“Değil mi” demem şehircilik, yapı vb. uzmanı olmadığım sadece mantıki “sağlama” yaptığım için “bilmediğim parametreler olabilir” düşüncesi ile bıraktığım tereddüt payı.
Son asansör faciasının gündeme tekrar getirdiği konulardan biri de “yatay vs. dikey büyüme”. Erdoğan gibi Davutoğlu da “yatay büyümeyi” (az katlı yapılar) tercih ettiğini ifade etti konu ile alakalı tartışmalarda. Erdoğan bunu dediğinde de aynı soru vardı kafamda: Ama bu nasıl olacak? Yatay büyüme demek daha fazla alanın yapılaşması demek olduğuna göre ve İstanbul hal-i hazırda dolu olduğuna göre bu nasıl olacak ve ne zamana kadar sürdürülebilir?
“Sağlamayı”’ biraz daha açayım. Bildiğim kadarı ile bir çok göç veren Anadolu şehri için uygulanan teşvik ve diğerlerinde de Anadolu sermayesinin önünün açılması, genel ekonomik iyileşme ve sonuç olarak Anadolu’nun cazibesinin artması sonucu İstanbul’a göç ve dolayısı ile İstanbul’un büyüme hızı azalmış durumda. Ama durmuş değil. Hala her yıl İstanbul’a orta büyüklükte bir şehir ekleniyor.
Tabii ki dikey büyüme ile sorun çözülmüş olmuyor zira sonuçta aynı sayıda insan için gerekli alt yapı, yaşam alanlarının bir kalemini “işgal edilen taban alanı” azaltmış oluyorsunuz. Bir gökdelen yaptığınızda kişi başı alan kullanımı azalıyor ama bu kadar insanın ihtiyacını karşılayacak yol, su, elektrik, park bahçeyi elimine edemiyorsunuz. Aklıma İzmir’de gördüğüm “dikey bahçe konsepti” gedi. Adam gökdeleni dikmiş, her birinin balkonuna da birer saksıda çalı koymuş: olmuş size dikey bahçe. İyi bir pazarlama stratejisi olabilir ama ciddi olalım şimdi.
Benim çözümüm: İstanbul’un tüm girişlerine “DOLUYUZ” levhaları koymak, oteller, otoparkların falan yaptığı gibi. Aslında 50 yıldır falan dolu idik ama o zamandan bu tabelalar konulsa idi pek çokları, mesela ben de dışarda kalacak idik. Bu önerimin “beyaz Türkler” ‘in hoşuna gideceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz derim zira onların çoğu da sizin benim gibi öz be öz “affedersiniz” Anadolu çocuğu!
Geriye ne kalıyor? Göçe değil yerinde kalmaya özendirecek, hatta ters göçü teşvik edecek önlemler. Sanıyorum gene Erdoğan’ın ağzından duymuş idik uzun zaman önce “vatandaşlık vergisi” kavramını. Taa 70’lerde de duyduğumu hatırlıyorum. Evet böyle bir vergi-veya caydırıcı “ceza” 1930-40 larda, İnönü dönemlerindeki “memleketin efendisi” köylüyü Ankara’nın mutena semtlerine sokmama uygulamasını çağrıştırabilir; o kadar hoyrat olmayan bir caydırıcılık düşünülebilir. Ama her halukarda gelişmiş ülkelerde olduğu gibi gelişmenin, iş imkanlarınıın daha homojen dağılımı ve dolayısı ile “göç ihtiyacını” ortadan kaldırmak veya azaltmak olmalıdır.
Sonuç olarak İstanbul’da yatay büyüme nasıl olacak hala anlayabilmiş değilim. Konuyu pek araştırmadığımı da bir kere daha not edeyim. Keşke Şehir Planlamacıları Odası, TMMOB vs. darbe yapmaktan arda kalan zamanlarında tüm faktörleri kapsayan gerçek “bilir kişi” raporları üretseler de aydınlansak!
“Keşke Şehir Planlamacıları Odası, TMMOB vs darbe yapmaktan arda kalan zamanlarında tüm faktörleri kapsayan gerçek “bilir kişi” raporları üretseler de aydınlansak!”
Kendi adıma , bilmediğim adamların ve grupların şaibeli kararları yerine , bildiğim seçtiğim adamların kararlarını tercih ederim velev ki hatalı olsun , ama onların da mazeret üretmeksizin mevzuya el koyup ,inisiyatif kullanabilmeleri de gerekiyor.
BeğenBeğen
Size katılıyorum, İstanbul yatay nereye büyüyecek? Bana da tek yol kaliteli ve güvenli binalarla dikey büyümek gibi geliyor. Şehir ve Bölge Plancıları Odası fikir beyan etse bile her zamanki tarafgir retorikleri dışına çıkıp, bilimsel ve objektif düşünebileceklerine dair güvenim yok.
BeğenBeğen