1 Nisan, 2009’da düştüğüm notlar yeniden:
Muhsin Yazıcıoğlu, Metin Yüksel, Deniz Gezmiş ve Ernesto Che Guavera isimlerini bir arada zikretmeme kızanınız varsa ben masumum! Kabahat Yeni Şafak yazarı Saih Tuna’da. Ahmet Yıldız için kızan olmayacağından eminim. Zira o pek bilinmez. Birazdan tanıyacaksınız bu “anti-kahramanı” da.
Ernesto ile yolumuz pek kesişmedi. Hatta herkesinki gibi üstünde onun resmi olan bir tişörtüm dahi olmadı.
Diğer üçü ile kesişti farklı nisbetlerde.
Muhsin, Denizli’de tertibimdi. Aynı koğuş ve mangada idik.
Deniz Gezmiş’in annesi Mukaddes Hanım ablamın ilk okul öğretmeni idi.
Yakalandığında Ecevitçi bir lise öğrencisi idim. Sınıfta ona sempatik bazı sözler ettiğim için bir kafatasçı zebani ve bir kaç yandaşı beni linç edecekti. Bir alevi arkadaş kurtardı ellerinden. Herhalde o olay ile fişlenmiştim ülkücü gençlik tarafından ki ben Islamcı olduğum üniversite yıllarında dahi bazı ülkücüler muhtelif mekanlarda beni sıkıştırdılar. Detaylar lazım değil. Şimdilerde ise aynı kesimin gözünde “Amerikan uşağı” olduğumu öğrendim.
Metin Yüksel’i de üniversite yıllarında tanır idim. O da biraz ülkücüye benzer İslamcı dava arkadaşım idi. Yok, “ülkücüye benzer” olması kafatasçı falan olmasından değil; eylemciliğe yatkın olmasından. Kavgacı falan değildi ama o da Muhsin gibi gözünü budaktan esirgemeyen, idealist, enerji dolu mert Anadolu çocuğu karakteri idi. Yurtları bırakın kahvehanelerin ya devrimciler ya ülkücülerin kurtarılmış bölgeleri olduğu zamanda Vakıflar Yurdu İslamcıların elindeki bir kaç adacıktan biri idi. “Erkek ” Ülkücüler biz “ürkek hacı hoca” takımının elinden orayı da alacaktı. Metin önlerinde engel idi. Gereği düşünüldü. Fatih Cami’nde cuma namazı çıkışında Muhsin’in bir ülküdaşı sakalından tuttu, diğeri beynine kurşunları boşalttı! Belki o katiller de Haluk Kırcı, Abdullah Çatlı gibi birer karamandırlar şimdi.
Bunları niye naklettim? Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun ardından dozu aşan adeta onu evliyalaştıran, Atatürkleştiren yorumların üzerimize boca edilmesi beni tahrik etti.
Muhsin ve Metin aynı hamurdan yoğrulmuştu. Deniz Cumhuriyet mamülü modernist bir aileden olması hasabı ile birazcık farklı idi ama dünyayı değiştirme idealizmi, liderlik , karakter özellikleri benzeşiyor idi. Muhtemelen Ernesto Che Guavera ile de benzeşirler idi Castro ile de, aynı kıstas ile, coğrafyalar farklı olsa da.
Aklıma 70’lerden bir mısra geldi:
“Her gün bir bıçak saplı birinin arkasında
Vurulan da biziz, vuran da”
Bülent Ecevit
Ve aynı Ecevit’in “Kıbrıs Barış Hareketi” zamanında çıktığı için şarkıcıyı “istenmeyen kişi” ilan edilmesini sağlayan bir şarkıdan aklımda kalan bir kaç dize:
“Yunanistan dağlarında
Benim gibi bir ana var
O da şimdi kucağında
Belki yavrusunu okşarSeni ona, onu sana
Düşman edenler kahrolsun
Aslan Mehmedim!Bu kan davası son bulsun
Yiğit Mehmedim!”
Muhsin’i Metin’e, Deniz’i Muhsin’e düşman edenler kahrolsun!
Burada bitirecektim ama bu 68 kuşağı, 78 kuşağı, ülkücü kahramanlar, devrimci şehitlerin Generation X’e birer rol modeli olarak sunulduğu günümüzde bununla iktifa etmek olmaz.
Muhsin’in arkasından konuşanların bir çoğu kendisinin “Türkeş’in manevi evladı” olduğundan bahsediyorlar. Bununla onun ne kadar “önemli” olduğu gösterilebilir ancak. Mamak yılları ve sonrasında onun da bundan bir gurur payı çıkardığını sanmıyorum. 15-16 yaşındaki çocuklara kendisi gibi düşünmeyenlerin katlinin vacip olduğunu vaz eden “davadan döneni vurun. ben dönersem beni de vurun” veciz sözünün sahibi 60 Darbesi’nin sözcüsü Albay’ın “menevi evladı” olmaktan gurur duymaz idi benim tanıdığım acıların bilgeleştirdiği Muhsin.
Erbakan Hoca ile yollarımız epeyce ayrıldı. Lakin onun hayatındaki en büyük başarısı addettiğim 70’lerde biz Islamcı gençleri olayların dışında tutabilmesinden dolayı da kendisine minnet borçludur bizim nesil. Müzmin darbecı İlhan Abi veya Başbuğ’un peşinden gitseydik bu gün nerde olurduk Allah bilir.
Bu sayede “bizden” Muhsin gibi kahramanlar az çıktı ama bu gün bir çokları bakan, müsteşar genel müdür, kimileri ilim adamı kimileri başarılı siyasetçi olanlar 70’leri ders çalışıp, namaz kılarak, ilim öğrenerek değerlendirdiler. Tayyip Bey de Abdullah Bey de onlardan idi. Onlardan soınraki nesil de bu gün “çağı gerçekten yakalama” yolunda büyük adımlar atıyorlar. Ahmet Yıldız isminde bir dindar genç ABD’de hücreler içindeki “protein motorlarını” keşfederek Nobel Jr. da denilen “Yılın Genç Bilimadamı Ödülünü” aldı daha 24 yaşında iken.
Muhsin’i yüceltmek için efendiğinden, mert Anadolu çocuğu karakterinden bahsedin, eyvallah. Fakat ne 68 kuşağını ne 78 kuşağını ne devrimci şehitler ne ülkücü şehitleri rol modeli olarak sunmayın gençlere Allah aşkına!
“Kullanılmış olmak” müdafası ancak masumiyet karinesidir; ne feraset, ne basiret.
Muhsin bu bilgeliğe ulaşmış idi. Onu 70’lerdeki “kahramanlıkları” ile değil Mamak ve sonrasında vardığı bilgeliği paylaşarak yüceltin. Tabii ki niyetiniz bu ise.
“Ham insanın şiarı bir dava için asilce ölmek, olgun insanınki ise bir dava için mütevazice yaşamaktır”
(I.D. Salinger’in Catcher in the Rye “Çavdar tarlasında yakalayıcı” (?) romanından. Sözün sahibi Wilhelm Stekel adlı bir psikoanalist imiş.)
Yorum bırakın