“Dakikalar” ‘ı çift anlamlı kullandım. Biri artık hepimizin tartışır olduğu görüşmenin olması yanında süresinin kaç dakika olduğunun önem ve ehemmiyeti. Diğeri ise gavurların “tutanak” veya konuşulanlar yerine kullandığı “minutes”.
Dakikalar, yani süre
Bu “kaç dakika görüştü” meselesi yeni değil. Benim aklıma gelen ilk dikkat çekme, İnönü’nün damadı (nam-ı diger Milli Damat) Metin Toker‘in 1974 Kıbrıs Çıkartması sırasında, kayınpederi Milli Şef’i devirdiği için hiç hazzetmediği Ecevit’i küçük düşürmek için bir gazetede (Sanıyorum Cumhuriyet) yazdıkları idi. Çıkartma’dan bir gün önce İngiltere’ye gidip onların garantör devlet olarak müdahele etmesi için yalvaran Ecevit zamanın İngiliz Başbakanı Harold Wilson ile görüşmesinin sadece on dakika sürmesi üzerine şöyle bir şeyler yazmış idi.
On dakikada ne konuşulur ki?
How are you Mr. Ecevit?
Fine, thank you. How are you Mr. Prime Minister?
Fine, thank you.
How is Mrs.Ecevit?
-She is fine thank you,
How is Mrs. Wilson?
She is fine, thank you
………..ve on dakika doldu” (hafızadan).
Ve madem gerilere gittik. O zamanlar başbakanlar ABD’ye gittiğinde başkanla falan görüşemezdi. Şansları yaver giderse dışişleri bakanı…Çıkartma sonrası The Ambargo’dan önce Türkiye’ye gelen en yüksek devlet adamı Dışişleri Bakan Yardımcısı Joseph Sisco idi; o da “Mr. İcvit”‘in kulağını çekmek için. Menderes ABD’ye gayri-resmi ziyaret için gittiğinde kimse ile görüşememişti, hatta Dallas’ta ziyaret ettiği bankanın genel müdürü dahi ancak bir ayakta selamlama yaptıktan sonra işlerine dönmüş idi.
Gavurlar böyle; biz de böyle. “Ben Sultan Osman Han, …Fatih Mehmet Han, Sultan Yavuz Han oğlu….Sen ise Françe kıralı Françeskosun” günleri de geride kalmıştı. Ve gavurun kültürü, insan ilişkileri, duyarlılıkları, değerlerinin bizim dünyamıza Mars kadar uzak olması arka planı var ama konumuz değil.
.
Milli kompleksimiz hakkındaki bu kısa yakın tarih arka planından sonra günümüze gelelim:
Yandaşımızdan, müzmün muhalifimize herkesin görüşüp görüşmeme ve görüşme süresi üzerine “tartışmaları”, haberlerinin her tarafı aşağılık kompleksi ile kaplı olduğunu not etmeden olmaz.
Yandaşı “bak bizi adam yerine koydular, şiştiniz mi” ‘den başka bir şey demiyor, başka boyut da görmüyor. Muarızlar “bak bizi (pardon Erdoğan’ı) adam yerine koymuyorlar” olduğunu ispatlarsa topu doksana taktığını düşünüyor…Ve hep beraber “Biz bir elmanın iki yarısıyız” ‘ı söylüyorlar.
Erdoğan kendisi ve etrafındakiler de malesef hiç de “one minute”, “dünya beşten büyük”, “sen kim oluyorsun” ile yaratılan Erdoğan imajına yaraşır davranmıyor, hatta o imajın altını boşaltıyor. İsrail Shamir ‘in tartışma grubunda tartıştığım, adını haıtırlayamadığım bir İngiliz gazeteci benim Erdoğan’ın “one minute” ‘unu savunmama cevaben “Erdoğan talks the talk but does not walk the walk” (mealen hamaset var, eylem yok) demiş idi. Malesef doğruluk payı var. Ve yağcılığı, ortalama insan zekasına hakaret manasında “vurdu, kırdı, nakavt etti” türü efelenmeleri gazetecilik sanan yandaş medya da kendi ülkesinin küçük düşmesinden sadist/mazoşist zevk alan yerli düşman medya da vasatın bu seviyede oluşmasında iş birliği yapıyor.
..ve dakikalar, yani içerik (muhteva)
Amerikalılar bu işi bilimsel yapar. Tabii ki biliyorlar Erdoğan ve Hükümet’in “Obama ile görüşmeye” ve süresine atfettiği önemi ve bunun bizim iç politikadaki karşılığını. Onlar da bunu kendi avantajlarına çevirecekler tabii. Şöyle:
Madem ille de “Obama ile görüştü, hem de şu kadar dakika” diyebilmek önemli, öyle ise biz de bu dakikaları kendi stratejimiz, menfaatimiz doğrultusunda kullanarak fiyat ödetiriz; beleş yok.
Bkz. Görüşme sonrası Beyaz Saray açıklamasına: “Taziye diledi, IŞİD ile daha etkin mücadele konusunda….”.
PKK var mı? FETÖ var mı? Suriye’de PYD’nin ilerleyişi, ABD desteği, Batı’nın iyi teröristlere göz yumması var mı?
Burdan bize ne çıkmış? “50 dakika görüştü” diyebilme.
Sonuç:
Bir Osmanlı torunu bir programda şöyle demişti: Çocuklarımıza kim olduklarını bilmelerini ama asla söylememelerini öğütlüyoruz.
Bu sözü de gavurdan çok duyarsınız , ilk kim söyledi bilmiyorum (Lincoln mu idi FDR’mı?):
Yumuşak konuş ama büyük bir sopa taşı.
Son ondört yılda kazanılan saygınlık hamasetle, efelenme ile değil muhteva ile yani hemen her alanda somut, ölçülebilir ilerleme ile, sağlam ahlaki duruş ile oldu. Ve hiç bir şey şakşakçı seviyesiz medya, troller, ucuz siyasetçiler sayesinde olmadı. Reis dahil herkes kelimelerini biraz hesaplı seçse!
Emaneti tasiyanlarin da isi zor bekir hocam. . Seytaninla ugras , onun azdirdigi nefsinle ugras , etrafini sarip nefsini poh pohlayan yalaka takimiyla ugras !!… karsi takimdaki profesyonel seytanlardan ,Organize kurumlardan hic bahsetmiyorum bile …. Eninde sonunda fani bi insansin iste !. Gücün kuvvetin haddin hududun belli .
Duaya ihtiyaclari Cok ve Ben oy verip kacanlardanim galiba. Biraz daha Duayla oyumu takip edeyim ins.
” Rabbim ferasetlerini arttirsin , hayrdaki azimlerini cogaltsin , nazardan kibirden enaniyetten korusun . daha fazla Sayida iyi ile hemhal olmalarini nasib etsin .”
Saygilar..
BeğenBeğen
Biliyorum karşılaştığı zorlukları. Bizimkisi de sizinki gibi dua nihayetinde. Amin.
BeğenBeğen
“Erdogan talks the talk, but does not walk the walk” soylemıne kesınlıkle katılmıyorum. Erdogan cok akıllı bır adam her konuda tedrıcı davrandı/davranıyor. Ilk gunden walk etmeye kalksa o bacakları kırarlardı. Durun bakalım daha dun kım cesaret edebılırdı “dunya 5ten buyuktur” demeye? Ayrıca Israılle yıllardır ılıskılerımız kesık, bu walk degılse nedır?
Erdogan bır demecını bugunku haberlerde dınledım. Mealen sunu dedı: “Obama basın ozgurlugu konusundakı yorumlarını suratıma soylese cevabını verırdım”. Bunun tek acıklaması var SÖYLEYEMIYOR. Bızımkı de doner donmez bunu ıma edıyor. Lutfen goz var mızan var, ABD-Turkıye ılıskılerı dengesı cok degıstı. Bunu gormemek ınsafsızlık olur.
BeğenBeğen
Bu arada bırseyı anlayamıyorum. Bu gezılerde Istanbul bazlı cevırmenlık sırketı Enterkon’dan Emrah Kale ısımlı cevırmenden hizmet alımı yapılıyor. TC devletının cevırmen kadrosu yok mudur? Cumhurbaskanının bır kadrolu cevırmenı olması gerekmez mı? Hızmet alımı yapılan sırket devlet sırlarından haberdar olabılıyor. Bu ne derece dogru?
BeğenBeğen
Ben görmeyenlerden değilim; yazıda da not ettim. Ahlaki doğruculuk benim mottom nihayetinde. Ama bu değişen durumu durmadan söylemek akıllıca mı, emin değilim. “speak softly but carry a big stick” de oldukça bilgece. Sözler için değil işler için ödeyelim fiyatı. Medya, siyasetçi şakşakçılığı puanımızı yükseltmiyor, bilakis..
***kadrolu tercuman vardır eminim hem de çok sayıda ama büyük ihtimal “devlet memuru” dur. İyi bir simultane tercuman bir kaç saatlik iş için binlerce lira alırmış.
BeğenBeğen
vallahi yazilariniza, uslubunuza, realistliginize hayranim. Bir kitapta toplanmali bu yazilar.
BeğenBeğen
Teşekkürler. Şimdilik böyle iyi.
BeğenBeğen