Bu başlık Genç Siviller (Siyasal Ufuk Hareketi’nin) mottosu haline gelen “Genç Siviller Rahatsız” deklarasyonundan esinlenmedir. Bilmeyenler için onların bu ifadesi de darbesever medyanın 1960’ darbesi öncesi pişirilen, “Genç Subaylar Rahatsız” yemeğini , 28 Şubat öncesi ve Sarı Kız, Ay Işığı , daha bilmem ne başarılı, başarısız taksitli darbelere davetiye mahiyetinde ısıtıp ısıtıp masamıza koymasına göndermedir.
Genç Siviller’i ilk olarak bir gece ansızın gelen romantik beyaz atlı şövalyelerce verilen “millete e-aşk mektubunun” (pardon açıklamasının) ardından Miniaturk’te yaptıkları açıklama ile “alternatif medya” dan duydum. Bu gün dahi “merkez medya”nın radarında görünmüyor ama Cumartesi günü düzenledikleri Demokrasi Sınıfı’nda edindiğim izlenim mesajlarının bu ülkenin vicdan sahibi, özgürlükçü, adalet kaygıları olan pek çok genç, orta yaşlı ve dahi ihtiyar sivilde yankı bulduğu yönünde.
27 Nisan’ın ardından yayınladıkları “Cumhurbaşkanı Halkı seçsin” , “CHP’nin üç oyu AK-Parti’nin bir oyunu götürsün”, “Tek Parti olsun Temiz olsun” türü CHP’ye önerdikleri Anayasa değişikliği tekliflerine bakarak kimse bu gençlerin fikrin çilesini çekmemiş, işin şamatasında olan, bir grup biraz siyasileşmiş Generation X oldukları yanılgısına kapılmasın. Çok ciddi görünümlü söylemler, yorumlar komik derecede saded dışılık, yüzeysellik, entelektüel fakirlik barındırabileceği gibi ironik söylemler de çok derin idrak, analitik düşünce ve vicdani kaygılar barındırabilir. Dünya özgürlükler, haklar tarihini inceleyenler Amerika’da köleliğin son bulmasından SSCB’nin yıkılışına kadar hicvin çok etkin bir işlev gördüğüne şahit olacaklardır. Sadece kullandıkları ironik mesajların muhtevası değil, stratejinin ta kendisi pek manidar. Daha önce de günümüz Türkiye’sindeki siyasi olayları sadece kara mizah malzemesi olarak işleyen birçokları için de aynı şeyi söylemiştim: Sahi bu cinnet hali kara mizah dışında hangi üslupla değerlendirilebilir ki, ya da onu kullanmadan anlatılabilir mi? “367 Sabih’in hukuk nosyonu” üzerine akademik analiz yapmak ERKE üzerine Steven Hawking’den değerlendirme beklemek kadar abes olur.
Bu arkadaşların işin gırgırında olmadığını Demokrasi Sınıfı’nda verilen derslerden çok onların az ve öz konuşmalarından ve kendileri ile ayak üstü sohbetlerimden edindim. Soru soranlar Genç Bakış’taki seçilmiş genç lümpenlerin aksine derin bağımsız tahliller yapabilen, ve samimi ahlaki kaygılar sergiler cinstendi. Örgütün liderlerinden , ismini öğrenemediğim bir arkadaş” vicdan sahibi olmak zor iştir” dedi. Iyi bilirim. Ne İsa’ya ne Musa’ya yar eder adamı, bir kliğin üyesi olmamak, modayı iyi takip etmemek, birilerinin dümen suyuna gitmek zorunda hissetmemek, paketlenmiş düşüncelerden birini toptan satın almamak ve maçaya maça diyebilmek gerçekten zor iş.
Dersi Kimler verdi
Demokrasi Sınıfı’nda Mete Tunçay’dan Ali Bayramoğlu’ya, Ümit Fırat’tan Nihal Bengisu Karaca’ya kadar birçok gazeteci, tarihçi, edebiyatçı, köşe yazarı “ders” veya “karne” verdi
Her birinin değerli tahliller gözlemler içerdi ama hemen hepsinin söylediği bir köşe yazarının “Böyle yazıyı babam da yazar” şeklinde ifade ettiği cinsten idi. Devenin neresinin eğri olduğunu tarif etmenin artık fazla yararlı bir egzersiz olmadığını düşünenlerden olduğumu müteaddit defalar ifade ettim. Program aralarında da ayaküstü sohbetlerde yakalayabildiğim “hocalara” son günlerde klişem haline gelmiş olan “Entellektüeller Sınıfta Çaktı” görüşümü kibarca yansıttım. Bazıları olgunlukla karşıladı üzerinde düşünmeye değer buldu. Ömer Laçiner gibi bazıları ise ya önemsemedi ya da “ben değil diğerleri” şeklinde öteleme yaptı veya benim intelligentsiaya yönelttiğim bu genel eleştiriyi şahsileştirip “ustamızın adi Hidir, elimizden gelen budur” çektiler.
Hasıl-i kelam, bana dersi veren “hocalar” dan çok “öğrenciler” idi. Yani genç sivillerin ta kendileri. Onlar “hocalarının” birkaç adim önündeler. Bulunduğumuz nokta artık normal şartlar için geçerli olan akademik, mesafeli analizlerin veya ölçülü eleştirilerin manasızlaştığı bir noktadır. Nihal Bengisu’nun tarifi ile “odada fil var iken, pervazlardaki tozlarla ilgilenmek” abestir. Bununla “darbeye karşıyım AMA..” diyenleri kast etmiyorum. Onların notu darbecilerinkinden farklı değildir, hatta muhtemel samimiyetsizlik faktöründen dolayı daha kötüdür. Çağlayan’daki lümpenler dahi “Ne darbe, ne şeriat” dediler ise, ifadenin zerre kadar kıymet-i harbiyesi kalmamış demektir. Çünkü demokrasiyi savunmak şimdi AMA dememektir. Pervazlardaki tozlarla ilgilenmek demek aday A’mi olsun B’mi olsun, aday belirlemede parti içi demokrasi işliyormu, AB’nin zararları, hükümetin ABD’ye yakınlığı, “kırk çürük yumurta” demek doğrumu, birleşmeler oylara nasıl yansır demektir. Hatta vahşi kapitalizmmi, liberalizmi, Avrupa sosyalizmimi, dindarlar kendileri için mi demokrat, Kürt meselesi konusunda hükümetin tutumu gibi konuları merkeze koyanlar için de geçerlidir bu pervazdaki tozlar tavsifi. Bu meselelerin hiçbirini önemsiz bulduğum için değil, odadaki fili veya azgın boğayı görmezden geldiği veya layık olduğu önemi atfetmediği için. Bu meselelerin tartışılabileceği fikir ortamı, farklı bakışlar, yaşam tarzlarının, felsefelerin tümünü taşıyan geminin torpido darbeleri ile batma tehlikesi yaşandığı bir ortamda entellektüel sorumluluk odağa gemiyi kurtarmaktan başka hiçbir şeyi koymamayı gerektirir. Bu vesile ile birçoklarının darbe karşıtlığını ifade ederken “AMA yanlış anlamayın AK-Parti’ye oy vermedim, vermem” şerhini dahi alakasız bir detay olarak addediyorum. Ne alakası var kardeşim bunun -normal şartlar altında- hangi partiye oy vereceğin ile senin verdiğin oyu da seni de hiç mertebesine indiren tehlike ile yüz yüze iken?
Bu sorumluk ise sadece “işte eleştirdim, işte karşı olduğumu ifade ettim köşemde; akademik yazımda, katıldığım panellerde TV programlarında” diyerek geçiştirilecek cinsten değildir. Peki nelerdir entellektüel sorumluğun gerekleri? Bunu anlamak için entelektüellerimiz “Rusya’dan Şili’ye , Yunanistan’dan muz cumhuriyetlerine kadar askeri kışlasına gönderebilmiş, artık darbeler dönemine son vermiş, demokrasiyi bir çırpıda ‘özümseyebilmiş’ toplumlarda entellektüeller neler yaptı da biz yapmadık” sorusunu sormalıdırlar kendilerine. Bir entellektüelin hakkı değildir, “bu millet adam olmaz abı” mudaafasi ile kendi sorumluğundan sıyrılmak. Ukraynalı, Şilili, Gürcistanlı, Estonyali, Venezüellalı, Rus’un sanki yüzyıllarca demokrasi tecrübesi mi vardı da hemen özümseyiverdi demokrasiyi? Sosyal bilimcisiniz çoğunuz, araştırın ve biz de öğrenelim neden bu millet demokrasiye sahip çıkmaz imiş; neden kendisinin en kutsal değerlerine hakaret edenler, iradesine darbe yapanları hala el üstünde tutar imiş? “Bizdeki devlete saygı geleneği” vb mazeretler de kesmez. Bir tek Türklerin genlerinemi kodlandı bu devlete saygı geleneği de, 80 kusur hatta daha uzun bir “demokratik Cumhuriyet /Meşrutiyet” geleneğinden sonra hala en önemli milli karakterimiz halinde? İnsanlar ‘fındığıma daha fazla para ver’, Trabzon’un golü sayılmadı veya gecekonduma dokunma diye sivil itaatsizlik yapabiliyor fakat darbelere tepkisiz ise biraz daha derin bir sosyopsikolojik tahlil gerekmezmi?
Zaman ahkam kesmenin günü kurtarmadığı zamandır. Gavurların deyimi ile “paralysis of analysis” (fazla analizden dogan felç hali) noktasındayız. Bunun içindir aydın sorumluğu vurgum. Artık kanaat önderleri, enteller, sorumluluk mevkiindekiler odadaki fili ebediyen odadan kovmayı kendilerine misyon edinmeli ve tahlillerin yanında halkı demokrasiye, insan haklarına sahip çıkmak için eylem gerektiği, özgürlüklerin beleş olmadığı bilincini aşılamalıdırlar. Kısacası “anladık; peki ne yapalım”?
Mumtazer Turkone’nin de ifade ettiği “artık askerin darbe yapma ihtimali illüzyondur. Bunu anladığımızda , kendimizi korkularımızdan azad ettiğimizde ancak bu siyasi mafyanın iktidarı son bulabilir” mealindeki mesaj bu yönde güzel bir başlangıçtır. Bu mesaj diğer demokrasilerde gördüğümüz muhtelif demokratik direniş, protesto şekilleri ile desteklenmelidir. Benzeri badireler atlatmış diğer ulusların tecrübelerinden ders çıkarmak, uygulanabilir yöntemleri öğrenip halka öğretme görevi de entelektüellerindir. Siz görevinizi yapın; hala millet arkanızdan yürümüyor ise “bu millet adam olmaz abi” dersiniz. Daha önce değil.
Genç Siviller bunu öğretiyor hocalarına.
ya ya bekir beycigim oyle iste bu yeni nesilde buyuge hic saygi kalmadi caniiiim biz onlari ozgur bireyler olsunlar diye dogmalardan uzak tutarak yetistirdik, nice nice degerleri cope attik beyinleri bulanmasin kafalari karismasin diye sunlarin yaptigina bak nankor bu yeni yetmeler nankor!!!!
ustad acaba cok mu ozgur biraktik ?!!vicdan micdan yapmislar baksana cik cik cik !!!
saygilar :))
BeğenBeğen
Merhaba,
Ben de o gün demokrasi sınıfındaydım. Genel olarak Bekir Bey’in eleştirilerine katılmakla birlikte ülkemizde örneğini görmeye alışık olmadığımız türden bir aktivitenin başarılı bir şekilde gerçekleşmesini çok ama çok hayırlı bir gelişme telakki ediyorum. Konuşmacılar olayın değişik açılardan başarılı tahlillerini yaptılar. Özellikle yaşanan çatışmanın sosyal-psikolojik analizini yapan Ömer Laçiner’i ve derhal birşeyler yapılması gerekliliğini vurgulayan Mebuse ve Nihal hanımları beğendim.
Bütün gün boyunca, AKP ve CHP dışında kalan partilerin 27 Nisan ertesinde gösterdikleri silik ve sinik hallerini; ahlaksız imalarla dolu ifadelerini açık bir dille kınayan kimse olmadı. Belki malumu ilam olacaktı ama bunun en sert şekilde yapılması gerekiyordu. Neticede bu tür toplantılar darbe zihniyetine mesaj olduğu kadar siyasi partilere de mesajdır.
Ayaküstü konuştuğumuz genç-yaşlı sivillerden bir tanesinin önerisi çok hoşuma gitti (Bekir Bey, bu siz de olabilirsiniz): “Büyük bir tank maketi yapılmalı, şehrin ortasına konulmalı ve üzerine çıkılmalıdır.” Bu fikri tuttum.
Herkese selamlar.
BeğenBeğen
O kadar umitsiz olmayin derim Aysemine Hanim. Bu cocuklar imalat hatasi. Eminim cogunlugu resmi olmayan dogmalardan, hurafelerden uzak duran bu vatan icin kahramanca meydanlarda mars soyleyerek, masa ustuinde namaz kilmak yerine bale yaparak, ve bayraltan elbiseler giyerek Turkan Saylan’in gogsunu kabatan cinstendir 🙂
Cemil Bey,
Hos geldiniz. Ben de sizin degerlendirmenize katiliyorum Sinif ve de Genc siviller vb hareketler konusunda. Ama entellektuel sorumluluk konusunda fikrimin arkasindayim. Belki oradakileri bu sorumlulugunu yerine getirmeyen entellektuelikten tenzih etmeli idim. Ama zaten bu elestrinin kolektif oldugunu dolayisi ile tum aydin kesimin paylasmasi gerektigi fikrindeyim. Zaten onlar arsindaki gercek entellektueller de bu kollektif sucluluk icerisinde. Kendimi de tenzih etmiyorum. Yazdiklarima ozelestiri de denilebilir. Ya kitleleri suclayacagiz ya aydinlari, bu gune kadarki olu topragi icin; aydinlar daha kolay ve rasyonel hedef gibi geldi. Ayrica buradaki gayem onlari daha aktif cikislar yapmaya provoke etmek; Turkone gibi ornegin. Hepsi de taktir ettigim zatlardir aslinda. Yigit sevdigini yerden yere vurur. Bahsettiginiz “teklifi” yapan gonlu genc te Mumtazer Turkone idi.
Daha cok genc ve gonlu genc ve dahi sorumulugunun bilincinmde siviller gormek dilegi ile
BeğenBeğen
http://www.sabah.com.tr/haber,54941269CF6240DDA43C4D922F9822B2.html
Emre Aköz’ün 24.05.2007 tarihli yazısından alıntı :
“Nasıl bölüşmeli?
GENÇ Siviller’in cumartesi günkü etkinliğinde bir dinleyici söz alarak şöyle dedi: Yurtta kalıyoruz Gecenin bir vakti Çok acıktık Aradık, taradık bir parça ekmek bulduk Bıçağı aldık Bölüşüp yiyeceğiz Arkadaşım o anda öyle bir şey söyledi ki hayatın boyunca unutmadım: “Sen kes, ben seçeyim.” Dinleyici öyküsünü şöyle bağladı: Madem bizim kesmemizi istemiyorlar, onlar kessin ama biz seçelim! ”
***************************************************
” onlar kessin , biz seçelim ”
çok samimi , çok ciddi ,çok zekice bir öneri , çok çok beğendim
geçenlerde AKP li bir arkadaşa takılmıştım ” AKP’ye kapatma davası açabilirler dedikodusu var ne diyorsun ? ” diye ,Cevabını çok beğenmiştim :
” Ampül olmazsa , Floresan verelim “
BeğenBeğen
Evet VB Kardesim. Hatirliyorum o anekdotu anlatan genc arkadasi. Butun sorulardan herkesin “tehlikenin ferkinda” olan bilinc sahibi kimseler oldugu kanaatine vardim. Ampul, floresan veya halojen.. Artik isigi sondurmek zor olacak gibi. Umid ederim karanlik kafalilar isigi gorurler.
BeğenBeğen
güzel bir gündü , nihal bengisu karaca hanımefendinin akp ye liberal demesi artık gitme vakti geldigini düşündügüm bir organizasyondu, tebrike diyorum gencsivilleri.
ayrıca bir anayasa yazmak için yer ayırmışlardı , şahsen boş buldum dayanamadım yazdım .
http://farm1.static.flickr.com/209/514581576_06ea8ec585.jpg?v=0
BeğenBeğen
Tesekkurler Sayin amarat. Anayasa tekliflerinin hepsini okuyamadim ama keske Ak-Parti’ye “liberal” denilmesinin neden sizin icin gitme vaktini isaret ettigi konusunda da bizler karanlikta birakmasa idiniz. AK-Parti’yi sever veya sevmezssiniz ama hukumetiin izledigi poltikalarin liberal tanimina pek te uydugu konusunda iceride ve disaridaki entellektueller arasinda konsensus var; fakir dahil.
BeğenBeğen
Öncelikle gitme nedenim oradaki diğer arkadaşımla başka bir yere gitmemiz gerektiginden dolayıdır.Lakin Nihal Hanım’în liberal demesi cidden beni üzdü.Eğitim açısından yaptıkları beni tatmin etmiyor bu yüzden ben akp yi hiç bir zaman liberal diyemem.Az liberal çok liberal diye bir şey olamaz bu deli saçması şeylere karma ekonomik sistem deniliyor bütün dünyada ve akp de karma ekonomik sistemi uygulamaktadır.Bir ara 2003 yılında derviş bir ara bir üninin konferasında olması lazım sosyo liberal devlet ten bahsetmişti o zaman da gülmüştüm bu söze şimdide gülüyorum yarın denilse gene gülerim.
akp neden liberal değil ?
http://entelektuel.com/egitim işte bu yüzden.
BeğenBeğen