Archive for Haziran 2015

Bir Münzevinin Notlarından...

İslam’da hayvanların yeri üzerine fetva verecek teçhizatım da yok salahiyetim de. Söyleyeceklerimin muhatabı tüm insanlık, kaynağı da vicdan ve akıldır.

Herhalde şu kadarı üzerinde tartışma yoktur: Dünya bizim malımız değil. İstediğimiz gibi tepe tepe kullanamayız onu. Tapulu malımızı dahi istediğimiz gibi tepe tepe kullanamayız ey “sokak kedilerine niye yiyecek veriyorsun? Ben şurada oturuyorum, karışırım, hukukçuyum” diye beni taciz eden arkadaş cinsinden olanlar! Tapular ancak sınırlı kullanım hakları tevdi eder. Dünyanın gerçek tapusu da Yaratan’dadır.

Eşref-i mahlûkat olmak beleş değil; sorumlulukları var.

View original post 409 kelime daha

Read Full Post »

Yemin töreni vesilesi ile 25. Dönem Milletvekilleri’ni “testi kırılmadan” uyarayım da sonra “bilmiyorduk” felan olmasın!

Yeni Milletvekillerine

Haklısınız, bir büyük millete vekilsiniz;

Göğsünüz, kıvanç dolu, gerildikçe gerilir.

Bilin ki Atatürk’ün kurduğu Ankara’ya

Atatürk’ün yolundan yürünerek girilir.

Anıtkabre gidip de yürekten baş eğmeyen

Günü gelir çarpılır, düşer, yere serilir.

Bir avuç yobaz için, bir sürü cahil için

Devrimi çiğneyecek ayak varsa, kırılır. (daha…)

Read Full Post »

Beni tanıyanlar sonuçlara en fazla üzülenlerden olduğumu bilirler.

Oyumu da verdim, benim bütçeme göre büyükçe bir meblağ olan parayı da. Eleştirilerimi adaylık teşebbüsünden önce de yaptım, sonra da. Dolayısı ile “düşenin dostu olmaz” sözü beni ilgilendirmez; belki “dost acı söyler” sözü uyar – ki eminim herkes bu hamasette bulunacak önümüzdeki dönemde.

Dolu, duygusal bir Mehmet Metiner doğru söyledi biraz önce TV’de, benim de sıkça söylediğim “öz eleştri öz ile yapılır” mealinde sözleri. Ama benim problemim beni Parti’nin “öz” saymayışı, kasıtlı ve kararlı bir tarzda “dışarda” tutması. Dolayısı ile benim söyleyeceklerim artık “özeleştiri” değil eleştiridir- ki gerek burada, gerek Oda-TV’de bunu yapıyordum.

Sadede gelirsek, aslında AK Parti”milletin şamarı” denebilecek bir kayıp yaşamadı. Şunun adını doğru koyalım: Kürtler Kürtçü davrandılar veya Kürtlüklerini diğer bütün değerlerin önüne koydular. Diğer kesimler-genelleme yaparsak- daha yüksek veya daha manalı değerler ile sandığa gitti, aradaki gelişmişlik farkı göz ardı edilemez. Kusura bakmasın AK Parti’li Kürtler- çünkü onlar cesaretlerinden, bireyselliklerinden dolayı ekstra takdiri hak ediyorlar- ama bu verili bir gözlem. Artık bunu da konuşacağız, kaçak elektriği de feodal düzenin şartlanmışlığını da, Kmer Rouge’a teslim olan Kamboçyalılar’ı da. Alttan alarak buraya kadar; en azından benim için.

Çözüm süreci: Evet Mehmet Metiner gene haklı. Beşir Atalay dönemindeki aşırı tavizkar politikalar, hiç de arzu edilen sonuçları üretmedi. Bunu da Metiner’den öğrenmedim. Terörist çapulcularla barış yapılamaycağına inancımı ama yanılmış olmak için dua ettiğimi de bilirler buranın takipçileri.

Yolsuzluk, siyasal ahlaki gerileme, ilkelerden uzaklaşma, Anaplaşma:

“17-25 Aralık darbe teşebbüsü idi” nokta. Onuncu defa söyleyelim. Ama, -evet amasız olmuyor- “AK Parti döneminde yolsuzluk olmadı” demedim hiç. Aksini söyledim defalarca. “Onladan az oldu ama” sözü “erdemliler hareketi” mensuplarının utanç duyması gereken bir ifadedir. Bu, “biz ehven-i şeriz” demeye eşdeğerdir. Fetih yıldönümü kutlamalaında Egemen Bağış, en önde ne yapıyordu Allah aşkına? Sabrımızı mı test ediyordunuz, milletin zekasına mı hakaret ediyordunuz? 17-25 Aralık darbedir dediysek o bakanlar gül gibi kokuyor demedik ya! Bu her pahasına kişiye sadakat yüksek değer olabilir Reis ama görüldüğü gibi fiyatı sadece sen ödemiyorsun! Onlar senin deklere ettiğin değerlere ihanet etmişse, artık hakikat (değerler) ile adam arasında seçim yapma zamanıdır. (daha…)

Read Full Post »

Çocukluk yıllarımdan beri siyaseti heyecanla ilgilendim. Taa radyo yıllarında seçim sonuçlarını gece 1:00’e kadar radyodan dinlerdim. Dolayısıile seçim sonuçlarını, tahminleri,hesapları izlemek benim için hiç bir milli maçın veremeyeceği dercede heyecan verici bir “etkinliktir”. Önceden hazırlarım kuru yemişleri, patates cipsleri, hatta kolaları (son ikisini ancak böyle özel günlerde tüketirim çocuklar, bunu evde denemeyin ha!).

Bu seçimlerin farklı olacağını ümit etmiştim, birazcık da olsa. “Milli maçı” tribünden seyretmek yerine sahada olma ümidi.. Partim’in erdemli ve dahi akil insanlarına gittim bakın şöyle şöyle liyakatim var, bi bakın en azından, ondan sonra oynatmayın hocam, dedim. Hocam oralı bile olmadı. “Paranı ve oyunu ver kes sesini” dediler. Ben de tepinerek de olsa öyle yaptım. (saat 5:00’i geçti, sandıklar kapandı; zaten ilk değil benim için bunları demek, orucu çoktan bozmuştum).

Dün Davutoğlu’dan bir mektup aldım “seçimlerin yoğunluğundan dolayı benimle görüşememiş ama talafi edecekmiş” hülasa olarak. Ama dur, bu da ne? İsim misim yok bunda; bir “mass marketing” mektubu, kim bilir kaç bin kişiye gitti aynı “değerli kardeşim” mektubu. Bir de telefonda konuştuk. O da “recording” idi; o konuştu ben dinledim; en azından ilk 20 saniyesini. Bir kaç gün önce de “Mustafa Şentop ile kahvaltı” şerefine nail olacaktım, karnım tokdu.”Hele bir oyunu ver de” temasları bunlar. Buna gerek yoktu ki Ahmet Hoca, ve Av. Mustafa! Bloguma göz atsaydın senden daha Akepeli olduğumu görürdün. Zekama hakaret etme bari! Ayıp oluyor!

Neyse, benim için bu gece de kural bozulmayacak. Heyecanlanmak için sebep bulurum her halukarda. Hayatımda “tarafsız” olmadım. “Şeytan gri alanda yaşar” ve “gri alan omurgasızın sığınağıdır” aforizmalarının sahibi olarak bu gece de heyecanlanacağım, tuttuğum takımın başarısına sevinip kayıplarına üzüleceğim.

Evet, buruk bir sevinç olacak; kendimi kullanılmış hissedeceğim, “inner sanctumdakiler”, “iç dairelerdekiler”, “Müslüman locasındakiler” ‘in benim gibilere, “enayi, kendini dairelerimize girecek sandı” mealinde sözler söylediklerini de bilerek, milli takımın başarısı için dua etmeye devam edeceğim; şike yapsa da, torpille sahaya oyuncu sürse de, yönetimde yolsuzlar, rantçılar, mafya karakterlerinden de barındırsa da, ne yaparsın, milli takım İsrail’e karşı oynadığında?! (daha…)

Read Full Post »

Bir Münzevinin Notlarından...

DewletttGandi_kemalSelahattin Bayılırım şu TürkSolu’na! Bir kere romantiktir; masal okuyarak büyümüştür.Ondan dolayı kendisini kötü kalpli cadılardan kurtaracak beyaz atlı prenslere dönüşecek kurbağaları öpmekle geçmiştir gençlikleri. Marx’tan umudu kesince Lenin’i, Stalin’i, Mao’yu, Troçki’den, Enver Hoca’ya bilumum demokratik lideri, onlardan umudu kesince Che’yi, Fransız üniversite öğrencilerini ve biraz milli olma ihtiyacını keşfedince Deniz’den, Harun’a, İbrahim’e, Sinan’a nice fidanları hatta Umudumuz Ecevit’i ve hatta Eklemeddin’i dahi öpecek kadar “müsait” bir makus talihi ve de tarihi vardır Türksolu dediğimiz, dünyada eşi menendi olmayan güzel kalpli güzel kızın.

Şimdilede ise Prens Selahaddin’dir gönlünün prensi! “Öncekilerin hepsi kurbağaymış Prens Selahaddin; seni öptüğümde, beni RTE cadısından kurtaracaksın ve beraber yüz yıllık yaln.. pardon rüyayı yaşayacağız” diye sayıklıyor kızcaaz. “Gerekirse senin için Kürtçe dahi öğrenirim. Bak başladım bile Je t’aime , ah pardon Jê te hezdıkım Selo! Son öptüğüm Gandi bi türlü prense dönmüyor. Hadi kurtar beni bu cadıdan!” diyerek bir deri bir kemik kaldı yavrucak!

Doğrusu bu defa Türksolu…

View original post 16 kelime daha

Read Full Post »

Batı medyası milli krizlerde ne kadar tarafsız?.

Read Full Post »

Eski dosyalarım arasında bir şeyler arar iken rastladım Mümtazer’in bu yazısına. Paylaşayım dedim, her ne kadar adamın karakteri yeteri kadar efkar-ı umumi malumatı olsa da, belki birilerinin hafızaları tazlenir, sıkça kullandığım “entellektüel fahişe” ifadesine örnek teşkil eder.

Bir not daha: Evet, beni adaylık için reddedip-hatta CV’me dahi bakmayan, 2 dakikalık sözde mülakat dışında zerre kadar ilgi göstermeyen parti-Mümtazer’in de Nazlı’nın da zevcelerini, ve daha nicelerinin mahdumları, refikleri refikalarını,damatları, sülalelerinden olanları, iş ortaklarını… vekil, AH Coşkun’u, diğer Kanal-7 rantçı-kifayetsizlerini süper-star, milyoner yapmış, Tuğçe Kazzaz adlı mankenle en üst seviyede görüşmüş, ama bana ilçe teşkilatından dahi randevu vermemiş olan, “liyakat-erdem” derken bilerek yalan söylemiş olan, ama gene de oyumu vereceğim, başarısı için hala elimden geleni yaptığım, dua ettiğim “Partim” ‘e (ahh şu alternatifsizlikkk!!!) ithaf olunur.
************************************************
Türk Baasçılığının yeni sentez arayışları

MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE
11 Temmuz 2007, Çarşamba-Zaman

Sonuçta iş gelip bir azınlığın yönetme hakkını meşrulaştırmaya, ona gerekçeler ve bahaneler bulmaya dayanıyorsa çok çaba harcamak gerekir.

Çirkin, itici, hatta iğrenç bir şeyin sağını solunu yaldızlayıp millete pazarlayacaksınız. İnsanlar önce katlanacaklar, sonra kanıksayıp, görünürde başka çare olmadığı için alışacaklar. Sonra o meş’um azınlık, pazarlamacılarını alkışlayacak. Onun yeteneğine, dehasına övgüler düzecek. Sadece gücün, kaba kuvvetin hakimiyetini ideolojilerin aldatıcı mantığının içine saklamayı başardığı için saygıdeğer olacak.

İş gerçekten büyük: Halkın karşısına geçip azınlığın yönetmesinin tartışılmaz bir hak olduğunu, hakkında fikir sahibi olduğu her fikri ve ideolojiyi seferber ederek savunmak. Aklınızın erdiği ve yettiği her şey… İtalyan faşizmi ile Alman nasyonel sosyalizminden bir sentez oluşturmak; Sorel’den habersiz olsa da sosyalizm ile faşizmin kesişme alanına yerleşmek; oradan Stalin’i bayraklaştırarak onun kanlı diktatörlüğüne alkış tutmak; sonra İnönü dönemi Kemalizminin en jakoben yorumlarını yapmak; Arap Baasçılığının ilkel ve kompleksli milliyetçiliğini, 27 Mayıs’ın ve sonraki cuntacıların ilham kaynağı olduğu için yüceltmek ve bayraklaştırmak; Pol-Pot yönetimin vahşeti ile korku salmak. Bütün bunları, kaba bir oligarşinin, fütursuz bir jakobenizmin savunması adına yaparsanız ne olur? En çok ihtiyaç duydukları şeyi yapmış olursunuz. Ortada bir tutarsızlık yok. Sonuç olarak ne şekilde olursa olsun bir azınlık diktasını savunuyorsanız, sıraladığım ideolojik renkliliği tek bir ortak paydada birleştirebilirsiniz: Yönetme hakkı azınlığa aittir. Evet bütün bu ideolojileri tek tek, bazen birlikte savunursanız ne olur? Demokrasiye yani halka iflah olmaz bir düşmanlığı olan, kibrinden yanına yaklaşılmayan yönetici seçkinlerin, yani o malûm azınlığın sözcüsü olursunuz. Sadece azınlığın değil, cuntaların, darbelerin, özgürlük düşmanlarının yazdığı o kirli tarihin fani bir bedende tecessüm etmiş hali olusunuz. İlhan Selçuk işte budur. Önemlidir; çünkü seçkin azınlığın sözcüsüdür. (daha…)

Read Full Post »