1128 kişiymişler.
Bir tanesi Noam Chomsky, ünlü Yahudi “iyi polis”, sözüm ona bağımsız düşünür. Kendisine Gezi hakkındaki bilgilerini hangi kaynaktan edindiğini sorduğumda “Türkiye’deki dostlarım” cevabını vermişti; “medyayı da takip ettim” diye ilave etmişti. Bana da konuda ne kadar cahil kaldığımı hatırlattığında kendisine “sizin bir sözünüz vardır: O kadar az biliyorum ki ama o kadar eminim ki” diye cevap vermiştim.
Bir diğeri, Yahudi “kötü polis” Judith Butler: Neconların dahi aşırı ucunu temsil eden bir Siyonist, (Daniel Pipes’ın işi çıkmış olmalı). Washington’daki İsrail propagandistlerinden bir tanesidir. Hangi ara “akademisyen” oldu bilmem ama cemaziyelevvelini ABD siyasetini takip edenler bilir.
Başka? Ha Nilüfer Göle. Gavurun “famous for being famous” (ünlü olmakla ünlü) takımından bir siyasi/sosyal neyse bilimci, yani laf ebeliği branşından, zira “siyaset bilimi” oksimorondur; söyledikleriniz magazin niyetine de tüketilir (bkz. bilimsellik kriterleri: yanlışlanabilirlik, tekrar edilebilirlik).
Geriye ne kaldı? Üçte biri hocasının gözüne girmeye çalışan öğrenci (nasıl akademisyen oluyor öğrenci, yoksa doğru düşündüğü için mi?).
Bakiyesi binküsur dolgu maddesi, Murat Bardakçı’nın tasvir ettiği “akademik” esamisi okunmayan, var olduklarını hissettitmek için bir çeşit grupta yer alıp “Chmosky ile berberdik” diye torunlarına anlatabilme şerefine nail olacak parazit: Bilimin paraziti, eğitimin paraziti, kaynakların, toplumun paraziti.
Durum böyle ise bu yeri yerinden oynatan ne?
Tepkiler tabii ki. Onları adam yerine koyanların tepkileri. Onların da yönetcilerin ve toplumun psikolojisini bilen çobanları olduğu için bu tepkilere bel bağlıyordu. “sinir uçlarına basarsak gürültü çıkar abi” taktiği. O zaman devlet ricali, Cumhurbaşkan’ndan,Başbakan’a TBMM’ye, savcılarına … bunca akil insan bu çapulcu güruhunu şereflendirme fonksiyonu gören tepkiler, soruşturmalara niye giriştiler?
Ne bileyim? Akil danışmanlar, köşe kahramanları vb biliyordur doğrusunu.
Bu cahil vatandaşın görüşü: Ademe mahkum etmek, yok saymak veya en fazla Murat Bardakçı gibi bir köşe yazarı tarafından dalga geçilmek “akademik saygınlıkları” için yeter de artardı bile. Ama her zaman dediğim gibi “hep bir hallı Turhallı’yız, biz biz benzeriz”.
Hamiş: Bu da “ihanet diye bir şey yok fikir ayrılığı var, mesele ifade hürriyeti meselesinden ibaret” diyen çakma Voltaireler’e:
- ABD’de katil devlet IŞİD’E karşı katliamı durdursun demeyi deneyin; Irak savaşı sırasında ölen sivillerden de bahseden Peter Arnett’e ne olduğunu araştırın.
- Evet “fikir farklılığı”. Her çatışma öyledir aslında.Irz düşmanı ile kurbanı, Naziler ile Yahudiler, Kmer Rouge ile Kamboçyalılar, 4 yaşındaki bebekler ile PKK arasındaki fikir ayrılığı gibi.. Karşı fikre saygı gereği sessizce geberse millet, sorun olmayacak bu “akademisyenler” ve onların ifade hürriyeti için canını verecek fakir adamın Voltaire’lerine göre.
- Ali Kemal’in de fikir ayrılığı vardı. Aynı saygıyı onlara da diliyorum!
- Toplumun sonsuza kadar “ısıtılan sudaki kurbağa” ‘yı oynayacağına güvenmeyin derim. Papucun kaç para olduğun yakında öğretirler size.
Bekir Bey, yazılarınızı özlemiştik. Bloga uğradığımda yeni yazılarınız olduğunu görmek beni sevindirdi. İnşallah devamı gelir.
Akademik özgürlük uzmanlık alanı dışında konularda çıkıp fikir beyan etmeyi neden kapsasın ki? Ben de doktora sahibi bir insanım. Alanımı bilirim ama onun dışında soracağınız sorularda bana güvenmeyin. Benim fikrimin bir fırıncıdan, güvenlik görevlisinden, pilates hocasından, camii imamından bir farkı yok. Hatta konuya göre onlar daha isabetli görüş beyan edebilirler.
Akademik özgürlük dediğimiz şey akademisyenin kendi alanında fikir beyan ederken devletten, toplumdan, vs. çekinmemesini; üzerinde çalıştığı konudaki fikirlerini her ne kadar toplumun o konudaki görüşleriyle çelişiyor da olsa beyan edebilmesini garantiler. Yani mesela ODTÜ Sosyoloji Bölümünde Kürt meselesi çalıştığı için profesörlüğü verilmeyen Dr. Mesut Yeğen bu konuya en iyi örnektir. Tam da bugün akademik özgürlük diye yırtınan zümre tarafından Kürt sorunu konusunda onlarla aynı şeyi söylemiyor diye ODTÜ’de profesörlüğe terfi ettirilmedi Mesut Hoca. http://www.nasname.com/a/profesorlugunu-kurt-sorunu-yakti- Şu anda nerede mi? ODTÜ’deki örümcek kafalılar hakkını teslim etmedi diye gidip Boğaz Köprüsünden atlamadı. İstanbul Şehir Üniversitesinde profesör olarak görev yapıyor. https://www.sehir.edu.tr/Pages/Akademik/AkademikKadro.aspx?akademid=26
Son olarak, bu kişilerin adeta devlet eliyle gündeme taşındığı konusunda size katılıyorum. Kimse bunlardan bahsetmese bu iş bu kadar büyümezdi. Kendi kendilerine tepinip otururlardı.
BeğenBeğen
Hoş geldiniz tekrar. Ben ilham geldikçe ve bel ağrılarım,halet-i ruhiyem el verdikçe not düşüyorum. Gerisi sizlere kalmış. Sizin uzmanlığınız var o konuda çalışıyor, öğretiyorsunuz. Ya parazitler naapacak? Onlar da ya darbe yapacak, ya muhtıra verecek kendilerini “realize etmek” için. Hakiki, araştırma, “bilim” yapan kişiler “bizi bozar abi”, en iyisi bir grup aydın olalım ve geri kalmışlığımızı da aptal halka yükleyelim diyor bunlar. “self preservation” ‘un bir tezahürü.
BeğenBeğen
Çok geçmiş olsun. İnşallah en kısa zamanda sağlığınıza tam olarak kavuşursunuz. İlham verecek konu -ne yazıkki- bu ülkede hiç eksik olmuyor.
BeğenBeğen
Teşekkürler Leyla Hanım. Kimse okumasa oğlum için not düşüyorum, belki ilerde merak eder diye. Bir de kendime referans oluyor. Yorumlarınızın devamını beklerim.
BeğenBeğen
[…] önce Gezi sırasında kendisi ile yaptığım yazışmalardan bahsetmiştim. Kendisine bilgiyi Türkiye’deki dostlarının sağladığını ve Amnesty International (AI) […]
BeğenBeğen