…yani günlük hayatta bu espriyi yapsam da – yapmadım yapmam – yazı da yazmazdım…. ( ilber ortay’ı da deprem dede gibi görüyorum…az ilim çok ve boş laf…en hafif tabiriyle medya malzemesi , bu cihetiyle bir mankenden farkı yok , bir populer kültür malzemesini daha da parlatmaya gerek yok… belki yazılacak çok şey vardır da hakkında…ben daha fazla yazamayacağım )
Hakan Albayrak’a muhabbetim de azalmadı……niye yapıyorlar bilmiyorum ama böyle şeyler yapıyorlar…….
BeğenBeğen
“Hakan Albayrak’ı da çizersek geriye Hayal kırıklığından başka ne kalır” manasını murad ettim VB. (onu medyadaki mevcutların en samimi bulduklarımdan addettiğimi yazmış idim). Medya karakterlerinin, müktesebatları ve enaniyetlerinin orantısızlığı ve Erdoğan rüzgarı ile geldikleri yerlerde “davayı karlı kariyer” yapmaları gibi genel eleştrilerim bakidir (daha önce yazdım).
BeğenBeğen