Ola ki bilmeyen var, ben de bir babadan geldim. Kaybedişimin 3. sene-i devriyesi yaklaşıyor. Oğlumun 4. yaş gününden 2 hafta sonra. Annemi kaybedeli de 9.5 sene olacak. Ama yaslarını tutmaya başladım mı emin değilim. Allah bana böyle bir özellik verdi veya hayat bilinç dışı bir koruma mekanizması gelişmesini sağladı: Travmaları anında hissedemem; hissedersem felç olurum, en zor an daha zorlaşır. Oysa travmalarda insan en güçlü, ayakta kalma gücü maksimum noktada olmalı. Belgesellerde arslanın geyiği öldürüşünü görürüz ya? Bir diğer belgeselde hayvanın muhtemelen şoka girmiş olduğu ve acıyı hissedemediğini duymuştum. Bu bilgiye rağmen bakamam o sahnelere ve gazetelerdeki “her şey bir anda oldu” başlıklı utanmazca tıklama alma oyunu hayvanların birbirini öldürme sahneleri veya”hayvan pornosu” ‘na bakamam.
İşte benim anne-babama herkes gibi yas tutmaya hala başlayamamış olmamın büyük sebebi bu korunma mekanizması olsa gerek.
Oysa sağlıklarında ikisi ile de ilişkim kitaplardaki ideal ilişkiden çok uzaktı. Aslında en büyük acı artık hayatta olmamaları değil, hiç bir yanlışımı düzeltme imkanımın olmayışı. Pişmanlık hep oldu, yaptıklarım söylediklerimden. Ama bir ümit vardı belki bir gün biraz tamirat yaparız, “hayırlı evlat” gibi, bir şeyler kurtarırız, karşılıklı ümidi. Artık o da yok.
Kalan günlerimde bu nedametten kurtulamayacak olmam da “onların intikamı” demeye dilim varmıyor zira acı çektiler -ve çektirdiler de- ama her ikisinin de kalbi son ana kadar evlatları için çarptı. Herhalde “etme bulma dünyası” daha uygun olur.
Niyetim günah çıkarmak değildi, bu gün; aslında babamla bir kaç hatıradan bahsedecektim. Oğlumla aritmetik öğretirken aklıma geldi.
Birinde babamla bir kamyonla Sivas’tan doğduğum Yıldızeli İlçesi Kavak Köyü’ne gidiyoruz. İlkokul 2-3’te falan olmalıyım. Babam bir yandan sürücü ile sohbet ederken bir yandan da benim “ne kadar kaldı” sorumu cevaplıyor: Bak oğlum, yolun 6’da 4’ünü gittik, 6’da 2’si kaldı. Matematik zekası çok güçlü idi; orta son hatta lisedeki kimi cebir problemlerimizi “cebir neymiş” deyip kafadan çözerdi. Ama bu anekdotun aklımda kalması, yüzdeye falan girmeden 60 km’nin 40km’sinin gidilmiş olmasını basit kesirle ifade etmekte gösterdiği pedagojik hassasiyet olmalı.
Ondan edindim ilk aritmetik bilgilerimi. Daha ilk okula gitmeden önce komşulardan Nusret Abi(o sıralar lisede falan olmalı idiler) ve arkadaşları mezarlıkta (evimizin yanındaki eskiden mazarlık, o zaman boş arazi şimdi ise apartman olan (!) boşluk) sohbet ediyorlardı. Nusret Abi muhtemelen ortaokul öğrencisi olan birine sordu: 10 kere 10 kaç? Çocuk 100 dedi. Peki 20 kere 20. Cevap 200 idi. Orada ben atladım 400 dedim. Minnacık çocuktan gelen cevaba şaşıran Nusret Abi, daha zorlarını sordu: 30 kere 30, 40, 50..Hepsini bildim. Şaşkınlık içerisinde beni kucağına aldı, yanaklarımdan öptü. O Nusret Abi’yi babamın cenazesinde gördüğümde kendisine anlattım bu hatırayı.
Annamiin estetik yönü, edebiyat, müzik, diğer sanatlara yatkınlığı, aktualite birikimi çok güçlü idi (evet, size Honduras’ın baş şehrini de söylerdi, Pakistan’ın Başbakanı’nı da!). Her ikisi de ilk okulu bitirmemişlerdi. Cumhuriyet’le yaşıttılar ve yeni alfabe ile eğitim gören ilk nesildiler; ama henüz köylerinde ilk okul ancak 3’e kadar vardı.
Şimdilik bu kadar.