Archive for Mayıs 2008

prej0c6fb9910c47b222by.jpg

Galatasaraylıların* Apturaman’in “idanamesi” ve 27 Nisan Millete Aşk Mektubu ile aynı kalemden çıkmışa benzeyen zehir zemberek tehditnamesine cevabim hazır idi ama AK Parti’nin aşağıdaki pinpirik değil resmen okkalı cevabi, lisanımı bozmaktan korudu(mu?)  beni.  Ak Parti’nin cevabi bildirisi,  kim bilir belki ilerde karşıma çıkabilecek (olur ya “sus susmazsan sıra sana gelecek’ diye boşa dememişler akil adamlar) BUSOOIEEISKTABSYY’yi**  tahkir ve tezyif müeyyidelerini kapsayan 301. 305. (?)   o da olmadı, Marmaris Manifestosu’nun değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilmez, edilmesini düşünüyor olduğunuz niyet okuma bilimcileri tarafından  bilumum sinsi yasama ve yaşama teşebbüslerinizden açık seçik anlaşılır, maddelerine muhalefetten BUSOOIEEISKTABSYY’nin şefkatli kucağına düşme ihtimalini de bertaraf etmiş oldu. (mu?). (daha…)

Read Full Post »

TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın son “AYM herkese ohh çektirecek bir içtihat oluştursun” çıkışı beni yıllar öncesine götürdü. Washington’un banliyösü Alexandria, Virginia’da tuttuğum evden çıkmıştım. Ev sahibi kadın depozitomu geri vermediği için mahkemeye gittim; avukatlığımı da kendim yaptım gerek dava gerek temyizde. Mahkemede ev sahibi daha önce bana hiç bahsetmediği “masama kahve fincanını koymuş; üzerinde iz bırakmış. Masaya yeni cila yatırmam gerekecek, o da 225 dolar tutar” iddiası ile geldi, hicbir delil olmadan. Hâkim de kararında depozitomu 225 dolar eksiği ile geri verdi. Kadın onu da ödemedi fakat mevzuu o değil. Karara itiraz dilekçemde “aradaki farkı ikiye bölmek adalet dağıtma şekli olamaz” yazmıştım. Temyiz hâkimi de kendilerine  “adalet öğreten” bu ifademe kızmıştı. Neticede bu küçük bir dava idi. Hâkimlerin her gün bunun gibi düzinelerce davayı karara bağlamak zorundaydı, her davanin detayları  üzerinde fazla kafa yoramazdı vs.

 

Davalıyı bilmem ama karar bana hiç te “ohh” dedirtmemişti.   

 

Köksal Toptan da “farkı ikiye bölelim” diyor bu “herkese ohh çektirme” şifreli teklifi ile. Objektif hukuk, demokratik mesruiyet,  demokrasilerde bir partinin, hele hele daha yeni ezici çoğunlukla iktidara gelmiş, iktidar partisinin kapatılıp, partinin kurucusu, başbakan dâhil 70 kusur kişiye siyaset yasağı getiren Anayasa’nın “dokunulmaz” ilan ettiği Cumhurbaşkanına dokunan kapatma teşebbüsünün hukukiliği, meşruiyeti, vicdaniliği, demokratıklığı, çağdaşlığı falan değil millet iradesinin tecelligahi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başkanının aklındaki.

(daha…)

Read Full Post »

Adet olduğu üzre önce haber sonra yorum.

İkna odalarına alışan Prof. kiracısının başını açmaya kalkışınca mahkemelik oldu  

İstanbul Üniversitesi’nin kadın öğretim üyelerinden Prof. Dr. B.E., başörtülü öğrenciler için kurulan ikna odalarında edindiği alışkanlığı kiracısına da uygulamaya kalkışınca davalık oldu. İddialara göre, her şey B.E.’nin 10 yıllık kiracısı mimar Tamer Ürkmez’i işyerinde ziyaretiyle başladı.

Kira artırımını konuşmak üzere ofise gelen B.E. kiracısının eşi Emine Ürkmez’in başörtülü olduğunu görünce adeta şok geçirdi. “Sıkmabaş seni, benimle konuşurken başındaki örtüyü çıkar çabuk, yoksa sizi burada bir gün bile tutmam.” diye bağırırken, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a da hakaretler savurdu. Prof.’un “Sizler başımızdaki iki dinci köp…in eserlerisiniz, az kaldı, onlar da Ankara’dan cehennem olup gidecekler. Ben ikna odalarında çok kişinin başını açtırdım.” sözlerine çevredekiler de şahit oldu. (daha…)

Read Full Post »

Şahsen fakir de Etyen Mahcupyan gibi bu üzerinde yazıldığı kağıdı değemeyecek, “iddianame” adı atında sunulan Hürriyet, Cumhuriyet asparagas derlemelerine Ergenekoncu çetelerin “istihabaratı” ilavesi ile oluşturulan (hatta bizzat Ergenekoncuların bilgisayarlarında oluşturulduğuna dair deliller de yer aldı medyada), gayrimeşru, gayriahlaki, gayri-hukuki tezviratlar manzumesine cevap vererek şereflendirmemesi taraftarı idim.

Ama başları giyotine götürülmek istenen onlar. “Bekâra karı boşamak kolay” hesabı onlara akıl verme hakkını kendimde görsem de (herkes gibi) onlardan benim bilgeliğimden istifade etmemeyi seçmelerini de anlayışla karşılarım.

Onlar da fakirin ve Mahcupyan’in tavsiyesi yerine daha önce ne Erbakan’a ne kapatılan diğer partilere fayda sağlamayan gayrimeşru olanı meşrulaştıran yolu, yani “savunan adamlar” olmayı seçtiler. Ben hala verilecek kararın onların “savunması” ile alakası olmayacağı görüşünde olduğumu gene not düşeyim deftere.

Bu günkü niyetim sadece aşağıda sunacağım Ak Parti’nin müdafaasında yer alan geçmişte, laikliklerinden sival olunmaz siyasetçi, devlet adamı, kadını zevatın “türban” konusunda serdettikleri fikirleri nakletmek.
(daha…)

Read Full Post »

Laikçi faşistlerin kendi jakoben anlayışlarına destek bulmak için gerektiğinde “din de bizim millet te devlet de” sloganındaki “Altın Üçgeni” ni (ki bunu Ak Parti kullansa idi Apturamangiller ertesi gun kapatır idi), “El-Ezher’den diploma getirten” Deniz, İlhan Hocafendilerin fetvalarını da, MKA’ün sözlerinin kimini “Nutuk” tan dahi çıkaran, kimini çarpıtan, fotoğraflarını dahi fotoshop yolu ile tahrif eden (örneğin “türbanlı” Latife Hanım’ı çıkaran) laikçi seviyeyi artık kanıksamış vaziyetteyiz.

Ben “Atatürk dindar idi” veya bu günkü manada “demokrat idi” gibi bir iddia sahibi değilim. (Atatürk’ün dine bakışına bir nebze değindim daha önce. (bkz. “Post-Modern Secularism: The Turkish Version“). Ama onun eylem ve söylemlerini inceleyenler Atatürk’ün bu günkü “dincilere” laikçi faşistlere olduğundan çok daha yakın olduğu kanaatinde birleşiyorlar.

Aşağıdaki haberi bu bakımdan manidar buldum.

Namaz kılan subayı gammazlayan vekili, Atatürk trenden indirmiş

Mustafa Kemal Atatürk, namaz kılmayı suçmuş gibi gören bir milletvekilinin sonraki seçimlere katılmasını da engellemiş. (daha…)

Read Full Post »

A poem

A poem sent by a reader with a request to be published here. Here it is:
(Bir okur asagidaki siiri gonderdi yayinlamami rica etti, buyurun:). BLY

A poem by Enes METİNOĞLU

MY PRISON
We have made it this far
You have gotta change your room
Change the sight
Sit elephants down
Follow the horizon
All this time we going through
All this time (daha…)

Read Full Post »

”Yılın maçını“ seyretme konusunda ikilem içindeyim. Zira Türkiye’ye döndüğümden beri topu topuna üç tane lig maçı seyrettim; üçünde de Sivas yenildi. Fener- Sivas maçını stadda temaşa eyledim; Sivas-Fener ve Sivas-Beşiktaş maçlarını TV’de. Hal böyle olunca “sen Sivas’ın maçlarını seyretme; uğursuz geliyorsun“ diyen yeğenime hak vermeye başladım her ne kadar hurafelere fazla itibar etmesem de. Öte yandan kanı kırmızı bir yiğido olaraktan böylesi bir maçtan uzak durursam kendime saygım azalır. Ayriyeten o heyecanı yaşamak, gerçek hayattan biraz kaçamak yapma fikri de cazip gelmiyor değil. Acaba seyrederken yanımda muska taşısam faydası olur mu ki?

Maçın ve şampiyonluğun bilimsel analizlerine gelecek olursak:
(daha…)

Read Full Post »

Hayata Fenerli olarak başladım. İlkokul yıllarımda Turgay Şeren, Metin Oktay, Can Bartu zamanı idi. Ortaokul yıllarımda Sivasspor kuruldu ve ikinci lige kabul edildi. İlk başkanı da merhume Almanca öğretmenimin eşi, sınıf arkadaşım Doğan’ın babası, zamanın belediye başkanı, sonradan CHP ve SHP milletvekilliği yapacak olan merhum Ahmet Durakoğlu idi. Tabiatı ile Sivasspor Fener’den önce geldi. 1968 yılındaki Kayseri’deki maç olaylarında 50’den fazla insan hayatini kaybettiğinde onların “futbol şehitleri” olduğunu söyleyenlerden idim. Aralarında tanıdığım çocuklar, büyükler vardı. Allah’a şükür bu elim olay ne Sivas ne Kayseri halkı üzerinde kalıcı izler bıraktı. Bu gün her iki şehir de gerek futbol kulüpleri gerek seyircilerin sergilediği seviye açısından gurur duyulacak durumda.

Sivasspor fanatikliğim üniversite yıllarında sadece taraftarlığa dönüştü. (daha…)

Read Full Post »

(Bunu yorum olarak yazmıştım bir yazının sonunda. Ama huyum batsın yufka yürekliyimdir; yorum okumayan okurların bu bilgelik incilerinden mahrum kalmasına gönlüm razı olmadı. Ortaya bu yazı çıktı.)

Hubbez rumuzlu yorumcu, “Türkiye’deki bütün partiler dinci” demiş.

Sizi bilmem ama bence haksız da sayılmaz. Gerçi bazılarının dininin ateizm, bazılarınınkinin daha köktendinci şekli olan, bir kilogram ateizme bir kilogram despotizm katılarak elde edilen laisizm (=laikcilik= toplumu da kendisilestirmenin meşruyetine itikad) dini olduğu söylenir ama esas tehlike “İslam dinciliği” bence. Demedi mi Onur Oymen Amerika’lı gazeteci Dionne Nissbaum’a “tamam sizde dine saygı var, vicdan özgürlüğü var, ifade hürriyeti var eyvallah; çünkü sizde İslami tehlike yok, bizde var. Aha bu başörtülülerin örtüleri var ya? İste o Nazilerin kahverengi, Faşistlerin siyah gömleğinin tıpkısının aynısı” ? (daha…)

Read Full Post »

Kendimi bildim bileli lâfazanlık Türk sol hareketinin en etkin olarak kullandığı silahlardan olmuştur. 60’larda daha çocukluğumda ve 70’lerin başlarındaki lise yıllarımda sola meyletmemdeki en önemli etkenlerden biri ergenlik cağının idealizmi, isyankârlığı ise diğeri de onu ezilen ezen, hak, adalet edebiyatı, romantik, popülist söylemler ile manipüle etmeyi bilmiş Ecevit, Nazım Hikmet ve diğer sol tandanslı şairler, yazarlar ve kool sembolleri, sloganlari olmuştur.

İyi hatırlarım 1 Mayıs 1977’yi. İTÜ’de öğrenci idim. Her gün muhtelif sol fraksiyonlar ile ülkücü gençliğin karıştığı “anarşi” eylemlerinde birkaç gencin can verdiği, insanların ellerinde gazete ile yolda yürümeye korktuğu, ülkücü ve solcu mahallelerin, kahvelerin, kurtarılmış bölgelerin bulunduğu, polisin dahi kendi içerisinde biri birine düşman kamplara bölündüğü yıllar idi o yıllar. Taksim’de olay çıkacağı gerek günler öncesinden bekleniyordu. (daha…)

Read Full Post »