http://odatv.com/n.php?n=bir-eski-akplinin-odatvye-itiraflari-suruyor-1304151200
veya sadece http://odatv.com ve orada arama.
Nisan 13, 2015 Geliştirici: Bekir L. Yildirim
http://odatv.com/n.php?n=bir-eski-akplinin-odatvye-itiraflari-suruyor-1304151200
veya sadece http://odatv.com ve orada arama.
28 Şubat, Amerika, Başörtüsü yasağı, Bir zamanlar Türkiye, Demokrasi, Din Tüccarlığı, Dostlarımız kategorisinde yayınlandı | Etiketler Ahmet Davutoğlu, AK Parti, AKP, Recep Tayyip Erdoğan | 12 Yorum
Olmadı Bekir Abi..
Hissiyatınızı, kırgınlığınızı anlıyor; size hak da veriyorum. Fakat olmadı..Uzun uzun anlatmayacağım. Size Spinoza nın meşhur sözünü hatırlatayım sadece :
..Poul ün Peter hakkında söyledikleri Peterden çok Poul ü tanımamızı sağlar. .
BeğenBeğen
Üzgünüm Leyla! Paul artık kimin ne düşündüğünü umursayacak durumda değil. Mafya’nınnın “omerta”sını andıran sadakat kavramımızı sorgulamaya başlamalıyız bence. Kime veya neye sadakat sahi? Ben ne Gazze’li çocuğa, ne Arakanlı’ya ne Türkiye’deki mağdur ve mazlumlara ne de hakikatin kendisine sadakatimi ihlal ettim. Bir avuç mağduriyet-rantını devşiren “Müslüman mason” ‘a sadakat yemini de etmedim “biat” da. 40 yıllık tek taraflı sadakat: hiç de fena değil.
Hamiş: Artık kimse kimsenin elinden ne vekilliğini, ne aile boyu rantlarını, ne şan şöhretini, ne de Harvard diplomasını alacak. Benim mahvolan hayatımı da kimse geri vermeyecek. Sıfır sıkıntı.
“Sen altınsın ben tunç muyum” Aşık Veysel
BeğenBeğen
Bekir bey,
Iki yazinizi da OdaTV’de okudum; uzuldum. OdaTV’de ciktiklari icin degil –mecrayi onemsemiyorum, icerik onemli.
Ve, icerige baktigimda, takdir edilmemisliktan kaynaklanan agir bir burukluk (Ingilizce yazacak olsaydim, ‘bitterness’ derdim) butun yaziya/yazilara sinmis hissi veriyor.
Butun o duygularda hakli olabilirsiniz; ama, bunlari boyle toparlayip yazmis olmaniz –in hindsight– sizi siyasi bir kariyer icin uygun bulmayanlari (her kim iseler onlar) son derece hakli cikariyor malesef.
Turkiye’ye donusunuzden beri (ya da kisa zaman oncesinden beri) cizginize bakacak olursak, ABD’deki kariyeriniz ne olursa olsun –‘Mensa’ uyeliginiz dahil–, siz kendinizi hep ya (birinci kim olursa olsun) bir ‘ikinci adam’ ya da ‘ununu elemis, elegini de asmis’ birisi olarak konumlandirmis gorunuyorsunuz.
Gercek bu mudur, bilemem; ama, goruntu budur.
[Blogunuzun basligi da ‘Bir Münzevinin Notlarından…’ degil mi, zaten.]
Neyse.
Yanlis yaptiginizi dusunusumun daha detayli sebeplerine girmek isterim:
1) ABD’deki 25 yillik kariyerinizin bir sekilde TC’ye tahvilinin mumkun/gerekli oldugunu dusunur gibisiniz.. Ya da, en azindan, dikkate alinmasini bekliyorsunuz..
Eger bu tespitimde isabetli isem, ilk is, Mensa uyeliginizden istifa etmeniz gerekiyor.
Cunku, ‘Turkish Aynstayn’imizi hatirlarsiniz –eminim–, diyar-i kuffardaki uzmanliklar, ‘onemli adam’liklar vs.nin ‘Konaga Pasa geldi; halka temasa geldi’den oteye pek bir karsiligi yoktur buralarda –eminim ABD’de cok farkli degil– ozellikle konu sahne-i siyaset ise.
Dolayisiyla, bunu gecebiliriz.
2) “Ben o kadar zeki ve donanimliyim ki, angutun birini dahi, dunyanin en iyilerinden sayilan bir universiteye sokabilirim” mealindeki sozleriniz bir gercege isaret ediyor olabilir –eminim de oyledir.
Fakat, bir baska gercege daha isaret ediyor: Zeka ve donanim yerinde; ama, ihtiras –en azindan, yeterince ihtiras– yok.
Nazli Ilicak misali, en buyuk meziyeti tirmanici (sarmasik/’ivy’) olmak olan birisini, ugrasip Ivy League sokmus olmaniz (yani, onun ihtiraslarina fedakarane destekler vermis olmaniz), bir anlamda tekdir edilesidir; de, bu, sizin basarili bir insan sarrafi oldugunuzu gostermiyor malesef.
Ayni sekilde, onca numerik basari (GRE, Mensa vs) gostergesine ragmen, ABD’de bir Patent Ofisinde uzman memur olmaktan oteye pek de bir sey yapmamis olmaniz da, evet, ihtiras konusunda –bilhassa siyasi acidan– ciddi eksiklerinizin olduguna isaret ediyor.
Bunlar, baska acilardan, yanlis degil –hatta, takdir de edilir– ama, siyasi arenada, siyasi aktor olmak icin birer gunah-i kebirdir. Bu kadarini siz de gorebilmeliydiniz.
3) Sonuncusu.. Dogru veya yanlis, bugun AKP’nin aday belirlemesindeki basat kriterin ‘liyakat’ten maada ‘sadakat’ oldugunu biliyoruz. Yakin zamandaki bazi tecrubelerinin bunu gerekli/zorunlu kildigini dusunuyorlar..
Bu acidan bakilinca, su ana kadar yazdiginiz (en azindan benim okudugum) bu iki yaziyla, bu kiritere hic de uymadiginizi kendiniz, kendi kaleminizle, teyid etmis oluyorsunuz.
Yukarida da dedim: Ilk is, Mensa uyeliginizden istifa etmeniz gerekiyor.
Bunlara ek olarak, bir de, tabii ki yas (age) faktoru var –her ne kadar gundeme getirmek hic hos olmasa da, bunu gozardi edemeyiz malesef.
Turkiye’de 60’li yaslarda aktif siyasete girmek mumkun mudur?
Tabii ki, mumkundur..
Eger hatiri sayilir buyuklukte bir asiretiniz varsa, istediginiz her yasta Meclis’e girebilirsiniz.
Veya, yeterince okkali bir para babasiysaniz –ya da oyle birilerinin destegini almissaniz–, kim tutar sizi?
Ya da, burokraside gecen uzun yillar sonrasinda partinin kullanmak istedigi bir noktaya uygun bir kariyeriniz varsa, dikkat cekmegi de basarabilmisseniz, pekala muhtemeldir.
Fakat, bunlar (veya bunlara benzer bir iki niche daha) haricindekiler icin ‘kirkindan sonra saza baslayan kiyamette calar’ ozdeyisi ziyadesiyle tayin edicidir malesef. Cunku, sonucta hepimiz insaniz ve enerjimiz (hele de yepyeni mecralarda kendimizi gosterebilmemiz icin) almisli yaslar cok da ideal olmayabiliyor.
Sonuc?
Kirginliginizi (hatta kizginliginizi da) anlayabiliyorum –anlayisla karsiliyorum demek istiyorum– ama butun bunlar, malesef, sizin secilmemis olmanizi haksiz cikarmiyor. Bilakis.
Ayrica, “[n]ihai tahlilde, ahlâki doğrular aynı zamanda siyasi doğrulardır” diyorsunuz ya.. o da yanlis: Siyaset, ve dolayisi ile siyasetci de, vaadlerini cigneyebilmek, ve kendi kitlesine ihanet edebilmekten gecer.
Siz o kumastan bicilmis gorunmuyorsunuz.
BeğenBeğen
Artısı ve eksisi ile iyi gözlem, tahlil yapabilen birinin kaleminden çıkmış bir tenkid. Olduğu gibi kalsın. “üzüldüm” kısmı duygulandırdı, onu not edeyim sadece. Bir de benim duygularımı sorun.
BeğenBeğen
Bekir bey,
Ben, yillar sonra, Deist olduguma –daha dogrusu ‘Deist’ etiketinin, raftakiler arasindan beni (olabildigince) en iyi temsil eden olduguna– karar verdim.
Dolayisi ile, Allahtan gayrisinin anlamli olduguna inanmayan birisi sifatiyla, klasik anlamda ‘inancli’ (mumin) sayilmam.
Bu bakimdan siz daha sanslisiniz bence; ve o sansinizi isabetli bir sekilde kullanmanizi oneriyorum:
‘Kader’ dedigimiz (geride kalanlarin hulasasi da sayabilcegimiz) olguda bir de ‘kaza’ diye bir kavram var, malum.
O acidan baktigimda, gecmiste basiniza gelmis diger nahos kazalari bir yana birakip, su anda uzerinde konustugumuz ‘kaza’dan sizi Allah saklamis bence.
Aksi halde, icimden gecen hissi ciddiye alacak olursam, siz, siyaset dedigimiz gayya kuyusuna daldiktan sonra, goreceginiz daha nice ihanetler ve diger ‘yamuk’luklar yuzunden bir (ya da birkac) kalp krizi daha yasayacak ve belki de sag cikmayacaktiniz..
Yani, bu topraklarin diliyle soyleyecek olursam, Allah sizi sevdiklerinize bagislamis.
Bu yuzden, ve bu sebeple, bence, butun ‘uzgun olmak’lari filan bir yana birakip, ciddi derecede mutesekkir olmalisiniz..
Ya da, (yine) bu topraklarin diliyle soyleyecek olursam, sukretmelisiniz.
BeğenBeğen
Bakın kim olduğunuzu çıkaramadım ama kalibreli bir “eski dost” olduğunuz aşikar. “siyaset ve ahlak” konusunda aramızda fazla fikir farkı yok; ifadelerimizde referans farkı var. Siz siyaseti mevcut haliyle alıyorsunuz ben ise biraz idealist bakış ile olabilecği hali ile. “bazılaırı dünyayı olduğu gibi görürler ve neden derler; ben ise olması gerektiği gibi görürüm ve neden olmasın derim” (RFK kullanmış idi).
Adaylık beyanımda dediğim gibi gerçekten “liyakat, emaneti ehline teslim, kardeşim olsa kolunu kopartırım..” sözleri ve Prof. Dr. ilim insanı Davutoğlu kişiliği cesaretlendirici idi. Geçmişin çürük elmaları, son zamanların yolsuzluk-darbe olayı gibi olaylar , ABD -public diplomacy konularındaki bilgi eksiklikleri, kadim patrimonyal ilişkiler, nepotizm, clientalism, cemaatism bağlantılarına galip gelebilir diye düşündüm tabiatım tam da dediğniz gibi duygusal olmasına rağmen. İTÜ yıllarında üniversiteyi kontrol eden Stalinist çapulculara da ABD’de de, derim bir miktar kalınlaşmıştı, sabretmeyi öğrenmiş idim dünyanın Oktay Vuralları, Kamer Gençleri vd karakterlere karşı. Birşeyler yapabilirim dedim; 40 yıldır “benden siyasetçi olmaz” diyen olarak.
Yanılmışım. “Böyle gelmiş böyle gider” yüzyılların bilgeliği.
BeğenBeğen
Benim bu baslik altindaki amacim ne siyaseti ne de ahlaki (ne olduklarini ya da olmasi gerektiklerini) tartismak –onlarin yeri ve zamani var; fakat simdi benim ilgi sahamda degil.
Iki noktada haksizlik ettiginizi dusundugum icin yaziyorum.
1) Kendinize.
Cok uzun yillar sonra (kisiliginiz ve kanaatleriniz oturmusken), bir sosis imalathanesine yolunuzu dusurmussunuz.. Hem mideniz kaldirmamis hem de –belki de daha da beteri– size kapiyi gostermisler…
Siz de bunu seddeli hayal kirikligina tahvil ediyorsunuz; halbuki, orada olmayisinizdan memnun olmalisiniz.
2) Siyasete.
Yukaridaki ‘sosis imalathanesi’ tesbihi ozenle secilmis bir terimdir. Baska bir cok surec gibi, secim sureci de, evet, ‘sosis imalathanesi’ne benzer. Ya da, daha da explicit olacaksak, dogum yatagina.. Sonucta ortaya cikan nurtopu gibi (ya da sakat) bir bebek de olsa, lezzetli (veya) bir sosis de, proses cogumuz icin cirkindir –alismak gerekir; zaman alir.
Kimileri buna alisabiliyor; alismasi icin elinden tutan, onu cirkinliklerle azar azar tanistiran birilerinin yaninda yetisiyor. Kimileri de, kut diye surece girince felegini sasirabiliyor.
Fakat, bu hep boyle degil midir zaten? Mesela, sizden ornek alalim: Sizinle benzer tarihlerde ABD’ye gidip dikis tutturamayan, sosyal ya da fiziksel anlamda yok olup gitmis hic kimse yok mudur? Eminim vardir; benim var cunku.
Ote yandan, Davutoglu’nun ‘ilim insani’ oldugunu dusundugunuzu soyluyorsunuz..
Eminim 10-12 sene oncesi icin bu dogrudur; ama, alistira alistira yetisti(rildi)gi yeni ortaminda (siyasette), bugun Suleyman Demirel ne kadar Insaat Muhendisi, (merhum) Necmettin Erbakan ne kadar Makina Muhendisi, Recep Tayyip Erdogan ne kadar futbolcu ise, artik Davudoglu da ancak o kadar ‘ilim insani’dir.
Yani, evet, heybesinde ‘ilim insani’lik da vardir da; bunu kendine ayakbagi etmemek gerektigini artik biliyor –Basbakaliginin baslarindaki seminer verir gibi konusmalarinin cokca azaldigini farketmissinizdir eminim.
Yeni gorev tarifi, kimlere hitap ediyorsa onlara (onlarin duymak istedigi) dogrulari soylermis gibi yapmak, yalanlari da soylemezmis gibi yapmak.
Kisacasi, nabza gore serbet vermek; sandiktan cikmak icin gereken her ne ise onu yapmak…
Bunu da herkes layik-i vechile ile yapamaz; hem yapi meselesi, hem de ortamda alisarak yetis(tiril)mek gerektiriyor.
Oyle yetismedigim icin ben de yapamam. Fakat, benim yapamadigim o kadar cok sey daha var ki.. 100 metreyi 9 saniyenin altinda hic kosamadim; ne silkmede ne de koparmada 150 kg kaldirmisligim vakidir; dahasi, muzik kulagim olmadigi gibi, dans filandan da pek anlamam; iyi bir hatip de degilim.. ilah.
Bunlarin herhangi birini (ve baskalarini) her deneyisimde yasadigim hayal kirikliklarini dusununce, sizinkisi aslinda –bence– cok hafif kaliyor: Cunku, sonucta, size hic de uygun olmayan bir ortama dahil olmagi denediniz.
Olmadi cok sukur. 🙂
Chalk it up to experience and move on.
Write even better blog entries to educate the young ones to the point that it becomes part of your legacy.
Not: Yuzyuze hic tanismadik. Gecmiste degisik bloglarda (ve burada da) yazismisligimiz var. En son hatirladigim (hafizam beni yaniltmiyorsa) bir sebeple (ne/den oldugunu hatirlamiyorum) kus(us)mustuk galiba. Onemli degil. Bu son gelismeler sonucunda kendinizi luzumsuz yere yiprattiginizi dusunerek bir iki laf edeyim dedim. Haddim oldugunu iddia ediyor degilim.
BeğenBeğen
Bakın eski dostum, (evet tanıdım!),
Gayet mesafeli, objektif analiz yapıyorsunuz ama benim duygusal yapım, ve geçmişime yeteri kadar vakıf değilsiniz…
https://bekirlyildirim.wordpress.com/2015/04/07/adios-erdemliler-hareketi/#more-10443 yazım bir nebze cevap oluşturur. Mesela şu kısımlar:
“Hayata devam edebilmek için bazı şeylerin, bazı kimselerin “iyi, doğru ve güzeli” temsil ettiklerine inanmak şart. Onlarla birlikte güzel şeylerin mümkün olduğuna inanmak zorundasınız. “Herşey kötü, herkes aynı” noktası intihar noktasına yakın bir yerdir zira. Bu not defterinin sloganı yıllardır “rüyalarınız öldüğünde ölürsünüz” idi zira”
*****
Adaylık sürecinde gördüğüm (bir süredir gözlemleyip burada da dillendirdiklerimden çok daha vahim manzara) üzerine hissettiğim:
“Adaylık sürecinde şahit olduklarım ve duyduklarım gavurlaın ifadesi ile “rude awakening” oldu. Adeta masum çocuğun melek sandığı annesini yatakta bakkal amca ile görmesinde hissettiği duyguya benzer duygular yaşadım son bir aylık adaylık süreciinde. Dahası, tepedeki iyilerin de bunu bildiği, hatta teşvik ettiği tespitini yaptım.”
*****
Ezcümle, “ah havalanında VIP’im olcaktı, hastaneye beleş gidecektim, kıyak emeklilik elden gitti..” diye matem tuttuğum yok; ayrıca şair gibi ben de Ankara’nın “İstanbul’a dönüşünü” severim en çok (Yahya Kemal idi galiba). Ama bu ihanet, nankörlük, menfaatçiliği “dava” diye satma, “amaçlar araçları caiz kılar” ahlakı, sahtelikler…sonucu “herkes aynı” noktasına gelme. Budur muzdarip olduğum şu sıralar.
Bu da geçer.
BeğenBeğen
Tabii ki ne sizin duygusal yapiniza ne de gecmisinize yeteri kadan vakifim; ne de dunyanin/alemin tam olarak nasil isledigini anladigimi iddia edebilirim.
Ben, sadece, bu derece etkilenmenizin zararli oldugunu; bunun da bu kadar olmamasi gerektigini –empati yapacak kelimeler kullanmagi pek beceremedigim icin soguk/mesafeli bir dille anlatmaga calisiyorum.
Bunu anliyorum; ama ‘iyi, doğru ve güzeli temsil etmek’i prosesin icinde aramak bence hic de isabetli degil. Sonuclarina bakmak daha dogru olur (sosis imalathanesi ya da dogum yatagi ornegini bu amacla verdim).
Bunu ‘hikmetci’ bir dille de anlatmak mumkun; ama, bunun icin bana ihtiyaciniz yok; eminim –bir baskasina hitap ediyor olsaydiniz– bunun benden cok daha iyi yapabilirsiniz.
Realitenin bizim tanimlarimiza uymayisinin kabahatlisi realitenin kendisi midir; bilmiyorum…
O ‘masum cocuk’, annesini (ya da babasini) bir baskasinin kucaginda yakalarsa hayal kirikligi (ihanet) yasamis hisseder, de; acaba, anne ve babasini cima ederken /bastiginda/ bunu vaka-yi adiyeden sayar mi?
Sanmiyorum.
Bunun olabilmesi icin o ‘masum cocuk’un bir ust platforma cikabilmesi gerekir –ki, artik, ondan sonra, o kadar da ‘masum’ sayilmaz.
Siyasetin semavi bir din olmadigini bastan kabul edersek, semavi olmayan dinlerin de neredeyse tamaminin –eksiksiz– tapinaklarinda (baska seylerin yanisira) kerhaneler (ve tefeci dukkanlari) islettigini de dikkate alirsak, siyasette olan bitene o kadar da sasirmamak gerektigine hukmedebiliriz sanirim.
Neyse.
Simdi, biraz daha dusununce, neden bu kadar etkilendiginizi anladigimi saniyorum.
Gecmiste, goruslerine (aklina ve ufkuna) cok deger verdigim birisi ile ben de benzer bir hayal kirikligi yasamistim. Dediklerinin cogunu yerine getirmis oldugum halde, vardigim yerden hic de memnun olmadigimi farkettigimde yasadigim kizginlik sirf ona yonelik degildi; nasil olmus da bu denli salak olmagi bu kadar uzun sure devam ettirebilmis oldugumu dusunerek aslinda kendime bin kat daha kizmistim. Cok uzun surdu bu (kendimle) hesaplasma ve sonucunda yol actigi depresyon.
“Beni elalem (hatta kendim de) akilli bilir(dim), realiteyi boylesine temelden iskalamis olmagi kendime yakistiramiyorum”un icsel hesaplasmasinin cok agir ve o kadar da hasar verici oldugunu bilirim demek istiyorum.
Bu (icsel olmasi zorunlu/mukadder ve bir o kadar da insani olan) hesaplasmayi kamusal alana tasimanin cok daha fazla hasar verici olabilecegini (sicagi sicaginayken hersey) farketmiyor olabiliriz; fakat, believe me, sular bir durulduktan sonra, bunun rahatsiz ediciligi (ve pismanligi) daha kalici olabiliyor.
Umarim sizde oyle olmaz.
BeğenBeğen
Umarım olmaz. Adamın biri “söylediğim şeyler için pişmanlık duyduğum çok oldu, ama söylemediklerim için asla” demiş. Neyse burada konuyu benim maslahatım yaparsam bu “self-defeating” olur. Travmalara, darbelere yabancı değilim. Allah bir şekilde insana dayanma gücü veriyor.
Bir takım sahtelikleri ekspoze etmekti gaye; nihayet. Ettiğimi sanıyorum, her ne kadar herkes “tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.. bizim çarkımızı bozmak için güçlü ve önemli olman lazım” ayaklarında ise de hakikatin gücünü yabana atmasınlar derim, o benden de onlardan da güçlü. Bunu anlayacak herkes er veya geç. Belki ilerde hatırlatırım size.
BeğenBeğen
Bekir Bey, keske butun yazilarinizi kitap halinde getirseniz. Tarih sizi not defteriniz degil ama en azindan islamcilik’in turkiye tarihine dipnot dusmus olurdunuz:)
Benim sizin yazdiklarinizdan cikardigim sonuc: ideolojiler onemlidir ama sinifsal gerceklikleri gozardi etmemek lazim.
BeğenBeğen
Teşekkürler, diğer yazılara da göz atmışsınız. Kitap konusunda bura dışında da çok not var da bizim mahalle yayıncıları da medyası, tüccarı gibi, fakire, The Parti’nin adaylık sürecinde uyguladığı tarifeyi uyguladığından…
“sınıfsal gerçeklik” biraz fazla evrensel ve fazla idelojik terim; burada daha çok bizim gibi Doğu toplumlarına has olgular baskın çıkar; patrimonyal ilişkiler gibi..
BeğenBeğen