Bu konuda o kadar doluyum ki aslında gene sıkça kullandığım iki sözle başlamam lazım: Açtırma ağzımı zinhar/Derunumda neler var!” ve “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil”.
Daha önce de söyledim 17 Aralık sonrası “yolsuzluk” trenine atlamama sebebim: Yolsuzlukların en adicesi en büyüğü olan bir darbe teşebbüsünün meşrulaştırılmasına katkı sunma korkusu idi. Ama artık Başbakan’ın Başdanışmanı Etyen Mahcupyan’dan bizim mahallenin en saygın isimlerinden H. Karaman’ın hatta Bülent Arınç’ın dahi söylemine giren bir olguya “fikrin sorumluluğu” duygusu ile benim gibi “etkin ve yetkin dairelerin” dışındaki bir münzevinin kayıtsız kalmaya devam etmesi kraldan çok kralcılık olurdu en azından.
Aklıma geliş sırasına göre:
1. Yolsuz toplumuz. Neden böyle olduğumuzu anlamak için münhasıran bizim toplum sosyolojisini, sosyopsikolojisini araştırmanıza hacet yok; evrensel bir olgudur yolsuzluk ve insanlığın başlangıcından beri var olan bir ahlaki zaafiyetir.
2. Transparency International (Milletlerarası Şeffaflık Örgütü- Aaa bakın bunlar da örgütmüş!) yolsuzluk algısı indeksine baktım. Zenginlik ile yolsuzluk (algısı denilmiş çünkü gerçekte tanmlamak da ölçmek de çok zor) ters orantılı büyük ölçüde. Ülke fakirleştikçe yolsuzluk artıyor. Sadece iki istisnai denebilecek ülke: Uruguay ve Barbedos. İkisi de küçük ve fazla zengin olmamalarına rağmen yolsuzluk az imiş. Özel nedenler, ölçüm metodu vs faktörleri araştırmadım. Fakirlik-yolsuzluk bağlantısını bozmayacak istisna. Herhalde bu ilişkiyi anlamak zor değildir.
3. “Bütün kötülükler bizde, Suriye de bizden iyi Mısır da bizden demokratik, bakın Batılılar..” diyenlere kötü haber. Kişi başına GSMH’da “hala” bizim 2 katımıza yakın olan Yunanistan bizden beter “yolsuzluk algısında”.
Türkiye’de siyaset ve yolsuzluk
CHP’nin “yollu” iş yaptığı vaki değildir. H. Karaman “boy aynasına baksınlar” derken az bile söylemiş. Sadece bildiğim örnekler kitap doldurur. CHP’nin dürüstlük abidesi Bülent Ecevit’ten bir örnek kifayet etse gerek.
1980 darbesi öncesi Demirel’in partsinden 11 milletvekilini yolsuzluğa en müsait bakanlıklar karşılığı transferi Güneş Motel Vekil Pazarında gerçekleştiren adamdır bu dürüstlük sembolü. Darbeden sonra en aleni ve en büyük iki hırsız Tuncay Mataracı ve Hilmi İşgüzar hapsi boyladı; ne zaman çıktılar bilmiyorum. Mataracı’nın bir konuşma kaydını o zamanlar Teksas Üniversitesi Ortadoğu Kütüphanesi’ne gelen Cumhuriyet veya Hürriyet’ten okumuş idim. Aklımda kalan bir kaç cümle (gümrüksüz ithalat veya sahte ihracattan bahsederken):
Adama dedim ki arkadaş ben kaç gemi geldi, gitti hesabı tutamam..kabala çalışalım…bana ayda 20 milyon ver, istediğin kadar gemi gitsin gelsin..”.
Çalışma Bakanı Hilmi İşgüzar da kabala çalışmış idi. Çalışma Bakanlığı harıl harıl ülkenin muhtelif yerlerinde emlak satın almış kamu parasıyla tabii ki. Tesadüfe bakın ki bu emlakın her birinin sahibi de ya kendisi, ya aile fertleri, ya avukatı ya da şöförü çıkmış ve bu emlakın çoğu da yeni alınmış idi, devlete satıldığı fiyatın çok küçük bir fraksiyonuna.
Haha biz de Fethullah da “sı-fırr, yolsuz” diye bağırıyoruz bunca zamandır millet niye itibr etmiyor diyenler için bu kadar yeter. Milletin kollektif hafıza kaybı yaşadığı varsayımınız biraz abartılı kanaatimce.
İslami kesim ve yolsuzluk
Bu olguyu da çok gerilere götürmek mümkün ama yerimiz dar. Cumhuriyet’ten başlayalım. Başlangıçtan itibaren kuruculara beat eden uyanık modernlere ülkenin kaynakları peşkeş çekildi. Ancak rejime sadakatini ilan edenler eğitimden vergisiz kazanca, kredi desteğinden devletten iş almaya her türlü ballı avantajı kullandı. Bu ballı statünün devam için dabelere destek verdi.. vs.
28 Şubat döneminde “yeşil sermaye” diyerek kebapçılar dahi batırılmaya çalışıldı. Bunlar arka plan malumatı.
Bu ahval ve şerait içerisinde tabii ki “İslami Sermaye” denebilecek bir kavram yoktu ve Erbakan’dan itibaren o kesimdeki herkes bu haksızlığın farkında idi ve herhangibir dindar devlette veya iş dünyasında bir yerlere geldiğini duyunca sevinir idik. Erdoğan bu geçmişi en iyi bilenlerdendi. Iktidara gelince “level playing field” (düz-eğimsiz oyun sahası) yaratmak için “İslami kesim” ‘in önündeki engelleri tedrici olarak kaldırdı. Muhtemelen zaman zaman “pozitif ayrımcılık” da yapmıştır. Ben dahil pek çokarı da “ee,bunda ne var? Mağdur kesime imkan sağlıyor.. adalet..” dedik. Tamamı ile de yanıldığımız söylenemez. Ama bu gün görüyoruz ki olay bu ifade ile açıklanacak kadar basit değilmiş. Açarsak:
Erdoğan’ın “devrim gibi evriminden” oraya çıkan ekonomik, sosyal, siyasal daha adaletli statünün yarattığı “daha büyük pasta” ‘nın paylaşım pek de adaletli olmadı.
Dünyanın Koçları, Doğanları pastadan aldıkları paylarla “katladılar”, vergi cezalarını “değişmeyen bürokrasiye” sildirdiler ama “İslami kesime” de pastanın bir kısm düştü ilk defa. Buna “İslami dilim” diyelim. Bu dilimi kimler yedi?
1. Dün başı örtülü olduğu için tıp fakültesinden atılan kız okulu bitirdi ve hakkını iyi kötü aldı; güzel oldu. Namaz kıldığı için işten atılan genç mühendis, doktor, memur, işçi de hakkını almaya başladı. Bu da güzel.
2. Ama bir de menfaatçi, her dönemde doğru yerde durmayı şiar edinmiş kesim bu dönemde de hidayete erdi ve pastadan epeyce büyük parçayı löpledi. Bunlardan birinden Hasan Celal Güzel bahsetmiş idi. Dinle imanla pek alakası olmayan iş adamı onu dairesinde ziyarete geldiğinde “bizim hanım cumaaları kaçırmaz” demiş. Bu sınıftan epeyce büyük bir pek de İslami olmayan, “yeni yandaş” gerek Parti’de, gerek bürokrasi yargı ve iş dünyasında epeyce sebeplendiler.
3. “Eskiden beri İslami” diyebileceğimiz kesime düşen dilimin çoğunu Fethullah götürdü. Buna açmaya dahi gerek yok; sessiz sedasız ne kadar götürdüğü ortada.
4. Ve son olarak “bizden” dediğimiz, Milli Görüş kökenli kesim. Onlar da boş durmadı. Kimileri Erdoğan rüzgarı ile palazlanp makus talihini yendikten sonra karşı cepheye geçti, kimi gene aynı rüzgar ile devlette yüksek yerlere gelip, rant sağladığı iş adamlarına “siyo” oldu ve çıktığı kabuğu unuttu, kimi zaten hiç “bizden” olmamış, “bizi” araba olarak kullanmış idi. New York’ta barlarda DJ’lik, arada da tercümanlık falan yapan Kemalist bir tanesi sırf “İngilizce biliyor” diye önce vekil, sonra bakan yapıldı. Bir diğeri bizim aramızda idi ama CHP’li olduğunu da pek gizlemez idi; o da çok yüksek bir mevkiiye geldi malı götürdü ama yemeye ömrü vefa etmedi.
5. Beyaz Müslümanlar: Bunlar Erbakan zamanından kalma İslami sosyete. Aralarında Bülent Arınç gibi devletten veya “davadan” maaşı dışında beş kuruş sağlamamış düzgün insanlar var ama bütün sülalesi devletten (adama uygun pozisyonlar, ihaleler, çantacılık, nüfuz ticareti, iş alıp taşerona yaptırıp yarısını cep etme, hasılı CHP döneminden bildiğimiz yolların aynısını kullanarak) nemalanan çok aile biliyorum; bir çoğu da o kesimin gayet “saygın” aileleri, kişileri. Bakıyorsunuz ailenin bir ferdi gazeteci, öbürü, müteahhit, diğeri DPT’de eğitimi birikimi ile alakasız yüksek bir yerde, öbürü diyanette, diğeri hariciyede.. vs. Çalışkan aileler vesselam. Bunu eleştirdiğmi duyan bir genç “ama dün İslami kesim mağdurdu” dedi. Ben de “mağdur olan milyonlar bu adamlara ‘bizim hakkımız sanadır’ mı dedi” cevabını verdim.
6. Ahlaki erozyonun pek çok emaresi var. Bir iki örnek: Başbakan’ın ailesine küfürler eden Fevzi İşbaşaran adlı kişiyi duyduğumda otomatikman CHP’lidir dedim. Meğer kısa zaman öncesine kadar Ak Parti milletvekili imiş! Bunları seçen sistem problemli.
7. A.H. Coşkun’u “28 Şubat’ın kahramanlarından” yapan (sahi Kanal 7 kökenli olup sonradan pisliği çıkmayan kaç kişi biliyorsunuz? Kimi CHP’den aday oluyor, kimi gayrimeşru cocuk yapıyor yönetmeni ile, kimi Fethullahçı çıkıyor, kimi onun bunun yazısını kopyalayıp altına kendi imzasını attığı bilindiği halde besleniyor, kimi Deniz Fenerci…) Diğer isimleri saymayayım. Yozlaşanlar veya yozluklarını geçmişte mecburen içinde bulundukları “İslami kesim” şemsiyesi ile kamufle edenler çok. Evet “din tüccarı” ifadesi İslam düşmanı laikçilerin hezeyanndan ibaret değil malesef.
“Huzurlarına vardım/Bir cem gördüm şikayetleri perişan/Selam verdim rüşvet değildir deyu almadılar/Hüküm gösterdim, faidesizdir deyu mültefit olmadılar…. Dediler Devlet-i Ali Osmani’den kalsa bizden kalır mı” (Şikayetname, Fuzuli)(Evet hafızadan-sağ ol lise 1 edebiyat hocam Sevincer Zihni).
Ne yapılmalı?
“Yandaşlık” hatta “İslamilik” değil amelleri ile ispatlanabilir yüksek ahlak ve liyakata öncelik veren bir zihinsel değişime ihtiyaç var. Evet “zihinsel değişim” diyorum zira “eş, dost, ahbap,tanıdık, felancanın adamı..” gibi kriterler toplumumzun genlerinde var. Liyakatsizi, cahili, “sendenim” diye en fazla bağıran kifayetsizleri makamlara, mevkilere getirir, pastayı sunarsanız ne siz faide görürsünüz, ne millet ne de hakikat. Bu gün getirdiklerinizin de yarın “çürük elma” çıkma ihtimaline karşı objektif, ahlak-liyakat bazlı kriterler geliştirin; çok zor değil.
Pratik konuşacak olursak, devletteki yolsuuzluklarla ilgili olarak bir zamanlar “nerden buldun yasası” denilen bir yasa var mı idi teklif mi edilmiş idi. Bunun da etrafından dolaşılır biliyorum (akrabalar, avukatlar hatta kapıcılar vasıtası ile) ama düzgün bir denetim sistemi kurulabilirse bir miktar caydırıcılığı olur; en azından devleti bir zenginleşme aracı olarak görenler için makamların cazibesi azalır, liyakat sahipleri gelir. Böyle bir yasa çıkarılması yararlı olur zararlı olmaz.Zaten varsa güçlendirilip, uygulamadaki istismarlar giderilmeli.
Ak Parti döneminde yolsuzluk arttı mı azaldı mı?
Tabii ki azaldı aptal! Rakamlara baksana! 200 kusür den 800 kusüre (GSMH) yolsuzlğu arttırarak gelemezsin!
Peki ne kadar azaldı? Ben mühemdisim rakam verirken çok dikkatliyim. Ama Prof. Ahmet Akgündüz mühendis değil. “Ötekiler (CHP_MHP-eski AP vs) malın yüzde 80’ini götürüyor yüzde 20’sini hizmete harcıyordu, bunlar (AK Parti) yüzde 20 sini götürüyor yüzde 80’ini…” demiş mealen. Rakamlardan emin değilim ama işaret ettiği fark tespiti ile hemfikirim.
Hamiş: Liyakatsiz insanlar yolsuzluk yapmaya daha müsaittir çünkü kalbinden bilir çapsızlığını, kifayetsizliğini, “büyük adam” olma büyük işler yapma şansının bulunmadığını.. dolayısı ile “fırsat bu fırsat ne götürürsem kardır” der! Bu psikoloji Mell Brooks’un bir filminde (sanıyorum History of the World) güzel tasvir edilmişti. Sıradan bir gariban kendsini Fransız Kırallığında bulur. Bahçede çalışan bahçıvan kadınlara arkadan yapışıp cinsel hareketlerde bulunur ve her defasından sonra bunun yanına kalmasından duyduğu şaşkınlıkla karışık mutlluluğu “kıral olmak ne güzelmiş!” diyerek ifade eder.
“Bazıları mevkiilere bir şeyler yapmak için gelir, bazıları da bir şeyler olmak için” (kaynağı bana meçhul).
Merhaba,
Çok detaylı ve güzel bir yazı. Kısa kısa notlar yazayım:
1) Haber7-Kanal7 kökenlilere verdiğiniz örneklere 3 çocuklu şarkıcıyı eşinden boşandırıp kendisiyle evlenen arkadaşı da dahil etmek lazım.
2) Milletvekileri ve hatta akil adamlar. Hangi kıstaslara göre seçiliyorlar. Her seçimde milletvekillerinin yarısına yakını tekrar aday gösterilmiyor. Aldıkları emekli maaşları ve diğer güvenceleriyle kendilerini seçenleri arkadan vurduklarıyla kalıyorlar. Televizyon programlarında karşıt-propanda yapıyorlar.(Twitterda hemen hemen aynısını yazmıştım yakın zamanda. Tevafuk oldu:)
Kimi CHP’den aday oluyor, kimi gayrimeşru cocuk yapıyor yönetmeni ile, kimi Fethullahçı çıkıyor, kimi onun bunun yazısını kopyalayıp altına kendi imzasını attığı bilindiği halde besleniyor, kimi Deniz Fenerci…) Diğer isimleri saymayayım. Yozlaşanlar veya yozluklarını geçmişte mecburen içinde bulundukları “İslami kesim” şemsiyesi ile kamufle edenler çok. Evet “din tüccarı” ifadesi İslam düşmanı laikçilerin hezeyanndan ibaret değil malesef.
3) Bir şeyi yazmak lazım. Erbakandan çok evvel az da olsa maddi durumu iyi aileler vardı. Erbakan bunları görünür kıldı.Bunu çevremden dolayı biliyorum.1960 lara dayanan sanayici kökenli insanlar var.
4) Yazınızdaki tüm hususlara tamamen katılıyorum. Özellikle “zihniyet dönüşümü-devrimi” ne. (Tevafuk bunu ben de yazmıştım eski tweetlerimde)
“Yandaşlık” hatta “İslamilik” değil amelleri ile ispatlanabilir yüksek ahlak ve liyakata öncelik veren bir zihinsel değişime ihtiyaç var.
Bu kadarıyla yetinip selamlarımı yolluyorum.
Tweetlerime bakmak isteyen olursa adresim:
https://twitter.com/Batallador_de
BeğenBeğen
Kabala 🙂 bir tane de benden…bizzat değil rivayeten ; Tuncay Mataracı’nın Bakan olduğu dönemde, bakanlıkta çalışmış bir memurla konuşmuştum, laf açıldı bundan , personelle tanışmak için dolaşırken ‘Kıymet Servisi’ ‘ni görünce ( İthal-ihraç edilecek Eşyanın Gümrük Kıymeti/değeri ) ” Kıymet kim ? neden buraya kadın adı vermişler ? ” diye sormuş 🙂
BeğenBeğen
Helal olsun be ne güzel çalıyor adamlar…= Çalıyor ama çalışıyorlar…
CHP yollu iş yapmaz ama biz Müslümanız! %20 bize yeter..
Millet dinden imandan soğudu be.Neyin tevili bu?Googledan ayet sallamaya benzemez bu işler.. “Gevşeklik göstermeyin, tasalanmayın; eğer inanıyorsanız üstünsünüz.” (Âl-i İmrân, 3/139)
BeğenBeğen
Fatoş’un çocukları Fatoş’a inanıyorlar da Fatoş neye inanıyor? ABD’deki söylemlerine bakarsan gay hakları, Yahudi azınlık hakları, liberal demokrasi İsrail’in otoritesi dahil ne lazımsa ona inanıyor. Kur’an bunları kastetmiş olamaz diye düşünüyorum ama ben ne bilirim? Ne ilahiyatçıyım ne ne de mürşid.
BeğenBeğen
Bende ne talebeyim ne mürşid ne ilahiyatçıyım..Ama Şunu hiçbir zaman unutmayın. Bu İslamcılar!! , bürokrata/memura fahişe ayarlayan Reza’yı ” hayırsever işadamı” olarak andılar. Bu yeter.
BeğenBeğen
“Ben de” olacak, ben dahi manasında (bağlaç), . “bende güvenilir bilgi var” (yer zaman manasında de da) ‘ dan farklı olarak. Hassas olduğum bir konu doğru imla- her ne kadar kendim de dikkatsizlik, sabırsızlıktan benzeri hatalar yapsam da.
Gerisi hakkında ne bilgim var ne de savunma refleksim. Kötü adamları siyasi, konjunkturel nedenlerle savunma, onlarla düşüp kalkma benim savuncağım bir olgu değil. Aklıma gelmiş iken: Evet “bir gün Rıza ofisimde otururken gastede o saatin ilanını gördüm, hoşuma gitti, Rıza bizim İsviçre’de temsilcimiz var o alsın dedi” başlı başına uygunsuz davranıştır. Ben bu davya 40 yılını vermiş, dünyann en iyi üniversitelerinden birinde eğitim görmüş, başarılı bir teknokratik kariyerini Filistinliler için sonlandırmış biri olarak siz değil bir ilçe başkanına telefonda ulaşma şansına sahip değilken nasıl bu 30 yaşındaki genç bakanlıkta sizinle zaman öldürüyor. Fırsat verilse dahi kıyamam ben “millete ait” çok kıymetli dakikalarınıza. Bu da genel bir toplumsal problem “müdürüm, amirim, hocam, dostum, ahbabım” ‘ın devlet dairesinde yeri yok. Bahsettiğimzihin dönüşümü bunu da kapsar.
Bundan yazıda bahsedecektim aklımdan çıkmış. Sağ ol Cin Tonic.
BeğenBeğen
Güncel konu üzerine üç biribirini tamamlayan didaktik yazı:
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/akifemre/jeanne-darclasma-ve-kibir-2006593
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/atillayayla/bir-17-aralik-okumasi–i-2006601
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yildiray-ogur/583821.aspx
BeğenBeğen
SALİH TUNA
‘Hala akletmeyecek misiniz?’
Seklinde düşünüyor , her sakallıyı ( erdogan ve avanesi dahil ) dede sanma saflıgımızi feraset eksikliğimize veriyorum.
Rabb cumlemizi hayırda kullansın , “ben bilirim , ben yaparım ..” noktasına getirmesin ….
Saygilar
BeğenBeğen
Bekir Hocam , Prof.Ahmet Akgündüz’ü TV’de o lafı söylerken dinledim , bir faraziye ile kıyasta bulundu , yiyorlar demedi , eskiden %80 ise bu devirde %20 dir olsa olsa anlamında konuştu, tabii paraleller ifadeyi yamultmak için ellerinden geleni yaptılar.
AyşeMine Hanım’ın uyarısını haklı bulmakla birlikte, ben tam tersi yönde düşünüyorum , ortalama vatandaş ( belki de vatandaşın ortalaması demeli 🙂 efkar-umumiye gibi) her seçimde ferasetini gösteriyor. alimane değil ama arifane davranıyor . bizi yanıltan alim diye bildiklerimiz oldu 😦 , illede fikre bağlamak gerekirse basit düşüncenin zaferi , vatandaş motorsiklet ( Erdoğan ) istiyor kendisine bisikleti ( diğerleri ) motorsiklet diye yutturanlara kanmıyor…..en nihayetinde Erdoğan kötü bir lider denilebilir ama diğerleri lider değil zaten…..Berat Özipek yazmıştı yanlış hatırlamıyorsam ” Erdoğan’ı bahçeye küp küp altınları gömerken gösteren kaset yayınlasalar, sonuç değişmez “…..evet , değişmez çünkü ben bisikleti , motorsiklet fiyatına satın alacak kadar -çok afedersiniz- salak değilim , diğerlerinin zararını hesaplayamadığım için…Erdoğan taşıyabildiği kadar altın götürse umrumda olmaz….son bir örnek…velev ki cemaat her konu da haklı , sırf salaklıkları yüzünden eledim gitti bile….orasına baktım, burasına baktım…kahretsin bu da bisiklet çıktı 🙂
BeğenBeğen
Benim Erdoğan hakkında düşündüklerim burada pek çok yazıdan aşikar VB. Şahsen ErdğanIn Cumhuriyet tarihinin en değerli lideri olduğunu ve Ak Parti’nin şu anda veya yakın gelecekte alternatifi olmadığını da düşünüyorum. (liderlik, zeka, bilgelik, ahlakilik, bilgililik farkını bilir herkes). Ona veya, genelde topluma ve özelde İslami kesime ve alt kategorilerine eleştirilerim bununla çelişmiyor en azından benim kafamda ve kalbimde.
Berat’ın tespitine katılıyorum, millet hiç bir yerde aptal değildir (bizdeki laikçiler, Kemalistler dahil – zira onlar da avantajlı, beleşten edindikleri bir statüyü katbetmek istemiyor ki gayet rasyonel), hepsinin davranışı da rasyonel aslında. Halkın ekseriyeti de senin bahsettiğin muhakemeyi yapıyor. Maneviyatı güçlü olanlar “menfaati” daha ulvi tanımlayabilir ama neticede herkes kendisi için menfaatli olanı istiyor.
Prof. Akgündüz’e özür borcum var o zaman Sanıyorum “mealen” veya “demiş” (rivayet) demişimdir, kendim duymadım, ikinci üçüncü ağız rivayeti. Genel olarak aradaki büyük farkı işaret eden mesaj idi referans sebebi.
Bunu da böyle bırakmak olmaz fırsatçı vur-kaççılara malzeme çıkmasın: Ben ne “yiyorlar ama çalışıyorlar” dedim ne de “bunlar daha az götürüyor”. Dediğm şu: Ak Parti döneminde yolsuzluk eskiye göre epeyce daha az olmak zorunda; matematik böyle diyor.
Bu “bunlar da yiyor ama biraz daha az” demek de değil. Sonuçta toplum aynı toplum; yolsuzluk kabul edilmiş kültürün bir parçası; Erdoğan Finlandiyta’dan Yeni Zelanda’dan bürokrat da getirmedi Abdullah Cevdet’in teklif ettiği gibi “damızlık erkek” de. Ne kadar ekmek o kadar köfte Tepedekiler kendileri “ortalama insandan” çok daha yüksek erdemlere sahip olsa da bürokrasiyi (ve toplumu) bir çırpıda değiştirmek atomu çatlatmaktan zordur. ki kendilerininden mükemmeliyet beklemek ne kadar gerçekçi?
Hamiş: İlgili örnek müşahhas örnek: SGK’ya her gittiğimde bir kaç yıl önce yaptırdığım evle alakalı bir borç veya ceza çıkaırlıyor ve ben de kuzu kuzu, sorgulamadan ödüyordum. Son çıkardıkları nedense şimdiye kadar kayıtlara girmemiş, yeni keşfedilmiş borcu da ödemeye razı oldum (nerden kaynaklandığını dahi bilmiyorum. Başka bir cemaatten (iskenderpaşa)İmam Hatipli bir dolandırıcı paramı çaldı kaçtı ve kyeterli kayıt yok ne vergiler ne primler, ödedim deiği pek çok şeyi ödememiş). Onun bıraktığı borçları ödüyorum ödüyorum, ve evdeki hemen her şeyi yeniden yaptırıyorum hala.. Her gün yenisi çıkıyor “hak ediş”, “felanca ,işçinin işe başlayış tarihini geç bildirme” vs.
Bu defa son çıkardıklarına ilave 2600 tl (mi ne) bir borç daha var dediğinde memur hanımın, tepem attı ve dedim ki telefonda: Bak bacım eğer müdürün veya herhangi biriniz rüşvet almak için bunu yapıyorsa kesin söyleyeyim: Ben rüşvet vermem; söyle müdürüne; bu “borcu” da ödemiyorum, böyle bir borcum yok zira!
Ertesi gün aynı daireye gittim ve aynı hanıma “ne idi şu 2 bin bimem ne kadar yeni bulduğunuz borç , dökümünü getir” dedim. Hanımın cevabı aynen: -Ne borcu, yoo sizin borcunuz falan yok.
-Dün telefonda böyle dedin ama..
-Yoo, borcunuz yok.
NOT: Bunu okuyup ilgisini çeken savcılar, müfettişler veya devletten kimseler, İskenderpaşalılar vs var ise, her kelimesi doğrudur ve ihbar kabul edilebilir. Spesifik bilgileri vermeye hazırım.
Yaptığını beğeniyor musun VB? 🙂 hiç de aklımda değildi. Budur vaziyet.
Not 2: SGK’dakilere “Kılıçdaroğlu’nun akrabası mısın” diye sormadığım gibi hiç birinin de siyasi aidiyeti hakkında bilgim yok.
BeğenBeğen
Estağfurullah Bekir Hocam , Akgündüz’ü yanlış anladığınızı düşünmedim , sadece orjinali vurgulamak istedim , çünkü ben o konuşmada bu cümlenin üzerinde durulası bir yönünü görmedim , zaten ayan beyan ortada olan birşey – malumu ilam kabilinden bir söz, dinledim geçtim……….., sonradan paralellerin buna mal bulmuş mağribi gibi sarıldıklarını görünce şaşırdım ( bu cümleden ‘%20 fetvası veriyor’ gibi ahlaksızca teviller çıkardılar )……bilahare çeşitli kanallarda hep bu bozuk rivayet dolaşıp durdu……. ( Geçmiş olsun bu arada , mail değil de posta yoluyla ıslak imzalı dilekçe yağmuruna tutmaktan çekinmemenizi öneririm )
BeğenBeğen
Benim izlediğim program , Farzedelimki….diye başlayan kısım 47. ila 50. dk. http://www.youtube.com/watch?v=Ot_14ceFEUo
BeğenBeğen
Bir Hizmet çocuğu “yüzde 20 çalmışlar, olur o kadar” dediğim manasında bir yorum yaptığını hatırladım, buralarda bir yerde ve getirdiğim genel eleştriler yanlış anlaşılmasın diye biraz uzattım VB. Sıfır sıkıntı 🙂
BeğenBeğen