Şerrin şakşakçıları
Hüseyin Hatemi / Yeni Şafak
Prof. Dr. Kürşad Ertuğrul; “İsrail’in Lübnan’daki sınır tanımazlığı ve yok ediciliği yeni – muhafazakâr ideolojinin faşizme döndüğü anın resmidir” diyor. (Radikal 1 Ağustos 2006).
Fransa Dışişleri Bakanı; Bush’un Tanrı ile konuştuğu gibi hezeyanları yutmayıp, Fransa’nın bu işte olmadığını açıklıyor ve Şer Ekseni’nin hedefi haline getirilen İran’ın “büyük insanları ve büyük bir medeniyeti olan ve bölgede saygın ve istikrarı sağlamada rol oynayan bir ülke” olduğunu söylüyor. Hatta imanlı Yahudilerden de materyalist – Siyonist canî İsrail yönetimine ve O’nun Şer Ekseni’ndeki müttefiklerine karşı öfkeli sesler yükseliyor. (Aynı tarihli Zaman Gazetesi’ne bakınız). John Pilger, “İsrail’in varlığına yönelik… asıl tehlikenin, Araplar değil de Siyonizm ve insancıl Yahudiliğin antitezi konumundaki Yahudi Devleti’ni koruma altına alan emperyalist Amerika” olduğunu vurguluyor. (Newstatesman’dan naklen: Radikal, 1 Ağustos). Lübnan yönetimi İsrail’i savaş suçu işlemekle ve ABD’yi de O’na yataklık etmekle suçluyor. Türk kamuoyu da sessiz kalmıyor. Hasan Cemal, Şer Ekseni’ni lanetliyor, Şahin Alpay, benim gibi, asıl şer ekseninin hangi yönetimlerden oluştuğunu açıklıyor. Hadi Uluengin, “İsrail kaybetti” başlığı altında “Eğer E. Olmert hükümeti saldırganlığı sürdürür… antisemitizmin ve fanatizmin değirmenine su taşırsa, İsrail’in stratejik yenilgisi hem bölgesel, hem de küreseli aşarak artık tamamen evrensele dönüşmüş olacak” diyor. Umur Talu; “antisemit sayılma” korkusundan, İsrail’in öldürdüğü çocuklar haberinin dahi doğru dürüst verilemediğini çok güzel belirtiyor. Nuray Mert, yazmakla kalmayıp bölgeye gitme girişimine katıldı. Esasen dürüst insanlardan başka bir davranış beklenemez. (daha…)