Bilgi Üniversitesi’nde bir öğrencinin bitirme tezi için okul stüdyosunda, bir diğer kız öğrencinin oynadığı porno filmi çekmesi bir çok bakımdan manidar (kenar meselesi olarak, sadece bir kız oyuncudan bahsedilince, “bu tek kişilik porno filmi mi imiş, başka ‘sanatçı’ yok mu imiş” sorusu da aklıma geldi. Feministlere selam).
En önemlisi olayın Türk muasırlaşması (çağdaşlaşması), garplılaşması (batılılaşması) ‘nın bir mikrokozmu olması. Bilimsel araştırma, öğretim kalitesi yerlerde sürünen, daha düne kadar, başı örtülünün eğitim hakkını reddeden üniversitenin okulda porno yaptıracak kadar özgürlükçülüğü çelişkisinden güzel ne ifade edebilir Türkiye’nin modernleşme serüvenini?
Kahverengiburunlubeyazeskikaptan’ın gönüllü sözcülüğünü üstlendiği, beyaz Türklerden bir çoğu kendilerinin ilerleme, çağdaşlaşma tasavvurunun gerçek ilerleme olan bilim, teknolooji, ekonomik gelişme, dermokrasi adına sunacakları bir şey olmak şöyle dursun, kendilerinden daha dindar olanlara ayak bağı olan, çağdaşlıkları için sundukları her delil illa da cinsel ahlak, tüketim kültürü, hazcılık kategorilerinde olan zavallı bir güruh olarak tasvir edilmesine kızarlar. Ama bunun diğerlerinin yakıştırması olmadığını görmek için en önde giden çağdaşların sundukları delillere bakılmalı.
Başta Kaptan’ın verdiği her örnek, yaptığı her savaşta mutlaka ya cinsel serbesti, ya içki tüketimi ya da dini hayata karşıtlık var. Kendisi veya temsil ettiği güruhtan kimsenin “bu dinciler üniversiterlerimizde bilimsel araştırma yapmamızı dine mugayyir diye engelliyor” dediğini duyan varsa beri gelsin. Sazan Aksu’nun adının fazla demokrat olduğu için İzmir’de bir sokaktan silinmesine karşı savunması dahi gözlerimden yaş getiren ” o bütün ömrü boyunca mini etek giymiş..” ifadesi, İzmirliliğin veya “kıyıların” erdemi güzellemelerinin mutalaka 80 küsur yaşına rağmen bikini giyen annesi, mini etekli, kendi sevgilsini seçen, kimseye itaat etmeyen karısı, kızının bulunması herhalde vaziyeti özetlemeye kifayet eder.
“Endişeli modern” profesor hem de doktor (bayılırım bizim profların proflukla yetinmeyip bir de “doktor” u eklemelerine ve dahi “doçenti atlamışlar” derim) Binnaz Toprak bacım son olarak “endişeli modernler sesini yükseltsin” demiş. Ne diye? Neden CERN’e tam üye değiliz, neden uzay merkezi kurmuyoruz, neden bir araya gelip tabiatı az kirleten enerji konusunda yoğunlaşmıyoruz, neden bebek ölümleri fazla, neden özgürlük alanlarını genişletmek için çaba sarf etmiyoruz diye? Dalga mı geçiyorsunuz? Ne alkası var şimdi bunların modernite ile? Tabii ki Doğu illerine gittiğmizde şöyle çağdaşça kafa çekip eğlenecek meyhane bulamıyoruz; cumaya gidenler asr-ı saadetimizde olduğu gibi akşam da meyhanesine uğradığı günler geride kaldı diye feryad-u figan ediyor Prof.dr. Binnaz Bacım.
Ve son örnek: Taraf’ta yazan Nilüfer Kuyaş diye bir hatun var(mış). “mış” diyorum zira düzenli Taraf okuru olmama rağmen fark etmemiştim CNN-Türk’te laikçi bacı Ayşenur Aslan’in şovunda (“Medya Mahallesi” sanıyorum) öğrencilere Başbakan veya Burhan Kuzu’nun konuşmaları sırasında heteroseksüel ve homoseksüellerin “ayrı, ayrı topluca” öpüşerek protesto etmesini önerene kadar (homo ve heteroyu ayrı ayrı ifade etmek benim ilavem değil kendsinin). Sonra interneti tıkladım Taraf’ta bir iki yazısına göz attım. Meğer kadının obsesyonu (tutkusu) imiş bu. “2010 yılının en önemli olayı Londra’da eşcinsellerin Papa’yı protesto için karşısında öpüşmesi” imiş bu çağdaşlıktan Taraf’a göre. “Bunu öğrencileri iğnelemek için söylüyorum” dedi, herhalde “teşvik etmek” ifadesi fazla açık geldi. Önümüzdeki dönemde bu Akepelilerin üniversitelerdeki konuşmalarında yumurta atmanın yerini ortalıkta çiftleşme protestosu alırsa bu “iğnelemenin” başlarısından dolayı kendisini kutlamamız gerekecek.
Bu “iğneleyciler” bilim yuvalarında alkolün su gibi tüketildiği “öğrenci etkinliklerini” görünce gururdan başları göğe değmeli. Zira bu kategoride Harvard, Oxford halt etmiş! Bütün Batı üniversitelerine genelleyecek veri yok elimde ama benim bildiğim Amerikan üniversitelerinde kampusta alkol tüketimi yasaktır.
Ama dedim ya, programında İslam ile ilgili ders bulunduran üniversite programlarının -Sorbonne veya Stanford fark etmez- denkliğini reddeden Kemal Gürüz’ün “bilim yuvaları” öğrencileri sarhoş edip çiftleştirme kategorilerinde dünyada ilk beş yüzün başlarındadır mutlaka.
Hasıl-ı kelam, bu okulda porno yapan öğrenciler, onlara “konusu önemli değil ben bilimsel olarak yaklaşırım” diye geçer not verip mezun eden hocalar, ve durumu “bilimsel özgürlük” adına savunanlar artık “işte Türk çağdalşlığı bundan ibarettir; faşizanlık, boşluk ve ahlaksızlık” dediğmizde aynaya bakıp sussunlar lütfen.
Hamiş: Şimdi aklıma geldi unuttuğum alakalı bir kaç konu başlığı:
1. Olaya dindar medyadan “ilim yuvalarında bu ahlaksızlık ne” minvalinde tepki vermekten çekinmesi- ki bu biricik değildir, bir genel eğilimdir artık- üzerinde kafa yorulmalı. Endişeli modernlerin şantajına fazla prim vermiş demokratlığımızı, farkılılağa saygımızı göstermek için dini, ahlaki ilkelerimizden taviz veriyor olmayalım? Mardin’de Noel süslemelerini çok ta ölçülü bir iafede ile eleştirdiği için medya lincine tabii tutulan AK Parti Mardin Miletvekili Gönül Bekin Şahkulubey’i savunan kimse çıkmadığını da not düşeyim bu vesile ile. Tebrikler Sn. Şahkulubey ahlaki doğruculuğu siyasi doğrculuğa tercih ettriğiniz için! Ben de “insanın kemiklisini severim”.
2. Benim meşhur “noktaları birleştirme”, “birleşik alan” veya tercihim “bütün yollar Tophaneye çıkar” tabir ettiğim bütüncül bakışım gereği bu örnekler Ergenekon kapsamında ortaya çıkan ÇEV, ÇYDD, ADD gibi çağdaşlaştırıcılar ve kahraman Ordu’nun lise çağındaki öğrencileri subaylar, askeri öğrencilerle seks, şantaj malzemesi olarak kullandıklarına dair veriler ile beraber mütela edilmeli.
Örnekler çoğaltılabilir ama gaye hasıl oldu.
Bekir Bey bu yorumu yayınlamasanızda olur. Bir seferinde bana bütüne değil de bütündeki küçücük ayrıntılara taklıyorsun demiştiniz. Yine öyle diyeceksiniz biliyorum ama söylemeden duramayacağım.
“Endişeli modern” profesor hem de doktor (bayılırım bizim profların proflukla yetinmeyip bir de “doktor” u eklemelerine ve dahi “doçenti atlamışlar” derim)”
Ben şu prof ünvanın arkasına takılan doç. ve dr. unvanlarının yazılmasındaki hassasiyetle ilgili şunu duymuştum; Bir zamanlar prof kadrosu az olduğu ve unvtelerde profa ihtiyaç duyulduğu için bazı hocalar doç olmadan prof. luğa yüksetilmişler. Bu sebepten dolayı akademik kariyerini sırasıyla tamamlayanların özellikle doç ve dr ünvanlarını da prof unvanının arkasından kullanmayı tercih ettiklerini duymuştum. Hassasiyetin nedeni bu olsa gerek.
BeğenBeğen
Ben de ona benzer bir çıkış nedeni olduğunu tahmin ediyordum. Benim kafamda bu asistanına çay getirten prof. ve askere ayakkabısını sildiren Balyozu Çetin ile alkalı. ABD’de Nobel’li fizikçi veya “ünlü sosyolog” doktorasını almış her hocaya Dr. X diye hitap edilir iken bizde mutlaka rütbe, makam, sınıf, kast ayrımının dikkate alınması kuralı üzerinde düşünmeliyiz.
BeğenBeğen
Bizim universitede (ODTU) bir hoca laboratuar raporlarimizi iade etmisti. Neymis efendim adini Associate Prof Filanca degil, Assistant Prof Filanca diye yazmisiz. Halbuki beyefendi gecen hafta terfi etmis ve artik docent olmus, nasil bilmezmisiz, nasil yeni rutbesini degil gecen haftakini yazarmisiz!? Amma velakin, Amerika gormus olmak da derde deva degil. Soyleki bu pekkk docent hocamizin doktorasi North Carolina State’dendi.
Arti ilginctir Turkiye benim bildigim akademisyenlik yapmadan docent olunabilecek tek ulke. Yeterli yayininiz varsa YOKun docentlik sinavina girip docent olabiliyorsunuz. Ben de mi alsam ne 😉
BeğenBeğen
Bırakın NCSU’yi (that figures), buraya Amerikalı veya Japon getirin bir yılda “sen benim kim olduğunu biliyormusun” demeyi öğretirim.
Doçentliği bilmem ama ben 499.95 dolara, 3-ayda internetten garantili doktora ile ilgileniyorum bu aralar.
BeğenBeğen
Evet bir de oyle seyler cikti. 3 ayda garantili doktora!? Ne menem birseyse 🙂
BeğenBeğen
Bir de şu sizin çok sevdiğiniz Turgut Özal ve onun bakanı (benim zerre hazzetmediğim, sürekli fikirlerimiz çatışıyor diye büyük mutluluk duyduğum gözlüklütombulmuhafazakar)Hasan Celal Güzel’in Bakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne alıp sonra hoop üniversitelere zıplayan ilahiyatçılar’dan, tarihçilerden hiç söz etmiyorsunuz. Kadrolaşma öyle değil böyle yapılır diyor yıllardır muhafazakarlar. Solculara laf atar durur ya üstün sanat eleştirmenimiz Başbakan “50-60 yıldır yapılmayanları yapıyoruz” deyip Chp’ye falan atıp tutuyor ya (siz de uçurumdan atlayan koyunlar misali hoop peşinden). Biri de sormaz mı arkadaş hiçbir şey yapmadılar diye eleştirdiğin hükümetler hep Menderes, Demirel, Erbakan, gibi sağ muhafazakarlar, senin pek sevdiğin teveccüh gösterdiğin adamlar değiller mi diye? Bu ne perhiz ne lahana turşusu. Bu blog iyi geliyor bana bir yandan da hüzünlendiriyor beni sürekli “Eğitim cehaleti alır…” sözünü hatırlattığı için. Herşeyin hayırlısı.
BeğenBeğen
Bu olmamış Hakan Bey. İlk yorumlarınızda biraz daha derin sularda yüzüyordunuz. Seçim (kadere isyan) psikolojisi olsa gerek “kıyıların” sığ sularına çıkmanız. Ama anlamam bu vakalardan fazla; asabiye okumadım. Ama notların size iyi geliyor olmasına sevindim.
Amin
BeğenBeğen