Dilek listem

İdealden vaz geçtim çook önce.

Düzgün sosyal davranışlar, ‘iyi güzel ve doğru’ diye bir nosyon barındıran davranışlara razıyım.

Aklıma geliş sırasına göre. mesela:

  • Sıcaktan kavrulan sokak hayvanlarına herhangi bir kapta su vermek..
  • Tabii ki yiyebilecekleri yiyecek (marketlerde, kasaplarda çorbalık diye satılan tavuk- makarna. bulgur, et suyu ile zenginleştirilmiş evde hazırlanmış veya hazır paketlerde -pahalısını alamayanlar için büyük paketlerde ucuz türleri var..
  • Trafik adabı = insan adabı- nerye park edilir, nereye edilmez, yolda bir şeidi tamamı ile kapatıp yüzlerde aracın zaman kaybından doğan her bir araç için yüzlerce liralık kaybın farkındalığı..
  • En yakındaki yere, pervasızca park ederek trafiği (bazen itfaiye, ambulans dahil engelleyenlerin TOGG veya Ferrari almasından daha da güzelinin adaba uygun kullanımi olduğunun idraki…
  • Çöplerin sadece ve sadece çöp için ayrılan yerlere atılabileceğinin. birinin ‘kural’ diye ilan etmesine gerek olmadığının idraki. Evet denizler, piknik alanları, ormanlar, parklar, bahçeler dahil.. Bunu ihlal edenleri engelleme, uyarmaya çalışan gelişmiş insan davranışları.
  • Piknik alanlarında her birkaç dakikada bir yapılan ‘mangal yasağına’ riayet ve ihlal halinde müeyyideyi uygulama..

Liste uzar gider. Ortalama, iyi insan bunlar kendiliğinden uygular.

Hele bir buradan başlayalim, gerisi kendiliğinden gelir.

Sokak köpekleri

İnsanlar ve hayvanların biyolojik olarak pek farkı yoktur. Gelişmişlik derecesi ayakta kalma hiyerarşisinden kaynaklanır. Hayvanlar aleminde ‘pecking order’ (beslenme hiyerarşisi) vardır; insanlar arasında olduğu gibi. İnsan zeki ve kurnaz olduğu için farkı açar ve bir insan bir çok ülkenin toplamı kadar yiyebilir. Afiyet olsun Elon! Zenginin malı, züğürdün çenesi deyip asıl pratik konuya gireyim.

.

Sokak köpeklerinde de bilindiği gibi ‘ranking, hiyerarşi, yemek yeme ve dolayısı ile atakta kalma sırası varittir.

İlgili bir pratik tavsiye: Yiyecek verirken çok miktarda tek noktaya koymak yerine aralarında biraz mesafe bulunan noktalara koymak daha iyidir. Bu şekilde zayıf, rütbesi düşük olanlar da yemeye cesaret edebilir.

Buna dikkat edersek iyi olur.

Notlar bu kadar.

Oğluma Not: Seçimler 2023

Herkesin yaptığı gibi ‘tarihe düşmek’ yerine deftere düşeyim; oğlum b gün okumasa yarı okur emini

Bu seçimde de (Mayıs 2023) oy kullanmayacağım. Sebeplerini yazdım fi tarihinde; kısaca özel sebepler.

Ama şunu demesem olmaz: aklı başında kimsenin iyi niyetle bu adama oy vereceğini sanmıyorum. Ama diğerine karşı çok oy verileceğinden eminim.

Sivasspor tarihçem


İlk okul yıllarımda Can Bartu zamanında Fenerli idim herkes gibi.
Sivasspor kurulduğunda (1966-1967) ilk taraftarı olanlardandım; hem de fanatik! Başka da takım tutmadım. Başka bir şehirli olup illa da Üç Büyükler’den birinin fanatiği olma kompleksini anlarım ama konum dişı.
Konum Sivasspor. Kuruluşu 2.ligle beraberdir. Bir çok amatör küme takımlarindan bir 2.lig oluşturuldu. Sivasspor da mahalli takımlar olan Demirspor, Yol Spor, 4 Eylul, Selçukspor, Çayspor vd bir kaç takımdan oluşan ilk profesyonel 2.lig takimlarından idi. Trabzon, Adana vd ile beraber.


Hala ilk takımdaki oyuncularin isimlerinin çoğu , hangi mevkide oynadıklar hafızamdadır. ‘Yakın hafıza zayıflarken eski hafizanın güçlenmesi yaşlanma alametidir’ diye duymuştum. Herhalde doğru.

Aklıma gelenlerden , Mahmut (4), ilk kalecimiz Erol, yerine İsmat ( bizi düşmekten kurtaran “panter’), Aydın (5), solak Selahattin (8), ilk antrenör-futbolcu Hilmi Kiremitci, Kasım, amigo Cemal ilk takımdan diğer birkaç isim. Bazıları rahmetlik olmuş.
Sivas’taki maçlardan belki bir iki tanesini kaçırmışmdır. Bilet parası bulmadığım için madalyonumu sattığım da, birçokları gibi kaçak girdiğim de vakidir.


Sanıyorum ilk kulüp başkanı belediye başkanı , sonradan CHP milletvekili olan Ahmet Durakoğlu idi Ortaokul Almanca ve sınıf öğretmenimin eşi , Doğan ve Mehmet’in (eski Istanbul Barosu Başkanı) babası . Rahmetlik.
Ve harzamdan hala silinmeyen, 50+ insanımızı kaybettiğimiz Sivas-Kayseri maç faciası. Tanıdığım, babası ile birlikte, izdihamda ezilerek hayatını kaybeden 12 yaşıdaki Ümit dahil.


Sonraki başkanlar arasında ilgimi çeken, genel ev patoniçesinin ‘dostlunun’ edindigi servetle ile, ailesini ihya ettiği gibi, kulüp başkanı da olan, ilkokul tahsili dahi olmayan bir mafya babası dahi oldu! (çok iyi hatırlarm kendisini de ailesini de ama ismi lazım değil. Hayatta degilmiş.


17 yaşımda Sivas’tan ayrıldım. Bu arada takımın 3.lige düştüğünü de ABD yıllarımda öğrendiğimde üzülmüştüm. İstanbul’da bir kaç maçını izledim uzun yıllar önce.
Her ne kadar futbola ilgim azalsa da ve dolayısı ile fanatik saylmasam da ilk göz ağrım Sivasspor’luluğum bakidir; başka gül de koklamamışımdır.

Dindarların sorunları

1. Onların dindarlıklarının ekseriyeti, tetkike pek yer vermeyen, Mutezîle’den çok Eş‘arîye türdendir. Büyük bir bölümününki taklidi veya kültürel dindarlık kategorisine girer.

2. Cemaatler (vd Sik Dokulu Yapilar) sorunludur.  Grup dayanışması yanında, grup müntesibi olmanın sağladığı statü ve diğer getirilerden yararlanmak için yarışır hatta rekabet ederler, samimi veya farkına varmadan. Herhangi bir cemaat değil onun ait olduğu cemaattir ve tabii gerçek mürşiddir doğrunun sahibi. Bir çok mürşidin miras kavgaları özünde somut veya soyut menfaat kavgalarıdır ve pek çoğu da bunun ulvi dava olduğuna inandırılmıştır.

3. Dindarlıkları ile ahlakiliklerinin ne kadarının örtüştüğünü pek sorgulamazlar. Esas olan ahlakın kendisi çok onun İslami olanının son olarak intisab ettikleri mürşidin tanımladığı şekli veya fetvasıdır.

4. Yalın şekli ile iyi olmak vicdanlı hakkaniyetli, merhametli olmak çoğunu kesmez.  Dini referansların bolluğu nisbetinde ‘hangisi doğruculuktur’ sorusu arada kaybolur. Örneğin: Hakkı olmayan şeyleri alma (yolsuzluk, ruşvetçilik, liyakat sahibi olmadan makam-mevkiler edinme) üzerine  fazla kafa yormazlar ama Ramazn’ın başlama saati üzerine tonla tesis yazmışlardır.

5. ‘Mürşid uçmaz, mürid uçurur’ sözü özetler. Bunu çok eski bir kardeş söylemişti: “Efendi Hazretleri’nin ‘yedilerden’ (belki kırklar idi) olduğu söyleniyor’. Kim tarafından, söylenmesi neyin delilidir, ona yanılmazlık şemsiyesi mi verir…Böyle sorular sormak çokları için dini inkar mesabesindedir. İnsanların nasıl Fethullahçı olduklarını anlamaya buradan başlanmalı. Evet cemaatlerin Fetullahçı olmaya müsait ve benzer şartlanmışlık içinde olduklarını söyleyen, Ali Köse gibi ilahiyatçılar sadece mantıki çıkarım yapıyorlar. Ama pek çok müntesip, bir çok saygın yazar çizer dahil, FETO-vari cemaatlerin münferit vakalar olduklarını, kaide olarak mürşridlerin toplumları irşad ettiklerini kuvvetle savunur ve bu tur şüpheleri İslam karşıtlığı olarak tevil ederler.

6. Fethullah biricik değildir malum olduğu üzere. Tarih sahte peygamberler, veliler, mürşidler çöplugüdur.

Batıni uğraşlarla kestirme yollar aramak yerine bilinen iyileri benimsemek ve uygulamak daha ekonomiktir.

Hasılı, nihai hakikati bulmak zor zenaattır. Bizim gibi sıradan faniler için zaruri de değildir. İyi olmaya çalışmak çoğumuza kifayet eder.

“Laikler”in sorunları

1. Laik değillerdir olamazlar zira laiklik kişinin değil devletin bir özelliğidir. Ancak laikçi olabilirler.

2. Sahtedirler (sahte solcu, sahte modern, sahte halkçı, hatta sahte dindar).

3. Hikayeleri yoktur, onun için ‘anti’ kelimesi ile tanımlarlar kendilerini (anti-dinci’ anti-muhafazakar, anti-milliyetçi vs)

4. ‘Pro’ olduklarını söylerler ama prolukları tamamı ile Frenk dillerinden tercümedir: LGBT, toplumsal cinsiyet, Christmas-Noel, Sevgililer Günü, Halloween gibi kelimeleri duyar duymaz 100 yıllık doğal müntesibi havalarına girmeye bayılırlar.

5, Entitled (doğuştan haklı) ‘dırlar. Ülke her zaman kendilerine borçludur. Diğerleri bizim gibi bidon-kafa, varoşlu, köylü, cahildir. Onların sadece oylarına ihtiyaç duyarlar; demokrasiden başka çare olmaması fikrinden nefret ederler.

6. Yüksek tahsillidirler, kendilerinden menkul aydındırlar. En iyileri ancak Boğaziçi, ODTU gibi ilk 500’e giremeyen okulların ancak sosyal bölümlerinden birinden diplomalıdırlar ama sanırsınız her biri quantum fiziğini hatmetmiştir.

6. Atatürkçü de değillerdir her ne kadar dogmatik bir sahiplik taslasalar da. 2500 TL verip Yozdil’in masal kitabini alanlardan değildir hepsi de. Devrimcilern kızdırmayalım. Aralarında sadece Ataturk’ün laikliğinden başka hiç bir şeyinden haz etmeyen ancak onu bir diğer ‘anti’ olma aracı yapan ‘ulsalcı’ da olmayan ‘Turk solcusu’ da mevcuttur (ki bu türün eşi menendi yoktur)

7. Atatürk’ün mirası onların ganimetleri, imtiyazları, gruba ait olma avantajları mesabesindedir.

8. Fikir üretemezler zira hazır tüketim Amerikan fast food iptilaları düşünmeye imkan vermez veya zahmetlidir.

9. ‘Yeniliklere açık’ tırlar, Batı’dan gelmesi şartıyla. Örneğin  Afrika müziği, Arabesk te dinleyebilirler ama Batı’dan dolaşmadan veya onlardan ‘cool’ damgasını yemeden asla!

ila ahir…

Sonraki bölüm: Dindarların sorunları

Ağustos 21, 2018 Geliştirici: Bekir L. Yildirim | Düzenle

2011’de yazmışım. Güncellemeye ihtiyacı yok.
*******************

Bu gün notlara ulaşmak için kullanılan terimlere göz attım. Bir tanesi “kurban kemiği köpeklere verilir mi” sorusunu arama motoruna girmek sureti ile ulaşmış. Sorunun muhatabı değilim (İslam fıkhı zaviyesinden) ama aklım, vicdanım, kurbanın manası hakkındaki anlayışıma dayanarak “ne sakınca olabilir ki” diyorum; belki o kemiğe muhtaç insanlar var iken köpeğe vermeyi tercih etme gibi istisnai durumlar problemli bulunabilir, herhalde.

Neyse, o soru bana dostları hatırlama ve hatırlatma vesilesi oldu demek için girizgah idi okuduğunuz. Ve geçmişte düştüğüm bir notu tekrar ısıtıp kavurma niyetine önünüze sürmeye karar verdim.
*****************************************************

Yazıyı Ramazan’da yazmıştım. Değişikliğe hacet yok. Yazı bir vicdan uyandırma servisi çağrısı idi nihayetinde. Vicdanın Ramazan’ı, Kurban’ı olmaz zira. Ben gayretten sorumluyum.
Buyurun.
*******************************************
İslam’da hayvanların yeri üzerine fetva verecek teçhizatım da yok salahiyetim de. Söyleyeceklerimin muhatabı tüm insanlık, kaynağı da vicdan ve akıldır.

Herhalde şu kadarı üzerinde tartışma yoktur: Dünya bizim malımız değil. İstediğimiz gibi tepe tepe kullanamayız onu. Tapulu malımızı dahi istediğimiz gibi tepe tepe kullanamayız ey “sokak kedilerine niye yiyecek veriyorsun? Ben şurada oturuyorum, karışırım, hukukçuyum” diye beni taciz eden arkadaş cinsinden olanlar! Tapular ancak sınırlı kullanım hakları tevdi eder. Dünyanın gerçek tapusu da Yaratan’dadır.

Eşref-i mahlûkat olmak beleş değil; sorumlulukları var. O şerefi kazanacaksın. Nasıl ki bir kerhaneci, soyguncu, darbeci “nasıl olsa bir Türk dünyaya bedeldir. Ben ne yapsam şanlı, şerefliyim” diyemez ve bir Hıristiyan ”İsa bizim için öldü, biz tüm günahlardan sıyrıldık” diyemez, herhangi bir insan da “eşref-i mahlûkatlığım garanti olduğuna göre güzel ahlak sergilemeye ne gerek var” deyip yan gelip yatamaz. Şeref verilir ama kaybedilir de; korumazsan.

Ramazan’ın başından beri niyetlenip fırsat bulamadığım yardım talebini nihayet yapmak için girizgah idi buraya kadarki.

Bu infak ayında hocalar, camilerde, meclislerde, yayınlar yolu ile daha muhtaç olanlara yardım eli uzatmamızın önemini vâz ediyorlar. Zekât, fitre ve diğer yollarla Pakistan’da, Gazze’de, Afganistan, Somali’de veya yanı başımızdakilere yardım ediyoruz. Neden? Çünkü bizde var onlarda yok. Allah böyle emretmiş. Yüreğimiz aklımız da bunu diyor. En fazla ihtiyacı olana en fazla yardım ediyoruz.

Kendi sesleri bizlere ulaşamayacak, talepte, ricada bulunma imkânı olmayan, en mağdur durumdakine en fazla öncelik veriyoruz değil mi? İşte sokak kedileri köpekleri de o kategoride. Mağdurların mağduru, mazlumların mazlumu, muhtaçların muhtacı, en fazla fakr-u zaruret içersinde modern dünyamızda.

Herkes kendi imkânı dâhilinde bir şeyler yapabilir bu dünyamızı güzelleştiren masum, mağdur ve dilsiz mahlûkat için.

En basitinden:

Evinizin apartmanınızın önüne ulaşabilecekleri bir uygun yere bir yoğurt kabı veya benzeri bir kap içersinde su koyabilirsiniz. Bu sıcakta su bulmak çok elzem ve çok zor bunlar için. Özellikle yağmur yağmadığı zamanlar susuzluktan kırılıyor pek çoğu.

—Tabii ki bir diğer kaba da kedi köpek maması pahalı geliyorsa, tavuk, etli yemeklerin kemikleri, diğer yemek artıkları konabilir. Marketlerin et reyonlarında “çorbalık” adı altında tavukların üzerinde yağ ve birazcık ta et bulunan kemikli kısmı satılır. Kilosu 1-2 lira arasında et-kemik miktarına göre. Bu hem kediye uygun hem köpeğe. Köpekler daha kemikli kısmını tercih eder. Tavuk ciğeri biraz daha pahalı. Bunu kediler sever.

—Sokakta kemikleri sayılan, hasta, yaralı köpek, kedi gördüğünüzde ilçeniz belediyesinin veteriner, çevre sağlığı –veya ilçenizde adı ne ise- müdürlüğüne veya varsa barınaklara bildirebilirsiniz. İmkânınız varsa alıp oraya götürebilirsiniz de.

—Aynı metodla sokak kedi köpeklerinin kısırlaştırılmasını sağlayabilirsiniz. İtlaftan daha insani bir çözüm “nüfus patlamasına” karşı.

Hâsılı siz bunu dert edinin yeter ki; yardım etmenin çok yolu var. Frenklerin sözü ile “when there is a will, there is a way” (irade oldukça yol da vardır).

Peki, bunların sevabı ne kadar?

Onu ulemaya soracaksınız. Ben ancak vicdanen mutmain olacağınızı, kendinize saygınızın artacağını, daha iyi hissedeceğinizi ve birazcık daha güzel bir dünyada yaşayacağınızı tahmin ettiğimi söyleyebilirim.

Bir iyilik yap, at denize. Balık bilmezse Hâlik bilir” *

*Bu darb-ı meselin sahibini bilen varsa, ben de öğrenmiş olurum.

**********************************
Bu vesile ile tüm dostların Kurban Bayramı’nı tebrik eder hayırlara vesile olmasını dilerim.

* Başlık Band_aid’in “Do they know it’s Christmas?” şarkısından esinlenmedir.

Gezi, Kavala, hukuk

Baştan başlayalım.

Türk solu darbeseverdir. Gavurun ‘entitled’ (doğuştan haklı) dediği türdür: şımarık çocuktur. Her zaman ‘elit, entellektüel, seksi, statülü” dür. Eeh siz üniversite çağında olsanız , bolca kolay, havalı kızların, oğlanların toplandığı, ‘cool’, ekonomik durumları nisbeten daha iyi, gavurdan ödünç 68-kuşagı, 78 kuşağı, X Y, Z gibi onurlandırma-adlandırmalı kalabalıklar yerine bu devirde hala maneviyat, vatan, millet Sakarya diyen köylülere mi rağbet ederseniz?

Böyle başlar Türk solunun, adamın birinin ‘Turkiye’de sol sağdır, sağ soldur’ dediği, romantik hikayesi.

Türk solu sahtedir. Bu nerede ise matematiksel kesinlikle belirlenebilir. Bir iki delille iktifa edeceğim sayın yargıç: ABD, Avrupa pek sever bu güya ‘antiemperyalist’, güya ezilenlerden oluşan ve onlar için savaşan Türk solunu. Sosyal demokratı da kapitalisti de, Hristiyan Demokratı, Yahudisi, et al. Oysa Orta, Güney Amerika soluna o kadar şefkatli değildirler.

Hmm burada bir yanlışlık var ama nerede? Gavur, kendi emperyalizmlerine, kapitalizmlerinden liberalizminden nefret eden solu sağ sandığı için mi kucaklıyor yoksa Stokholm Sendromu mu?

Direkt Gezi’ye atlıyorum. Hatırlayınız, CNN-International günde 6-7 saat naklen yayın yapıyordu Gezi’den. Ukrayna, Irak, Afganistan, Suriye savaşları kaç para! 3. Dünya Savaşı Taksim’de cereyan etmişti de biz duymamıştık. ‘Mesele ağaç mağaç değil: siz anlamadınız mı’ dedi aptalın teki.

Ok, çok alışılmadık bir durum değildi. “Entitled’ Turk solunun, tüm gücü kendisine vermeyen, seçim meçim, demokrasi, memokrasi ile kaybedecek zamanı yoktu. “Ayaklar baş, başlar ayak’ olmuştu. Gavurun gaz vermesi, gaz ne kelime (ayaklanma nasıl yapılır, 101….9900) dersleri akabinde kotarıldı Gezi Efsanesi.

Siz suni ayaklanma deyin, ben darbe denemesi diyeyim ve bu güne gelelim.

Osman Kavala diye Roger Mooreesque bir yakışıklı milyarder çıktı meydane. Selahattin Demirtaş’ın Batılı görünümlü versiyonu. Sizin benim gibi fikrini sandıkta, ne bileyim gösteride, toplantıda ifade etmekle iktifa edecek baldırı çıplaklardan değil anlayacağınız. Bu kadar para, bu kadar seksilik, yabancı dil …king maker’liği sadece Hasan Cemal, Altan ailesi, asker ve FETO’ye mi bırakacaktı? Nereye harcayacakti o kadar parayı proleter devrim yapmayacakdıysa?

Ama Hukuk

Mahkeme süreci, karar vs üzerine orijinal bir şey söylemem namümkün. “Mahkeme, hukuk, delil, usul duruşma, double jeopardy neymiş: biz savaş veriyoruz; ‘sizi buraya tıkan kuvvet böyle istedi’* dedi mahkeme bu kararla.

Dararbeder CHP’li nesillere herkes ‘bu intikamın da intikamının alınacağı’ yemini ettiler. Duh!

“Hukuk ayaklar altına alındı diye figan etti Aydin Doğan’ın Taha Akyol’u vd Voltaireler. Daha önce hiç böyle değilmiş. 1960’ta’ 1970’te; 72’de, 80’de 28 Şubat yıllarında falan hukukun ayaklar altına alındığı hiç vaki olmamış. Bunu diyenler ya anlı şanlı Generation Z ya da alzheimer hastası.

Türkiye’nin 60 kusur yıllık dizisinin bir episodudur izlediğimiz. Arkası önüümuzdeki yıllara.

*Yassıada Hakimi Salim Başol’dan Menderes‘e

“Saman döner, sap döner, gün gelip hesap döner’ olsa ve hayallerdeki mahkeme kurulsa ve dahi sanık Erdoğan suç ortaklarını açıklamak zorunda kalsa, kimlerin adlarını sayar sizce?

Benim tahminim, co-sanık değil, savcı, şahit makamlarında olacaklardan en az bir kaçını işaret eder. Kimisi şimdilerde muhalif parti başkanı, kimi seviyeli gazetecilikte Karar kılmış olanlar. Kimi rock’n roll ile hidayete ermiş, kimi Umre ayağının tozuyla ‘Geççek”te dahi hikmet bulan, ‘savunan adam’ (neyi?) olmuş, kimi artık Kabataş hikayelerini tefrika halinde muhalefet için yazıyor.

Geç bunları, anam babam…Fakat sen şunlara cevap ver:

Sahi kaç tanesi kaldı yola çıktıklarından veya yolda bulduklarından, ha?

‘Hepsi temizlendi, geride kalanlar sağlam elma’ mı dedin? Buna mühendisi bırak kargalar dahi güler! En güvendiğin kişilerin bir çırpıda azılı düşman yapan bir makinen var Tayyip Bey. Benim mutfağı berbat tutup, üreyen meyve böceklerini elektrikli süpürgeyle havadan çektim mi ortalık tertemiz oldu zannetmeme benzer bu. Görünen o ki Erdemliler Hareketi’nin ne başında ne ortasında erdemli kimse varmış. O zamanki mağduriyet, üste çıkana kadarlık mücadeleyi zaruri kılmış bu mücahitler için. Eee, onları üste çıkardın veya en azından dümen kıracak sular yarattın. Onlar da tiynetlerinin GPS’ini kullandılar.

Ne demişti bu fakir? “Kişiye değil hakikate sadakat’ tir değerli olan”. Kusura bakma Reyis, yolunda ‘havuz medyası’ dahi yarattığın, ‘beni pohpohlayan, tezahürat yapan bizdendir’ düsturunun fiyatını ödüyorsun.

‘En güvendiğim adamlar, bacılar beni bırakıp önlerine ilk gelene kaçtılar; iş biraz zora binince geride kalanların kaçmayacağını nerden bileyim’ sorusunu kendine soruyor musun Sayın Cumhurbaşkanı? Sormuyorsan, maalesef, kendi düşen ağlamaz’. New York Times’in İsrail propagandisti Michael Friedman’ın bir sözü: Ortadoğu’da sırttan bıçaklamak ana sütü gibidir. Eski İslamcı, şimdi ‘İslamcılar’ kelimesini bir aşağılama sıfatı olarak kullanan, senin yarattığın, gazete yöneticiliği, yazarlık, TV sözcülüğü , vekillik, komisyon başkanlığı mevkilerine getirdiğin, rantını kestiğinde rock’n roll CHPD vd altılı masada hidayet bulan yaratık istediği kadar ‘biz doğal Avrupalıyız’ desin, biz Ortadoğulu’yuz.

Ben mi? Yok bi yerlere dümen kırdığım falan umurundaysa. Şimdilik açım. İnşallah kurtlu yemekten yemek zorunda hissetmem. Ama kurttan oluşan yemeği yemektense acımdan ölürüm!

Bu yetsin sana.

Bu da altılı ganyan mi idi, 6 (+1) benzemez mi benzer mi, veya favorim EGHP (Erdoğan Gitsin Hele Partisi) mensuplarına:

Karşı cepheden yeni transferlerle balayınız gayet romantik gidiyormuş gördüğüm kadarı ile.

Yarın sizi bırakıp başkasına kaçmazlar değil mi?

Hiiç, öylesine sordum.