Laikçi, çağdaşçı taifenin pek çoğunun deşifrasyona ihtiyacı yoktu. Her Allah’ın günü bar bar bağırıyordu her biri “ben boş kafalı, özentici, liyakat ile asla edinemeyeceğim, gasp edilmiş mevzilerimi korumak için her yolu mübah gören parazitin tekiyim” diye. Bunlar artık sokaktaki adama dahi o kadar aşikar olmuştu ki, kimileri eski “cool” larını kaybettiklerini, komik durumlara düştüklerini fark edip “ben aslında demokratım, İslam düşmanı mı? Yoo, kim, ben mi? İcabında umreye de giderim” tiyatroları ile daha da komik durumlara düşüyorlar idi. Yıllardır haber veriyordum o devrin kapandığını, o işte ekmek kalmadığını.
Gelvelakin, bir küçük taife vardı ki bunların deşifrasyona ihtiyacı vardı. Bu güruh ortalıkta mevzuulara objektif gözlemci, sosyolog, siyaset bilimci, gazeteci analist vs. zaviyesinden yaklaşıyorlar idi. Ve bazıları da yutuyor veya “bulguları” saygı ile tenkid ediyor idi. Bir örnek: Kahverengiburunlubeyazeskikaptan “muhabirlerimi Anadolu’nun her tarafına saldım, içkili lokanta bulunmayan yerleri belirlettim” dediğnde artık çağdaşçılar dahi “büyük b.. yemişsin; sayende çağdaşlığımız kafa çekip çiftleşmekten ibaret hale geldi” der olmuş idi. Tam da bu anda Binnaz Bacım yetişti imdada, adının başında kapı gibi “prof.dr” eki ile! Eski kaptanın “endişesini” Prof dr. ve araştırmacı şapkası ile sunduğunda millet yutardı. Bu CHP’liler bu pis halkı çok iyi tanırdı zira. “Şehirli modernlerin endişesi” üzerine meyhanelerde buluştuğu sen, ben, bizim oğlan arasında bir “araştırma” dahi yaptı. Araştırma ki bilimsel mi bilimsel! Nerden mi biliyorum ” bilimsel” olduğunu? Nerden olıcak laikçi çağdaşçı bir bilmem ne vakfı kendisine para vermişti bu bilimsellik için. Bu argelerden kazandığı “saygınlıkla” işi daha da büyütmüş, muhayyelesindeki “eski şehirli Müslümanlık” üzerine nostaljik bulgularını serdetmeye başlamış idi, Radikal demokrasi gastesinde. Hocası Şerif Mardin’in “mahalle baskısı” teorsine içerik kazandırdı. Bu bilimsel çalışmalar artık “gerçek Müslümanlık” fetvaları da içerir olmuş idi. Son sonuduğu tebliğe göre “gerçek Müslümanlık Allah ile kul arasında yaşanır” idi! (hmm sanki bunu daha önce bir kaç bin defa duymuştum) . Adam icabında bayram namazını, hatta cumasını da kılar ve akşam da mahalle meyhanesinde iki tek attıktan sonra eve döndüğünde yanında sigara içmekten çekinen evdeki hanımlar- kızları utandırmamak için apartmana girerken öksürür idi. Nerde kalmıştı o gerçek Müslümanlığın asr-ı saadeti? Şimdilerde Binnaz Hanım Anadolu’ya gidiyordu. Konya’ya Kayseri’ye, Denizli’ye ve diğer yeni sermeye ve Ak Parti’li belediyeli kentlere. Görüyordu ki tertemiz yollar, modern çarşılar, AVM’ler, parklar, kafeler ama heyhaat! Hiç biri de içki içmiyor, mini etekli çok az ve dahi bir sürü baş örtülü!! Bu nasıl şehirli Müslümanlıktı? “Sen bir laik olarak şehirli Müslümanlığın ardından niye göz yaşı dökmüyorsun” diye sigaya da çekiyordu, “bırakın herkes kendi gerçek Müslümanlığını tanımlasın” diyen eski Cumhuriyet yazarı, şimdi gaste arkadaşı Oral Çalışlar’ı.
İşte bu taifenin, CHP’nin umudumuz Gandi (pardon Che Guavera? pardon Evcevit, pardon Lenin) önderliğinde tekrar şahlanışı (doğru saydıysam 78inci şahlanış bu) projesinde aldıkları parti idare meclisinden amigoluğa değişen roller üzerine, artık bilimsellik, gözlemcilik, mesafeli analistlik bilmem ne iddilarınızı o küçümsediğiniz “fasa fiso vatandaşlar” dahi yutmaz diyor İhsan Dağı mealen.
(“Fasa fiso vatadaşlar” ifadesi fakirin yakıştırması değil Milli Damat Metin Toker’in). Ben öyle anladım en azından yazıdan. Bir de siz okuyun:
******************************
İhsan Dağı
Meğer tarafsız bildiğimiz gazeteci de, partilerüstü gördüğümüz akademisyen de CHP’liymiş! Hayır, olmalarında hiçbir sakınca yok, en tabii hakları. Ama artık en azından bundan sonra ‘partili’ kimliklerini ‘gizlemesinler’ Allah aşkına… Göğüslerini gere gere; ‘evet biz CHP’liyiz ve aslında hep CHP’liydik’ desinler.
Demeseler de ‘mahalle baskısı, Malezyalılaşma, sivil dikta, endişeli modern’ gibi kavramların arkasında entelektüel pozlarla yaptıkları eleştirilerin basbayağı ‘ideolojik-politik’ bir muhalefet oyunu olduğu iyice deşifre oldu.
Hayır bunlara şaşırmadım; biliyordum tabii ne bağımsız akademisyen ne de objektif gazeteci olmadıklarını. Çünkü doğal yerleri CHP idi. En ‘solcu’ hallerinde bile Kemalizm’den vazgeçmemişlerdi. En demokrat söylemlerinin gerisinde bile ‘bu halka güven olmaz’ inançlarına sıkı sıkıya bağlıydılar. Devletle en kavgalı göründükleri anlarda bile devlete, devletin kurumlarının ‘kurtarıcı’ misyonlarına imanlarının sarsılmadığını biliyordum. ‘Ama’sız konuşmaz, demokrasiye koşulsuz inanmazlardı. Onlar doğuştan CHP’liydiler; milli iradeden korkar, halka karşı kendilerini koruması için hep devletin bazı kurumlarına bakarlardı.
Sonuçta AK Parti’ye karşı ‘topyekûn son mücadelede CHP’yi yalnız bırakmamak’ için maskelerini çıkarıp ait oldukları partinin hizmetine giriyorlar. Kimi partiye katılıyor kimi manşetlerle, köşe yazılarıyla desteğe koşuyor. İyi yapıyorlar; siyaset yapmak onların da hakkı. Sadece istediğimiz, siyaset yapmıyor numarasına yatmasınlar. Artık kartlarımızı açık oynayalım. Her düşünce savunulabilir, meşrudur.
Ancak bunlar kendileri CHP’li olmakta hiçbir beis görmez, kalemlerini ve akıllarını CHP’nin hizmetine koşmakta tereddüt etmezken, ama bunları ‘tarafsız gazeteci ve objektif bilim adamı’ kisvesinin arkasına saklanarak bir yandan da bizi ‘AK Partili’ olmakla itham ettiler; bizi adeta ‘entelektüel cüzzamlı’ hale getirmeye çalıştılar. Daha AK Parti yokken yazdıklarımız, yaptıklarımız ortadayken ve de AK Parti’nin demokratikleşme ve AB projelerini desteklediğimizi deklare etmekten hiç çekinmemişken…
Çünkü onlar için ‘doğal’ olan CHP’li olmaktır. AK Parti’yi veya başka bir partiyi desteklemek anormaldir, sapmadır, düşünülemez. Yıllar önce meslekten bir arkadaş DYP’ye katılmıştı da ‘camia’ şok geçirmişti; nasıl olur da elit bir üniversiteden parlak bir akademisyen DYP’de siyaset yapmayı düşünebilir diye… Çünkü bizim sevgili CHP’li gazeteci ve akademisyenler için bu ülkede hâlâ ‘tek’ parti vardır, ‘tek meşru parti’; o da CHP’dir.
Onlar aday olur, partiye, hatta yönetime girer, parti kongresinde açıkça taraf tutar, Kemalist solu kurtarma çalışmalarına katılır, hatta lider adayı olarak öne sürülür ama hâlâ ‘saygın, tarafsız, objektif bilim insanı ve düşünür’ unvanını korur. Biz anayasa değişikliğini destekleriz, üniversitelerde başörtüsü yasağı olmasın deriz, Zaman’da köşe yazarız anında adımız ‘AK Partili ve cemaatçi’ye çıkar. Tamam, kızmadık; öyle olsun. Peki siz? Siz kimsiniz beyler, hanımlar? Bakıyorum da sonunda CHP kıyılarında karaya vuruyorsunuz.
İşin ilginç yanı şu; bu CHP’li yazar ve akademisyenler partili olsa da hâlâ ‘tarafsız’ gözlemciler, bilim insanları muamelesi görürler. En militan partili bile parti kimliğinin dışında tanımlanır; onlar toplumun vicdanıdır, akademyanın yüzakıdır, baştacıdır. Ee, bunlar birbirlerini bilirler elbette, öyle diyecekler tabii. Bir de başka bir tip var; bütün öykünmelerine rağmen eski tarz ‘sağcılık’tan kurtulamayan, sol-Kemalistleri her koşulda ‘tarafsız, objektif, partilerüstü, saygın’ gazeteciler ve akademisyen sananlar. Yaşasın kompleks!
Memlekette ‘topyekûn’ bir mücadele yaşanıyor; ‘Kemalist devletten demokratik cumhuriyete geçiş’ mücadelesi. Kimse bu mücadelenin dışında değil. Oyuna girip de hâlâ kendini gizlemenin gereği yok. Yüzünüzdeki ‘gazeteci’ ve ‘akademisyen’ maskesini çıkarıp halkı aldatmaktan vazgeçin. İşte gördük; bal gibi CHP’liymişiniz kardeşim, utanmayın söyleyin.
‘Mahalle baskısı’ da ‘endişeli modern’ de ‘yeni orta sınıflar’ da CHP’li çıktı!
i.dagi@zaman.com.tr
*******************************
Bu yazı da aynı konuda:
Nerede “İslamcı”, “yeni islami burjuva” fasa fiso adamların ve onların teorisyenlerinin eleştirdiği “modern”,”laik” vs. diye tanımlanan yazarı çizeri görsem diyorum ki: Şimdi bekir yıldırım da yazmıştır bir yazı ama ne hikmetse hep “karşı taraf” hakkında. Benim için turnasol kağıdım gibisiniz. Beğendiğiniz yazarı ben de beğeniyorsam diyorum ki “bir yerde yanlış yapıyorum galiba,adamın/kadının ideolojik basiretsizliğini göremiyorum” diyorum. Yok beğenmediğiniz, yerin dibine soktuğunuz kişiyi ben önemsiyorsam tamam “doğru” yoldayım, diyorum. En azından bunun için bir teşekkürü hakettiniz. Yorulmadınız mı islamcı, anti-laik, muhafazakar, ahlak uleması, liberal, modernizm karşıtı takılmaktan? O sakallının dediği gibi din kitlelerin afyonu, gerçekten afyonu. Hergün bunu gözlemlemekten ben yoruldum. Dünya afyonkeş olmuş, siz milletin bir tek rakısıyla uğraşıyorsunuz. Boşverin, değmez stres yapmaya.
BeğenBeğen
“..En azından bunun için bir teşekkürü hakettiniz.”
Bir şey değil.
“Yorulmadınız mı islamcı, anti-laik, muhafazakar, ahlak uleması, liberal, modernizm karşıtı takılmaktan?”
Yorulmadım. Bunlar biribirini götürdüğünden herhalde, yorucu bişicik kalmıyor.
Sakallı adam Türk moderninin hipnotistidir.
Veciz sözden kolay ne var?
BeğenBeğen