“Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz..” (Türk masalları)
– Sahi ne oldu biri Beyaz’a da bana da anlatsın lütfen.
– “Önce Big Bang oldu
Sonra buzullar eridi
Sonra Araplar Mercedes Benz’i aldılar” *
……………
…………….
Sonra ERKE vermeden almanın tabiat kanunu olduğunu ispatladı.
Sonra yeşil tanklı modern şövalye fazla “sevdiği” millete gece yarısı e-ilan-ı aşk mektubu yazdı.
Sonra Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek “GK Başbakanlığa bağlıdır; bunu tasvip etmemiz mümkün değildir” dedi.
Sonra birçok demokrat entellektüel “bravo” dan, “iyi başlangıç” ve “yeterli değil ama askeri vesayete karşı şimdiye kadarki en cesurca çıkış” a kadar değişen olumlu tepkiler verdik.
Sonra aşığımız kurduğu, kurdurduğu veya ele geçirdiği STK’lar (fakirin sözlüğündeki ATK ‘nin “Askeri Toplum Kuruluşu” açılımıdır) vasıtası ile ‘yürüneceeeek, yürü! ‘ emrine mütenasip kitlesel refleks gösterdi, (BKz. Nokta’lanan derginin ele geçirdiği Özden Örnek Paşa’nın olmayan günlükleri).
Sonra, ”The Cephe” ‘nin AYM kanadı kendine verilen görevi laiki ile ifa etti. Anayasa’da laiklik , inkılap ve Atatürkçülük yanında dördüncü kutsal terim belirlendi: Uzlaşma.
Sonra uzlaşma =367 formülü ihdas edildi. Sonra bakıldı ki bunu, Allah muhafaza!, milletin seçtikleri yani “bizden olmayanlar” da istismar edebilir, “aslında tam da bööle demek istemedik… bir defaya mahsus… diğer kanunlar, Meclis Başkanı seçimi falan sayılmaz, sadece CB için, yok sadece Gül için, yani sadece AKP için demek istedik kem kum, çevir kazı yanmasın ” dediler “gerekçe” ve takip eden “şekil denetimi” kararı ile.
Sonra Erdoğan ve hükümeti resti gördü ve “madem bana seçtirmiyorsun hadi Cumhur’a gidelim” dedi. “uzlaşmayı kaynağında yapalım”. Cumhur, başkanını seçsin” .
Biz demokratlar, meşruiyetçiler, alkışladık. “Nihayet demokrasi vesayete karşı kazanıyor” dedik.
Demokrasi , ahlaki sistem, meşruiyet, hakkaniyet konulu pembe rüyalara daldık.
-Bir an, Her an her şey Olabiliristan da yaşadığımızı unuttuk.
Then came the rude awakening:
-Erdoğan, “tamam uzlaşma diyorlarsa uzlaşırız! Liste sunarız size, beğendiğinizi seçeriz” dedi bayram değil seyran değil iken, ve dahi anketler AK-Parti oylarını yüzde 45lerde gösterir iken! (tamam tam da böyle demedi ama Türkçe tercümesi bu).
Haydaaa.. Atilla Mayda!
Şimdi o meydanlarda siz ve Abdullah Gül’ün “Size seçtirmiyorlar sevgili vatandaşlarım, milli iradeden korkuyorlar, hep korktular; milletin yerine seçkinler , antidemokratik merkezler idaresini ikame etmek istiyorlar; kendi aralarında uzlaşmadan bahsediyorlar. Biz ise hakimiyetin kayıtsız şartsız size ait olduğunu savunduk hep. Siz seçeceksiniz başkanınızı” nutukları “yeter Karar milletin!” sloganı atarken ciddi olduklarını sanıyorduk. Şimdi bunların ülkemizin nev-i şahsına münhasır ‘mesela dedük’ vaadler sezonuna AK-Parti’nin katkısı olarak mi almalıyız?
“Halk iradesi” ne finduğa benzer ne mazota, ne her kasabaya Oxford kurmaya. Bu demokrasinin tanımından, ahlaki siyaset şiarından kaynaklanan bir felsefi duruştur. Bir kere “halk seçsin; biz millet iradesine saygılıyız” dediğinizde bir taahhüt altına giriyorsunuz. Omurgalı siyaset “dün dündür, bu gün bu gündür” dememektir.
Şimdi daha da geri adim atıp mealen “Baykal’a liste sunacağız beğendikleri arasından seçeceğiz” diyorsunuz. Biliyorum daha önceki yazımda da bahsettiğim gibi mevcut içine edilmiş Anayasa ve yorumları muvacehesinde yeni Meclis CB seçmek zorunda kalabilir. Bunu referendum sonrasına ötelemek yeni bir geçici Anayasa değişikliği gerektirebilir. Ama daha ortada fol yok yumurta yokken bu taahhüt hangi deha danışmanın fikri idi? Yoksa 27 Nisan’da e-aşk mektubu yazan şövalye size gizlice tacizde mi bulunuyor?
Tabii ki bunu duyan Baykal, mal bulmuş mağribi gibi üzerine atlar ve “Hah, simdi yola geldiniz; naa nana naaa na.. ama yetmeeez. ööle üç aday dört aday ‘dayatması’ yok! Bana geleceksin ben sana sööliceem ‘tarafsız CB’ nın adını” der. . Hatta daha da ileri gider “Meclis dışından, partilerüstü olsun” da der. “Mesela Sezer gibi tarafsız biri, ne biliyim Erdoğan Tezic’in terfisi de geldi, Tülay Teyze de olabilir ama Türkan Saylan daha bi tarafsız “ da der. Niye demesin? İpinin sonuna gelmiş cambazın “benden sonra tufan” politikasından imtina etmesi için ne sebep var? Hatta ne menem uzlaşmacı olduğunun delili olarak “ben 370 çıkarsam bile uzlaşırım” der. Başbakan’ın deyimi ile “bekara karı boşamak kolay” olduğuna ve 22 Temmuz’da milletin kahve fincanını ters çevireceği iki kere ikinin dört ettiği kadar kesin olduğuna göre…(Aklıma gelmişken tarihe not düseyim: Zenginler listesinde Bill Gates’in önüne geçtiğimde bütün servetimi fakir fukaraya dağıtacağımı taahhüt ederim..Erkekse Cem Uzan versin ayni sözü de göreyim!)
Bu gereksiz gözüken tavizin siyasi doğruluk yanını bir yana bırakıp, işi biraz mantıki irdelemeye tabii tutalım:
1. Secimden diyelim ki siz veya Baykal 400 vekille çıktı. (ve faraza cehennem buz tuttu) Gene de mi uzlaşma aranacak? Kim ile, ne için? O zaman bu ifadenizi şimdiden Sabih’in icad ettiği 367’ye ulaşamayacağınızı kabullendiğinizi mi anlayalım? Seçimlere giderken bu mesajın seçim stratejisi olarak doğruluğunu akil danışmanlara bırakalım şimdilik (belki kim olduğunu tahmin ettiğim bir yaman stratejist “böyle dersek tansiyonu düşürürüz, hem milletin teveccühünü kazanırız hem de biliyorsunuz..’ diye fısıldamıştır Erdoğan’ın kulağına).
2. Demek bu uzlaşmanın kutsal bir kelime olduğunu siz dahi kabul ettiniz, o zaman niye bu sadece CB ile sınırlı olsun ki? Mesela hükümet “milletin tamamını temsil” etmez mi? Şimdiden “ 350 vekil çıkarsak ta ‘milli birlik’ hükümeti kuracağız” deyin.
3. Bu Cumhuriyet seçkinlerinin mantrasi haline gelen uzlaşmayı bir spesifik AYM kararının bir spesifik zorlaması değil bir demokrasi kültürü gereği olarak kabul ettiğinize göre sadece hükümeti uzlaşma ile kurmak olmaz. Geçmişte de zaman zaman yapıldığı gibi Merkez Bankası Başkalığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, müsteşarlar, genel müdürler diğer bürokratlar tayinlerinde de uzlaşma arayın (böylece ‘kadrolaşma’ problemi de çözülmüş olur). . Öyle ya bürokratlar, teknokratlar milletin tamamını temsil etmiyor mu? Ve devam edin gidin, müdürler, daire başkanları, müftüler, imamlar, emniyet personeli vb…
Halka seçtirme askeri vesayetçilerin dayatması sonucu ortaya çıkan tabii enerjinin mahsulü. “Demir tavında dövülür ” Hele şimdi uzlaşma ile seçelim; 2014’e kim öle kim kala” demeyi AK-Parti’nin seviyeli politika taahhüdü ile uzlaştırmak zor. . Yukarıda da belirttiğim gibi yeni Meclis CB seçmek zorunda kalabilir fakat siyaset sadece günü kurtarmak için yapılmadığı demokrasi, meşruiyet, millet iradesi yönündeki adımların gelecek nesiller için atıldığı iddiasındaki bir parti 11 CB için istediği ismi seçtirme imkanına sahip olsa dahi ilkesel duruş sergileyerek, “hayır millet seçecek” te ısrar edip Yeni Meclis’te 11 CB’nin da halk tarafından seçilmesi için kanuni düzenleme (gerekiyorsa) yapmaya çalışmalıdır. Aksi taktirde gene “the Cephe” nin kazanç hanesine yazılacak ve bu da ilerde daha ensemize nice tokatlar ineceğinin garantisi olacaktır. Faşistler, içerde Umraniye’den dışarıda Washington’a, Cenevre’ye kadar çok cephede kan kaybetti son zamanlarda. Gün geri adim atma günü değildir. Bu gün 28 Şubat’ta Erbakan’ın ürkekliğini yazan tarihler 10 yıl sonra 27 Nisan muhtırasına, bu günün diğer taksitli darbelerine verilen tepkileri de kaydederler.
Hasıl-i kelam, olmadı sayın Başbakan. “fikrin sorumluluğu” gereği ne tur faşizan, vatansever baskıları altında olduğunuzu biraz bildiğimizi de not edelim,. Eminim ki tanıdık tanımadık daha nice Sari Kızlar prova yapıyor kapalı kapılar arkasında. Ama sizin de daha önce söylediğiniz gibi “bu ise kelle koltukta atıldınız”.
Biliyorum, kolay iş değil ama siz talip oldunuz. Sıradanlığın aksine büyüklük kolay değildir, ama mükafatı da büyüktür. ‘Sizi buraya getiren irade’ yani Cumhur bu ilkeliliğiniz samimiyetiniz ve yürekliğiniz için peşinizde. Etrafınızdaki bazı “kool”, pragmatist danışmanların telkinleri ile olduğunu zannettiğim bu çıkışı boşa koysam dolmuyor doluya koysam almıyor vesselam.
*Airplane filminden bir diyaloga gönderme.
Bekir Hocam Sabrınız taşmış gördüm sizi (23 temmuz’u bekletmediniz…:) )
“sırtında yumurta küfesi taşıyan adam” mülayimliğinin abartılması -affbuyrun-“kıçına makam koltuğu yapışan adam” tavrına dönüşürse en nihayet “ensesine vur lokmasını al” enayiliği ile noktalanır diye düşünüyorum.
bakınız erken seçim kararı ekonomiye o kadar koymadı , hatta şuan zirve yapmış durumda , borsa patladı , döviz çuvalladı,enflasyon uysallaştı…vs , bu “sırtında yumurta küfesi..” edebiyatına hiç gerek yok , bence şuanda hele ki referandum sandığı da sözkonusu iken , bir sandık daha taşıyabilir Türkiye , 330 gelirse ve yine pislik yaparlarsa , o çok beğendikleri Anayasa hükmünü icra etsin buyurun kardeşim seçime denilsin %45 olsun %50 , olmadı mı bir daha %55 , nasıl olsa hükümeti siz kuracaksınız , aynı ekonomi politikası işleyecek ,
BeğenBeğen
Selamun Aleyküm Bekir Bey;
Yanlız Deniz Baykal ve yedeğinde CHP’nin uzlaşma anlayışı iyice belli olmadı mı? Zaten belliydi de artık TDK’da kelimenin anlamına bir el atar diyorum ben.
Uzlaşma: Bana ne bana ne ben ne istiyosam o olacak!
Allah’a emanet olun…
BeğenBeğen
VB Kardesim,
Yazida bir miktar sabirsizlik olsa da sorumsuzluk oldugun sanmiyorum. Bir yureklendirme tesebbusu niyetim. Bunu yaparken dahi “bimedigimiz” seyler olabilecegi “yumurta kufesi” tesbihinizdeki vaziyete de degindim. Aslinda bu yumurta kufesi meselesin bir gun acikca tartismak, derince irdelemek lazim. Erbakan’dan bugune her “dindar siyasetci” elestrisine en cok “ama naapsinlar Mederes’i hatirla” diye karsi cikanlardan idim. Biktim bu savunuculuktan! Bir yazisinda “basortululer icin hicbrsey yapmadilar,. Dogruyu bilip te soylemeyen dilsiz seytan, bunlar samilyetsiz vb. turu bolca ayet hadis yuklu bir yazi le sorumsuzca hukumete verip veritiren Ali Bulac’a yazip sunu sordum:
“bizim bilmeyip te sizin bildiginz birseyler varsalutfen yazin. Deyin ki “yumurta kufesi ile alakasi yok, bunlardaki yurek eksikligi, iman eksikligi, sundan biliyorum..” deyin o zaman bende size katilayim; ‘ama naapsinlar’ demekten ben de biktim” dedim.
Cevabi “yok kardesim benim Ak-pArti ile alip veremediim yok …” cinsinden saygisizca bir cevap idi. Saygisizca demem yazdiklarimin mutevasini degerlendirmeden elestrim “bir Ak-Partili’nin savunmasi” mesabesine indiren karakterinden. Neyse goruldugui gibi “actirma agzimi zinhar,
derunumda neler var” 🙂
ha bir de ilave edeyim bircok yazimda da bahsettigim hususu” Bu gun daha cesu olmak, antidemokratui baskilara direnmek icin her zanmankinden musait bir ortam (ic, dis) oldugu acik. Sezar’;in hakkini vermek babinda 28 Subatta bunun olmadigini not edelim.
Dogu Kardesim,
Bakal’n yedeginden kismini okdugumda arkasindan MHP’den bahsedeceginizi sandim. Aynen 🙂
Sizler de Allah’a emanet olun.
BeğenBeğen
Estağfurullah Bekir Hocam ,takdir yetkim olmamakla beraber ne sabırsızlık ne de sorumsuzluk mevzubahis
Ali Bulaç’ın bazen kantarın topuzunu kaçırdığı konusunda da katılıyorum ,ama yinede esaslı bir yazar diyorum ben( yazınızdan da sizin de böyle düşündüğünüzü çıkardım -?- )
şurda seçime 10 gün kala yapılan açıklama gerçekten anlamsız, dahası baykal (daha önceki tüm kaypaklıklarına ek olarak ) bahsettiğiniz gibi bu öneriyi de reddetti
( bilmiyorum tüm iyiniyetimle,polyannacılık yapayım, belki de bu reddiyeyi baykaldan birdaha duymak için mi yapıldı bu açıklama ? diye soruyorum kendime ,hani millete meydanda ‘bakın 3-4 isim verelim dedik , baykal onu da kabul etmedi ‘ demek için mi ? bu haliyle dahi saçma ,çünkü baykal’a hakkı olmayan,hukuksuz bir makam vermek oluyor )
bahsettiğiniz gibi bu açıklamanın en tehlikeli tarafı ,uzlaşma saçmalığını başbakan da kabul etti diyecekler ve bir hukuksuz teamülümüz daha olacak,hani derler ya emsal teşkil edecek,
yani adamların aptal şer ittifakı bile daha uzun vadeli düşünüyor gibi geliyor bana , mesela başörtüsü için bulunan yeni formül , daha doğrusu henüz ısıtılan ,zamanı gelipte engellemenin mümkün olmadığı anda devreye girecek olan formül: ‘ hizmet alan,hizmet veren ayrımı yapılacak ‘ ,hükümet kanadından da birkaç isim bu konuda aynı fikirde olduklarını söylemişti sanırım (M.Ali Şahin geldi aklıma %1.5’in sorunu ) , aslında bu yeni bir set ihdas etmek demek ,halbuki devlet memuru olmak aynı zamanda her vatandaş için bir HAK , tıpkı eğitim hakkı gibi,bu yeni formülü kabul etmek yüzkızartıcı suç,adli sicil…vs dışında bir engel çıkarılmasını şimdiden kabul etmek demek ,
BeğenBeğen
Sizin oyle demediginizi biliyorum Vb Kardesim. “23 Temmuz’u bekleme” konusundaki halet-i ruhiyemi aciklamak istedim.
Bulac konusunda da haklisiniz. Birkimi, Islami hamiyeti , ilkeli durusunu sorgulamiyorum. Bazen basiretini, ferasetini sorguladigim oluyor bahsettigim “unkarakteristik” yazidaki gibi. Ayni sorgulama tabii ki herkes tarafndan herkes icin yapilabilir. Diger yazdiklariniza katiliuyorum. Baykal tabii ki Baykalligni yapacak. Bunu taktir ettim yapici bir adimdi deiyecek tiynette bir CHP’li oksimorondur. Onlar her iyi niyet adimini zayigflik olrak addedip daha fazla kan cikarma firsatina cevirirler. Benim de bu “aman ortami germeyelim, yapici olalim” tavizlerine temel itirazim buna dayaniyor zaten. Arzu edilen islevi gormuyor.
BeğenBeğen
Hakkaniyet, dogru kayit ve nesnellik geregi Basbakan Erdogan’in bu gunku bir mitingde sarfettigi, fakiri gene umitlendiren “uzlasma milletle olur” haberi de kayitlara gece.
Uzlaşma milletle olur
http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=562729
BeğenBeğen
s.a.
Şayet dava hükümet olayım sadece hizmet edeyim davası ise emri milletten değil derin iktidardan alırsın ki buda oyların boşa gittiği anlamına gelir ve bu işte oyların gayesi bakımından büyük bir sakatlık meydana gelir umutlarımızda.
Sayın Başbakan “Biz senden SADECE HİZMET istemiyoruz, biz senden ülkeyi adaletle hakkaniyetle yönetmeni istiyoruz, çevremizi güzelleştirmeni, İKTİDAR olmanı istiyoruz.”
Alagaş abimizin fıkrasını yazayım. Fıkra dan sonra kesecektim ancak geri kalanıda bayağı mesaj içerdiği için tamamını yazıyorum.
Alagaş Abimiz Bir toplantıda Temel fıkrasını anlatmıştı.
Çölde yolunu kaybeden Temel, susuzluktan perişan bir duruma geldiğinde karşısına beyaz elbiseli ve beyaz sakallı bir kişi çıkarak “Temel benden dileyeceğin üç şeyi, Allah’ın izniyle sana vereceğim. Haydi dileklerini söyle” demiş.
Susuzluktan kavrulan Temel “SU istiyorum” deyince, ona bir ped şişe su uzatmış. Eline aldığı ped şişeye kısa bir süre bakan Temel “Bu su bana yetmez” dediğinde ise beyaz elbiseli adam, beyaz sakalını sıvazlayarak “Bu suyun biteceği korkusuna kapılma!. Sen içtikçe, bu su bereketlenerek yine eski seviyesine gelecektir” demiş. Bu söz üzerine elindeki ped şişeden uzun uzadıya su içen Temel, suyun gerçekten bereketlendiğini ve eski seviyesine yükseldiğini görmüş.
Beyaz sakallı adam “Eee Temel, diğer iki dileğini de söyle” deyince, elindeki ped şişeye hayranlıkla bakan Temel “Bu çok güzelmiş!. Sen bana bundan iki tane daha ver” demiş.
Alagaş’ın yavaş yavaş anlattığı bu fıkra herkesin hoşuna gitmiş ve herkes gülmeye başlamıştı. Alagaş ise hiç gülmeyen bir yüzle etrafındaki insanlara kısa bir süre baktıktan sonra, ciddi bir merakla “Niye gülüyorsunuz?” diye sormuştu. Gülmeyi bırakan herkes susmasına rağmen genç bir işadamı olan Özer bey “Tabi ki Temel’e, Temel’in bu yaklaşımına gülüyoruz” deyince, beklediği cevabı alan Alagaş şu karşılığı vermişti.,
Evet, Temel’e ve Temel’in bu yaklaşımına güldüğünüzü biliyorum. Fakat sakın ola ki bu Temel’in Trabzon’da, Samsun’da yani Karadeniz bölgesinde yaşadığını zannetmeyin. Bu Temel sizde, bu Temel sizin içinizde yaşıyor. Temel’e güldüğünü zanneden sizler, aslında kendinize, kendi halinize gülüyorsunuz. Çünkü aynı yaklaşım, sizlerde de var. Allah’ın lutfuyla bütün ailenize yetecek bir şişe suya sahip olmanıza rağmen, bu şişelerin iki, bu şişelerin üç olmasını istiyor ve bunun için mücadele ediyorsunuz. Oysa Allah’tan başka şeyler de istemeniz ve çalışmalarınızın bir bölümüyle başka şeyleri de talep etmeniz gerekmez mi?
Alagaş’ın bu sözlerine hiç kimse itiraz etmemiş ve bir suskunluk içinde düşünmeyi tercih etmişlerdi. Şakacı bir insan olan Nevzat bey ise gülümseyen bir yüzle “Alagaş, bizler ikinci, üçüncü ped şişeyi dava için istiyoruz” diyerek, bu kasvetli havayı dağıtmak istemişti. Bu cevabı biraz alaycı bulan Alagaş, hafif çatılan kaşlarla “Davanın ped şişeye değil, ped kullanmayan erkeklere ihtiyacı var” cevabını verivermişti.
Her erkeği rencide edebilecek olan bu cevaptan hiç hoşlanmayan Saffet hoca, yüzü kızaran Nevzat beyi savunma ihtiyacı hissederek söze girmiş ve dünya kapitalizmine açıklık getirerek, müslümanların bu kapitalizm karşısında maddi olarak da güçlü olmalan gerektiğini savunmuştu.
Alagaş ise çok farklı yaklaşıyordu bu meseleye. Önce marksistlerden örnek vererek “Marksistlerin kapitalizm karşısında yenilmelerinin en önemli nedeni, kapitale değer vermeleridir. Çünkü değer verilen herşey, kendisine verilen değer ile güçlenir. Güçlenen bir şeyi yıkmak ise mümkün değildir” dedikten sonra şöyle devam etmişti.,
Kapitalizmi, ancak ve ancak kapitale değer vermeyen insanlar yıkabilir. Çünkü kapitale değer vermeyen insanlar karşısında, kapitalizmin büyük bir etkisi ve yaptırım gücü yoktur. Ayrıca çok uluslu şirketlere dayanan kapitalizmi tahlil ettiğimiz zaman, iki ayak üzerinde durmaya mecbur olan bu canavarın bir ayağı ile üretim alanına ve diğer ayağı ile tüketim alanına bastığını görebiliriz. Burada önemli olan, dünya insanlarını apaçık bir şekilde sömüren bu kapitalizme karşı mücadele vermek isteyen kimselerin, bu iki ayn alandan hangisini seçecekleri ve hangi düzlemde mücadele edecekleridir. Yaşadığımız çağdaki bilim ve teknolojinin, günümüz itibariyle kimlerin insi-yatifinde olduğunu dikkate alırsak, kapitalizme karşı üretim alanında mücadeleye ve rekabete girişmek, bu kapitalizmin zayıflamasına değil, daha bir güçlenmesine vesile olacaktır. Çünkü üretim alanının genel kontrolü ve insiyatifi, çok uluslu şirketlerin ellerindedir. Bu üretim alanını bir piramit şeklinde düşünürsek, piramitin alt katmanındaki bir üreticinin on lira kazanabilmesi demek, üst katmanın yirmi, daha üst katmanın ise kırk lira kazanabilmesi demektir, Dolayısıyle alt katmanlarda on lira kazanarak, yaptığımız işten yüz lira kazanan üst katmanları zayıflata-bilmemiz ve onların zulmünü engelleyebilmemiz mümkün değildir. Daha açık ve daha net bir ifadeyle, dünyanın mazlum insanları günümüz kapitalizmiyle üretim alanında mücadeleye ve rekabete girebilecek bir durumda değillerdir. Fakat bu canavarın ayakta durabilmek için basmak zorunda olduğu ikinci alan, yani tüketim alanı böyle değildir. Tüketim alanının asıl sahipleri, dünya mazlumlarıdır. Tüketim gücünü elinde bulundurmalarına rağmen bundan gafil olan dünya mazlumları, medya ve reklam güdümüyle bu güçlerini kapitalizmin istediği kulvarda kullanmaktadır. Oysa uluslararası kapitalizme karşı direnebilecekleri ve bu kapitalizmi çökertebilecekleri yegane alan, bu tüketim alanıdır. Sadece dünya müslümanları bile ümmet düzlemindeki bu tüketim güçlerini bilinçli olarak kullansalar, tüketim alanındaki bu boykotları ile, gelişerek büyümek üzerine kurulan dünya kapitalizminin yere yıkılmasına neden olacaklardır. Yeter ki müslümanlar, yeter ki dünyanın mazium insanları, ellerindeki bu tüketim gücünün farkına varararak ortak bir sese ve ortak bir tavıra girebilsinler.
Dünya kapitalizmine karşı verilmesi gereken mücadelenin, üretim değil öncelikle tüketim düzleminde başlaması gerektiğinde ısrar eden Alagaş, daha sonra şu ömeği vermişti.,
Mesela küçük bir örnek olarak koko kolayı ele alalım. Dünyanın mazlum insanlan üretim ve pazarlama alanında Koko kolayla elli yıl rekabet etseler, bu çok uluslu şirkete yaklaşabilmeleri biie mümkün değildir. Ancak bu mücadeleyi tüketim alanına çeker ve elli gün kokokola içmezlerse, bu çok uluslu şirketten gelen çatırtı seslerini kendi kulaklarıyla duyacaklardır. Çünkü tüketimi olmayan bir malın, üretimden kaynaklanabilecek. hiçbir gücü yoktur.
Alagaş bazı teknolojik ürünlerden de örnekler verdikten sonra tüketim alanında kazanılacak zaferin, dünya mazlumlarını kapitalizmin sömürü anlayışından kurtulan üretim alanında da başarıya götürebileceğini iddia etmişti. Hiç kimse, hiçbir itirazda bulunmadan öylece dinlemelerine rağmen, yine de Alagaş’i hiç kimse tasdik etmemişti. Çünkü aklen doğru olsa bile yaşanan realiteyle pek uyuşmayan, garip sözlerdi bunlar!.
Bazı kimseler Öncelikle tüketimi alanındaki boykot meselesine değinerek, müslümanların ‘bile böyle bir tavır gösteremeyeceklerinden, bazı şeylerin yokluğuna katlana-mayacaklanndan sözetti. Asabileşen Alagaş “Beyler, Mekke dönemindeki ambargoda, dinlerini korumak isteyen müminler, açlıktan çarıklarının köselelerini kemirecek duruma gelmişlerdi. Yakın tarihteki Gandi hareketinde, İngiliz emperyalizmine karşı durabilmek için İngiliz mallarını boykot eden hintlilerin, tahta bir çıkrıktan başka aletleri yoktu. Günümüzde ise böyle bir durum söz konusu değil. Dünyanın mazlum insanlan sadece kendi imkanlarıyla biîe, İslam’a göre lüks diyebileceğimiz bir yaşam stan-dartını kendileri inşa edebilirler!.” diyerek, bu itirazlara karşı çıkmıştı.
Konuşulanları dikkatle dinleyen Saffet hoca, sanki bir başka alemde yaşayan Alagaş’ı kendine getirmek istercesine söze girerek, ona dünyadaki silah sanayisini anlattı. Kapitalizmin en büyük gücü olan ve çok uluslu şirketlerin kontrolünde bulunan bu silah sanayi hakkında ne düşündüğünü sordu. Biraz düşünen Alagaş “Silah şirketleri çağı-mızdaki gücünü, yaptıkları silahı kendileri kullanarak değil, başkalarına kullandırarak kazanmaktadırlar. Çünkü kendileri kullandıkları zaman, ancak ve ancak üç atımlık bir baruîian vardır. Ancak bu üç atımlık barutu, başkalarına satıp, başkalarına kullandırdıkları zaman, silah sanayinin çarkları dönmekte ve istedikleri hedefe üç değil üçbin atım yaptırabilecekleri bir güce ulaşmaktadır” cevabını verdikten sonra sustu.
Bu sözler doğru olsa da, yeterli değildi Saffet hoca için!. Çünkü bir tesbit içeren bu sözlerde, bir çözüm yoktu. Durum böyle olsa bile bu silah şirketlerine karşı ne yapılabilirdi ki? Nitekim bu şirketleri boykot edipetmemenin ne anlama geleceğini merak ederek “Bizler bu silahları boykot ettiğimiz zaman, bu çarkın dönmeyeceğini kabul ediyorum. Ancak bu boykottan sonra, şu an onlann elinde mevcut olan silahların menzilinden çıkmış mı olacağız!. v dedi. Saffet hocanın hafif gülümseyerek sorduğu ve diğer insanların da gülmesine neden olan bu soru, Alaga’ın alınmasına neden olmuştu. Çünkü herşeye rağmen sevdiği ve saygı duyduğu bir müslümandı Saffet hoca!.
Hayır Saffet, Hiçbirimiz bu silahların menzilinden çıkmış olmayacağız. Şu an nasıi ki bu silahların menzilin-deysek, o zaman da menzilinde olacağız. Ancak senin gibi bir müslümamn, bu soruyu sormadan Önce Allah’ı dikkate almasını isterdim. Bizlerden yani müslümanlardan bahsederken, kimsesiz bir garipten bahsediyor gibisin!. İnandığın ve inandığımız Allah, yüzlerini O’nun zatına çevirerek, Ondan yardım dileyecek olan dünyanın mazlum ve musta-zaf insanlarını dikkate almayacak, onları zalimlerin keyfi kararlarıyla başbaşa bırakacak bir Rab midir? Rahman olan, Rahim olan, Aziz olan, Rauf olan Rabbimizi böyle mi tanıyorsun?
BeğenBeğen
Basbakan bunu sanki surekli yapiyor gibi geliyor bana. Rengi 100% belli olmiyan birsey soyleyip, tepkileri olcuyor gibi. Sonra fazla vakit gecmeden soyledigi sozu tamamliyan yada istedigi yere ceken seyler soyluyor. Bende ilk sasirmistim bu nereden cikti durduk yere diye, bugunu bekledim ve yukarida Bekir beyin de linkini verdigi haberi gordum. Acikcasi cephenin arka kisminda olsaydim bu ekibi Erbakandan daha ciddiye alirdim. Bazi acilardan “One man show” gibi geliyor bana bu secim 🙂
BeğenBeğen
Merhabalar Bekir Bey,
Bu konuda daha önceden Osman Timurtaş’a sormuştum. AKP eğer adayın da ısrar etmezse ne olacak? Sanki Erdoğan Gül’den vazgeçmiş gibi. Ama bu bir duruş değil midir meydanlara çıkıp dindar cumhur istemiyorlar dedikten sonra beni seçtirmediler dedikten sonra başkası üzerinde uzlaşma aranamaz.Ben samimi olduklarına inanmıyorum, oturdukları makam peygamber makamı gibidir hadis-i şerif var bu konuda yanılmıyorsam. Dolayısıyla orayı gerçek bir müslümana yakışır şekilde idare etselerdi AKP neden bir kez daha hatta hep olmasın. Ancak diğerlerinden fazla oldular eksik kalmadılar. Şimdi destekleyecek adam kalmadı.
Düğün değil bayram değil eniştem beni niye öptü misali nerden çıktı bu uzlaşı şimdi?
Tayyip Erdoğan gibi güçlü bir liderin 2 milletvekili olsa yine de aday olarak Gül’den başkasını göstermemesi gerekir. Bu konuda uzlaşma aramamasını bekliyorum.AKP ye oldukça muhalifim ama bu AKP için namus meselesi olmuştur. Ne olursa olsun, aday Gül olmalı. Bu kez meclisi terk ederlerse kusura bakmasınlar ama Gül ismi aylar öncesinden belliydi. Halk ona göre oy verdi. Demekki halk bunu istiyor.
Bu arada sizi de kendi sayfama beklerim.
http://www.omerozkan.wordpress.com
BeğenBeğen
selamün aleyküm bekir ağabey.uzun bir zamandır yazılarınız takip etmekteyim.öncelikle ellerinize aklınız yüreğinize sağlık.
normal şartlar altında ak partiye oy vermeyecek biriyken cumhurbaşkanlığı seçim sürecinden itibaren net bir şekilde tavrımı koyup ak partiye oy vereceğim.ancak sizin de yukarıda belirttiğiniz gibi ve benim aklımın asla almayacağı seçimden sonra uzlaşma arayacağım l(g)afından sonra ümitlerim azaldı.yine de son bir şans deyip oyumu verceğim ancak şevkim kırıldı.bana göre gereksiz büyük bir taviz vermenin yüreksiz davranmanın habercisi.umarım yanılırım.umarım sadece milletle uzlaşılır.
muhabbetle.
BeğenBeğen
Omer Bey,
Yazinizda katildigim ve katilmadigim kisimlar var. Katildigim kisim tabii ki yazimda.O da “benim ismedigim DB olmaz; devlet benim” diyen Cephe’ye taviz verilmemesi gerektigi. Katilmadigim kisim burada benim de elestirdigim bu tavr samimiyetsizliklerine yormaniz.Her gun darbe tehditlerini, gerek asker gerek sivil agizlardan yapildigi, “siz kim oluyorsunuz da devlet yonetmeye kalkiyorsunuz”, hasolar, memola”, “fasa fiso vatandaslar” edebiyatinin cetelerden en yuksek rutbeli generallere kadar herklesin agzinda dolaqstigi bir ulkede bas ortsu veya “zinde guclere” karsi yeteri kadar yurekli tepki verilmediginde bunu sadece “urkeklik” veya “samimiyetsizlige” yormak ne insaflidir ne da mantiki.
Bp;gunuz hayirli olsun. Daha sonra bakacagim insha-Allah
BeğenBeğen
Hos geldin Atsiz Kardesim. Gordugum gibi buraya yorum yazmanin fazla zor bir tarafi yok. Yukrda Omer Ozkan’a verdigim cevabi, Baris’in bahsettigi yaziyi, ve Ak-Parti’den son iki gundebgelen yorumlari da hesaba katarak okursan daha nesnel bir resim cikar.
Dogrsu ben bu cikistan yazinin basliginin ima ettigi kadar sok olmadim. Yazim daha cok sizlerin de paylastigi arzu ve bu fikri guclendirme gayreti idi. Yani “taviz vermeyin bu fasist capulculara Sayin Basbakan” diyordum.
Ama Baris’in da bahasettigi gibi bu is bioraz da satranc oyunu gibi. Belki de bir cesit tuzaga dusurme hamlesi olrak dusunulmus te olabilir. Soyleki bu gun Fehmi Koru’nun da dedigi gibi “bu sayede aslinda BAykal’in uzlasma da istemedigi ortaya cikmis oldu”.
Ben hala bunun gereksiz oldugu gorusundeyim. Fakat butun fikirler de bir araya gelsin istedim.
BeğenBeğen
Selahattin Kardesim,
Yormunuz ve icindeki kssalar Alagaştan dersler icin tesekkurler. Katildigim bircok tespitler cva. Ornegin kominizm/kapitalizm degerlendirmesi. Erbakan Hoca da buna benzer seyler der idi ITU yillarimizda’ Ikisi de materyalist sistemlerdir; iki de insanin uhrevi varligina saygisizdir”.
Birtek ilk giris cumlelernizi birazcik irdeleyecegim:
“Şayet dava hükümet olayım sadece hizmet edeyim davası ise emri milletten değil derin iktidardan alırsın ki buda oyların boşa gittiği anlamına gelir ve bu işte oyların gayesi bakımından büyük bir sakatlık meydana gelir umutlarımızda.
Soyle demisti Abdulla Bey:
Sayın Başbakan “Biz senden SADECE HİZMET istemiyoruz, biz senden ülkeyi adaletle hakkaniyetle yönetmeni istiyoruz, çevremizi güzelleştirmeni, İKTİDAR olmanı istiyoruz.”
Tabii ki bunlar itiraz edemeyecegimiz idealist , mesruiyet hakkaniyet talep eden uifadeler. Yalniz bu gayeye matuf gayretler, cok cesitlilikler, paradpkslar icerebiliyor. Yani yolar catallasiyor. Idal vasita meselesi cok karmasik ve netameli.. Simdilik size bundan 4-5 yil once Abdullah Gul beyin ayni minvalde bir soruma verdig cwevabi nakledeyim aklmda kadigi kadar:
“disunun ki bir firma devamli zarar ediyor. Ve siz firmayi devralmaya talipsiniz. Hedefiniz iflasin esigindeki firmayi en karli olanlardan biri haline getirmek degildir. Eger firmayi devamli zarardan kurtarip, birkac kurus olsun kirmizidan siyaha gecirebilirsek kardyiz demektir”.
Ebvet, tedrici arzu edilenden daha yavas ve dah uzun soluklu degisimi vurguluyordu abdullah Bey. Ayni dogrultuda fikirleri Erbakan dahil bircoklarindan duydum.
Hasil- i kelam mesele her zaman “kuvvet sahiplerinin emirlerini yerine getirmek” veya “milletin dedigini yapmak” kadar basit tercihler degil.
Yazimda sizin dusuncenize uygun fikrler serdettim. Burada da biraz karsi dusunmceyi koyayim dedim dengeli olmasi icin.
BeğenBeğen
S.a.
Eleştiriniz için çok teşekkür ederim.
Çünkü “ilim iki kişi arasında gelişir” prensibinden eleştirilerinizi çok faydası oluyor.
Selametle
BeğenBeğen
dokuz nolu yorumda da değinildiği üzre sevgili ömer bana şöyle bir soru sormuştu:
“Abdullatif Şener yeni mecliste Abdullah Gül yerine aday gösterilir mi sence Osman?”
cevaben demiştim ki:
“Abdüllatif Şener 22 Temmuz seçimleri için aday olmayınca “acaba abdüllatif şener cumhurbaşkanlığı için mi düşünülüyor?” diye ben de kendime sordum. ama tam olarak kestiremiyorum. bana öyle geliyor ki ak parti abdullah gülün adaylığında geri adım atmayacaktır. ki bence kesinlikle geri adım atmaması gerekiyor. geri adım atması ak parti için çok ciddi prestij kaybı olur. ak parti yönetimi bu durumu görüyordur diye tahmin ediyorum. dolayısıyla abdullah gül tekrar aday gösterilecektir.
fakat daha enteresan bir durum var. şuan cumhurbaşkanlığı seçiminin nasıl yapılacağı belli değil. ve bu konuyla ilgili chp çeşitli ayak oyunları düşünüyor. chp’nin cumhurbaşkanını eski anayasaya göre seçtirme ihtimali var. eğer meclise ikiden fazla parti girerse muhakkak birçok ayak oyununu deneyecektir chp. bilindiği gibi cumhurbaşkanını halkın seçmesini de içeren anayasa değişikliği paketi sezer tarafından hem referanduma götürüldü hem de anayasa mahkemesine götürüldü. bu, ayak oyunlarının ilkiydi. dolayısıyla cumhurbaşkanını “şer” tayfası seçerse yani cumhurbaşkanını halka ve halkın geniş desteğini alan ak partiye seçtirmezlerse hiç şaşırmayın derim ben.”
BeğenBeğen
Osman Bey,
Yorumunuzdaki tespitlerin anlayabildigim kismina katiliyorum. Abdulla Gul’u adayliktan cekmek, hele hele bunu secimden once ima etmenin dahi gereksiz taviz oldugu dusuncemi koruyorum. Bazilari (ornergin Fehmi Koru) bunun “CHP’nin uzlasma da istemedigin herkesin gormesi icin bir strateji” oldugu yorumunu yaptilar ama bena fazla ikna edici gelmedi. Baykal’in “uzlasmazligi” icin ilave delile ihtiyac mi vardi ki? Zaten o’nu destekleyenlerin akilndan gecen uzlasma da Baykal’inkinden farkli degilsdi.
Yorumunuzun anlayamadigim kismi “eskli anayasa’dan” neyi kastettiginiz. Yazida da bahsettigim gibi Meclisin cikardigi CB’ni halkin secmesini de iceren Anayasa Degisikligi Hakkinda Kanun” halk oylamasina gidene kadar yurrlukte degil. Hakliyle yen Meslis Toplandiginda mevcut Anayasa ve malesef AYM’nin “367 karar ve gerekcesi” ile hareket edecek, hukuken. Ancak Yeni Meclis bazi gecici degisiklikler ile bu defki CB secimin de halka yaptirmak, bekleme surelerini degistirmek gibi duzenlemeler yapabilir. Biliyorsunuz AYM son karar ile CHP ve Sezer’in “sekil denetimi” talebini reddetti. Ayak oyunlarinin bini bir para. Simdiden secim sonrasi bazi oyunlarin iopuclarini veriyorlar. Bunlardan biri yeni Meclis’in bu Meclis’in bitremedigi yasama islerini gecersiz saymasi yani “kaduk” argumani. Resmi gazetede yayinlanmis, AYM’ye gidip onanmis bir kanun “kaduk” saymak 367’den dahi sacma bir arguman olur. Ama karsinizdaki irade, “vatan mevzubahis oldugunda Anayasa, hukuk, adalet , aklil izan teferruattir” diyen cinsten oldug icin hersey mumkundur. Basari sansini ise demokrasi cephesinin ne kadar saglam durdugu ile alakalidir.
BeğenBeğen
Bekir Bey,
eski anayasa derken şunu kastetmiştim. cumhurbaşkanı
fehmi koru’nun da dile getirdiği stratejinin doğruluğuna pek inanmıyorum. ayrıca bu bir strateji olsa bile bence yanlış bir stratejidir. çünkü, baykalın uzlaşılmaz bir yaratık olduğunu teyid etmek için söylenenler insanlarda “ak parti abdullah gülden vazgeçti ve dolayısıyla tükürdüğünü yaladı, oligarşiye boyun eğdi, baykal erdoğanı dize getirdi, ak parti zaten hep böyle yapıyor: iki ileri bir geri, erdoğan cumhurbaşkanlığında uzlaşma aranması gerektiğini kabul etti, uzlaşmaya birkaç ay önce yanaşsaydın türkiye böyle gerilmezdi vs vs”.
ben erdoğanın uzlaşma teklifini daha doğrusu elinde bir listeyle baykala gidip “hadi baykal faşisti söyle kim cumhurbaşkanı olsun? sen büyükmüşsün baykal, kusura bakma bi hata ettik. şimdi sen işaret et kim cumhurbaşkanı olsun?” demelerini duyduğumda ak partiye çok kızdım.
abdullah “gül gibi” bir adaydan vazgeçilir mi? oligarklara bu kadar boyun eğilir mi? baykala bu saatten sonra selam verilir mi, muhatap olunur mu?
madem “derin güçler” maçın 90. dakikasında oyunun kurallarını değiştirdiler sen de başbakan olarak ve seçimlerden yine güçlü çıkacak bir lider olarak tükürdüğünü yalama ve yeni cumhurbaşkanını halka seçtir.
işin halka seçtirme kısmı çok önemli Bekir Bey. Elbette cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi alelacele alınmış bir karardır. bu anayasa değişikliği paketi tartışılabilir. fakat önemli olan şudur. chp ve derin güçler abdullah gül’ü neredeyse şeriatçı ilan ettiler. olmadık suçlar, iftiralar ortalıkta dolaştırdılar. hepsinden önemlisi ak parti veya abdullah gül gibi inançlı biri “türkiyede cumhurbaşkanı olamaz!!” dediler. o zamana napıcaksın, cumhurbaşkanını halka seçtiriceksin ve abdullah gül adayın olacak. o zaman bak bakalım halk abdullah gülü nasıl bir ezici çoğunlukla çankayaya taşıyor. böyle bir durumda ak parti ve haliyle tayyip erdoğan inanılmaz bir güç ve prestij kazanacaktır. bu prestij ve güç halktan kaynaklanacağı için başta baykal olmak üzere herkes susup oturacaktı yerine.
ama yapamıyorlar..
BeğenBeğen
yukarıdaki “eski anayasa derken şunu kastetmiştim” kısmını yanlışlıkla yazmışım. o yazdıkların görüldüğü üzre farklı bir konuya temas ediyor.
eski anayasa derken şunu kastetmiştim: sezer anayasa değişiklik paketini hem anayasa mahkemesine taşıyıp hem de veto edince ilk etapta bir belirsizlik oluşmuştu. genel seçimlerden hemen sonra cumhurbaşkanı seçilecek mi yoksa referandumdan çıkacak sonuca göre mi hareket edilecek (tabi burada referandum ‘biz halk olarak cumhurbaşkanımızı kendimiz seçmek istiyoruz’ sonucunun çıkması yüzde 99dur). o nedenle ak partinin bir şekilde yeni anayasayla ve dolayısıyla cumhurbaşkanını halka seçtirerek bu süreci tamamlayacağını düşünüyordum. çünkü mantık bunu gerektiriyordu. fakat son zamanlarda ak partinin tavırlarına bakılırsa cumhurbaşkanını seçimler sonrasında oluşacak meclise seçtirme niyetindeler.
eğer cumhurbaşkanı meclis tarafından(eski anayasaya göre dediğim buydu) seçilirse chp yine kuralların, yasaların, anayasanın, hile hurdanın cılkını çıkartacaktır. bu toz duman içinde bi bakın ki kendi istedikleri cumhurbaşkanını seçtirmişler. chp bu, yapar mı yapar…
BeğenBeğen
Osman Bey Kardesim,
Eski-yeni anayasa’dan ben de onu kastettiginizi tahmin etmistim. Bu bakimdan dusunce ve temennilerimiz ortusuyor. daha onceki yazilarimdan birinin basligi “Bizanslilara Entrika Dersleri Verilir” idi. Adamlar 7X24 seytani planlarla mesguller. Ama Ayet-i kermede buyurulana uygun olarak tuzaklaerina kendileri dusuyorlar hep. Cunku Allah en buyuk oyun kurucu ve oyun bozucudur. Secimin sonucunu etkilemek, onda basarisiz olunmdugunda “sandiksdal demokrasiyi” kucultup yuce devetiin yuce kurumlarini devreye sokmak, Washington’;dakio Yahudi merkezler vasitasi ile hukumetin islerinizorlamak dahil pek cok planlar uzerinde calisildigindan suphe yok. Eminim ki teror de silah olrak su ana kadaerkinden fazla kullanilcakti fakat renk verdiler ve ipleri pazara cikti Hudson’da, cetel;er vasitasi ile vs.
Hal boyle olunca buyuik olcude yeni aritmetige de bagli olrak, CHP icinAbdullah Gul’un veya bir o kadar arzu edilir Ak-Partili’nin secilmesinde daha kotu olan sey onlari GAK tatragfindan secilmesidir. “millet te dusmanizdir” diyen millesef’in Halk partisinin en nefret ettigi uc kelimeden biri Halk’tir (digerleri Islam ve demokrasi). Hal boyle olunca cok sasirtici bir aritmetik cikmamasi sarti ile Ak-Parti’nmin Baykal’in santajlarina bioyunegmesi icin “gorunuer” bir sebep kalmiyor.
Faka bu satranc oyununda statukocular ozellikle de “zinde gucler” illa da biraseyler kazanmis gorunmek isteyeceklerdir. Bunun icin bir gec ansizin ikinci bir e-ask mektubu yazabilirler verya benzeri baska metodlar..) Iste butun bu ahval ve serait icinde saniyorum AK-Parti icinden ikinci bir isim dusunebilir, her ne kadar ben de sizin gibi hic temernni etmesem de.
BeğenBeğen
[…] olduğunu, ve neden onda ısrar edilmesi gerektiğini düşündüğümü yazmış idim ( Bkz. burada ve şurada). Saiklarım hala geçerlidir; hatta daha kuvvetli nedenler ile. O […]
BeğenBeğen
[…] Şimdi ne anladım ben bundan Sn. Başbakan? […]
BeğenBeğen