Erdoğan’ın Fatoş hakkında “iade et veya deport et (ülkenden çıkar)” sözlerinden beri uyanık hizmet erleri Erdoğan ve bizim gibi diğer cühelaya yüksek perdeden Amerikan hukuku ve beynelmilel hukuk dersleri veriyor. Bununla kalmıyor ev sahibi edası ile “burası senin Türkiye’ne benzemez, burda gerçek hukuk var” demeye getirenler de yok değil. Çok yaygın Türkçe karşılığı olan “parlak” gibi kelimeler yerine “dırahşan” gibi kelimeler seçerek, Peygamber’e “insanlığın iftihar tablosu” diyerek, dedirterek “benim lisanım da biriciktir zira ben sizin gibi fanilerden değilimn” diyen Fatoş dahi son zamanlarda “bu realiteler karşısında…. yeni rantabıl alanlara yönelmek lazım” türü lisan ile “bak bu cahil Türk biz çağdaş, demokrat Amerikalılar’dan ne istiyor” mesajını veriyor.
“Biz demokrat, çağdaş Amerikalılar vs. İslamist Erdoğan” diyerek Amerikalılar’ı kandırdığını sanan vatandaşlık başvurusunu yıllar önce yapmış, karşılığında “hizmet” üretmesi beklenen adamın son “gönül sohbetlerinden” birinden şu sözleri beni gülümsetmiş idi: “Niyjürsi savcısı bunların gönderdiği kağıtları okuyunca gülmekten affedersiniz göbeği çatladı”
(tam metin değil, aklımda kalan- şimdi onu arayacak halim yok).
Gelelim Fatoş’un Amerika’yı fethetmiş, aydınlatıcı çocuklarının söylemlerine.
Ne diyorlar mealen?
-Amerika’da hukuk var. Öyle sen istedin diye Sahib’i gümüş tabakta size sunmaz. Delil olacak, dosya sunacaksınız, ikili anlaşmalaer, suçluların iadesi, mütekabiliyet, uluslar arası hukuk vs…
Sayı mı laa? Nerden bilelelim biz böyle kavramları, Işık evinde bize cevap anahtarı mı verildi?
Bildiğimiz şundan ibaret:
1. Siyaset söz konusu olduğunda ABD için iadede de deportasyonda da “hukuk” ufak detaydır.
2. Evet, iade için hukuk mukuk,dosya, mosya formaliteleri vardır ama adı üstünde, formaliteler. Deportation (sınır dışı edilme) için hiçbir formaliteye de gerek yoktur. Bakın Cemaat çocukları, sizin için kavramın tanımından başlayalım:
Her ülke vatandaşının o ülkede yaşama hakkı vardır. Ama başka ülkede yaşamayı bırak, ziyaret hakkı dahi yoktur. Bu vize ile veya vizeye gerek duymadan o ev sahibi ülke tarafından verilebilecek bir imtiyazdır. Analyacağınız Fatoş aksanı halletme değil Obama gibi Ingilizce konuşsa ABD’de kalabilmesi ABD’nin zevk-i şahanelerine taabiidir.
ABD takdirini kullanırken bazı kurallar koymuş. Demiş ki mesela: Çok değeri bir alim, ihtiyaç duyulan bir din adamıysan, topluma yararlı olabilecek bir yeteneğin varsa ve buna da diyelim ki CIA’ ajanları, Yahudi lobisinden vb “önemli karakterler” de şahitlik ederse, benim de işime gelirse kalmana müsaade ederim. Bu hak değildir, benim takdirime, tercihime kalmış. “Yok” dersem biter. Hak değil imtiyazdan bahsediyoruz.
Demek ki neymiş evlat?
Erdoğan’ın söyleme tarzı, bunu gizli, hukuki girişimlerden önce veya sonra yapması, diplomatik metod, konunun detaylarına vakıf olanlar arasında tartışılabilirmiş ama Erdoğan doğru söylüyormuş. Nihai tahlilde bunlar siyasi kararlar imiş ve Amerika’nın bu konuda bastıran Türkiye’yi Yahudi’nin dahi güvenmediği psikopat, narsisist, riyakar bir kült lideri için feda edip etmeyeceği ve kar maksimizasyonu meselesi imiş.
Bakın zil çaldı! Hadin maklubenizi yiyin şimdi, kaldıysa.
http://www.aksam.com.tr/yazarlar/turgay-guler/diyelim-ki-abd-guleni-iade-etti-e2-80-a6/haber-337204
”
Ama isterseniz bundan sonrasını gelin tahmin edelim.
Üç ihtimal var.
1-ABD’deki o malum etkili ve yetkili çevreler Gülen’in iadesini yahut sınır dışı edilmesini engelleyecekler.
2-Gülen’i iade edecekler.
3-İade etmeyip sınır dışı edecekler.
..
…
Bana kalırsa en iyi seçenek üçüncüsü!
Belki de ikincisi. Ne bileyim birincisi de fena değil aslında. Ya sizce?
”
Benim zaman zaman ( aslında çok sık 🙂 )Tayyip Erdoğan için kullandığım birkaç ifade var “Allahın sevgili kulu” ,”kedi gibi dört ayak üzerine düştü” , ” su içse yarar bu adama”…….velhasılı kelam , Turgay Güler nasıl ihtimaller arasında kararsız kaldıysa ki haklı , gülenciler için artık iyi ihtimal yok , kötülerden bir kötü gerçekleşebilir sadece………eee ecevite gösterdiğin tavrı Tayyip Erdoğan’dan esirger ve velev ki ehven-i şer’i tercih etmezsen, ehven-i şer’i ararsın…..bu da benden olsun.
BeğenBeğen
Bekir Bey, TV’de Avni Özgürel diyordu ki bizim bu başvurumuz üzerine ABD makamları muhtemelen vatandaşlık işlemlerini hızlandırmış olmalıymış. Siz ne dersiniz? Bence Özgürel’in lafı şu mantıkla doğru olabilir: ABD aslında Feto’dan çok memnundur, ama foyası ortaya çıkmasın, Amerikan vatandaşı denerek kötülenemesin diye şimdiye kadar vatandaş yapmamıştır, bu durumda artık çare kalmadığından vatandaş yapar. Hatta belki de hükümetin amacı budur: ya bize verilsin ya da ABD vatandaşı olsun da büyük karizma kaybetsin. Tabii bu benim fazla olmayan siyaset ve uluslar arası ilişkiler bilgime dair aklıma esen bir yorum. İddialı değilim. Hatta öyle düşünüyorum ki hükümetin asıl planı muhtemelen bundan çok daha ince düşünülmüştür.
Bu arada size daha önce Fetoş’un psikopatlıkları (kendisini Allah’la konuşuyor sanması vs.) hakkında bir yorum yazmış ve tasavvufta bunların çok da alışılmadık şeyler olmadığını ifade etmiştim, bilmem hatırlar mısınız. Niyazi-i Mısrî’nin hatıratı hakkında okuduğum bir makaleden sonra bu tekrar aklıma geldi. Niyazî-i Mısrî hatıratında kendisinden peygamber olarak bahsediyor! Ama bununla kast ettiği hakikaten peygamber olduğu değil de Allah’tan aldığı ilhamların peygamberlere gelen vahye denk olduğu imiş. Tasavvuftan çok etkilenmiş olan Said Nursi de çekingen bir şekilde benzerini söyler aslında, ama Nurcular -üstelik bunu normalde açık açık savundukları hâlde- iş zora gelince kıvırırlar ve bu gerçeği inkar ederler.
Öte yandan, Fetoş’un hadisesi hakkında sonradan öğrendiğim ayrıntılar bana sözlerimi biraz geri aldırmak zorunda. Mesela Latif Erdoğan anlatıyor ki Feto kendisine aynen şunu demiş ki Allah teala Feto’ya şöyle demiş: “Kainatı Muhammed için yarattım, senin için devam ettiriyorum.” Şüpheliyim ki daha önceki uçmuş tasavvuf büyükleri arasında dahi işte bu iddianın eşi benzeri olsun. İşte burada bir çığır açılmış olmalı.
BeğenBeğen
Avni Özgürel’e katılmıyorum zira vatandaşlık için kanun ve yönetmelikle belirlenmiş bir hukuki süreç vardır. Eğer Obama veya Kongre özel kararı gibi pek ender uygulanan istisnai bir tasarruf ile vatandaş yapılmayacaksa (ki bunun için Nelson Mandela falan olmak lazım) legal prosedür şudur:
1. Bir şekilde “yeşil kart” (daimi oturma çalışma izni) alacak ve 5 yıl bu statüde kalacak. Fatoş bu statüüyü aldı da gizleniyor mu bilmiyoruz. Bildiğimiz geçici vizesi olduğu-kaç yıllıksa (eğer devletimizin bunu dahi bilmiyor olduğunu düşünmek dahi istemem).
2. Beş yılın sonunda vatandaşlık müracatı yapabilir.
Özgürel şu noktayı düşünüyor olabilir: Vatandaşlık alan kimse otomatikman, bir yabancının (yeşil kartlı da olsa) sahip olmadığı pek çok haklar kazanır. ABD kolay kolay vatandaşını başka ülkeye vermez, katil olsa dahi (o ülke İsrail değilse tabii).
Ama dediğim gibi Fatoş için de Fatih için de süreç budur.
*****
İkinci üçüncü paragraflarınızla alakalı olarak benim genelde cemaatler konusunda bir çok çekincelerim olduğuna değinmiştim bir iki yazıda (Mürşid uçmaz mürid uçurur sözü etrafında). Bu Fatoş için de geçerli Nursi için de “yanılmazlık izafe edilen” diğer cemaat liderleri için de. İlk olarak bu vesile ile söyleyeyim: Ben Nurcuların (henüz gruplara ayrılmamışken) kendilerinden bir posta müdürü vasıtası ile insanların mektup-telgraf-telefonlarını okudukları-dinledikleri- el koydukları- (evet havaleye dahi el konulduğu vakidir) biliyorum tam 40 sene öncesinden. Şehrini de söyleyeyim Erzurum. Merak eden Cemaat mensubu varsa isim de veririm. (Tek doğru yolun kendi mürşidlerinden dolayı kendilerininki olduğuna-veya fırka-ı naciye olduklarına ve dolayısı ile yanlış yapamayacakları sanrısına kapılanların neler yapmaya muktedir olduklarına örnek olarak yazdım; ki bildiğim tek örnek değil).Tabii ki Bediüzzaman sağ olsa idi böylesi bir “tecessüse” müsade etmezdi).
Hasılı ben Fatoş kadar şeytani, bencil, sapık bir karakter çıktığını görmedim ama bu “mürşidi uçuran cemaat” şekillerinin hepsini marazi buluyorum. Daha çok öğretmen, örnek insan; daha az gaipten haber alan, haşa Allah, Peygamber’le konuşan (hem de Cebrail’siz).
Not: Risale-i Nur’un bir kısmını okudum ve bir çok derslerde bulundum- karakterler kıyas dahi götürmez. Nursi’nin samimi bir İslami davası olduğu su götürmez; bunun davası nefsi.
Hamiş- Alakalı 2 yazı:
BeğenBeğen
Yanlış biliyorsun Fortunus , Üstad vahiy – ilham mevzuunu da yazmıştır , denklik gibi birşey de yok orda , özetle şu minvalde; ilham her kalbe doğrudan bağlı bir telefon hattı gibidir , ufağından büyüğüne herkes mazhar olabilir , Vahiy ise özellikle Cebrail (a.s.) vasıtasıyla gelmiştir ki , bir nevi resmiyet , bir memuriyet ( bir görevlendirme ) ifade ettiği için ( Padişahın Vezirine Yaveri aracılığıyla resmi bir vazife tevdi etmesi gibi bir misal de var orda )…………..vs , Adam bunun teorisini kurmuş tanımlamış yani , vahiy nedir ilham nedir…neyi inkar edecek…..
BeğenBeğen
Bence de eğer Said Nursi yaşasaydı, Tayyip Erdoğan’ın ve Ak Parti’nin en birinci taraftarı olurdu, nasıl ki zamanında Demokrat Parti’yi hararetle desteklemişti. Prof. Dr. İsmail Kara Said Nursi’nin bu son dönemine “Üçüncü Said” dönemi diyordu yanılmıyorsam (daha önce eski ve yeni Said dönemleri vardı Nursi’nin kendisine göre). Nitekim anladığıma göre onun normal takipçilerinin çoğu bugün bunu yapıyor, ama bir kısmı Gülencilere de pek kıyamıyor.
Bu arada az önce gördümdü, Twitter’da trend yapmışlar. Turkish Bank Under Attack gibi bir şeydi (kelimesi kelimesine hatırlamıyorum). HSBC’nin eski yahut yeni müdürü gibi bir kadın ile WSJ’yi şahit göstermişler önde gelen tivitlerde. Donald Rumsfeld ve Dick Cheney’le konuşsalar, onlardan da iyi beyanlar alabilirler. Hatta George W. Bush da yardımcı olacaktır, ama önce Donald ve Dick ile konuşsunlar ki George W.’ya ne söyleyeceğini bunlar ona önceden öğretsinler.
Öte yandan, Obama yönetimi de Neoconlardan çok daha olumlu davranmadı. CNN, BBC vs. hep birlikte bizim hükümeti düşürmeye çalışırken, Obama yönetimi de onlarla beraberdi doğru hatırlıyorsam. Aklıma şu soru geliyor: Amerika’yı daima Cumhuriyetçiler ve Cumhuriyetçilerin içinde de Neoconlar mı yönetiyor aslında? Demokrat Parti’nin mevcudiyetine izin verilmesinin tek sebebi havayı bazı yıllarda biraz yumuşatması ve farklılık imajı vermesi mi? Demokratların içinde herhalde samimiler vardır, ama mesela ben Obama’nın dahi samimiyetinden şüpheliyim. Ben şöyle hayal ve tahmin ediyorum: Hakikaten ABD’de gizli bir encümen var, devleti o yönetiyor, büyük kararları başkan değil o alıyor. Dahası o encümene Kennedy’den beri ABD başkanları sıradan birer üye olarak dahi alınmıyor. Encümenin başında ise (halen sağsa) David Rockefeller var, gerçek Amerikan imparatoru; sağında ise Kissinger oturuyor. Veya belki D.R.’den de yukarıda bir adam vardır. David onun sağında, Kissinger solunda oturuyordur…
BeğenBeğen
FE, bir çok konuya değinmişsiniz. Bence “Encümen beynelmilel Yahudi’dir” denirse en fazla %10 yanılma olur. Ama ndense Türkiye’de bir David Rockefeller fetişizmi var (sanıyorum öldü-değilse 100 yaşında falan). Bu fetişizmin Merhum Erbakan’ı da etkilemiş olduğunu bizzat müşahade etmiştim Washington’da Erbakan’ı konuk ettiğimiz, ABD’deki İslami entellektüellerin katıldığı bir kahvaltıda. Herhum Hoca,”Dünyayı 14 kişi yönetiyor, başında David Rockefeller var..vs” demiş idi ve bilginin kaynağını soran ABD’yi çok iyi bilen bir profesöre : “Türkçe bir kitaptan okudum, henüz İngilizce’ye çevrilmedi” dediğnde utanmış idim.
Hasılı, kurulu düzenin gücünü böyle sabit bir “encümen” veya kişilere sınırlamak pek doğru olmaz. Sistem, yapı, establishment kavramları daha yararlı.
Obama’ya gelince: Bana Obama’nın adaylığı söz konusu olduğunda bir genç dost “ABD-Yahudiler bir Müslüman’ı seçmeye hazır mı” diye sorduğunda şu cevabı vermiştim: Bırakın bir Müslüman’ı İsrail hakkında kesin teminat vermeden Kongre’ye girmesine bile müsade edilmez. Ama beterin de beteri var (bkz. Bush). Obama ehven-i şer ama güçsüz.
Hamiş: David Rockefeller -sanılanın aksine- Yahudi değil Lutheran Hristiyan. Artık ailesi en zenginler arasında da değil. (Pardon, Roman Katolik imiş).
BeğenBeğen
“Hasılı, kurulu düzenin gücünü böyle sabit bir “encümen” veya kişilere sınırlamak pek doğru olmaz. Sistem, yapı, establishment kavramları daha yararlı.”
Kesinlikle , daha bulanık , daha bulutsu , daha flu bir resim çıkar ortaya , muayyen bir sınır çizmeye çalışmak beyhude…..kimi zaman zaaflardan yararlanır kimi zaman ihtiraslardan…farklı kişiler,farklı gruplar,farklı menfaatlerle de bir araya gelebilirler……..şahs-ı manevi denebilir belki
BeğenBeğen
Bekir Bey, Rockefeller hakkında verdiğiniz bilgi için teşekkür ederim. Bu Illuminati lafları gibi bu da mesnedsiz demek ki. Ayrıca şunu da hatırladım: Bir Hıristiyan videosu görmüştüm, iddia ediyorlardı ki Bush ailesi, İngiliz kraliyet ailesi gibi aileler Sümer’de cinler/şeytanlarla insanların çiftleşmesinden meydana gelmiş ailelermiş. Dolayısıyla bunlar yarı şeytan/cin imiş. Hep kendi aralarında evlendikleri için cin soylarını toplumun geneline karıştırmıyorlarmış ama. Yani insanlar boşluğu, açlığı keşfetmişler, uydurdukça uyduruyorlar…
Öbür taraftan, Rockefeller olmadı, peki Rotschildler? Sanki Rothschildler Yahudi idi diye hatırlıyorum. Hem onların kökeni daha eski. Yüzyıllardır bütün Avrupa’ya yayılmışlardı galiba.
Dediğiniz doğru olabilir, belli bir başı olmayan, içindeki farklı aktörlerin kendi aralarında mücadele ettiği ve birbirini sınırladığı bir “sistem” olabilir (ama bu sistemin, dengeleri gözeten bir başkanı veya hatırlı kişisi de olabilir sanki? Uluslararası Masonluk yoluyla irtibat hâlinde bulunan üst düzey masonlar?) Ancak en azından ABD gibi somut bir devlet kurumunun gerçek bir lideri olması lazım diyorum ve onu görünen başkanların, mesela yarı-ahmak George W. Bush’un ve sıradan avukat Obama’nın, yönettiğine inanmıyorum. (Obama sıradan avukat, ama Erdoğan veya Putin sıradan topçu ve KGB’ci değiller. Kriterim şu: Obama’nın en fazla 8 senesi var, ondan sonra zengince ama sıradan bir adam olmaya devam edecek, ama Erdoğan ve Putin ömür boyu veya bunayana kadar yönetecekler bir kaza olmazsa. Muta nikahı ile gerçek nikah arasındaki fark gibi bir bakıma.)
Biraz da Tamer Korkmaz’ın Ergenekon derin devleti modelinden örnek aldım bunu. Korkmaz diyordu ki son yıllara kadar Türkiye’yi bir piramid düzeni yönetiyordu; demek ki en önemli kararlar bu piramit içinde alınıyor ve hükümetlere dikte ediliyordu (TÜSİAD aracılığıyla mı, doğrudan konuşarak mı, artık her nasılsa). Piramidin başında bir kurul, bunun başında bir Amerikalı vardı. Bu piramidin üstünde de ters dönmüş diğer bir piramit varmış, ama onu pek anlamadım. Ben öyle sanıyorum ki işte bunun hası ABD’de olsa gerektir. (Türkiye’nin şu anki hâlini sorarsanız, Tamer Korkmaz’a göre eski piramit çöktü, dolayısıyla ben tahmin ederim ki Tayyip Erdoğan ülkeyi yönetiyor elhamdulillah, ama o ve ekibi artık yerleşik düzenin yurtdışındaki aktörleriyle -eski piramidin tepesindeki tek Amerikalıyla değil, birçok yurtdışı aktörle- muhatap ve onlar tarafından sınırlanıyor.)
BeğenBeğen
FE, bahsettiğiniz konulra tam cevap vermek için kitap yazmak lazım (Aslında yazmak istedim ama yayıncılar bu gibi konularda Turgay Güler, Tamer Korkmaz vs’nin uzmanlığına rağbet ediyorlar- boşuna değil liyakat vurgum).
Rasyonel Komplo teorilerini savunan bir kaç yazı yazdım burada ve Star’da. Ama bunlar gibi işkembeden teori üretenler sayesinde gayet rasyonel komplo teorileri de güme gidiyor. Aslında nötral bir terim olan “teori” bir dalga geçme ifadesi oldu.
Evet Rotshildler Yahudi ve bu gün ulaştıkları gücün oluşmasında büyük katkıları var. Ama benim odaklandığım onlar gibi binlercesini üreten fabrika (sistem, establishment vs. derken kast ettiğim). Şu anda benim odaklandığım, zihin, ruh kontrol merkezleri (Hollywood, üniversiteler, medya, Kongre, Dış İşleri Pentagon bürokrasisi). Bu konuda Star’daki bir yazımda “İsrail’in Washington’un mutena yerlerinde yerleşim birimleri var” demiş idim (alıntı idi).
İsrail_ABD-Yahudilik veya her hangi bir konuda, eleştrinin ağırlığı, sansayon değerini, doğru-güvenilir bilgiye tercih edersek CHP’nin Ak Parti’ye yaptığı muhalefet kadar etkili olur. Bu konuda Filistinli aydınlardan öğrenecek çok şeyimiz var.
BeğenBeğen
Bekir Bey, sizin söylediklerinizle benim söylediklerim arasında bir tezat göremiyorum. Hollywood, üniversiteler, medya, kongre, dış işleri Pentagon bürokrasisi var diye bunların üstünde de bir yapı olmayacak değil. Roma İmparatorluğunda da okullar, bürokrasi, senato, gladyo gösterilerini düzenleyen ve halkı eğlendiren gruplar vardı, ama onların da üstünde imparator ve onun encümeni vardı. Keza Fethullahçılık da bir sistem, medyasıyla, üniversitesiyle, milletvekilleriyle, bürokrasideki adamlarıyla, kurduğu muazzam “ışık evleri” sistemiyle, ama onun da başında bir encümen var. Her sistemin başında bir encümen ve bir başkan vardır. Tıpkı kainatın kendisi gibi.
BeğenBeğen
“Gladyatör gösterileri” demek istedim tabii ki.
BeğenBeğen
Ayrıca bana bu şekilde kibirli davranacaksanız hiç gelmeyeyim. Gelmeyeceğim, çünkü bu ilk değil. Mantıksal olarak hatanızı size gösterdim, ama siz bunu kabul etmeyeceksiniz, edemeyeceksiniz.
BeğenBeğen
Burada kimse ile münazaraya girmiyorum. Saygım gereği yorumcuların söylediklerinin çağrıştırdığı önemli bulduğum fikirler-bilgiler yazıyorum, tashihler, tavzifler yapıyorum.
Her neyse.
BeğenBeğen