
Üniversite yıllarımda Erbakan ve arkadaşlarının, şimdi kimsenin üzerine alınmadığı “İslamcılar” ‘ın peşinde kendimi paraladığımı gören rahmetli annem “oğlum sen kendini yiyip tüketiyorsun, onlar barışırlar sen ortada kalırsın” derdi de isyan ederdim “anne benimkisi hesap kitap değil ki, haksızlığa isyan , mağdur, mazluma destek, bak Filistin, Moro, Sudan, İmam/hatipli’lere zulüm…” diyerek.
Tabii ki annem haklı çıktı; kimler kimlerle barışmadı ki!Mesela o günlerde destek olduğum İTÜ’ye sokulmayan, hatta öldürülen ülkücü kardeşler yakın zamanlarda o katilleri ile bize karşı iş birliği yaptılar.
O gün “İslamcılığı” bize öğretenler, beraber yürüdükleri kardeşlerine karşı “HDP dahil herkesle seçim işbiriliğie açıkız” noktasına geldiler. Ve “bu ihanetlerin mağduru” diye sarıldığımız bu günkü “iktidar” kardeşler de “yolda bulduklarını” (pornocusundan, candaşına) medyalarına, meclislerine yerleştirdiler, rantlar dağıttılar “temsil kaabiliyetinden” ötürü tabii.
Annem haklı çıktı ama ben başka türlü yapamazdım ki; hesapla, ikbal kaygısı ile hareket etmek tabiatımda yoktu.
Kabahat sizde anne: Problem genler.
Bu girizgahtan sonra sadede geleyim. Bu gün Zaman’da okudum Fatoş’un candaş yazarı eski Akepeli Reha Çamuroğlu yazısını.(herhalde “temsil kaabiliyeti yüksek” olduğu için AKP’li yapılmış olmalı). Başbakan Davutoğlu bir yerdeki konuşmasında şehitlik, Fatih’in ruhundan falan bahsetmiş. Bu çocuksever, humanist yumuşak yürekli candaş da Davutoğlu’yu çocukları ölüme göndermekle suçluyor, Suriye, Irak, Şırnak’ta falan! Böylece Davutoğlu bu ülkenin çocuğunu ölümünü isteyen kendisi de onların yaşasın, “şeker de yiyebilsinler.. çocuklara kıymayın efendiler” diyen oluyor. Türk Solu’nun sahteliklerine demagojisine şerbetlendim en azından 40 yıldır ama bu kadar ucuz duygu sömürüsü karşısında dayanamadım gene. (daha&helliip;)
Read Full Post »